Haber: Oktay YILDIRIM – Kamera: Altuğ EKEN
(İSTANBUL) – CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iddianamesindeki gizli tanıklara değinerek “Dün akşam dilim sürçmüş, Meşe diyeceğime Çınar demişim. Bu Allah’ın lütfu. Şimdi öyle bir suçüstü ile karşı karşıyayız ki. 19 Mart tarihinde üç gizli tanık vardı; Meşe, Ladin, Çınar. Bugün 15 gizli tanık var ama 19 Mart’ta Ekrem Başkan alındığında, ilk arkadaşlarımız alındığında onlara söylenen ifadelerde dön dolaş ‘Meşe, Ladin, Çınar’. Özellikle de Ekrem Başkan’a dünya kadar Meşe ifadesi. O gün İlke diye biri var mı, yok. O gün Meşe var. Beyefendiler iddianameyi yaparken Meşe’nin ifadelerini çıkarmışlar, iddianamede şimdi Ekrem Başkan’a ve arkadaşlara sorulan Meşe ifadelerinin hiçbiri yok, Meşe yok. Yerine İlke’yi koymuşlar. Şimdi diyor ki ‘18 Kasım 2024’te İlke ifade verdi’. Meşe’nin çektiği ifadeleri İlke’ye şarj etmişler. O yalanları ‘İlke’ diye yazmışlar, suçüstü yakalanmışlar” dedi.
Silivri’deki Marmara Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafında 2024 Mart yerel seçimlerinden bir hafta önce ilk etabı açılan Kabataş Transfer Merkezi’nin ikinci etap açılış töreni bugün yapıldı. Açılışa CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İBB Başkanvekili Nuri Aslan, parti yöneticileri, belediye başkanları ile bürokratları ve çok sayıda yurttaş da katıldı.
İBB iddianamesine yönelik tepkilerini dile getiren Özel, şunları söyledi:
“İlk gün servis edilen 560 milyar liralık yolsuzluğun 560 lirasının kanıtı nerede? Günlerce ‘İBB’den bin 200 cep telefonu alındı, dağıtıldı’ dediniz. Bir tanesinin ispatı nerede? İddianamede ne 560 milyar var ne bin 200 cep telefonu var. ‘İmamoğlu’nun lüks araçları’ dediniz, MHP milletvekilinin çıktı. Hani özür nerede? ‘Pandemide bin 388 konser verildi, konserlere fahiş fiyatlar, milyonlar ödendi’ dendi. İddianamede adı bile geçmiyor. ‘KİPTAŞ 100 daireyi 5’te 1’i fiyata delegelere dağıttı’ dediniz. Delegelerin adı bile geçmiyor. 100 değil, bir tane daire hakkında bile iddianameye bir kelime bile yazamadılar. ‘Para dolu valizler’ dediler. Özgür Çelik Başkanım valizi açtı, jammer’ı gösterdi. ‘İddianamede göreceksiniz paraları, para kulelerini’ dediler. İddianamede ‘Valizlerin içinde jammer var, hangi gizleyecek konuşmalar yapılmış? Jammera neden ihtiyaç duyulmuş’ diyor. Buradan açıklıyorum. Mevcut cumhurbaşkanı, attığı her adımda arkasında jammer kamyonu ile gezerken, her toplantıda jammer o ilçenin neredeyse bütün iletişimini keserken, elini yıkamaya lavaboya giderken jammer çalıştırma ihtiyacınız hangi ihtiyaçtan doğuyorsa, mevcut cumhurbaşkanı niye jammer kullanıyorsa bir sonraki cumhurbaşkanı da o yüzden jammer kullanıyor.
“Bu partiyi Kenan Evren kapatamadı”
İşin özünü, sözünü kimse çarpıtmasın. Bunların sonunda CHP’yi kapatma davası açmaya çalıştı hadsizler. Millet bir ayağa kalktı, ‘Savaş meydanında Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu partiyi Kenan Evren kapatamadı. Sen mi kapatacaksın’ dedi, alnını karışladı bunların. Bir yanda hemen başsavcılıktan yazı, ‘Bizim kapatma ile ilgili bir şeyimiz yok, bildirim yaptık’. Millet daha beter yüklendi, ‘Efendim biz kapat demedik, sadece görevimizi yaptık’ ama yazdıkları yazı çıktı ortaya. Anayasanın parti kapatma maddelerini hatırlatan, bu fiillerin süreklilik arz ettiğinde kapatmanın şart olduğunu söyleyen yazılarını, başsavcıyla rekabet hâlinde oldukları savcı sızdırdı medyaya yolladı. Şimdi AK Parti bu kadar yanlışın yanında kendisi kapatma davalarının mağduru olmuş bir siyasi hareket olarak CHP’yi kapatmaya çalışan, kapattırmaya çalışan bir siyasi hareket olarak bir kez daha suçüstü yakalandı.
