Toplumsal vicdanı uzunca bir süredir rahatsız eden bir konu var: Milletvekilliği ayrıcalıkları. Özellikle göreve başladıktan sadece iki yıl sonra elde edilen emeklilik hakkı ve milletin kendisinin dahi yararlanamadığı sosyal olanaklar, Meclis’in vekil-millet arasındaki temsiliyet bağını sorgulatıyor.
Aslında bu konuya girmeden önce, siyasi partilerin aday belirlemede ya da seçilen vekillerin halkın sorunlarını anlama ve çözmedeki başarısı da ayrı bir tartışma konusudur. Şöyle bir soruyla başlamak, konuyu açıklamaya pekâlâ yardımcı olabilir diye düşünüyorum:
Sizce toplumun tüm kesimleri Meclis’te yeterince temsil edilip çıkarları savunuluyor mu? Yoksa bazı meslek sahipleri ülke nüfusuyla orantısız bir şekilde Meclis’te çoğunluğu mu oluşturmaktadır?
İşte bunu anladığımız zaman, neden yerli üretimin desteklenmesi gerekirken ithalata dayalı bir ekonomi tercih edilir, yerli tohumlar yerine hibrit tohumlar yaygınlaştırılır gibi soruların cevabı da ortaya çıkabilir. Aynı durum; küçük sanatkârların, işçilerin ve sendikaların önündeki kısıtlamalar söz konusu olduğunda da karşımıza çıkmaktadır.
Konuyu somutlaştırmak adına, Meclis’teki mesleki dağılıma bir göz atalım: Avukat (119), Mühendis (62), İş İnsanı (50), Üst Düzey Yönetici (32), Akademisyen (30), Tıp Doktoru (31).
Toplumsal dağılımda yüzde 5’i bile bulmayan bu meslek gruplarının, Meclis’te yaklaşık yüzde 50 oranında yer alması tesadüf müdür? Ülke nüfusunun yüzde 50’den fazlasını oluşturan işçi, köylü, küçük esnaf ve sanatkârın Meclis’teki oranı ise en fazla yüzde 5 bile değil. Peki, bu devasa kitleyi kim temsil edecek? Nasıl mantıksal bir oranlama, değil mi?
Peki, bu seçkin mesleklerden seçilen milletvekilleri gerçekten Meclis’te halkın çıkarını savunuyorlar mı? Bence bu konu çok daha önemli.
28.Dönem için kesin veri toplamak mümkün değil ama 27. dönem için bazı bilgiler vermek mümkün: Bu dönemde tam 298 milletvekili dört yıl boyunca hiç yazılı soru önergesi vermemiş. Bu da Meclis’in yaklaşık yarısı demek.
Genel görüşme önergesi dahi vermeyen, bir anlamda “hiç konuşmayan” vekil sayısı ise 412. Yani, Meclis’in yüzde 68,7’si memleketin sorunlarından bihaber durumdadır.
Neyse, biz yine asıl konumuza gelelim: Milletvekilleri 2 yılda emekli olup, 4 yıldan sonra da ölünceye kadar ömür boyu ayrıcalıklı sosyal haklardan yararlanmalı mı?
Bence yararlanmamalı. Neden mi?
Diyelim ki bir davanız var ve bir avukatla anlaşıyorsunuz. Ona sınırları çizilmiş bir vekâletname veriyorsunuz. Dava bitiminde ödemenizi yapıyor ve avukatlık hizmeti bitiyor. Bana kalırsa milletvekilliği de aynı olmalı.
Temsili demokrasi sistemi nedeniyle, biz belirli sayıdaki kişiye aslında 4 yıl için seçimle vekâlet vermekteyiz. Bu süre içinde vekil sosyal haklardan yararlanmalı. Ancak nasıl ki avukat için ömür boyu destek olmak zorunda değilseniz, millet de, vekile 4 yıldan sonra ömür boyu maddi olanak sağlamak zorunda olmamalıdır.
Milletvekili, İsviçre ve İskandinav ülkelerindeki gibi öncesinde yapageldiği mesleğini bu vekâlet süresince yerine getiremediği için elbette en üst düzeyde sosyal haklardan yararlanmalı. Ancak, sonraki ilk genel seçimle bu sosyal yardım konusu kesinlikle sonlanmalıdır.
Yani demek istediğim, milletvekilliği aslında halkın seçim sonucu verdiği 4 yıllık bir vekâlettir. Ama bu süre dolduğunda, avukatlık hizmetinde olduğu gibi vekâlet ilişkisi de sona ermeli, ömür boyu süren bir ayrıcalık ve çıkar kapısı haline gelmemelidir.
YORUMLAR