Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Nusret Kebapci
Nusret Kebapci

Meşruiyet Arayışı

Medyaya sızan son bilgilere göre, ABD başkanının oğluyla İstanbul’da yapılan görüşme ve bunun ardından tek taraflı bir ticaret anlaşması önerisi karşılığında randevu alınması, Türkiye’nin dış politikasında bir dönüm noktasıdır. Bu adımlar, ülkemiz açısından pek çok ilki beraberinde getirirken, uluslararası alanda çok ciddi bir itibar kaybına yol açmaktadır.

İsterseniz önce işin mantığını biraz tartışalım ki, sonrasında yapılanları çok daha kolay anlayabilelim.

Şöyle bir düşünün:

Bir ülkenin devlet başkanı, Büyük Orta Doğu Projesi’nin (BOP) asıl başkanı olup, bölgedeki tamamı Müslüman olan 22 ülkenin sınırlarını değiştirmek isteyen, bunu yaparken milyonlarca Müslümanın öldürülmesinden sorumlu olan ve bu ülkeleri parçalayarak bölgede İsrail’in genişlemesini sağlayan ABD’den randevu almak için neden bu kadar çaba harcar?

Üstelik onlar en küçük bir adım bile atmazken, Türkiye neden:

  • Komşu ülkelerden neredeyse yarısı fiyatına alınabilecek sıvılaştırılmış doğalgazı iki katı fiyata alır?
  • Tek taraflı olarak ABD mallarına gümrük vergisi indiriminde bulunup, Osmanlı dönemindeki Balta Limanı Anlaşması’ndaki gibi ülkenin yerli sanayisini yok etmeye çalışırken ABD sanayisine ülkeyi açık pazar yapar?

Biz bu tür bir anlaşmada aldıklarımızı yazılı ve görsel medyadan görüyoruz ama ne verdiğimizi ya da vereceğimizi doğrudan görme şansımız olmayabilir. Bunun sonuçları ancak yaşanarak öğrenilebilir ki, umarım ülkemiz için iş işten geçmez.

Ancak tüm bu gizemli görüşme ve varılan anlaşma ile ilgili olarak Türkiye’nin geleceği açısından tahminde bulunmak mümkündür. Zaten tahmin dışında şimdilik başka bir seçenek de görünmüyor.

Böyle olunca da insanın aklına sadece bir seçenek geliyor: O da Trump’ la görüşmede de gündeme gelen meşruiyet konusu.

Sahi, görüşmede de gündeme gelen meşruiyet neyin nesi ki, bu kadar üzerinde duruluyor ve bana göre de görüşmenin ana eksenini oluşturuyor?

O halde öncelikle bu sözcüğü açıklamakta yarar görüyorum ki, neden bu kadar üzerinde durulabildiği biraz da olsa anlaşılabilsin:

Arapça “meşru” sözcüğünden türeyen meşruiyet, genelde kabul edilebilir ve haklı bulunmak anlamında kullanılmaktadır.

Özellikle sözün geçtiği yer olarak ABD’den meşruiyet kazanmanın söz konusu olduğu düşünüldüğünde, akla sadece şu gelmektedir…

ABD’nin, ülkemize Osmanlı Millet Sistemi adı altında dayattığı çok kültürlü, çok kimlikli yapıyı iktidar partisinin başarabileceğinden ümidini kesmemesi, görevin muhalefete verilmemesini sağlamak amacıyla, tüm bu yaptıklarının (muhalefete baskı da dâhil) tamamen BOP’u gerçekleştirmek amacıyla yapıldığı ve anayasa değişikliğiyle bu süreci en kısa sürede sonlandırabileceği konusunda ABD’yi ikna etmek…

Yoksa yapılanların ABD tarafından “kabul edilebilir ve haklı” olarak görülmesinin sağlanması dışında başka bir anlamı olamaz.

Sonuç olarak, tüm bu ticari tavizler ve dış politika manevraları, yalnızca tek bir anlama gelmektedir: Büyük Orta Doğu Projesi’ni hayata geçirme adına atılan adımların ABD nezdinde ‘kabul edilebilir’ ve ‘haklı’ görülmesi için onay arayışı.

Bir lider, iktidarını ülke çıkarlarından üstün tutarak, meşruiyetini neden yabancı bir başkentten temin etmeye çalışır?

Sanıyorum bunun yanıtı, bu gizemli görüşmelerin ve anlaşmaların ardındaki gerçekte saklıdır.

 

 

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER