Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Zeynel Emre’den Bilal Erdoğan’ın açıklamalarına tepki: “Babasının yeterince güçlü olmadığını ve acziyetini itiraf etmiş”

CHP Sözcüsü Zeynel Emre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın Gazze’de yaşanlara ilişkin “Liderimiz Erdoğan daha güçlü olsaydı bu soykırım olmazdı. İçerideki fitneler yüzünden gücümüz azaldı” şeklindeki açıklamalarına tepki gösterdi. Emre, “Bir yönüyle kendi babasının yeterince güçlü olmadığını ve acziyetini itiraf etmiş. İkinci nokta da Gazze’deki bu felaketi iç siyasete bağlamak toplumu işte ‘fitneydi, kaypaktı, hain’ diye bölmek, etiketlemek, ahlaki de değildir, memleketin hayrına da değildir. Ben bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy vermiş vatandaşlara, orada siyaset yapanlara, bakanlık yapanlara, cumhurbaşkanı yardımcılığı yapanlara, Milli Güvenlik Kurulu üyelerine, hiçbir resmi vasfı olmayan kişinin kendisini sizlerden daha üste bir şekilde konumlandırmasını, böyle davranmasını, böyle konuşmasını içinize sindiriyor musunuz” dedi.

CHP Sözcüsü Zeynel Emre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal

(ANKARA) – CHP Sözcüsü Zeynel Emre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın Gazze’de yaşanlara ilişkin “Liderimiz Erdoğan daha güçlü olsaydı bu soykırım olmazdı. İçerideki fitneler yüzünden gücümüz azaldı” şeklindeki açıklamalarına tepki gösterdi. Emre, “Bir yönüyle kendi babasının yeterince güçlü olmadığını ve acziyetini itiraf etmiş. İkinci nokta da Gazze’deki bu felaketi iç siyasete bağlamak toplumu işte ‘fitneydi, kaypaktı, hain’ diye bölmek, etiketlemek, ahlaki de değildir, memleketin hayrına da değildir. Ben bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy vermiş vatandaşlara, orada siyaset yapanlara, bakanlık yapanlara, cumhurbaşkanı yardımcılığı yapanlara, Milli Güvenlik Kurulu üyelerine, hiçbir resmi vasfı olmayan kişinin kendisini sizlerden daha üste bir şekilde konumlandırmasını, böyle davranmasını, böyle konuşmasını içinize sindiriyor musunuz” dedi.

CHP Sözcüsü Zeynel Emre, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin açıklamlarda bulundu bulundu. Sözlerine Kahramanmaraş Katliamı’nın 47’nci yılında yaşamını yitiren vatandaşları anarak başlayan Emre, şöyle konuştu:

“Sayın Genel Başkan’ımız Brüksel’de düzenlenen Avrupa Sosyalist Partisi Liderler Toplantısı’na katıldı ve orada bir konuşma yaptı. Orada Türkiye’nin birinci partisinin ve Avrupa’nın en büyük sosyal demokrat partisinin genel başkanı olarak sosyal demokrat partilerin ve sosyal demokratların içinde bulunduğumuz dünya düzeninde özellikle yaşanan otoriterleşme otokratlara karşı iş birliği yapması, dayanışma göstermesinin önemli olduğunu vurguladı. Ve Türkiye’de yaşanan 19 Mart darbesi sonrasında yaşanan hukuksuzluklar karşısında Türkiye’yi bir güvenlik sibobu gibi görüp de yaşanan olayları görmezden gelen anlayışı da eleştirdi.

