Doğrusunu isterseniz siyasi partiler üzerine, onları program olarak inceleyen, tartışan, yazı yazmak gibi bir alışkanlığım yok. Ancak bugün gelinen noktada, mutlak butlan gerekçesiyle partiye kayyum atanması veya bu yapılmadan parti eski genel başkanının partinin başına geçmesi konusu sıklıkla tartışıldığı için konuyu biraz tartışmak ya da mevcut tartışmaya kenarından köşesinden katılmak belki bir anlamda zorunlu oldu bile denilebilir.
Şimdi isterseniz genel bir değerlendirme yaparak konuya başlayalım… Hani sıklıkla partinin, özellikle fanatik yandaşları tarafından dile getirilen “Atatürk’ün partisi” gibisinden bir söylem var ya… Üstelik kendi partisinin hiçbir politikası konusunda somut bir bilgisi olmamasına rağmen… İşte bu söylem bugün için ne kadar doğru, onu anlamak için isterseniz önce tarihsel süreç anlamında biraz gerilere gidelim. Sonrasında da bugün uygulanan politikaları birlikte tartışalım, ne dersiniz?
Sahi… Büyük Önder Atatürk’ün ölümünün hemen ardından ABD ile eğitim anlaşması yaparak eğitimin her alanına ABD’yi sokan, üstelik geçerliliğini bugün bile koruyan Fullbright Anlaşması’nı kim imzalamıştı? Devam edelim… Ya Köy Enstitülerini kapatan kimdi? Neyse, bunu burada bırakalım ve günümüze gelelim.
Normalde, Cumhuriyeti kurmuş ve Türk ulus devletinin oluşmasını sağlayan bir partinin, iktidarın İslamcı ve Türk ulus devletini yıkma adımlarının karşısında olmasını beklersiniz, değil mi? Ama ne gezer! İktidarın son “Terörsüz Türkiye” gündemine verilen destek bile ana muhalefet partisinin ulus kimlikten çoktan uzaklaşmış olduğunu gösteriyor. Hatta partinin internet sayfasında yer alan parti programında bile Türk ulus devleti, onun oluşumu, hangi tehdit ve tehlikelere karşı parti tarafından nasıl savunulacağı hususunda en küçük bir söz bulunmayıp, Türk Ulusu kavramı bile neredeyse mumla aranır durumdayken, pek çok kez etnik, dinsel, mezhepsel kimlik güzellemesi yapılmakta. Tarikat ve cemaatlerden bahsedilirken de varlıkları normal karşılanarak “Eğitim ve öğretimi kuşatmaları engellenecektir.” sözleriyle konu geçiştirilebilmektedir.
Şimdi burada eski Genel Başkanın pek çok kez seçim kaybetmesinden, partiye Atatürk düşmanı pek çok insanın doldurulmasından, hatta anayasayı rahat değiştirebilsinler düşüncesiyle iktidar yandaşı pek çok kişiyi CHP listesinden milletvekili yapmasından da bahsetmeyeceğim. Bunu zaten birileri sıklıkla dile getiriyorlar da benim söyleyeceğim farklı. Ben pek, hatta hiç bilinmeyen bir konudan bahsedeceğim ki herkes ne olup bittiğini öğrenebilsin.
Bildiğiniz gibi 2014’te siyasal İslamcı Ekmeleddin İhsanoğlu Cumhurbaşkanı adayı yapılmıştı. Sonrasında da bazı yazarlar tarafından “Son anda Kılıçdaroğlu’nun kulağına kim fısıldadı?” gibisinden yazılar falan da yazılmıştı ya… İşte işin aslı öyle değil. Üstelik son anda kulağa fısıldama da söz konusu değil. Her şey önceden bilinçli olarak planlanmış. Nasıl mı? Bakın şimdi… Aydın Doğan 2011 yılının Ağustos ayında Cidde’ye giderek Ekmeleddin İhsanoğlu ile görüşüyor ve kendisine Cumhurbaşkanlığına aday olması önerisinde bulunuyor. Belki bunu duyunca “olamaz, kanıt var mı?” gibisinden düşünebilirsiniz de yazar Tevfik Diker’in Nergiz Yayınları’ndan çıkan Kurtlar Medyası tam da bunu anlatmaktadır. Üstelik kitabın basılış tarihi 2013.
Dikkat ettiniz mi? Son günlerdeki genel başkanlar açısından yapılan tartışma, ideolojik birikimden yoksun olarak ve tamamen kişisel hatalar üzerinden yürütülmeye çalışılmaktadır. Ya işin ideolojik boyutu? İşte ne yazık ki o yok. Böyle olunca da hani hep söylenegelen “küçük kafalar kişileri…” diye devam eden çok ünlü bir söz var ya… Bizdeki tartışmalar tam da öyle.
Belki biliyorsunuz, CHP eski Genel Başkanı TESEV yani Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı denilen bir örgütün 183 numaralı üyesi. Diyebilirsiniz ki “ne olmuş? Herkes herhangi bir örgüte üye olabilir. Bu örgütün önemi ne? Ne yapar?” Zaten böyle sorup tartışmalara konu da olmayınca anlaşılıyor ki siz onu emekliler derneği gibisinden bir örgüt olarak düşünüyorsunuz. Ama değil. Kamuoyunda Soroscu olarak bilinen bu örgütün en önemli görevlerinden biri, Türk ulus kimliğinin olmadığı, çok kimlikliliği, çok kültürlülüğü öneren anayasa taslakları hazırlayarak siyasi partilere ve iktidara önermek.
Demek istediğim, iktidarın mevcut parti yönetiminden kendilerine anayasa değişikliği konusunda destek olunacağı konusunda kuşkusu var. Bu durumda Soros rahle-i tedrisatından geçen birisi partinin başına gelebilsin ki anayasa değişikliği işi şansa kalmasın. Yani, mutlak butlan, kayyum ve operasyonların asıl nedeni bu. Bilmem anlatabildim mi?
YORUMLAR