Aylardan Ağustos, sıcak bir yaz günüydü. Gölde ciddi bir sessizlik, havada hüzün vardı minik lotus Cevher için. Boşvermişçesine her şeyi, suyun akışına bırakmıştı kendini. Göldeki yosunlar irili ufaklı her yeri kaplamışlardı. Çamurun içindeki balıklar bir o tarafa bir bu tarafa yüzüyorlardı. Artık bu manzara çekilmez olmaya başlamıştı onun için. Üzerine yapışan yosunlardan bataklık gibi çamurdan sıkılmıştı. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın sanki onlardan kurtulamıyordu bir türlü.
Diğer büyük lotusların duyarsızlığı, onun halini görmeyişleri küçük Cevher’ i hayli üzüyordu. Sessiz çığlığı ile hüznünü içine atarak kendi kabuğuna çekilen lotus neredeyse gülmüyordu artık. O da diğerleri gibi rengarenk çiçeklenmek istiyordu, mis gibi kokular yaymaktı hayali. Yosunlara direnmek, çamurda boy vermek hiç de kolay değildi. Ellerinden bi tutsaydı yakınındaki büyük lotuslar her şey daha kolay olacaktı. Oysa kayalıkların ordaki lotus ne kadar da şanslıydı. Yakınındakiler hep kol kanat geriyorlar, yosunlarını temizlemesine yardım ediyorlar, çamurda kök salması için yer açıyorlardı ona. Bu sebeple kısa zamanda boy atmış nerdeyse çiçek açacak hale gelmişti.
Küçük lotus – ‘Bu haksızlık, benim bu köşede filizlenmem sanki bir hata. Ama ben seçmedim burda olmayı ki!’ dedi. Gecenin sessizliğne hıçkırıkları karıştı ve uykuya daldı küçük lotus. Yaşadığı şartları ve durumu anlamlandıramayan lotus, kendini suyun akışına bıraktığı için salgıladığı enzimler ona yetersiz gelmeye başlamıştı ve günden güne cansızlaşıyordu. Bu şekilde çok acı çekiyordu ama bu durumun çözümü de yoktu.
Gün ışıdı ve ilk ışıklar suya düştü, göldeki tüm canlılar çoktan uyanmış ve işe koyulmuşlardı. Küçük lotus ise hala uyuyordu. Derken gölde büyük bir dalgalanma oluştu, gelen bilge kaplumbağa Vefa idi. Suyun hareketlenmesi ile uyanan lotus gördüklerine çok şaşırmıştı. Böylesi büyük ve yaşlı bir kaplumbağa ile daha önce hiç karşılaşmamıştı. Herkes sevgi ve saygı ile onu karşılıyordu, kaplumbağa ise onlarla selamlaşıyordu ve muhabbet edip aralarında dolaşıyordu; bu ilgiden onun göl ahalisi için önemli biri olduğunu anladı.
O da ne kaplumbağa lotusa doğru yüzerek yanına yaklaştı ve
‘ Seninle tanışabilir miyiz küçük lotus?’ dedi.
-Tabi, ben Cevher.
‘ Memnun oldum evlat ben de Vefa. Gölü ziyaret ederken dikkatimi çektin. Hayli yorgun duruyorsun, bir derdin var gibi. Paylaşmak istersen dinlerim.’
– Cevabı olmayan bir sorunun paylaşılması ne kadar anlamlı ki? dedi Cevher.
Bilge Vefa sessizce dinledi. Cevher devam etti,
– Ben zor şartlarda ayakta kalmaya çalışan bir lotusum. Küçüğüm, bazen gücüm yetmiyor, yoruluyorum. Yanımdaki büyük lotuslar elimden tutsa belki boy atarım. Ne yazık ki onlar beni duymuyor, görmüyorlar bile. Kendi telaşları ile yaşayıp gidiyorlar.
Artık yoruldum, tükendim yosunlardan da çamurdan da. Çürüyerek yaşıyorum işte, buna yaşamak denirse.
Bilge Vefa durdu, durdu ve derin bir iç çektikten sonra sessizliğini bozarak;
‘Hayat bir Cevher için kanunlarını değiştirmez evlat’ dedi.
-Nasıl yani?
‘Somutun kuralları olduğu gibi soyutun da kuralları vardır. Gölde boğulmamak için yüzmeyi bilmek gerektiği gibi hayatta sağlam bir psikoloji ve konforlu bir yaşam için de soyutun kurallarını bilmelisin.
