Bilmiyorum, farkında mısınız? Ülkemizin hemen her yerinde yaklaşık 3000 civarında yangın çıkıp, ormanlar yakılıp, milyonlarca ağaç yok edilirken… Bunların nedenleri ve nasıl olduğu araştırma fırsatı bile bulunamamışken, daha önce ilk dört maddesi geçen ve geri kalan maddeleri ertelenen İklim Değişikliği Kanunu meclise aniden geliverdi.
Ama öyle bir geldi ki… Şeriatçı Şeyh Sait yanlısı bir grubun, sözde bir dergide yayımlanan bir karikatürü protesto amacıyla düzenlediği küçük bir ayaklanmayla ortalık toz dumana karıştı. Bundan olsa gerek, ne orman yangınlarının önemi kaldı toplum gözünde ne de Türkiye’nin geleceğini yakından ilgilendirecek kararların ulus üstü bir kuruma bırakılması tartışılır oldu.
Aslında olay vahim olmasına vahimdi de… Ne yazık ki dergiyi basıp protesto eden siyasal İslamcıların da bundan haberi yoktu, milletvekilliğini sadece kendilerine verilen talimat gereği el kaldırmak-indirmek zannederek oylamaya katılma gereğini bile duymayan parti vekillerinin de…
Peki, bu kadar önemli olan kanunla ne amaçlanıyor? Kabul edilince ne olacak? Bu konuda yeterince bilgi sahibi olmak gibi bir çabanız var mı? Yoksa itaatkâr bir eğitimin sonucunda söylenen “elle gelen düğün bayram” modunda mısınız? İşte orası çok önemli.
Neyse, isterseniz konuya biraz kenarından köşesinden başlayalım… Hani bir süredir medyada, basında hemen her yerde rastladığınız sürdürülebilir kalkınma, karbon ayak izi, yeşil ekonomi, net sıfır gibi kavramlar… İşte tam da bu iklim değişikliği konusunu ifade eden kavramlardır. Bunların ayrıntılarına geçmeden önce isterseniz konuya biraz geniş bir açıdan bakalım ki, herkesin genel bir bilgisi oluşabilsin.
Aslında her şey, yani iklim değişikliği söylemi altında yapılmak istenen, neoliberal ekonomiyi yöneten küresel sermayenin ulus devletleri ekonomik olarak yoksullaştırıp yok etmeye giderken, buna tepki duyabilecek o ülke halklarının aşırı kontrol edilmesiyle doğrudan ilgilidir. Nasıl mı? Aslında her şey doğrudan ekonomiyle yakından ilgilidir.
Dünyanın en büyük küresel sermayesinin 1870’lerde yüzde 43 olan kâr oranı, yıllar geçtikçe düşmüş, 2000’lerde yüzde 17’ye kadar gerilemiştir. 2019’a gelindiğinde ise pek çok şirket artık kâr edemez, nakit akışını sağlayamaz durumdadır ve ellerindeki sermaye artık hareket edemez, yeni pazarlar bulamaz olup birikmiş durumda bulunmaktadır. Yani neoliberal ekonomi bir anlamda krize girmiştir.
Böyle olunca, tekrar para kazanılabilmesi için yeni pazarların bulunması, biriken sermayenin tekrar akışkan hâle gelmesi gerekmektedir. O günlerde bunun tek yolu, sahte bir pandemi yaratılarak ellerindeki kurumlar aracılığıyla tüm uluslara baskı yapılıp ülke ekonomilerinin kapatılmasını sağlayarak çökertmek, sonrasında da sözde o ülke ekonomilerini kurtarmak adına kredi verilerek küresel ekonomiyi canlandırmak ve paralarının akışkanlığını sağlayıp kâr elde etmekten geçiyordu… O dönemde 190 civarında ülkenin tüm ekonomisi kapatılmış ve bu ülke devletlerine düşük faizli krediler verilerek tekrar normale dönmelerine destek verme adı altında biriken kendi sermayeleri de akışkanlığa kavuşabilmiştir.
Elbette bunu söylerken, günden güne yoksullaştırılacak o ülke halklarını sisteme muhalefet etmemeleri adına aşırı yalnızlaştırma ve kontrol mekanizmalarının da devreye sokulması gerekiyordu. Bunun için de zorunlu tutulan aşı kartları, QR kod okutularak her türden mekâna giriş yapılabilmesi ilk adımlarıydı ki, asıl amaç daha sonra uygulanması düşünülen iklim değişikliği yasaklamalarına toplumun uyum gösterebilmesini sağlayabilmekti. Zaten uygulamalar da bunu göstermektedir…
Düşünebiliyor musunuz, sözde karbon ayak izi ve net sıfır gerekçesiyle, emisyon değerlerini geçtiği varsayımıyla ülkeler enerjisiz, tarımsız, ormansız, sanayisiz, hayvansız, gıdasız bırakılacak ve pek çok ülke sanayi öncesi duruma dönüşerek yok edilecek… İnsanlar kendilerine belirlenen karbon kotasının üzerine çıktığında ise, nakit para ortadan kalkıp tamamen dijital olacağı için paranız olsa bile harcayamayacak, seyahat edemeyecek, öyle ki devletin belirlediği 15 dakikalık yerler için izinli, onun dışındaki yerler için izin almak zorunda bile olacaksınız. Hatta devamında, bugün bile bazı ülkelerde uygulanan sosyal kredi puanı adı altında tüm bu kurallara uyumlu olup olmadığınıza göre puanlanacak, olumsuz puan olduğunda pek çok kamu hizmetinden mahrum bile kalabileceksiniz…
Peki, şöyle bir düşünün… Tüm dünyaya bunları dayatan küresel sermaye, bizlere karbon ayak izi, net sıfır gibi çeşitli değerleri dayatmaya çalışırken, tüm dünya uluslarına kendi ürettikleri genetiği değiştirilmiş gıdaları dayatıp, pestisit ve benzeri yöntemlerle dünya halklarını zehirlemeye çalışıp, savaş uçaklarıyla kendilerine boyun eğmeyen ülkeleri bombalamıyorlar mı?
Aslında olay nedir biliyor musunuz? Bu türden yasalarla ulus devletlerin egemen bir ulus olma yetkilerini yok ederek tek dünya devletine giden yolu açmaktır…
Yine burada da belirleyici olan ekonominizin güçlü olup olmadığıdır.
Ekonominiz güçlüyse siyaseten tavır alıp reddedebilir…
Değilse; 350 Milyar dolara ülkenizin geleceğini ipotek etmeyi pekâlâ kabullenebilirsiniz.
Gerisi hikâyedir…
YORUMLAR