Haber: Zuhal ÇİLOĞLAN/Beril KALELİ-Kamera: Altuğ EKEN
(İSTANBUL) – TELE1’de yayınlanan “Türkiye’nin Yönü” programında kısa süre ekranda kalan bir KJ gerekçe gösterilerek İstanbul Adliyesi’ne polis eşliğinde götürülen Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, Programlar Müdürü İhsan Demir, program moderatörü Musa Özuğurlu yurt dışına çıkış yasağı ve imza verme şeklinde adli kontrol ile serbest bırakıldı. Adliye çıkışında açıklama yapan Yanardağ, KJ’yi hata olarak görüp özür dilediklerini anımsattı, buna rağmen polis eşliğinde adliyeye götürülmelerini “Belli ki TELE1 gibi bağımsız medya alanının önemli kurumlarından biri, bir fırsat yakalanarak susturulmak isteniyor… Çok fırsat kolladıkları açık” sözleriyle değerlendirdi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, TELE1 ekranında yayınlanan “Türkiye’nin Yönü” programında yapılan KJ hatası nedeniyle, kanal hakkında soruşturma başlatmıştı. Söz konusu soruşturma kapsamında Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, Sorumlu Müdür İhsan Demir, program moderatörü Musa Özuğurlu bugün polis ekiplerince kanal binasından alınarak Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi’ne getirildi.
Savcılık sorgularının ardından yurt dışına çıkış yasağı ve imza şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanması istemiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilen isimler, talep doğrultusunda serbest bırakıldı.
“Bağımsız medya alanının önemli kurumlarından biri, bir fırsat yakalanarak susturulmak isteniyor”
TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yönetmeni Merdan Yanardağ, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde yaptığı açıklamada “Belli ki TELE1 gibi bağımsız medya alanının önemli kurumlarından biri bir fırsat yakalanarak susturulmak isteniyor. Bir süredir zaten TELE1 ve diğer bağımsız medya kuruluşları hakkında bir dizi kumpas ve onların sesini kesebilmek, etkisizleştirmek, topluma ulaşmalarını engellemek için bir dizi girişimde bulunuluyor. Çok fırsat kolladıkları açık” dedi. Yanardağ şöyle devam etti:
“Tırnak içinde verilmiş olmasına rağmen hemen yayından alınıyor”
“Bir arkadaşımızın sehven yaptığı bir hata nedeniyle ki o hata bile kesin bir hüküm içermiyor. Bir soru soruyor. Trump ve Netanyahu karşılaştırması yerine, Erdoğan ve Netanyahu arasındaki fark ne diye bir soru soran bir KJ, dediğimiz gazetecilik, yayıncılık terminolojisinde alt yazıda bir soru soruyor ve bu soru üzerindeki programda yapılan bir değerlendirme değil, bir söz değil. Tırnak içinde verilmiş olmasına rağmen ve bir dakika kalıyor ve bir dakikadan sonra arkadaşlarımız fark ediyorlar ve uyarıyorlar, alıyorlar bunu. Olay bundan ibaret. Şimdi biz bunu onaylamıyoruz. Yani bu karşılaştırma doğru değil. Gazetecilik tekniği, yayıncılık tekniği açısından da doğru değil.
“Bir yayın kazası olarak değerlendirilebilecek bir olayla karşı karşıyayız”
Durum şu, böyle bir karşılaştırma bu konjonktürde veya Gazze’de olup bitenlerin ışığında değerlendirilirse yerinde değil, programın konusu da değil. Programın yapımcısı arkadaşımız, sunucusu arkadaşımız burada. O anda pazar günü olması nedeniyle de çok çalışanın olmadığı, kadronun ikiye bölündüğü, izinlerin kullanıldığı bir gün. Dolayısıyla pekala bir yayın kazası olarak değerlendirilebilecek bir olayla karşı karşıyayız. Bunun da ötesinde yani bu akşam onu Dört Soru Dört Yanıt programında daha kapsamlı anlatmayı düşünüyorum TELE1’de. Onun ötesinde bu ifadenin kendisi bile basın ve ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alınabilir. Ağır bir niteleme olsa bile. Şimdi biz erkenden bu durumu fark ettik ve herhangi bir açıklama yapılmadan kamuoyunda yani ne Adalet Bakanı devreye girmişti ne AKP Sözcüsü eski bakan Ömer Çelik devreye girmişti ne İletişim Başkanı bir açıklama yapmıştı ne de RTÜK açıklama yapmıştı. Biz bunu doğru bulmadığımızı söyleyip özür diledik ve gerekli araştırmayı yapacağımızı söyledik.
