Haber: Ahmet ÜN – Kamera: İsmet MİKAİLOĞULLARI
(DİYARBAKIR) – TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Diyarbakır’da Sivil Toplum Buluşması’nda yaptığı konuşmada, “Bu sürecin başarılı olabilmesi için altın anahtar, altın oran diye bir şey varsa o da Kürt’ün hukukunu, onurunu, Türk’ün de gururunu koruyabilmektir. Yani bu memlekette Kürt diyecek ki, “Evet, benim hakkımı hukukum korunuyor. Benim onurum korunuyor. Türkler de diyecek ki “Evet, iyi bir şey oluyor. Vatan bölünmüyor. Toprak elden gitmiyor. Millet parçalanmıyor’” diye konuştu.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Diyarbakır’daki temasları kapsamında Diyarbakır’da Sivil Toplum Buluşması’na katılarak, yeni çözüm sürecine ve Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun yaptığı çalışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Toplantıya Kurtulmuş’un yanı sıra, Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Serra Bucak, AK Parti Grup Başkanvekili Abdulhamit Gül, Yeni Yol Partisi Grup Başkanı Bülent Kaya, DEM Parti Diyarbakır Milletvekilleri Osman Cengiz Çandar, Saliha Aydeniz, HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, AK Parti Diyarbakır Milletvekilleri Mehmet Galip Ensarioğlu, Suna Kepolu Ataman, Mehmet Sait Yaz, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, AK Parti Erzurum Milletvekili Selami Altınok, Diyarbakır Anneleri, Barış Anneleri ve çok sayıda davetli katıldı.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, konuşmasına “Bugün Diyarbakır’da da çok kısa da olsa sokaklarda dolaştığımızda insanların gözünün içine baktığımızda fevkalade ciddi bir umut, fevkalade ciddi hatta bir sevinç olduğunu gördük” sözleriyle başladı.
Bölge halkının yeni çözüm sürecini sahiplendiğini anlatan Kurtulmuş, “Ümit ederiz ki, en kısa zamanda artık ilanihaye hiçbir şekilde silahların konuşmadığı, sadece insanlar arasında esenliğin, barışın, kardeşliğin konuşulduğu ve gelişmenin, kalkınmanın, ilerlemenin, gelecek nesillere daha iyi bir Türkiye, gelecek nesillere daha iyi bir Diyarbakır bırakmanın konuşulduğu bir döneme girmiş oluruz. Öncelikle geldiğimiz çalışmaların önemi bakımından birkaç konunun altında çizmek isterim. Sabahki üniversitedeki oturumda da ifade ettim. Değerli arkadaşlar, belki de insanlık tarihinin en önemli kırılma noktalarından birisinden geçiyoruz. Olaylar tahmin ettiğimizden çok daha hızlı ve çok daha değişken bir şekilde seyrediyor. Ve ne yazık ki dünyanın bütün büyük güçlerinin mücadele alanı tarih boyunca olduğu gibi yine bizim de içinde bulunduğumuz bu coğrafyada gerçekleşiyor. Tarihçilerin bir hilal olarak tanımladığı Balkanlar’dan, Akdeniz’den, Orta Doğu’dan ta Afrika’nın içlerine kadar giden bu coğrafyada, bizim de ülke olarak tam da merkezinde yer aldığımız bu coğrafyada hemen her gün bambaşka bir olay oluyor” diye konuştu.
‘İkinci Sykes-Picot ile yeniden bu coğrafya kendi iç çatışmalarıyla, iç kavgalarıyla, bölünmeleriyle uzun yıllar harcasın ve heba etsin isteniyor’
Her gün başka bir denklemin ortaya çıktığını, bu çerçevede bölge halklarının lehine olan gelişme görmediklerini dile getiren Kurtulmuş, “Dolayısıyla bunun uyarıcı bir alarm olmasını hepimizin görmesi gerekiyor. Bir asır evvel Sykes-Picot ile sınırların çizildiği ve emperyalist bir paylaşımın yapıldığının üzerinden bir asır geçti. İkinci Sykes-Picot ile yeniden bu coğrafya kendi iç çatışmalarıyla, iç kavgalarıyla, bölünmeleriyle uzun yıllar harcasın ve heba etsin isteniyor. Dolayısıyla Bizim yapmamız gereken de tam bunudur. Bunun zıttıdır. Bugün siyonist emperyalizmin açıkça ortaya koyduğunu aslında dün daha fazlasıyla emperyalist güçler farklı ve çevreleriyle ortaya koymuşlardı. Yani onlar bölünmeyi, parçalanmayı, dağılmayı söylüyorlarsa biz de bütünleşmeyi, birleşmeyi, beraber olmayı, birlikte ortak bir kadere doğru hareket etmeyi ortaya koymak zorundayız. İşte komisyonumuzu harekete geçiren en önemli nedenlerden birisi budur. Bu gerçeğin Türkiye’nin çok farklı toplum kesimleri tarafından anlaşılmış olmasıdır” ifadelerini kullandı.
‘Böyle büyük bir maliyeti Kürt de ödedi, Türk de ödedi, Sünni de ödedi, Alevi de ödedi’
Birlikte ortak bir gelecek inşa etme iradesinden başka bir çıkış yolunun olmadığını aktaran Kurtulmuş, şunları söyledi:
“Türkiye’nin maalesef az evvel de ifade edildi, yaklaşık 50 yılına mal olmuş olan bu silahlı çatışma terör dönemi on binlerce insanın hayattan koparılmasına, en az 2 trilyon dolar bunu ben ezbere konuşmuyorum. 2013 yılında bir grup üniversite öğretim üyesi arkadaşımızla çalışmıştık. O zamanki bulduğumuz rakam 1.3 trilyon dolardı. Alternatif maliyetleriyle birlikte. Bugün en azından 2 trilyon dolardır. Böyle büyük bir maliyeti Kürt de ödedi, Türk de ödedi, Sünni de ödedi, Alevi de ödedi. Bu Türkiye’nin 86 milyon yurttaşın tamamı ödedi. Bu maliyeti öderken de gelecek nesillerin payından alınan birtakım hususlarla ödedi. Dolayısıyla bunu tersine çevirmemiz, birliği, beraberliği, bütünlüğü ortaya koymamız lazım. Akıl akıldan üstündür. Şu alışkanlık da vazgeçeceğiz. Emperyalistler projelerini koyuyorlar, kuruyorlar. Bunları görüyoruz. Bu doğru ama onlarda akıl varsa bizde de akıl var. Biz onlardan daha güçlü bir aklı ortaya koymamız lazım. O aklın yolu da bizim tarihi kodlarımızdan geçiyor.”
‘Herkes terörün bitmesini, silahların susmasını, kardeşliğin hakim olmasını isteyen temennilerde bulundular’
“Dolayısıyla birlik ve beraberlik içinde olabilmemiz için hem tarihi müktesebatımız fevkalade güçlüdür hem bugünün gerekleri bizi bir arada bulunmaya mecbur kılmaktadır” diyen Kurtulmuş, “Bunu inşallah gönüllü bir şekilde birlikteliğe, kardeşliğe çevirecek bu projeyi ortaya koyacağız. Bunun için bu süreç başlatıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de beş siyasi parti grubu, grubu bulunmayan altı parti yani Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki arkadaşlarımızın bir kısmı da burada. 11 siyasi farklı siyasi parti bir araya gelerek sürekli bir mesai harcadı. Hakikaten fevkalade takdire şayan bir mesaiyle 5 Ağustos’tan bu yana 15 farklı oturum düzenledik. Toplumun farklı kesimlerinin insanlar dinlendi. Bu dinlenenlerin arasında STK’lar, kanaat önderleri oldu. 16 STK temsilcisi de Diyarbakır ilimizden katılan yani Diyarbakır merkezli kuruluşlarımız vasıtasıyla dinlediğimiz arkadaşlarımız oldu. Herkes bir şey söyledi. Herkes kendi bulunduğu yerden, kendi anlayışı çerçevesinde söyledi ve herkes de saygıyla dinledi. Ama bir tek kişi bile artık barış olmasın savaşlar durmasın. Bu terör bitmesin. Türkiye bu mücadeleyle, bu terörle yıllarını heba etsin diye kimseden bir teklif gelmedi. Herkes terörün bitmesini, silahların susmasını, kardeşliğin hakim olmasını isteyen temennilerde bulundular. Bir kısmı açık tekliflerde bulundular. Bunların hepsi de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin şu anda kayıtları altında, zabıtları altında büyük bir müktesebat oluştu” diye konuştu.
