Her şeyi, sanki maratona katılmış bir yarışçı edasıyla yapmaya çalışıyoruz. Acele yemek yiyip, acele konuşuyoruz. Her yere koşturarak gidiyoruz. Hiçbir şeye odaklanamıyoruz. Anlamıyor ve dinlemiyoruz. Ya her şeyi bir anda yapmak istiyoruz, ya da kafamızı işlere gömüp, dünyada neler olup bittiğini göremiyoruz.
Yahu nereye koşuyoruz ?
Daha çok iş yaparak karlı çıkalım, zamandan kazanalım diye düşünürken, tam tersi bir sonuçla karşılaşıyoruz. İçine düştüğümüz hızlanma ve aynı anda birden fazla iş yapma takıntısı, işimizi, ilişkilerimizi, sağlığımızı, hayatımızı olumsuz olarak etkiliyor. Sonunda hem daha verimsiz oluyoruz hem de artan stresle birlikte yaşam kalitemizi düşürmüş oluyoruz.
Bu hevesimiz bizi giderek, daha nezaketsiz ve de kaba insanlar haline dönüştürüyor. Katıldığımız toplantılarda aynı anda bilgisayar ve telefonlara takıldığımız için ne konuşulanları tam olarak anlayabiliyoruz ne de dikkatimizi toparlayabiliyoruz, yani hep eksik kalıyoruz. Bu hoş olmayan davranışları sergileyerek, karşı tarafa da saygısızca davranmış oluyoruz.
Hızla giden bir arabanın içinde olduğunuzu hayal edin, tam gaz giderken nereleri kaçırdığınızı düşünebiliyor musunuz ?
Çünkü her şey süratle gözlerinizin önünden akıp geçiyor.
Şimdi de yavaş giden bir arabada yolculuk yaptığınızı var sayalım. ”Aaa gelinciklerin güzelliğine bir bakın, haydi fotoğraf çekelim. Buradaki ağaçlar ne kadar güzelmiş. Orada küçük bir sincap gördüm. Bakın Derenin akışı muhteşem” dediğinizi duyar gibiyim.
Aradaki farkı gördünüz mü ? Arabayı yavaşlatınca, detaylı bir şekilde güzellikleri görmeye ve de yaşamaya başladınız. Bu konuda sanırım kaplumbağa gibi olmakta fayda var. Çünkü o kadar ağır ve sakin hareket ediyorlar ki, her şeyi sindire sindire telaş etmeden yaşıyorlar. Uzmanlara göre ömürleri de bundan ötürü 150 ila 250 yıl arasında değişiyormuş …
Haydi o zaman, hayatı biraz yavaşlatalım. Yani vitesi küçültüp hızımızı düşürelim, ne dersiniz ? Bence denemeye değer…

YORUMLAR