“İlk seçimde de yine sırtımızı milletimize dayayarak iktidar olacağımıza yürekten inanıyoruz”

Bunun üzerine iktidar çevrelerinden benzeri olaylarda gördüğümüz tepkileri bir benzeri daha gördük. Neymiş efendim ‘Biz CHP Türkiye’yi yurt dışında şikayet etmişiz, Avrupa’dan yardım istiyormuşuz.’ Tabii bu kendini bilmezleri bir kez daha buradan ifade etmek isteriz: birincisi CHP Cumhuriyet’in kurucu iradesidir. Ülkemizin itibarı ve menfaatini her platformda sonuna kadar savunur. İkincisi ülkemizde otoriter bir iktidar vardır ve seçimi siyasetçilerin üniversite öğrencilerinin gazetecilerin tutuklandığı bir süreci yaşıyoruz. Bununla birlikte partimize de yönelik sistemli bir kuşatma vardır. Dolayısıyla bu gerçeği her şeyi her platformda haykırmaya devam edeceğiz. Üçüncüsü otoriter iktidarlara karşı sosyal demokratların bir arada durması ve dayanışması bir zorunluluktur. CHP otoparklara karşı demokratiklerin mücadelesi de tarihi bir sorumluluk üstlenmektedir. Dördüncüsü CHP milletimizin takdiri ve desteğiyle son yerel seçimde birinci parti olarak çıkmıştır ve jalihazırda da Türkiye’de uzunca bir sürede birinci parti pozisyonunu korumaktadır. Biz sırtımızı milletimize dayıyoruz. İlk seçimde de yine sırtımızı milletimize dayayarak iktidar olacağımıza yürekten inanıyoruz.

“Bizden kimse şunu beklemesin: Dışarıda ‘one minute’ masalarda ‘no action'”

İktidar sandıkta yenemediği rakibini Trump’tan icazet alarak etkisiz hale getirmeye çalışmış ve bu yönüyle bir siyasi darbe yapmıştır. Bu gerçek gün gibi ortadadır. Bakın 2023 genel seçimlerinden sonra Tayyip Erdoğan Amerika Birleşik Devletleri’ne hitaben yapmış olduğu bir konuşmada, orada yapmış olduğu bir konuşmada şu değerlendirmeyi yapıyor: ‘Biz değil de muhalefet kazansaydı ülkemizdeki mültecileri geri gönderecekti. Biz mültecilere ev sahipliği yapmaya devam edeceğiz’ demiştir. Ve burada da partimizi Amerika Birleşik Devletleri’ne en çok açıkça şikayet etmiştir. Dolayısıyla kendi genel başkanlığına dönüp bakmadan partimize yönelik bu haksız, eleştirileri de hiçbir yerde doğru bulmuyoruz. Kendilerine iade ediyoruz. CHP olarak bizler bu topraklarda ne söylüyorsak ne doğruyu söylüyorsak ülkemizin menfaatlerini elbette gözeterek her yerde de aynı doğruları aynı gerçekleri söylemek durumundayız. Burada söylediğimizi Edirne sınırını geçtikten sonra inkar edecek başkasını söyleyecek değiliz. Biz bugün ülkede bir demokrasi sorunu, insan hakları sorunu var diyorsak bir hukuk devleti sorunu var diyorsak Edirne’yi geçtikten sonra ülkemizde dört dörtlük bir hukuk vardır diyemeyiz. Böyle bir ikicilikli tavrı kimse bizden bekle. Biz Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yıllardan beri yaptığı üzere yurt dışı ilişkileri içeride oy devşirmek tahakküm etmek amacıyla kullanan bir siyasi parti değiliz olmayız. Bizden kimse şunu beklemesin: Dışarıda ‘one minute’ masalarda ‘no action’. Bizde o olmaz. Yine bizden seçim dönemleri sahte üretilen krizlerle oy devşirmeye çalışan bir anlayışı kimse göremez.

“Türkiye’deki emeklilerin durumu cezaevindekilerden daha kötü durumda”

Emeklilerin durumu artık katlanamaz boyutlardadır. Bugün bir emekli, 16 bin 881 TL maaş almaktadır. Buna maaş denmez. Bu olsa olsa bir yardım olarak nitelendirilebilir. Bizim açımızdan bir ülkenin itibarı nedir dediğimizde emeklisine verdiği kıymettir. Eğer bu ülkenin yurttaşlar bin bir zorlukla yıllar boyu çalışmış, didinmiş evlatlarını yetiştirmiş belli bir yaşa gelmiş emeklilik hakkını kazanmış ve ondan sonra da emekli olduktan sonra askeri şartlarda yaşayamıyorsa, ülkesini dolaşamıyorsa, torunlarına harçlık veremiyorsa orada çok büyük problem vardır. Bugün şurada hemen Ulus’ta günlüğü 200-300 TL’lik apartlarda emekliler yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Odalarda tuvalet, banyo yok. Onlar içerisinde bulup da yani et yiyebilen şanslı durumda. Bu röportajları görüyoruz. Emeklimizin durumu bu halde. Adeta Türkiye’deki emeklilerin durumu cezaevindekilerden daha kötü durumda. Çünkü hiç olmazsa orada tuvalet, banyo, üç öğün yemek var. Bugün emeklilerimiz ülkedeki Türk-İş açıkladığı rakamları düşündüğünüz zaman açlık, yoksulluk sınırını tek bir kişinin asgari yaşam maliyetini 38 binin üzerinde tüm bunları düşündüğünüz zaman emeklimizin durumu kabul edilir bir durum değildir. Görülüyor ki son seçimde de 2024 yılında da emeklimiz benzer problemleri yaşıyordu ve ısrarla bu hükümet tarafından emekli görmezden gelindi zam yapılmadı. Görülüyor ki bugün onun intikamı alınıyor emekliden. Hala zam yapılmış değil. ‘Sen bana oy vermiyorsun musun o zaman git sürün ben de senin maaşına zam yapmıyorum’ anlayışını görüyoruz.

“CHP olarak emeklilerimizle dayanışmayı sonuna kadar göstereceğiz”

Bakın Türkiye’deki emeklilerin yüzde 61,8’inin ikinci bir işte ya tam zamanında veya ya yarı zamanlı çalıştığını görüyoruz. Araştırmalar bize bunu gösteriyor. Yine yüzde 69,6’sının ise bir yaşam kısıtı olacak şekilde rahatsızlığı bulunduğu tespit ediliyor. Dolayısıyla bu artık görmezden gelinemez bir durum göstermektedir bize ve bir an önce emeklilere yönelik düzenlemenin yapılması lazım. Bakın bugün Beştepe’deki sarayla, Ulus’taki o apartlarda yaşayan emekliler arasında sadece birkaç kilometre var. Ama böyle bir iktidar var ki duymuyor, görmüyor, anlamıyor halktan kopmuş. Burada yaşanan sıkıntılardan habersiz. Sarayda çevresindeki insanların sadece seslerini duyuyor. CHP olarak biz elimizdeki imkanlar dahilinde her türlü desteği yapmaya devam edeceğiz. Yerel iktidarın sahibiyiz. Bu anlamda idari ve yargısal açıdan bir kaskacın içerisindeyiz. Operasyonlarla karşı karşıyayız. Ancak buna karşın belediye başkanlarımız bu alanda sosyal yardımları esirgemiyor. CHP olarak emeklilerimizle dayanışmayı sonuna kadar göstereceğiz. 2024 yılını da Tayyip Bey ne hikmetse böylesine bir ortamda hep söylediğinin tersini yapan bir siyasi anlayış olarak emekli yılı ilan ettiğini bir kez daha değerli yurttaşlarımıza hatırlatmak isterim.

“2026 yılını da buyurun sahtecilik yılı ilan edin”

Bir başka konumuz TÜİK’in marifeti. Burada Ali Cengiz oyunları var. Biz diyoruz ki enflasyonu gerçek rakamını hesaplanacak veri setlerine baktığımızda daha gerçekçi, daha insanların, yurttaşların, asgari ücretlinin, memurun yaşamına dokunacak değer setlerinden, veri setlerinden oluşması lazım. Buna karşılık oralarda bağımsız kuruluşlar ve TÜİK’in rakamları arasında hep enflasyon rakamlarının üzerine ciddi bir makas olduğunu ve ülkemizdeki memur zamların ve birtakım artışların da TÜİK rakamlarına referans verilerek yapıldığını görüyoruz. Şimdi bu sepetteki geçtiğimiz günlerde TÜİK Başkanı açıklamalarına baktığımızda şöyle bir detay gözümüze çarptı. 2026 Ocak’tan itibaren derki Başkan ‘Gıdada giyim, ayakkabı, alkollü içkiler, sağlık gibi gruplarda değişiklik beklenmiyor ancak başta kira olmak üzere TÜFE içinde bazı ağırlıklar değişecekmiş.’ Şimdi eğer siz dar gelirlilerin en büyük harcama kalemi olan kiralar üzerinde ve bunların sepetteki ağırlığını azaltırsanız gerçek enflasyonun dışına çıkmış olursunuz ve burada da yurttaşlarımız daha fazla yoksullaşmış olur. Bu iktidar yoksulluğu bitirmek, azaltmaktan ziyade onu yönetme peşinde. Burada da bu yönetmeye yönelik bir hazırlık olduğunu görüyoruz. Bu düzen zenginleri daha fazla da büyütüyor. Şimdi siyaseten bunu açıp okuyalım. Bu bir sınıfsal meseledir ve tercihtir. O nedenle eğer ki siz bu ülkedeki asgari ücretliyi, emekliyi, memuru, enflasyon karşısında ezilmeye, yoksullaştırmaya devam edecekseniz 2024 yılını nasıl ki emekliler yılı ilan ettiniz bu rakamlarla manipüle ediyorsunuz, 2026 yılını da buyurun sahtecilik yılı ilan edin.

“AKP’nin birinciliklerini olumsuz rakamlarda”

Esas mesele geçim krizinin yanında bir bölüşüm krizine de işaret ediyor. Şimdi Türkiye’deki zenginliğin tavana verginin tabana yayılması bir büyük problem. Bunun düzeltilmesi lazım. Bakın Dünya Eşitsizlik Raporu’nda Türkiye’yle ilgili şöyle bir tespit var, deniyor ki ‘Türkiye’de en üstte yaralanan yüzde 10 gelirin yüzde 45,5’ini alıyor. Ve en alttaki yüzde 50 de payı yüzde 12 olarak gösterilmiş. En zengin yüzde 10’un ortalama geliri en alttaki yüzde 50’nin gelirinin 23 katı. Şimdi denilebilir ki ‘Dünyanın da bu tür farklar var.’ Kısmen doğru. Ancak gelişmiş ülkelere baktığımızda bu farklar sekiz, yedi katın, dokuz katın, o civarda bir artışın ötesinde değil. Eğer bu böyle 23 kat olmuşsa bu bir politikanın sonucudur. Ve ülkede hep söylediğimiz gibi AKP’nin birinciliklerini olumsuz rakamlarda. Gelir de eşitsizliğinde dünyadaki en öndeki ülkelerden biri olarak yer alıyoruz. Bu bir sınıfsal gerçek olarak duruyor. Dolayısıyla bunları şöyle bu tabloyu bir arada düşünelim, asgari ücret, vergi, emekli aylığı, iş cinayetleri bunlar hepsi aynı fotoğrafın parçası. Çünkü serveti yukarıya taşıdıkça riski, yoksulluğu ve güvencesizlik aşağı doğru gidiyor.

“Halkın haber alma hakkını tamamen tekelleştiren bir süreci görüyoruz”

Bugün demokrasilerde dördüncü kuvvet ne dediğimizse hepimiz deriz ki medyadır. Özgür basındır, özgür televizyonlardır. Kimsenin endişe etmeden korkmadan her şeyi yazıp çizebilmesidir. Çünkü bu iktidarı denetleyen önemli güçlerden biridir. Ama biz de son günlerde ve son yıllarda bir politika olarak öyle bir değişiklik oluştu ki bugün Türkiye’nin en büyük medya patronu kim dediğimizde aklınıza kim gelir? Ben size söyleyeyim, bugün Türkiye’nin en büyük medya patronu TMSF olmuştur. Medya ve reklamcılık sektörünün yeni patronudur. Çünkü internet sitesine girin. Çok açık bir şekilde yazar. Bünyesinde 151 adet gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile özel radyo ve televizyon kuruluşları Maliye Bakanlığı tarafından satış amaçlı olarak TMSF’ye devredilmiştir. Bir konuyu hatırlatalım. Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu Türkiye’de bankacılık suçlarından kaynaklı kamu zararının önlenmesi ve giderilmesi amacıyla kurulmuş bir yapıdır, bir devlet kuruluşudur. 2016 yılında gerçekleşen darbe girişiminden sonra o zaman adalet komisyonuna bir kanun teklifi getirdiler. Ve bankacılık suçlarına ilave terör suçlarından kaynaklı suçlarla alakalı da Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu’nu yetkilendirdiler. Ne o? Terör suçlaması varsa tüm mal varlığını yargılama olmadan Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu’na devrediliyor. Sonra bunu bir daha genişlettiler. Bir düzenleme daha geldi. Bu sefer de örgütlü suç iddiası varsa kişiler daha yargılanmadan, mahkumiyet almadan kesinleşmiş cezası almadan tüm mal varlığı Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu’na devredilebilir ve bugün de bizim yaşadığımız süreçten böyle süreçler. Buraya baktığımız zaman işin magazinsel boyutunu bir tarafa bırakın, Show TV’den Halk TV’ye kadar onlarca medya kuruluşu iktidarın tamamen kontrolüne geçmiş durumda. Ve halkın haber alma hakkını tamamen tekelleştiren bir süreci işliyoruz, görüyoruz biz burada.

Bizim içinde bulunduğumuz coğrafya itibariyle çok riskli, önemli, kritik süreçlerden yaşıyoruz, görüyoruz. Tabii önce ifade edelim, geçtiğimiz günlerde bir İHA Türk hava sahasına girdi. Ve belli bir mesafe ilerledikten sonra da Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait F16’lar tarafından vurularak düşürüldü. Bizim bildiğimiz ve emin olduğumuz bir konu tabii şu, Türk Silahlı Kuvvetleri envanterindeki kabiliyetleri ölçüsünde o hava aracını, Karadeniz’de düşürme imkanına sahiptir. Bunu kesin olarak biliyoruz, elbette bunda bir kuşku yok. Bununla birlikte neden daha fazla gözlendiğinin içerlere kadar girmesinin ve burada izlenerek müdahale edildiği konusunda daha kapsamlı açıklama yapılmasını yarar görüyoruz. Çünkü hem içerisi hem dışarısı açısından dikkatle takip edilen bir konu olduğunu söylememiz gerekir.

“Türkiye’nin ciddi güvenlik riskleri var”

Yine bizim sınır ötesinde özellikle Suriye kısmını dikkatle takip etmemiz gereken gelişmeler var. Hatırlarsanız biz CHP olarak dedik ki ya temel bir ilkemiz var bizim. Cumhuriyet’in temel bir düsturu var. ‘Yurtta barış, dünyada barış.’ Mümkün olduğunca ülkelerin iç işlerine ilişkin değerlendirmeden uzak kendi sınırlarımızın muhafazasını alan bir anlayışla yaklaşalım. Evet, dünyada çok sayıda kötü yönetimin olduğu diktatörlüğün var olduğu yönetimler var hala da var. Keza önceki Suriye yönetimi de diktatörlükle yönetiliyordu. Bugün geldiğimiz noktada Suriye iç savaşı ve sonrasında yönetim değişikliğinden mütevellit Türkiye’de milyonlarca mülteci var. En son kasım ayına baktığımızda yaklaşık 2 milyon 400 binin üzerinde bir rakama işaret ediyor İçişleri Bakanlığı. Bbunun üzerinde rakamlar olduğuna yönelik tespitler de var. Bu tabii sadece Suriyeli mülteci sayısı. Harcanan milyarlarca dolar para var. En nihayetindeki Suriye’nin şu anki durumu bizim iç meselemiz kadar önemli. Çünkü oradaki bir devlet organizasyonun bir demokratik devletin bir hukuk devletinin varlığı kapsayıcı devletin üniter devletin varlığı bizim için önemli ve buradaki mültecilerin de onurlu bir dönüşle kendi ülkelerine dönmesi Türkiye’nin geleceği açısından, demokratik yapısı açısından kritik önem taşıyor. Dolayısıyla biz bu açıdan ciddiyetle takip ediyoruz. Ancak son günlerde gerek Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması, Sayın Fidan’ın açıklaması gerek oradaki gelişmeler burada bir işte üniter devlet konusunda bir yapılanmadan ziyade daha çok federatif yapılanmalara yönelik biz gelişmenin görüldüğünü gözlemliyoruz. Bizim oradaki bakış açımız Washington’dan Trump’tan esen rüzgara göre olmamalı. Orada Trump yönetiminin öncelik verdiği gruplara göre Türkiye pozisyon almamalı. Türkiye’nin ciddi güvenlik riskleri vardır. Suriye’nin içinde bulunduğu yapı itibariyle, gerek Türkmenlerin varlığı gerek Kürt nüfusu, gerek Alevi’lerin varlığı bakıldığında bölgesel anlamda dışarıya taşmaya elverişli bir nüfus yapısı vardır. Ve orayla ciddi akrabalık ilişkisi olan yurttaşlarımız var. Dolayısıyla biz bu süreci de dikkatle takip ediyoruz ve burada baktığımız zaman gerek oradaki SDG’nin gerek Amerika Birleşik Devletleri’nin kurduğu diyalog, Şam yönetimiyle yürüttükleri müzakereler ve bugüne kadar bize söylenen iç politikada söylenen ve Türkiye’nin tezleri orada gerçekleşecek ve Türkiye orada çok nüfus sahibi söyleminin dışına doğru giden gelişmeler olduğunu gözlemliyoruz.

“İlk seçimde biz milletimizle birlikte gerçek anlamda halkın iktidarını kuracağız”

Baktığınız zaman kağıt üzerinde hiçbir görevi olmayan Bilal Erdoğan’ın Gazze meselesiyle ilgili açıklamalar yaptığını görüyoruz. Diyor ki ‘Yani diyor liderimiz Erdoğan daha güçlü olsaydı bu soykırım olmazdı. İçerideki fitneler yüzünden gücümüz azaldı.’ Tabii şüphesiz çok derinlikli bir analiz. Bunu nasıl yorumlayacağımızı bilemiyoruz ama bir yönüyle kendi babasının yeterince güçlü olmadığını ve acziyetini itiraf etmiş. Bir açıdan baktığımızda babasının bir acziyetine işaret ediyor. İkinci nokta da Gazze’deki bu felaketi iç siyasete bağlamak toplumu işte fitneydi, kaypaktı, hain diye bölmek, etiketlemek, ahlaki de değildir, memleketin hayrına da değildir. Ben bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy vermiş vatandaşlara, orada siyaset yapanlara, bakanlık yapanları, cumhurbaşkanı yardımcılığı yapanlara, Milli Güvenlik Kurulu üyelerine, hiçbir resmi vasfı olmayan kişinin kendisini sizlerden daha üste bir şekilde konumlandırmasını, böyle davranmasını, böyle konuşmasını içinize sindiriyor musunuz? Bunu bir düşünmelerini, bunu bir tartmalarını, değerlendirmelerini isteriz. Çünkü burada anlaşılıyor ki Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu unsuru ne o eşitlik, fırsat eşitliği ve bugün bir yurttaşın Ağrı’nın bir köyünde doğan bir çocuğun, Ankara’daki sırtı güçlü bir siyasetçinin evladıyla eşit şartlarda yarıştığı bir Türkiye gerçeği, Cumhuriyet’in temel hayali ve hedefi ne dediğimizde aslında budur. Özünde temel niteliklerinden biri budur. Buralara yönelik aşınmanın gün be gün devam ettiğini, hele hele de böyle babadan oğlu acaba geçer mi diye iktidarın heveslileri olduğunu gözlüyoruz. Buna Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, yurttaşlarımız katiyen izin vermez. CHP izin vermez. İlk seçimde biz milletimizle birlikte gerçek anlamda halkın iktidarını kuracağız.”