Bazen ne seviniyoruz ne üzülüyoruz. Ne öfkeliyiz ne de huzurlu. Sanki tüm duygular bir araya toplanmış, birbirine karışmış ve sonunda bir sessizlik doğmuş. Bu hissizlik, duygusuzluk değil aslında; fazlalıktan doğan bir donma hâli.
.
İnsan, çok şey hissettiğinde bazen hiçbir şey hissedemez. Tıpkı bir tabloya çok fazla renk sürüldüğünde ortaya gri bir bulanıklık çıkması gibi. Kalp, neye tepki vereceğini bilemez. Beyin, hangi duyguyu işleyeceğini seçemez. Ve biz, bu karmaşanın ortasında dururuz: sessiz, tepkisiz, yorgun.
.
Bu hâl çoğu zaman dışarıdan “Umursamazlık” gibi görünür. Ama içte, bir savaş vardır. Geçmişin yükü, geleceğin belirsizliği, bugünün baskısı… Hepsi bir araya gelir ve duygular birbirine karışır. Sonuç: hissizlik.
.
Ama bu hissizlik, bir son değil ! Bazen bir durak, bazen bir geçiştir. İnsan, duygularını yeniden tanımlamak için durur. Sessizleşir. Bekler. Ve sonra, bir gün bir şarkı, bir koku, bir cümle… Kalbin buzunu çözer. Duygular yeniden şekillenir. Hissizlik, yerini anlamlı bir sessizliğe bırakır…
.
Peki, siz duygularınızı nasıl yaşıyorsunuz ve sizin içinizdeki buzları ne eritiyor?
YORUMLAR