“Biz eleştirilerimizi geri çekmiş değiliz, biz hakarete karşıyız”
Ben şehir dışındaydım. Zaten İhsan Program Müdürü olarak o gün İhsan Demir izinliydi. Moderatör arkadaşımız ise zaten bir canlı yayının akışı içinde bir yayını yönetiyor. Dolayısıyla hiç kimsenin doğrudan sorumlu tutulamayacağı, reji editörü olan arkadaşımızın da dikkatsizliğinden kaynaklanan bir tabloyla yüz yüzeyiz. Şimdi burada bu kadar büyük bir gürültüyle üç kişiyi yani mevcutlu bir şekilde ifadeye çağırmak anlaşılır gibi değil. Sonuç olarak biz adli kontrolle serbest bırakıldık. Yurt dışına çıkış yasağı ve benim için herkes için öyle mi bilmiyorum ama pazar günü imza vereceğiz. Yani hafta sonu da buradasınız, bir yere gidemezsiniz diyen bir kararla yüz yüzeyiz. Burada şunu söylemek istiyorum. Biz eleştirilerimizi geri çekmiş değiliz, biz hakarete karşıyız. Ben ifademde de söyledim. Bizim Erdoğan’a ve AKP iktidarına yönelik eleştirilerimizin hiçbirini geri çekmedik. Ama biz hakarete karşıyız. Anlayış olarak, gazetecilik anlayışı olarak karşıyız. Biz siyasal eleştirilerimizi, ideolojik bir prizmadan geçirerek değil, gerçeklerden hareketle yürüttük bugüne kadar. Biz gazetecilik etiğine bağlı, bağımsız yayıncılık anlayışımızı sürdüreceğiz. Basın ve ifade özgürlüğü için mücadele edeceğiz. Demokratik hak ve özgürlükler için mücadele edeceğiz. Cumhuriyetin ve Cumhuriyet değerlerinin savunulması, insanlığın ilerici birikiminin savunulması için yayın yapmayı sürdüreceğiz.
Türkiye için bir ders eğer çıkartmak gerekirse bu olayın anlamı şudur; bağımsız medya kuruluşlarını hareket edemez, onların üzerinde sürekli bir demoklesin kılıcı gibi bir kapatılma, bir gözaltı ve bir tutuklama tehdidinin canlı tutulması gibi bir tabloyla karşı karşıyayız. Sonuç olarak adli kontrolle serbest bırakıldık ama garip bir durum var. Biz gözaltında mıydık, değil miydik belli değil. Yani gözaltında değildik ama gözaltı gibiydi her şey. Sağlık kontrolüne götürüldük mesela. Ama telefonlarımız alınmadı. Yine mevcutlu biz polislerin refakatinde geldik. Görevliler açısından hiçbir sorun yok. Gerek memur arkadaşlar, gerek adliye personeli ve diğer yöneticiler son derece saygılıydı bize karşı. Bir kötü davranış, bir kaba davranışla karşılaşmadık. Dolayısıyla biz kaldığımız yerden demeyeceğim zaten devam ettirdiğimiz bağımsız yayıncılık faaliyetini içinde görevimizi, sorumluluğumuzu tarihe karşı, Türkiye’ye karşı, topluma karşı sorumluluğumuzu yerine getirmeye devam edeceğiz”
Demir: Önümüze bakacağız
TELE1 Programlar Müdürü İhsan Demir de, “Sehven yapılan editöryel bir hatanın buralara kadar gelmesi bir kanalın Genel Yayın Müdürünün, Program Moderatörünün bu şekilde savcılığın karşısına çıkartılması tabii ki basın özgürlüğü açısından hoş bir şey değil. Ama buraya kadar geldi konu. Bundan sonra artık önümüze bakacağız. Bizi savunan avukat arkadaşlarımıza da çok teşekkür ederiz” dedi.
Özuğurlu: Bu teknik hata her yerde olur
Musa Özuğurlu ise “Yani galiba bu iktidar döneminde devletin özelliklerine bir de asabiyet eklendi. Hakikaten yani bize mesela ya sizin ekranlarınızda böyle bir şey oldu neden oldu, nasıl oldu bunu anlamak isteriz diye sorsalar gelip kendimiz bunu anlatırdık. Üstelik daha sohbet havasında geniş bir şekilde anlatabilirdik. Ama doğrudan aslında suçlu ilan etmiş gibi hani mevcutlu bir şekilde, işte alınmak, sanki biz hani kaçıyormuşuz gibi bir muamele içerisinde olmak, gerçekten artık standartlaştı ama kabul edilesi şeyler değil bu tür şeyler. İkincisi samimi olarak bu bir teknik hata. Yani bu teknik hata her yerde olur. Yani sonuçta teknik hata sonucu uçak bile düşebiliyor. Yani hani böylesine bir şey. Dolayısıyla bunun üzerinde bunu niye bu kadar duruldu? Bir şey daha var. Troller. Gerçekten Türkiye’de artık böyle bir kültür oluştu ve bunların koparttıkları gürültü nedeniyle maalesef yargı içerisinde de artık harekete geçilmezse eğer sanki bir suç işlenmiş gibi bir anlayış hakim. Dolayısıyla yargının zamanını da alıyorlar. Yani boşu boşuna işte bizi mesela alan emniyet mensubu arkadaşlar, zamanlarını boşa harcadılar. Keza işte savcı aynı şekilde hakim aynı şekilde. Yani bunlarla uğraşıyorlar. Bu tür işlerle uğraşmak zorunda kalıyorlar ve bu Türkiye’nin enerjisini kaybettiriyor. Zamanını boşa harcatıyor. Başka hiçbir işe yaramıyor. Dolayısıyla bu gerçekten gerçeküstü, gerçekdışı bir şey yaşadık bugün” dedi.