Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Nusret Kebapci
Nusret Kebapci

Atatürk’ü Anlamak, Büyük Planı Görmektir…

Bir ülke düşünün: Kurucu lideri, neredeyse her gün sosyal medyada, basında, internette hakarete uğruyor; üstelik bu eylemler adeta korunuyor. Sizce de bu durum tuhaf değil mi? Elbette öyle.

Doğrusunu isterseniz, dünyanın hiçbir ülkesinde, o ülkeyi yoktan var eden, emperyalizme karşı halkıyla birlikte mücadele veren kurucu lidere hakaret edilmesine izin verilmez. Yapanlar en ağır şekilde cezalandırılır. Hatta bu, vatandaşlıktan çıkarılmayı bile gerektirebilir ki bence gerektirmelidir de.

Çünkü o ülkenin yurttaşı olarak, içinizden sevmeseniz bile saygı duymak zorundasınız! Bunu “iyi olur” diye söylemiyorum; saygı duymak zorundasınız! Aksi takdirde, devleti korumakla yükümlü olanlar bu saygıyı sağlamakla görevlidir.

Eğer bu sağlanmıyorsa, konuyu biraz daha derinlemesine ele almanın zamanıdır. Ancak önce, hayat hikâyesine fazla girmeden Atatürk’ü anlatalım ki, birilerinin neden saldırdığı ve niçin kuyruk acısı çıkartmaya çalıştıkları daha iyi anlaşılabilsin.

Bazıları, oldukça kıt olan tarih bilgileriyle “Atatürk Osmanlı’yı yıktı” falan diyorlar ya, aslına bakılırsa, bu iddiayı savunanların zerre kadar tarih bilgisi yok; ama yine de biz üzerimize düşeni yapalım.

Osmanlı, Balkan Savaşları’nda yenilgiye uğrayınca, zaten bağımsızlık fırsatı kollayan milletler harekete geçti. Ardından, Birinci Dünya Savaşı’nda Almanların yenilmesiyle birlikte taraf olan biz de yenik sayıldık. Emperyalist ülkelerin desteğiyle pek çok millet ayrılma yoluna giderken, ülkemiz galip devletlerin dayattığı Mondros ve Sevr Antlaşmaları sonucunda işgal edildi.

Daha doğrusu, Sevr Antlaşması’na göre Türkler, Kastamonu, Çankırı, Çorum’u da içine alan 8-10 ilden oluşan bir bölgeye sıkıştırılacak; geri kalan topraklar emperyalist işgalcilerin desteğiyle, tıpkı bugün de gündeme getirildiği gibi, etnik ve dinsel kimliklere göre paylaştırılacaktı.

İşte bu emperyalist plan bu şekilde tasarlanmışken, Saray ve çevresi bunu kabullenmiş, hatta teslim olmuştu. Halka işgalin geçici olduğu anlatılmaya başlanmıştı. Zaten o dönemde Saray’ın veya Halife’nin, ordunun başına geçip direndiğini görmek bir yana, sözlü olarak bile karşı çıktıklarına tanık olamadık.

Ancak bu durumu kabullenemeyen Atatürk ve bir avuç Türk subayı, Saray’ın işgale karşı direnişleri bastırma talimatına rağmen Samsun’a çıkarak; Amasya, Erzurum ve Sivas kongreleriyle halkı işgale karşı direnmeye yöneltirken, bir yandan da orduyu terhis etmeyerek güçlü bir direniş cephesi oluşturmaya çalışıyorlardı.

Sonuçta, üç buçuk yıl süren amansız mücadele başarıya ulaştı,  ancak, hiçbir şekilde unutulmamalı ki bu mücadele yalnızca yabancı emperyalistlere işgalcilere karşı değil; aynı zamanda Saray’ın örgütlediği Kuvâ-yi İnzibatiye gibi, işgalcilere değil de Kurtuluş Savaşı’na karşı savaşan iç düşmanlara karşı da verilmiştir.

Zaten emperyalist işbirlikçisi, etnik ve dinsel kimlikçi bu saldırı ve ayaklanmalar, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra da devam etmiş. Toplamda 30 civarında ayaklanma çıkarılarak, işgalcilere değil, doğrudan Kuvâ-yi Milliye’ye karşı savaşılmıştır.

Tüm bu zorluklara rağmen Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşmış, Cumhuriyet kurulmuş. Türk kimliğini temel alan, ekonomik ve siyasi bağımsızlığı ön planda tutan, “Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışıyla bölge ülkelerine kardeşçe yaklaşan ve onların emperyalizme karşı mücadelesine destek olan bir ulus devlet hayata geçirilmiştir.

Ancak bugün geldiğimiz noktada, Atatürk’ün mirasının yok edildiğine tanık olmaktayız: Bir yandan Türk ulus kimliği sorgulanıp çok kimlikli federasyon senaryoları tartışılırken, diğer yandan ekonomi yeniden yabancıların pazarı haline getirilmektedir. Dış politikada ise emperyalist güçlerle kurulan ilişkiler, komşu ülkeleri parçalama planlarında taşeronluk yapacak kadar ileri götürülmektedir.

Yani demek istediğim, bu politikaların rahatlıkla yürütülebilmesi için Atatürk’ün itibarsızlaştırılması gerekiyordu. Zaten Atatürk’e yönelik saldırıların tamamına baktığınızda, hepsinin ulus devlet ve ulus kimlik karşıtı olduğu; ulusal ekonomiden, bağımsızlıktan, emperyalizmin ne olduğundan habersiz; emperyalistlerin bölgedeki planlarına tek söz etmeyenler olduğu görülecektir.

Demek istediğim açık: Ya Atatürk’ün izinde, ulus devlet ve bağımsızlık bilinciyle ayakta kalacaksınız; ya da onun mirasına sırt çevirip, emperyalizmin kuklası olarak yok oluşu seyredeceksiniz.

Ortası yok.

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER