Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Zafer Partisi Sözcüsü Karamahmutoğlu: “Ülkemizin yönetimine oturmuş siyasi zümre, yönetimden gitmemek ve hesap vermemek için her şeyi yapmaktadır”

Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, “Cumhur İttifakı iktidarının oy grafiğindeki ok aşağıya doğru indikçe, siyasallaşan yargı sopasını muhalefetin sırtında daha fazla hissediyoruz. Buradan seslenmek istiyorum: Siz, AKP’nin siyasal elitleri; yıllardır ‘askeri vesayet’ diyerek güya şikayet ettiğiniz vesayetçiliğin yerine, bugün yargı vesayetini koymuş durumdasınız. Seçimle geldiğiniz iktidardan, seçim yoluyla gitmemek için yargı vesayetiyle toplumsal muhalefeti bastırma yoluna gidiyorsunuz” dedi.

Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, "Cumhur İttifakı iktidarının oy grafiğindeki

(ANKARA) – Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, “Cumhur İttifakı iktidarının oy grafiğindeki ok aşağıya doğru indikçe, siyasallaşan yargı sopasını muhalefetin sırtında daha fazla hissediyoruz. Buradan seslenmek istiyorum: Siz, AKP’nin siyasal elitleri; yıllardır ‘askeri vesayet’ diyerek güya şikayet ettiğiniz vesayetçiliğin yerine, bugün yargı vesayetini koymuş durumdasınız. Seçimle geldiğiniz iktidardan, seçim yoluyla gitmemek için yargı vesayetiyle toplumsal muhalefeti bastırma yoluna gidiyorsunuz” dedi.

Karamahmutoğlu, partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. “Bugün bizim için ayrı kıymetli bir tarih. Çünkü bugün, Zafer Partisi’nin dördüncü kuruluş yılını tamamlıyoruz. Yani Zafer Partisi artık 4 yaşında. Bundan tam 4 yıl önce, 26 Ağustos 2021 tarihinde kurulan Zafer Partisi, kurucu önderi Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın genel başkanlığında geçen bu 4 yıllık süre içerisinde, Türk siyasal yaşamında kendisine çok önemli ve kıymetli bir yer edindi” diyen Karamahmutoğlu, partisinin yüzde 10’luk oy gücüne ulaştığını söyledi.

Partisinin ilk genel seçimlerde politik gücünü sandığa yansıtacağını ifade eden Karamahmutoğlu, genel seçimlerin mümkün olduğunca erkene aınmasını istedi.

Karamahmutoğlu 2025-2026 eğitim öğretim yılının başlaması ile okul kayıtları için 10 bin liranın altında “bağış” kabul edilmediği gibi 50 bin lira ve üzerinde bağışlar da talep edildiğini anlatarak, şunları kaydetti:

“Bu her yıl konuşulan, uygulanan fakat hükümet ve bakanlık tarafından reddedilen bir gerçektir. Cumhur İttifakı hükümetinin okullarımızın eğitim kadrosunu bu duruma düşürmesini kabul etmiyoruz, buna içerleniyoruz. Eğitim kadrosundaki öğretmenlerimizi, velilerin gözünde para talep eden kişiler konumuna düşürerek onların toplumsal itibarlarının zedelenmesine sebep olunmaktadır. Oysa AKP hükümeti, ‘itibardan tasarruf edilmez’ diyerek gösterişli ve şaşaalı bir yaşam için kamu bütçesinde savurganlık ve israfa yol açan uygulamalar içerisindedir. Eğer AKP hükümeti, bu görgüsüz ve müsrif harcamalar yerine Milli Eğitim bünyesindeki okulların temel ihtiyaçlarını karşılama yoluna giderse; hem öğretmenlerimizin itibarı zedelenmemiş olur hem de öğrenci–öğretmen ilişkisinde saygı zedelenmeden korunmuş olur. Cumhur İttifakı iktidarının eğitimden tarıma geçişindeki yönetim anlayışı, Türk tarımını da derinden etkilemiştir. Eğitimdeki bu aksaklıklar ve yönetim sorunları, beraberinde Türk tarımını öyle bir çökertti ki; artık tarımdan ve çiftçilikten geçinebilmek mümkün olmadığı gibi tarımla uğraşmak adeta çiftçi aileleri için kaçınılması gereken, zarar getiren bir iştigal hâline dönüşmüştür. İlkbahardan itibaren açıklanmaya başlanan tarımsal ürünlerin taban alım fiyatları her seferinde ya ürünün üretim maliyetine denk gelmekte ya da bu maliyetlerin altında kalmaktadır.”

“AKP hükümeti uyguladığı yanlış tarım politikalarıyla Türk çiftçisini tarımdan uzaklaştırıyor”

Nohut ve fındık taban alım fiyatları ile üreticinin zarar ettiğini anlatan Karamahmutoğlu, şunları söyledi:

“Fındıkta ise maliyetlerdeki yüzde 50’lik artışa rağmen, üreticiler zararına çalışmakta; adeta tüccar için üretim yapan bir konuma düşmektedir. Çiftçinin borçları ve devletten alması gereken destekleme ödemeleri hâlen ödenmemiştir. Oysa çiftçinin bu alacakları birer yasal haktır. Buna karşılık, kamu-özel işbirliği projeleri adı altında, köprü ve otoyol gibi yatırımlara hükümete yakın şirketlere haraç gibi ödemeler yapılmaya devam edilmektedir. AKP hükümeti uyguladığı yanlış tarım politikalarıyla Türk çiftçisini tarımdan uzaklaştırırken, nüfusun kentlere göç etmesine sebep olmaktadır. Ancak ülkemizin içine sürüklendiği bu derin ekonomik buhranda, kentlere yığılan nüfusun iş bulup çalışabilmesi artık mümkün olmamaktadır. Nitekim TÜİK’in geçtiğimiz günlerde açıkladığı veriler göstermektedir ki gerçek işsizlik oranı yüzde 30’u aşmış, iş bulmaktan umudunu kesmiş kişilerin ve iş arayanların sayısı ise 13 milyona ulaşmıştır. İşte bu iş bulamayan, bulsa da geçinebilecek kadar maaş alamayan büyük kalabalıkların yaşadığı şehirlerde; suç çetelerinin ortaya çıkması için son derece elverişli bir ortam oluşmaktadır. Kentlerdeki işsiz, mesleksiz ve umutsuz gençlerin para kazanmak, zenginleşmek gibi hayallerle tehlikeli maceralara atılarak suç örgütlerine, mafya çetelerine insan kaynağı hâline gelmesi; hükümetin acilen müdahale edip önlem alması gereken çok ciddi bir sorundur.

“Hukuka ve vicdana aykırı davranışlarla iktidarını sürdürmeye çalıştığını görüyoruz”

Bu yılın başında, 19 Mart tarihinde yaşanan yargı müdahalesinden itibaren, ülkemizin yönetimine yerleşmiş olan siyasi zümrenin, iktidardan gitmemek ve hesap vermemek adına hukuka ve vicdana aykırı davranışlarla iktidarını sürdürmeye çalıştığını görüyoruz. Yerel yönetimlerde görevli seçilmiş siyasetçiler, belediye başkanları, parti genel başkanları, Fatih Altaylı gibi gazeteciler, öğrenciler, sanatçılar ve kamuoyu oluşturma gücüne sahip muhalif isimler; iddianamelerle, tutuksuz yargılanmaları gerekirken uzayan tutuklu yargılamalarla, henüz ceza bile almadan özgürlüklerinden mahrum bırakılarak cezalandırılmaktadır. Cumhur İttifakı iktidarının oy grafiğindeki ok aşağıya doğru indikçe, siyasallaşan yargı sopasını muhalefetin sırtında daha fazla hissediyoruz.

Buradan seslenmek istiyorum: Siz, AKP’nin siyasal elitleri; yıllardır ‘askeri vesayet’ diyerek güya şikayet ettiğiniz vesayetçiliğin yerine, bugün yargı vesayetini koymuş durumdasınız. Seçimle geldiğiniz iktidardan, seçim yoluyla gitmemek için yargı vesayetiyle toplumsal muhalefeti bastırma yoluna gidiyorsunuz. Ülkemizin yönetimine oturmuş bu siyasi zümre, yönetimden gitmemek ve hesap vermemek adına iktidarını sürdürebilmek için her şeyi yapmaktadır. Nitekim Devlet Bahçeli’nin ‘Abdullah Öcalan Meclise gelsin, konuşsun’ diyerek, başta Türk milliyetçileri olmak üzere bütün vatanseverleri şaşkınlığa uğratmasının üzerinden tam 10 ay geçti. Bu geçen 10 aylık süre içinde, terör örgütünün kurucu elebaşı ve bebek katili Abdullah Öcalan, adeta meşru bir siyasi figür hâline getirildi. 40 yıldır cinayetler işlemiş bir narko-terör örgütü, sanki dayanaksız bir iddiayı desteklercesine; yani Kürt etnisitesinden Türk vatandaşlarının tamamını temsil ediyormuş gibi, PKK ile müzakere masasına oturuldu.

“İYİ Parti, burada takdir edilmesi gereken bir tutum sergilemiş ve o masaya oturmamıştır”

Biz bu masanın 22 Ekim tarihinden itibaren kurulu olduğunu aylardır anlatıyoruz. Bu inkar edildi. Ancak bugün, bu masa cismanî olarak TBMM’de kurulmuş durumda. Masa, dördüncü toplantısını yapmış durumda ve Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş, bu toplantıda niyetlerini çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Ne demiştir? ‘Toplumsal rızanın artırılması en önemli vazifemizdir,’ demiştir. Komisyonun görevi olarak toplumsal rızanın artırılmasını ilan etmiştir. Evet, tam da bunu söylüyorduk 10 aydır: Bu komisyon, Türk milletini yürütülmekte olan ve bir kısmı da çoktan bağlanmış olan pazarlıklara, tavizlere hazırlamak için kurulmuştur. Yani Türk halkını bu kıvama getirmek için, bu komisyon üzerinden kamuoyu meşgul edilmekte, Türk toplumu oyalanmaktadır. Bugüne kadar terör örgütüne verilmiş olan sözlerin ne kadarı uygulanabilecekse, kamuoyu buna hazırlanmakta, ‘toplumsal rıza’ adı altında meşruiyet oluşturulmaya çalışılmaktadır. Zira terör örgütü, ilk kurulduğu andan itibaren sadece silahlı saldırılar değil, siyasal taleplerle de hareket etmiştir. Bugün, bu siyasal taleplerin ne kadarının karşılanacağına dair toplumsal onay, işte bu Meclis Komisyonu üzerinden üretilir hâle gelmiştir. Bu komisyonun temel görevi budur. Bu komisyonu boşa çıkarmak, öncelikle bu pazarlık masasının kurulmasına, yani Devlet Bahçeli’nin anonsuyla başlayan bu terör örgütüyle ‘al-ver’ sürecine karşı çıkan tüm siyasi partilerin görevi olmalıdır.

Tıpkı Zafer Partisi gibi Mecliste temsil edilen bir parti olduğu için davet edilmiş olmasına rağmen, tıpkı Zafer Partisi gibi bu politikayı reddeden İYİ Parti, burada takdir edilmesi gereken bir tutum sergilemiş ve o masaya oturmamıştır. Aynı şekilde, Cumhur İttifakı’nın kendi iktidarını sürdürebilmek adına, tıpkı 12 yıl önceki birinci çözüm sürecinde olduğu gibi yeniden teröre taviz vererek kurmuş olduğu bu pazarlık masasına CHP’nin ve AKP siyasetine karşı konumlanan diğer siyasi partilerin de itiraz etmesini ve bu masadan kalkmasını, Zafer Partisi olarak Türk seçmeni adına, Türk halkı adına, Türk milleti adına talep ediyoruz. CHP kurulmuş olan bu ‘al-ver’ pazarlık masasındaki oturuşunu sürdürerek, Cumhur İttifakı iktidarının muhalifi olma iddiasını zedelediğini görebilmeli ve anlayabilmelidir.”