Cevher meraklanmıştı. Dikkatle dinlemeye devam etti bilge Vefa’yı.
‘Üzerine Güneş doğan her şeyin problemi olur; bu önemli maddeyi not almalısın Cevher. Ve unutma hayatta tesdüf diye bir şey yoktur. Sana temas eden her şeyin mutlaka seninle bir bağlantısı vardır. Kimse kimseyi mutlu etmek için doğmamıştır. Herkes kendi öyküsünü yaşamak için filizlendi. Mutluluğu içinde aramalısın evlat; bu senin kendine olan sorumluluğun. Kendini mutlu etmeyi öğrenmelisin.
– İyi de bu şartlar da nasıl?
‘Şartlar senin ona yüklediğin anlamdadır. Fabrikaya ne ürün atarsan onunla ilgili mahsul çıkar. Şartlarına hangi manayı yükledi isen günün sonunda onu yaşarsın. Sen hayat yolculuğunun her bir gününde artıda mısın ekside misin ona bakmalısın.
– Bunu nasıl anlarım?
‘ 0,0000000001 birim kadar ufak da olsa hedefinle ilgili bir adım atmışsan önceki günden ilerdesin, artıdasındır. Ve sistem seni gayretinden ötürü hayal ettiğinden çok daha ileri taşıyacaktır. Bana müsaade, başta da dediğim gibi evlat soyutun kurallarını bilerek hayatını yönetebilirsin, çiçekler açıp mis kokular yayabilirsin, ardında tohumlar bırakarak güzel yad edilirsin. Bilmez isen çürüyerek ölmeye mahkum olursun, unutulur gidersin.
Bilge Vefa gölde usul usul yüzerek uzaklaştı. Ne kadar anlamlı şeyler söyledi diye düşüncelere daldı Cevher. Vefa’nın her sözü zihnine işlemişti adeta. Mesela, herkes kendi öyküsünü gerçekleştirmek için doğdu demişti. Kayalıkların ordaki lotus, ona yardım eden diğerleri ve kendi yakınındaki büyük lotuslar da kendi öykülerini yaşıyorlardı. Güneş onların da üzerine doğuyor, öyle ise onların da problemleri vardı. Hiç böyle düşünmemişti Cevher.
O gün, kayalıkların ordaki lotus çiçek açmıştı. Diğerleri kadar güzeldi ve mis gibi kokular yayıyordu etrafa. Cevher olanları izlerken şartlara yüklediği anlamı düşündü. O fabrikasına hep olumsuzluklar atmıştı, şartlardan memnun olmamayı atmıştı, beklentiyi atmıştı, ümitsizlik atmıştı ve sonuç ortada, çürümeye yüz tutmuştu. Bu durumda zararda olan kendisiydi. Bilge Vefa’nın söyledikleri aklına geldi, sen artıda olmaya küçük adımlarla dahi olsa gayret edersen sistem seni hayal ettiğinden daha ileri taşıyacaktır.
Küçük lotus Cevher o gün başkalarının öykülerini bırakıp, kendi öyküsünü yaşamaya karar verdi. Hak ettiği değeri, sevgiyi önce kendisi verecekti kendisine. İçindeki mutluluğu keşfetme yolculuğuydu bu. Ve artık etrafını saran yosunların, onu çamura çeken köklerinin rastgele olmadığını biliyordu. Bunun cevabının ise önündeki günlerde, haftalarda, aylarda belki yıllarda olduğunu biliyordu. Her gün ufacık da olsa önceki günden fazla adım atıyordu büyümek için.
Ertesi gün Cevher, yakınındaki büyük lotusun bedeninden köklerine doğru garip bir sıvının aktığını gördü. O sırada meraklı balık Mercan suyun üzerine atlayıp tekrar içeri dalarak etrafı gözlemliyordu. Cevher ona seslendi,
-Mercaaan bakar mısın?
‘ Efendim Cevher, ne oldu?’
-Yanımdaki büyük lotusun bedeninden bir sıvı akıyor, yukarda neler oluyor merak ettim, o iyi mi?
‘ O lotusun çiçeğinde bir yara var Cevher. O sıvıyı her gün akıtıyor ki, yarası su toplamasın.’
Cevher düşüncelere daldı… Nasıl da fark etmemişti bu durumu. Oysa ona ne çok da kızmıştı, ellerinden tutmadığı için. Büyük lotus kendi öyküsünde olanları yaşarken bana yardım edemezmiş ki.. Üstelik ona olan kızgınlıkla öfke ile söylediklerimi işitmiş ve çok üzülmüş olmalı. Bencilikle suçlamıştım onu. Cevher pişman olmuş ve mahcup bir eda ile büyük lotusa çevirmişti bakışlarını, olanları dinleyen büyük lotus şefkatle tebessüm etti Cevher’e.
Cevher şimdilerde yakınlarındaki lotuslardan yardım beklemekle boş yere zaman kaybettiğini, bu bekleyişin onu anlamsızca üzdüğünü farkediyordu. Kim bilir diğer büyük lotusların ne öyküleri vardı. Suyun üzerine çıkıp göremediği için onları, çiçeklerine bakıp aldanmıştı. Her çiçek açan lotusun kendine özgü bir hikayesi vardı demek.
Etrafında olanları gören Cevher, her gün daha azimle sarıldı işine. Oysa bu durumlar hep vardı fakat o kendi beklentilerinden çevresinde olup bitenleri kaçırmıştı. Şimdi ise bir önceki günden artıda olmaktı hedefi. Her gün biraz daha toparlayan Cevher günden güne güçleniyor ve boy atıyordu.
Günler geçti, aylar geçti zaman adım adım ilerlemişti. Gölde tatlı bir esinti vardı, Cevher o gün hiç duymadığı harika bir rayiha, çok hoş bir koku içinde uyandı. Gözlerini açtığında hayretler içindeydi; rüzgarı hissediyordu, güneşi daha yakından seyrediyordu ve diğer lotus çiçeklerini üstten görebiliyordu. Bu harika bir şahitlikti. O da ne, bu hoş koku kendisinden geliyordu. Diğer lotuslar hayran hayran onu izliyordu ve Cevher’i tebrik ediyorlardı. Küçük lotus Cevher öyle güzel renklere sahip, bambaşka bir çiçek olmuştu ki, bakanlar tekrar bakıyordu. Bu renklerin kendisine ait olduğuna şaşıran Cevher, başarının tadını çıkarmaya çalışıyordu. O gün gün batana dek mutluluktan, kendini sevmekten, doğanın tadını çıkarmaktan çok keyif almıştı.
Bilge kaplumbağa Vefa’nın sözleri kulaklarındaydı; sistem onu hayal ettiğinden ileri taşımıştı. Şimdi daha iyi anlıyordu; üzerine yapışan sarmaşık yosunları, onu aşağı çeken çamuru… Onlar Cevher’i güçlü kılmıştı. Cevher’in öyküsünde rengarenk özgün rayihalı bir lotus olmak vardı. Ve şartları o zorlukta olmasa idi, şimdi hayran olduğu bu görüntü için yeterli enzim salgılayacak gücü olmayacaktı. O mücadeleler onda kaliteli enzimler üretmeye vesile olmuştu. Şartları onu bugüne getirmiş, onu büyütmüştü, beslemişti. Evet hayatta tesadüf diye bir şey yoktu. Kendisi ile temas eden her şeyin bir anlamı vardı. Şimdi taşlar yerine oturuyordu. Cevher kendini işleyerek adeta mücevher olmuştu. Ona yolundaki yıldızları farkettiren Bilge Vefa’ya minnettardı.
Ve dedi ki; ‘Ben lotussam, çamurda dahi olsa çiçek açarım. Bunu yapacak güç zaten benim
hücrelerime kodlanmış, ben sadece onları farkedip, ortaya çıkardım’
Evet sevgili dostlar, küçük lotus Cevher’in öyküsünde olduğu gibi, kişi ne yaparsa kendine yapar. Diğer lotuslar değildi bu değişimi sağlayan, Cevher’in kendisiydi. Siz istemedikçe dönüşüm olmayacaktır, bir kurtarıcı gelip sizi rahatsız olduğunuz durumdan çıkarmayacaktır. İçinizdeki sizi keşfedin. İşe, kendi yolculuğunuza yelken açarak başlayın. Bazen Bilge Vefa’ya
ihtiyaç duyacaksınız. En kıymetli yatırım kendi gelişiminize olan yatırımdır. Unutmayın bu dünyaya kendi öykünüzü gerçekleştirmek için geldiniz.
Siz bu dünyadan giderken nasıl bir iz bırakacaksınız..?
YORUMLAR