Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Nusret Kebapci
Nusret Kebapci

Bir 12 Eylül Hikâyesi…

Yaşı 65’in altında olanlar pek hatırlamaz ama 12 Eylül 1980’de ülkemizde bir darbe olmuştu.

Görünürdeki gerekçeler, toplumun parçalanması, mahallelerin ve okulların siyasi gruplar tarafından ele geçirilip ayrıştırılması ve her gün sokaklarda özellikle gençlerin öldürülmesiydi. Doğrusu, toplum bu olaylarla çaresiz bırakılıp beklentiye sokulduktan sonra 12 Eylül darbesi yapıldı.

Darbe yapılır yapılmaz da, öncesinde yaşanan her türlü olay bıçakla kesilmişçesine duruverdi. Tabii ardından da toplumun kutuplaşmasından sorumlu tutulan siyasetçiler ve sendikacılar tutuklandı. Siyasi partiler, sendikalar ve dernekler de kapatıldı.

Sonrasında normalleşmeye geçilmesiyle birlikte yeni siyasi partilere, sendikalara ve demokratik kitle örgütlerine izin verilmeye başlandı. Ancak önceden mevcut olan bu türden örgütlerin yöneticileri, çok uzun bir süre 12 Eylül askeri mahkemeleri tarafından yargılandı.

Bu dönemdeki baskı, şiddet ve işkenceler, hatta bazı cezaevlerindeki uygulamalar o boyuta vardı ki, yaşananlar bir yana, anlatıldığında dinlemek bile kişiyi insan olmaktan utandırmaya yetiyordu.

Biliniyor ki tüm bu yaşananların sonuçları çok acı, hatta korkunç ve izleri toplum yaşamımızda ve yaşayan insanlarda hâlen devam etmektedir. Ancak tüm bunlar yine de 12 Eylül darbesinin nedenlerini açıklamaya yetmemektedir.

Çünkü her ne kadar görünürdeki gerekçeleri terörü önlemek, barış, demokrasi, toplumsal huzur da olsa, bu tür darbelerin gerçekte yapılma nedeni; ekonomik ve siyasi bağımsızlığı içeren ulusal politikaları durdurmak, Ülkeyi yabancı çok uluslu şirketlerin açık pazarı yapmaktır…

Aslında sadece 12 Eylül darbesi değil, dünyada yapılan hemen hemen tüm darbelerin amacı da aynıdır…

Diğer gerekçeler, sadece darbe için gerekçe oluşturmaktan ibarettir…

İşte bu türden darbelerle ilgili ülkede ulusal ekonomik politikalar engellenip o ülke pazarı uluslararası sermayeye açılırken eğitim de dinselleştirilir ki, ulusal pazar yok edilip, ülke pazarı çok uluslu şirketlere alabildiğine açılırken, yetişecek nesillerde ulus bilinci, emperyalizm, bağımsızlık ve sorgulamak gibi özellikler gelişemesin.

Toplum yapılanlara itaat etsin, kabullensin ve gelecekte de emperyalizmi ülkeden kovmak gibi bir çaba içine giremesin.

Aslında ekonominin yabancı sermayeye açık pazar yapılmasının başlangıcını siz 1980 olarak düşünüyorsunuz ya…

İş ne yazık ki öyle değil.

Yıl 1963…

O zamanların AET üyesi, Bugünün AB üyesi ülkeleriyle bir antlaşma imzalanıyor, adı da Ankara Antlaşması. Anlaşmaya göre Türkiye, 20 yıllık süre içinde belirlenen kalemlerdeki ürünlerle ilgili olarak sanayisini geliştirecek, süre bittiğinde de korumacılığı tamamen kaldırarak ülkeyi yabancı sermayeye koşulsuzca açacaktı. Başlangıcı 1963 olan bu antlaşmanın bittiği tarih ne zaman dersiniz? 1983. Rastlantı mı? Hayır.

İşte bu nedenle 1980 darbesinden 1983’e kadar emperyalizme ve yabancı sermayeye karşı olabilecek ne kadar parti, sendika, meslek odası ve dernek varsa kapatılarak, baskı altına alınmış ve ülke yabancı sermaye açısından tam anlamıyla dikensiz gül bahçesine çevrilmiştir.

Demek istediğim, sadece Türkiye’de değil, dünyadaki darbelerin de asıl amacı; ulusal ekonomileri parçalayıp, ülkelerdeki antiemperyalist ulusal örgütleri sindirip baskı altına alarak, ulus öncesi örgütlenmeleri destekleyip emperyalist yağmaya açık hâle getirmektir.

Yani anlayacağınız, nasıl ki ulus birliğini savunmakla ulusal ekonomi arasında bir ilişki varsa, ulusal ekonomilerin paramparça edilip yabancı sermayeye açık pazar yapılmasıyla etnik ve dinsel kimliklere ayrıştırılması arasında da bir ilişki vardır.

12 Eylül’de nasıl ki ülke ekonomisi yabancı sermayeye açık pazar yapılırken, etnik ve dini federasyon tartışmaları başlamışsa…

Bugün de ülkemiz her türden kaynaklarıyla yabancı sermayeye talan ettirilirken federatif devlet ve kimlik tartışmalarının gündeme gelmesi asla tesadüf değildir…

Çünkü emperyalizm; ulusal birliğini pekiştirmiş, ekonomisi güçlü ulus devlet istemez…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER