Aslına bakarsanız, neredeyse yüz yılı aşkın bir zamandır cumhuriyetle yönetilmekteyiz. Ancak, padişahın tebaası olmaktan çıkıp ne kadar zamandır Cumhuriyetin yurttaşı olduk? İşte orası oldukça tartışma götürür.
Neden mi?
Belki de bu soruyu sorunca aklınıza, “Tamam, Cumhuriyetle birlikte tüm ülke halkı olarak yurttaş olduk, bu yeterli olmaz mı?” gibisinden çeşitli sorular gelebilir.
Ama ne yazık ki iş o kadar basit değil. Yani, cumhuriyet ilan edilince, ilgili anayasa ve yasalar çıkarılınca dünün tebaası ne yazık ki bir anda yurttaş olamıyor.
Çünkü tebaa olmak hiçbir çaba, düşünce, bilinç, davranış gerektirmiyor. Aklınızı ve düşüncenizi padişaha emanet edip, onun sizin için en iyisini yaptığını düşünerek sıklıkla “Padişahım çok yaşa!” gibisinden sevgi ve destek gösterisi yapmanız yeterli.
Ancak yurttaşlık öyle mi?
Önce bilinçli olmak gerekiyor, sonra düşünmek… Ülkede neyin, niçin, ne amaçla yapıldığı konusunda kafa yormak, tartışmak, yetmezse itiraz etmek, hatta yapılanların çok yanlış olduğunu düşünüyorsanız örgütlenmek… Sesinizi daha çok duyurabilmek için toplanmak, yürümek, yasal haklardan doğan imkânları kullanarak toplumu etkilemek için yazılı ve görsel basın yayın organlarını kullanmak gerekebilir.
Görüyorsunuz ya; tebaa olmak hiçbir düşünce, araştırma, sorgulama, mücadele gerektirmeyip tamamen itaat etmekle mümkün olurken; yurttaş olduğunuzda, ülke yönetiminizin (yani devletin) sizden beklediği ödevler yanında, sormak, sorgulamak, araştırmak, tepki göstermek de dâhil olmak üzere pek çok hakkı kullanmak için çaba harcamak da gerekmektedir.
Şimdi bunları yazınca içinizden, “Artık padişahlık yok, hepimiz yurttaş değil miyiz? Tebaa olmak mümkün mü?” gibisinden bir düşünce geçirilebilir.
Ancak, her ne kadar adları padişah falan olmasa da, neredeyse benzer yetkileri kullanabilen ülke yöneticilerine, siyasi parti liderlerine sormadan, sorgulamadan, tartışmadan sadece itaat ederek onların her türden yalan ve yanlışını savunanlar; sizce de tebaa olmuyorlar mı? Örneğin yine, ülke menfaatlerine açıkça aykırı bir ekonomik kararı, bir yabancı güce verilen tavizi veya bir kamu zararını dahi sorgulamayan bir tutum, yurttaş sorumluluğunun terk edilmesi değil midir?
İşte tam da bu noktada, yurttaş olmanın getirdiği aktif sorumluluğu layıkıyla yerine getirebilmek, yani ülkemizin menfaatini en üst düzeyde koruyabilmek için, iyi bir yurttaş olmamızı da ilgilendiren ulus bilinci konusu son derece önem taşımaktadır.
O hâlde bu konuyu, dilimiz döndüğünce, kalemimizin yazdığınca açıklayalım ki ulus olmanın ne kadar önemli olduğu anlaşılabilsin. Buna göre
Ulus: Bir toprak üzerinde yaşayan, aynı dili, aynı duygu, düşünce ve kültürü paylaşan, ortak bir ekonomi ile birbirine bağlanan, aynı kimlikte birleşen insan topluluğu iken
Ulus Bilinci: Kısaca açıklamak gerekirse, ulusu oluşturan halkı duygu, düşünce ve kültürle birbirine bağlayan; üzerinde yaşanılan toprakları ve ulusal ekonomiyi koruma, ulusal kimliği her şeyden üstün tutma bilinci olarak kabul edilebilir
Ayrıca bilinmelidir ki bir toplumun emperyalizme karşı direnmesini sağlayan en önemli güç…
Silah değil, öncelikle ulus bilincinin olmasıdır. Çünkü ulus bilinciyle donanmış bir ulus, emperyalizm karşısındaki en büyük güçtür.
YORUMLAR