‘Devletlerle örgütler arasındaki çatışmanın bitirildiği çözüm süreçlerinde ortalama süresi 6-7 yıl’
Komisyon öncesindeki çalışmalarla hem de komisyon sırasında dünyadaki birçok çatışma çözümleri örneklerini çok yakın tanımış olduklarını söyleyen Kurtulmuş, “Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Dünyadaki yani devletlerle örgütler arasındaki çatışmanın bitirildiği çözüm süreçlerinde ortalama 6 yılda, 7 yılda bazılarının ise daha yüksek uzun bir sürede geldiği noktaya Türkiye inanın ki işte Ekim 2014’ten alırsanız bir yılı aşmadan o süreyi oraya gelmiş oldu. Çok şükür parlamentoda bu konuyla ilgili bir komisyonun oluşması, bu komisyonun da partilerin hepsinin bir tanesi hariç hepsinin ortak iradesiyle oluşması fevkalade değerlidir. Şimdi geldiğimiz noktada daha dikkatli, daha titiz olmamız gereken bir sürece girdiğimizi açıklıkla ifade etmek isterim” dedi.
‘Herkes kullandığı dile dikkat etmek zorundadır’
Bu sürece her kesin olumlu baktığını dile getiren Kurtulmuş, sürece karşı olan kesimlerin de olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
“Öncelikle bundan sonraki süreçte ortaya çıkmış olan bu fevkalade olumlu süreci ben inanıyorum bu salonda hemen herkes sürece olumlu yaklaşıyor. Öyle mi? Ama kusura bakmayın olsun diye isteyenler olduğu gibi olmasın diye de kenarda köşede bekleyenler var. Onun için dikkatli olacağız. Öncelikle birkaç şeyi bu sürece ilişkin sizin vasıtasıyla vasıtanızla da bütün Türkiye kamuoyuyla paylaşmak isterim. Herkes kullandığı dile dikkat etmek zorundadır. Karşımızdakini gelinen bu noktada incitmemek için, yanlış bir şey söylememek için, hatalı bir şey söylememek için herkesin diline dikkat etmelidir. Dünya sadece hepimizin ait olduğu siyasi partilerden ibaret değildir. Türkiye’de sadece kendi Türkiye siyasi çatısından ibaret bir çatı değildir. Türkiye 86 milyonun hepsini kapsayan bir büyük çatının adıdır. Dolayısıyla sözümüzü sadece kendi siyasal alanımızda değil, Türkiye’nin bütününe söyleyeceğiz. Bunun için zehirli, kırıcı, yıkıcı eğer bazı şeyler konuşacaksak 100 konu düşünüp bir kere konuşacağız.”
‘Barış, kardeşlik ve demokrasi üçlüsünü sizlerin gündeminize getiriyorum’
Bu süreçte Kürt’ün hukuku ve onuru, Türkün ise gururunu korumayı amaçladıklarına vurgu yapan Kurtulmuş, “Burada en başından ilk toplantıda itibaren söylediğim bir şeyi bir kere daha altını çizerek, üstünü çizerek ifade etmek isterim. Değerli arkadaşlar, bu süreç zor bir süreçtir. Bu sürecin başarılı olabilmesi için altın anahtar, altın oran diye bir şey varsa o da Kürdün hukukunu onurunu, Türk’ün de gururunu koruyabilmektir. Yani bu memlekette Kürt diyecek ki, ‘Evet, benim hakkımı hukukum korunuyor. Benim onurum korunuyor. Benim insan olmaktan gelen haklarım ortaya konuluyor.’ Birkaç tanesini bugün sabahki oturumda üniversitede ifade ettim. Diğer taraftan da Türkiye’nin nüfus olarak büyük çoğunluğunu oluşturan Türkler de diyecek ki: ‘Evet, iyi bir şey oluyor. Vatan bölünmüyor. Toprak elden gitmiyor. Millet parçalanmıyor. Türkiye emperyalistlerin oyuncağı olmuyor.’ Bu dengeyi kurmak için hepimizin ortak bir aidiyet duygusuyla hareket etmemiz lazım. Bunun için barış, kardeşlik ve demokrasi üçlüsünü sizlerin gündeminize getiriyorum. Eğer esenlikten bahsediyorsak bunun olabilmesi için kardeşlik hukukunun sağlam bir şekilde ortaya konulması ve bunun için de güçlü demokratik mekanizmaların kurulması şarttır” ifadelerini kullandı.
‘Kardeşlik hukukunun mutlaka güçlü bir demokrasiyle beslenmesi şarttır’
Bu milletin milli iradenin ortadan kaldırıldığı her ortamda mücadelesini verdiğini, darbelerin sonuçlarını bile kendi reyleriyle düzelttiğini söyleyen Kurtulmuş, konuşmasına şu sözlerle devam etti:
“Böylesine önemli bir demokrasi birikimine sahibiz. Bu çerçevede şunu söyleyebilirim ki eğer bugün bölge elimizdeki birçok ülkede temsiliyet olsaydı, demokratik katılım olsaydı, insanların fikirlerini ifade edebileceği özgürlük alanları sağlam bir şekilde kurulmuş olsaydı, en yakın komşularımız başta olmak üzere Suriye, Irak, Libya vesaire gibi ülkelerde yaşanmış olan bu kadar büyük bölünmeler, bu kadar büyük hadiseler yaşanmaz, onlarca yılı kaybolmazdı. Dolayısıyla kardeşlik kukukunun mutlaka güçlü bir demokrasiyle beslenmesi, kardeşlik hukukunun ortak bir gönül bağıyla ve mutabakatla pekiştirilmesi şarttır. Bununla birlikte hep beraber bu alanlara yoğunlaşacağız ve inşallah üzerimizdeki bu önemli sorumluluğu yerine getireceğiz.”
‘Bir daha o acılar yaşanmasın diye biz önümüzdeki döneme bakıyoruz’
Bu süreçte dile dikkat edilmesi gerektiği kadar geçmişin acıları üzerinden yeni tartışma alanları oluşturulmaması gerektiğini bildiren Kurtulmuş, “Ateş düştüğü yere yakar. Her hiç kimsenin acısı bir başkası tarafından tam manasıyla gönlüne varılamaz. Burada arada analar var. Şehit analarını dinledik. İşte burada acılı anaları dinledik Ankara’da. Hiçbir ananın acısını bir başkasının yeterince hissetmesi, hiçbir babanın hissetmesi mümkün değildir belki. Ama şunu yapabiliriz. Biz acıları yarıştırmak yerine başkalarının acısını anlayabilmek, onun için empati yapabilmek ve o acıyı yüreğimizde hissederek gerektiğinde o acının yüküyle ağlayabilmek durumundayız. Eğer bunu yaparsak acılar üzerinden tartışma yaparak geçmişi birbirine çatışmalı bir hale getirerek ileriye dönük bir şey söyleyemeyiz. Bir daha o acılar yaşanmasın diye biz önümüzdeki döneme bakıyoruz ve buradan da inşallah yolumuzu açacak kuvveti kudreti ve fikriyatı ortaya koyacağız. Yolumuzda bazı önemli ikilemlere dikkat etmek dikkatinizi çekmek isterim. Bunlardan birisi gerçekten husumet değil. İçimizde farklı siyasi farklı partilere, farklı görüşlere karşı bir rekabet duygusu olabilir. Bunu anlarım. Ama hiçbir rekabet bizim ülkemizin yurttaşları arasında bir husumet duygusunu körüklememelidir. Onun için bu anlamda kardeşliği husumetin yerine koymak durumundayız” ifadelerini kullandı.
