Geçenlerde yakın bir dostumla sohbet ederken, bana uzun zamandır hissettiği ruh halinden bahsetti. “Hayatının ne kadar anlamsız ve amaçsız geldiğini, kalabalıklar içinde yalnız hissettiğini, sıklıkla “bir şeylerin eksik olduğu duygusu” yaşadığını, sosyal ortamlardan kaçınma, kararsızlık, huzursuzluk ve bir boşluk içinde olduğunu dile getirdi.
.
Bilin ki, yalnız değilsiniz!
.
Hayatın içinde görünmez bir boşluk dolaşıyor. İnsanlar çalışıyor, gülüyor, tüketiyor… Ama içlerinde derin bir sessizlik var. Psikolojide buna duygusal boşluk deniyor. Her şey yolunda gibi görünürken, insanın içinden bir ses yükseliyor: “Bir şeyler eksik.”
.
Toplumun en büyük tehlikesi, acıya alışmasıdır. Şiddet haberleri, adaletsizlikler, yalnızlık hikâyeleri… Hepsi sıradanlaşıyor. Vicdan uyuşuyor. İşte o uyuşma, ruhun en derin çürümesi…
.
Duygusal boşluk bireysel bir sorun değil, toplumsal bir alarm! Bastırılan duygular kuşaktan kuşağa aktarılır, empati kaybolur, yalnızlık büyür. Sessizlik, görünmez zincirlere dönüşür.
.
Çıkış yolu basit ama cesaret ister: kendi iç sesini duymak, başkasının sessizliğini fark etmek. Empatiyi yeniden öğrenmek. Dayanışmayı hatırlamak.
.
Unutmayalım ki, toplumun ruhu, bireyin ruhundan başlar. Kendini tanımayan, acıya alışan bireyler; farkında olmadan toplumun vicdanını da karartır. O boşluğu görmezden gelmek, geleceği de karartmaktır aslında…











YORUMLAR