“Suçüstü ile karşı karşıyayız”
Son suçüstü dün akşam gerçekleşen bir mesele. Hani Tayyip Bey bazen diyor ya, ‘Bu Allah’ın bir lütfu’. Bana bu nazarı da Nuri Aslan değdirdi, ‘Efendim 69 miting oldu, önünde notlar var. Notlara bakmadan konuşuyor, nasıl böyle konuşuyor? Genel Başkan nasıl konuşuyor’. Dün akşam nota bakmadan konuşurken dilim sürçmüş, Meşe diyeceğime Çınar demişim. Allah’ın bir lütfu. Çınar desem susup oturacaklar. Meşe deyince ‘Meşe diye bir şahit vardı, yalancı şahit vardı. Sizin gizli tanık dediğiniz, mahkemede bile yüzünü buzlayacağınız, adını gizleyeceğiniz Meşe diye bir tanık vardı’ diyeceğime Çınar demişim. Odunların adını karıştırmışım. Meşe diyeceğime Çınar deyince hemen bir açıklama yaptılar. ‘Efendim Çınar diye bir gizli tanığın beyanını geri çektiği, sonra intihara giriştiği, 7’nci kata çıkamadığı söylendi. Böyle bir şey yok’. Ben ‘Çınar’ın ifadelerini İlke’ye yüklediniz’ derken açıklama yaptılar, Allah’ıma şükür. ‘İlke, 18 Kasım 2024’te ifade vermiştir’ diyor. Şimdi öyle bir suçüstü ile karşı karşıyayız ki. 19 Mart tarihinde üç gizli tanık vardı; Meşe, Ladin, Çınar. Bugün 15 gizli tanık var ama 19 Mart’ta Ekrem Başkan alındığında, ilk arkadaşlarımız alındığında onlara söylenen ifadelerde dön dolaş ‘Meşe, Ladin, Çınar’. Özellikle de Ekrem Başkan’a dünya kadar Meşe ifadesi. O gün İlke diye biri var mı, yok. O gün Meşe var.
“Meşe artık gizli tanık olabilecek özelliği kaybetmiş”
Bu Meşe’ye bir sözler vermişler. Meşe 7’nci kata girememeye başlayınca, sözler tutulmayınca… Oralara da geleceğiz çok yakında. Meşe artık gizli tanık olabilecek özelliği kaybetmiş. ‘Konuşurum’ demiş, ‘Doğrusunu anlatırım. Beni kandırdınız’ demiş. Beyefendiler iddianameyi yaparken Meşe’nin ifadelerini çıkarmışlar, iddianamede şimdi Ekrem Başkan’a ve arkadaşlara sorulan Meşe ifadelerinin hiçbiri yok, Meşe yok. Yerine İlke’yi koymuşlar. 31 Mart’ta İlke yoktu. Şimdi diyor ki ‘18 Kasım 2024’te İlke ifade verdi’. Meşe’nin çektiği ifadeleri İlke’ye şarj etmişler. O yalanları ‘İlke’ diye yazmışlar, nasıl bir suçüstü yakalanmışlar. İşte ispatı; satır satır, sayfa sayfa. Düşünün ki Ekrem Başkan’a şöyle soruyorlar, gizli tanık Meşe 17 Mart’taki ifadesinde şöyle söylemiş, ‘Reklam İstanbul isimli şirketin asıl yatırımcısının Murat Ongun ve Serdal Taşkın olduğuna dair elimde ses kaydı var’ demiş. Kim, Meşe. Bunu bizim arkadaşlara; Serdal’a, Murat Ongun’a, Ekrem Başkan’a sormuşlar. İddianamede Meşe diye biri yok, bu iddianameyi İlke diye bir gizli tanığın verdiğini söylüyorlar. Satırı satırına aynı. Meşe ne dediyse iddianamenin 203’üncü sayfasında ‘İlke bunu söyledi’ diye tekrarlıyorlar. ‘Bu ihale işlerinin hak edişini Barış Kırıç yönetir, Murat Ongun yanındadır’.
