Kış gelir, soğuk dokunur tenine
Rüzgâr yüzünü keser, nefesin buğulanır
Ama bilirsin, bu soğuk geçicidir
Baharı hazırlayan, sessiz bir öğretmendir
Merhaba keşif yolcuları, bu yazımda biraz ayaz var, biraz karanlık, sonunda ise dingin bir rüzgârın verdiği içsel hafiflik… Hadi öyle ise birlikte keşfe başlayalım.
Kış geldiğinde üşümek doğaldır, soğuk havayı yok sayamayız değil mi? Veya Güneş her zaman parlamaz; gece gelir ve karanlık çöker. Aynı şekilde, hayatın sorunları da kaçınılmazdır ve tıpkı gece gibi doğal bir döngünün parçasıdır. Bu sorunlar adeta, suyu arındıran acı kimyasalların işlem sonrası, suyu içilebilir hale getirmesi gibi, yaşamı kaliteli şekilde bize sunar.
Soğuğu kabul eden insan, montunu giyer, sobasını yakar, battaniyesine sarılır. Karanlığı reddetmek yerine gözlerini alıştıran kişi yıldızları görmeye başlar. Tıpkı öyle de problemleri kabul eden insan da çözüm yolları arar, sabır ve dayanıklılıkla kendini korur, içindeki ışığı fark eder. Sorunların, kendini lezzetli bir su haline getirmesine izin verir.
Peki bu kabullenişteki dönüşüm nedir dersiniz?
Kışın soğuğu, doğayı dinlendirir ve baharın yeşermesine zemin hazırlar. Karanlık, dinlenmenin ve yeniden doğuşun zamanıdır. Sorunlar da insanı şekillendirir, güçlendirir, olgunlaştırır ve yeni başlangıçlara hazırlar. Bu zahmetlerin nihayetinde soğuğun getirdiği güzellik kar taneleri, geceninki ay ve yıldızlardır. İnsanın problemleri ise bilgelik, dayanıklılık ve içsel güç getirir.
Evet değerli dostlar, günlük hayatımızda muhakkak duygusal bir şeyler yaşayacağız. Güzel haberler de alacağız, güzel olmayan haberler de… İçlerinde hoşumuza gidenler de olacak, hoşumuza gitmeyenler de. Bizim kabul etmemiz gereken ilk madde ‘Üzerine Güneş doğan şeylerin problemi olur.’ yasasıdır. Demek ki ben zaten otomatik olarak problemli bir hayatta yaşıyorum. Burada önemli olan boğulmamak. Problemlerle yaşama kabiliyeti kazanmak. Hayatımızdaki bütün problemleri çözme kabiliyetimiz ve imkânımız yok. Bazılarını çözeceğiz bazılarını çözemeyeceğiz ama çözemediklerimizle yaşamayı öğreneceğiz. Çünkü hiçbir dert, hiçbir musibet, hiçbir bela benim kapasitemin üstünde gelmez.
Fakat bazen sabrım taşıyor dediğinizi duyar gibiyim.
Burada fark etmemiz gereken iki önemli husus var. Eğer çözemediğiniz bir soru varsa, soru kağıdına bir bakın lütfen, kimin ismi yazıyor? Çocuğunuzun, eşinizin, ebeveyninizin, patronunuzun vs. Evet, sınav kâğıdının size ait olmadığını göreceksiniz… Bana verilen süre ve imkân, benim soru kağıdımdaki cevaplar için yeterli sadece. Ama ben eşimin veya çocuğumun cevaplaması gereken bir durumu cevaplamaya çalışırsam, olmaz. Hem onlar bedel ödemediği için öğrenemeyecekler, sizin gölgenizde kalıp büyüyemeyecekler hem de sizdeki imkân o soru için olmadığından yanlış yerde kullanmış olacaksınız cevap hakkınızı. Üstelik çözümü bulamamış olarak… Biz insanlar müdahale etmeyi çok seviyoruz maalesef. Destek olacağız ama müdahale etmeyeceğiz…
Gelelim ikinci önemli hususa. Bize verilen imkân kotası günlük kullanma limiti olan bir kart gibidir. O gün karşılaşılacak sorular için yetecek kadar çözüm imkânı yüklüdür. Fakat biz farkında olmadan olaylara abartılı limitler harcayabiliyoruz, gereğinden fazla tepkiler verebiliyor, arzu kısmına geçebiliyoruz. Böylece günlük verilen limit yeterli olmuyor. Ve beklenen son, sabır taşması yaşanıyor… Eğer bir şey sabır kâsemi taşırıyorsa niye böyle oluyor diye o şeye bakmayacağım, ben burada acaba yanlış limitte harcama mı yaptım, diyeceğim. Limiti aşan tepkiler bana ait, benim kendi tercihim.
Bakın kıymetli okurlar, dışarıyı değiştiremem ama kendi içsel limitlerimi kullanma miktarımı değiştirebilirim. Kaldı ki olaylar bizim aşabileceğimiz şekilde geliyor. Canımız acıyor, tabi ki gülerek aşacağımız şeyler değil ama göğsümüzü parçalayacak, kendimizi yerlere atacak kadar da değil.
Hayat bize der ki ‘Bazen bir adım geride kal’. Sabır ile geri çekilerek, büyük resmi görmeyi öğren… Hepimiz kendi filmimizin, maceramızın kahramanıyız, çevremizdekilerin hepsi de bizim için yardımcılar. Herkes kendi öyküsünü yaşamak için geldi. Bu öyküyü yaşarken başka öykülerle temas halindeyiz, birbirimize destek ve katkı halinde… Fakat kimse kimsenin öykü yazarı değil…
Kendi öykümüzde bize verilen soruların cevaplarını keyifle çözebilirken, çevremize de katkı sağlamak üzere… HOŞÇA kalın kıymetli dostlar…











YORUMLAR