Son zamanlarda anayasa değişikliği ve yeni anayasa tartışmaları hız kazanmış durumda. Özellikle iktidar kanadında bu konuda atılması düşünülen adımlar sıkça dile getiriliyor. Değişimin nasıl olabileceği, iktidar ortakları tarafından dillendirilmeye çalışılsa da, burada şaşırtıcı olan, ana muhalefet partisinin bu konuya neredeyse hiçbir eleştiri getirmeyip ne yazık ki koşulsuz destek vermesidir.
Doğrusunu söylemek gerekirse, hazırlıklarına iktidar partisinin öncülük ettiği bu yeni anayasanın nasıl bir şey olacağını tartışmadan önce, mevcut meclisin yeni bir anayasa yapmaya yetkisinin olup olmadığı konusunu netleştirmek gerekiyor.
Çünkü anayasalar, mecliste çoğunluğu sağlayan herhangi bir partinin keyfince yapabileceği bir metin değildir. Anayasa, devletin egemenliğini tanımlayan ve onu nasıl sınırlayacağını, kullanacağını gösteren bir kılavuzdur. Bu nedenle yeni bir anayasa aynı zamanda yeni bir devlet veya yeni bir egemenlik anlayışı anlamına da gelir. Dolayısıyla, anayasalar genellikle belirli ölçütlere göre oluşturulan kurucu meclisler tarafından yapılır.
Ayrıca, anayasaya göre dört yıllık bir süre için seçilen ve ettikleri yeminde anayasaya uyma sözü veren vekillerin böyle bir davranışı, mevcut anayasaya darbe anlamına gelmesi dışında, herhangi bir futbol maçında takımlardan birinin maçın ortasında oyunu durdurup, belirlenen kurallara uymayı reddederek kendi belirleyecekleri kurallara göre oynayacaklarını açıklamalarından da farksızdır…
Böyle olunca da Anayasaya göre dört yıllığına seçilmiş ve mevcut anayasaya uymak konusunda yemin etmiş vekillerin yeni bir anayasa yapma yetkileri de bulunmamaktadır.
Yani anlayacağınız, yeni anayasa yapılması konusunda durum budur. Peki, değişiklikle yapılmak istenilen nedir, hiç düşündünüz mü? Aslına bakarsanız, üzerinde çok da düşünmek gerekmiyor. Yapılan açıklamalar ve konuşmalarla her şey apaçık ortada. Hatta o kadar ortada ki, eğer fanatik bir yandaşlığınız söz konusu değilse, anlamamak neredeyse imkânsızdır.
İsterseniz, anayasada değişiklik yapabilmek adına söylenen gerekçelerden başlayalım ki, değişiklikle ne ya da nasıl bir devlet modeli amaçlandığı net olarak anlaşılabilsin.
Değişikliği gerekçelendirmek adına sıklıkla “darbe anayasası” falan deniliyor ya.
Şöyle düşünün
Anayasa üzerinde pek çok kez değişiklik yapılarak neredeyse üçte ikisi değiştirilip, demokratik parlamenter sistem yerle bir edilerek başkanlık sistemine geçeceksiniz, ülkeyi sadece kararnamelerle yönetip, hemen her türden kararı dilediğiniz gibi alabileceksiniz. Ama bu size yine de yetmeyecek. Neden biliyor musunuz?
Çünkü değişiklik konuları konuşulurken “kurucu anayasa” kavramı kullanılmaktadır. Sadece bu kavramın kullanılması bile yeni bir devlet kurulmak istendiği anlamına gelmez mi? Ya “yeni milli kimlik tanımlanması” sözlerinden ne anlıyorsunuz?
Neyse, sözü çok fazla uzatmayalım. Aslında yapılmak istenilen gayet açık. Anayasa referandumuyla başkanlık sistemi kabul edildikten sonra, “Federasyon olmadan başkanlık, altı kaval üstü şişhanedir, bu ikisinin birlikte olması gerekir” denilmedi mi?
O halde bunun da sadece bir yolu bulunmaktadır: Anayasanın ilk dört maddesiyle 42 ve 66. maddelerini değiştirmek.
Bu arada , “yeni milli kimlik” sözü de sakın ola ki ulus anlamına gelen milli sözcüğüyle karıştırılmasın. Burada kullanılan milli; Arapça Milla sözcüğünden türemiş olup ümmet yerine kullanılmaktadır.
Hem zaten İslamcılık da, ulus devlet anlayışına karşı çıkarken pekâlâ çok kimlikliliği, çok kültürlülüğü, çok hukukluluğu kabul etmiyor mu?
Şunu da unutmamak gerekiyor: Bugün başkanlıkla yönetilen ülkelerin tamamı federasyondur. Federasyon olan ülkelerin tamamı da başkanlıkla yönetilmektedir. Ama bir farkla. Bu ülkeler, küçük küçük devletçiklerin daha kuruluş aşamasında bir başkanlık altında birleşmesiyle oluşmaktadır.
Ama üniter bir ulus devletin, emperyalist müdahale dışında, federatif olabilmesinin örneği yoktur…
YORUMLAR