‘Bu sürecin ana fikrini oluşturan şey ortaklaşmadır’
“Bu süreç bir pazarlık meselesi değildir. Bir al al ver meselesi değildir. Herhangi bir şekilde iki farklı ülke arasında ya da iki farklı ülkenin insanları arasında bir alışveriş bir pazarlık meselesi de değil” diyen Kurtulmuş, “Tam tersine bir pazarlıkla tabir edilemeyecek kadar önemli bir mesele. Bu sürecin ana fikrini oluşturan şey ortaklaşmadır. Yani siyasi olarak, fikri olarak Türkiye’de tam manasıyla Hukukun, adaletin ve barışın sağlanabilmesi için ortak bir noktaya gelmektir. Bir başka meselemiz ise ideolojik saplantılar değil, ortak geleceği nasıl inşa Bilinci üzerinden konuşmak ve hareket etmektir. İdeolojik saplantılarla, ideolojik saplantıların labirentlerinde dolaşarak bir yol alınamayacağını 50 senedir gördük. İdeolojik saplantıların labirentlerinde dolaştığınız zaman orasının bir çıkmaz olduğunu tecrübeyle hep birlikte denedik. Dolayısıyla onları bir tarafa bırakarak ortak bir geleceği nasıl inşa edebiliriz? Böylesine muhteşem bir bir Diyarbakır’ı, sözgelimi, daha güçlü Ortadoğu’nun merkez şehirlerinden biri haline nasıl getirebiliriz” dedi.
‘Tek tipleştirmenin yerine zenginliklerimizi, farklılıklarımızı zenginlik olarak görmeyi başaracağız’
Bir başka önemli meselenin ise tek tipleştirmeyi değil farklılıkları zenginlik vesilesi olarak görmek ve bunu içselleştirmek durumunda olduklarına dikkat çeken Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“Herkesin kendine has bir düşüncesi, herkesin kendine has bir inancı, herkesin kendine has bir yürüyüşü, bir hayat tarzı vardır. Ama sonuçta benim düşüncelerim ne kadar önemliyse, karşımda katılmadığım düşüncelerin de o kadar önemli olduğu, oradaki kültürel farklılıkların da o kadar önemli olduğunu bilerek, bunu da samimiyetle ortaya koyarak tek tipleştirmenin yerine zenginliklerimizi, farklılıklarımızı zenginlik olarak görmeyi başaracağız. Yolumuzu bu istikamette sürdürdüğümüz müddetçe ümit ediyorum ki bundan sonraki süreçte çok daha ileri noktalara ulaşacağız. Komisyon çalışmaları belli bir şekilde bir noktaya geliyor. Şunu da söyleyeyim. Komisyon meselenin tamamı değildir. Komisyon çalışmalarında bu dinlemeler, arkasından üzerinde çalışmalarımız, müzakerelerimizle biz komisyon üyeleri olarak ümit ediyorum ki şimdiye kadar aldığımız üç kararı ittifakla aldık. Bu kararı da ittifakla alarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yapılacak işleri tavsiye olarak Genel Kurul’a havale edeceğiz. Ancak iş orada bitmiyor. Bu meselenin bir hukuk tarafı var. Bir siyaset tarafı var. Bir sosyoloji tarafı var. İşin sosyoloji tarafını da eşzamanlı olarak yürütmek zorundayız. Yani komisyona insanların ya da bu sürece insanların katkılarına, iyi niyetli beklentilerini artırmamız ama fiilen de bütün toplumun bu sürecin yanında yer alarak ortaklaşmayı sağlamamız Bunun için bu komisyon çalışmalarında yaklaşık zannediyorum 138 STK ve kanaat önderini dinledik.”
Toplantı daha sonra basına kapalı devam etti.