Temel ile Dursun Sultanahmet’te gezinirken bir turist gelip adres sormuş. Turist, adresi İngilizce, Almanca ve Fransızca olarak üç farklı dilde anlatmış. Ancak Temel ve Dursun bu dillerin hiçbirini anlamamış. Turist gidince, Dursun Temel’e dönüp:
- Ula Temel, bir yabancı dil bile öğrenemedik, demiş.
Temel ise cevap vermiş:
- Ula neye yarayacak? Bak adam üç dil biliyor ama hâlâ bize derdini anlatamıyor!
Peki biz, derdimizi ne kadar anlatabiliyoruz? İnsanın diğer canlılardan en gelişkin yönlerinden biri, iletişim kabiliyetidir; tam anlamıyla bir “iletişim makinesi” gibidir insan. Ne var ki, aynı zamanda en çok iletişim hatası yapan canlı da yine insan! Belgesellerde, hayvanların kendi aralarında iletişim hatası yaptığına hiç rastladık mı? Birbirlerini acaba ne kadar yanlış anlıyorlar?
Düşünsenize, aslanlar bir ceylan sürüsüne saldırırken birinin diğerine “Yav, sağdan yaklaşın dedim, siz niye soldan gittiniz? Ne laftan anlamazmışsınız!” dediğini… Ya da bir aslanın, eşiyle sabahtan akşama kadar didiştiğini.
İletişim, en güçlü yönümüzken aynı zamanda zayıf noktamız hâline de gelebiliyor. Çevremizdekilerle aynı dili konuşuyoruz; peki, aynı şeyi mi anlıyoruz? Tartışmalarda sıkça duyduğumuz bir cümle vardır: “Sen beni anlamıyorsun.” Aynı dili konuşuyorsak bu durum neden ortaya çıkıyor?
Çünkü olaylara hem mantıksal hem de duygusal açılardan bakıyoruz. Aynı konu hakkında mantıksal olarak aynı fikirde olabiliriz, ancak duygusal olarak aynı hisleri paylaşmayabiliriz. Örneğin, doğum gününü unutan bir eşe mantıkla bakarsak, bu yalnızca bir unutmadır. Ancak duygusal bakış açısından bambaşka anlamlara gelebilir.
Madem iletişimin iki yönü var, biz de bu iki yönde aynı düşünceleri paylaşıyor muyuz? İki alanda da buluşabileceğimiz, kaliteli ve neşeli iletişimler dilerim.
YORUMLAR