“HSK’dan bu işe el koymasını isteyeceğiz”
Meşe gitmiş, yerine İlke gelmiş. Yine aynı sayfada, aynı kopyala yapıştır ile ‘Emrah Bağdatlı üzerinden para dağıtımı yaparlar, ben bunu biliyorum demiş’ Meşe. Meşe ile anlaşamamış, gitmişler şimdi oraya İlke yazmışlar. Şimdi en çarpıcılarından biri; gazetecilere atılan iftiralar Meşe’nindi ya. Gazetecilere ‘Size para veriliyor, ona göre yazıyorsunuz’ diye Meşe söylemişti. Meşe şimdi bunu öyle söylemeyeceğini söyleyecek diye apar topar atılınca yerine İlke yazmışlar. Şimdi soruyorum vatandaşlarımıza, 19 Mart günü ifadeler varken o gün söylenen cümle, o gün olmayan İlke’ye bugün yazılıp Meşe çıkarılıyorsa ifade Meşe’nin midir, İlke’nin midir, yoksa bu bir iftiradır. Gizli tanık vazgeçince gizli tanık değiştirilmiştir. Noktasına, virgülüne kadar aynı ifade. Arada 8 ay fark var. O gün İlke diye biri yok. Bugün İlke diye biri var. Şimdi Hakimler, Savcılar Kurulu’na başvuruyu arkadaşlar hazırlıyor. Bunu mahkemede savunuruz. Hakimin gözünün önüne koyarız çünkü bizim elimize 19-20-21 Mart’ta ‘Bunları Meşe söyledi’ var. Şimdi Meşe yok. Yerine İlke var. Demek ki sözün gerçekliği değil, iftiraya aranan biri sahip o gün o bulunmuş, bugün arıza çıkarmış. Yerine yepyeni bir isim konmuş. Ne yapacaklarmış, bir de bunu buzlayacaklarmış, ‘İnan ki bu gizli tanık doğru söylüyor’ diyeceklermiş. HSK’dan bu işe el koymasını isteyeceğiz.”
“Sizi perişan edeceğiz”
Bu ülkede bu kumpas çökmeden ne İstanbul’a adalet gelir ne bu davaya adalet gelir ne de bundan sonra bir tek kişiyi ikna edebilirsiniz. Gizli tanıklarınızla, yalanlarınızla Ekrem İmamoğlu’na attığınız o çamurları, o pislikleri elinize, yüzünüze bulaştırdınız. Millete sizi şikayet edeceğiz. Perişan edeceğiz bu kumpas yüzünden. Tarihe namuslu, Kuddusi Okkır’a ‘Ergenekon’un kasası’ deyip de cenazesini Silivri Belediyesi kaldırıp o FETÖ’cü çete ve ona ne istediyse veren Tayyip Erdoğan nasıl geçtiyse, Ali Tatar’a dünya iftira atıp kendisinin hayatına son veren Ali Tatar’ın yargılama sonunda masumiyeti nasıl ortaya çıkıp o iftiracı çeteler tarihe böyle geçtilerse, bu ülkenin namuslu Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a nasıl iki kere ağırlaştırılmış müebbet veren iftirayla ‘terör örgütü lideri’ denip sonra ‘Rabbim ve milletim beni affetsin, ben de kandırıldım’la Tayyip Erdoğan kenara geçmiş, o iftiracılar yurtdışına kaçmışsa arkadaşlarımıza bu iftiraları atanların da tarihe bu kara lekelerle geçtiği ve bu iftirayı atanın da bu sefer siyaseten bunun hesabını verdiği, milletin hesabını soracağı günler yakındır.
“Cesaretiniz varsa canlı yayın istiyoruz”
Tayyip Erdoğan’a bir kez daha hatırlatıyorum, 100 gün değil, ‘30 gün sonra insan içine çıkamayacaklar’ dedi. Aha da İstanbul’un ortasındayım. ‘Göz göze bakamazlar’ dedi. Dün Ekrem Başkan’ın gözüne baktım. Akşam mitingde eşinin gözüne baktım. Bütün miting meydanının gözüne baktım. Buradan da İstanbulluların gözünün içine baka baka söylüyorum ki Ekrem Başkan masumdur, arkadaşlarımız masumdur. Atılan iftiralar çürüyecek. Millet doğruyu görecek. Eninde sonunda Ekrem İmamoğlu, cumhurbaşkanı olacaktır. Söz veriyoruz. Bugün de bu güzel günde, dünya kadar yandaş kanal, kalem, ittir kaktır o pespaye boş değil, bomboş iddianameyi savunamazken ‘Hadi bakalım iddianame çıkınca ne yapacaksınız, savunun görelim’ diyenlere diyorum ki, işte buradayım. En güvendiklerini çıkarsınlar, iddianame için istedikleri kanalda tartışmaya hazırız ama Sayın (Devlet) Bahçeli’nin sözünü de unutmasınlar. TRT başta isteyen her kanalın duruşmaları canlı yayınlayacağı bir yargılama istiyoruz. Hodri meydan diyoruz. Atın iftirayı, alın cevabı. Cesaretiniz varsa canlı yayın istiyoruz. Şuna herkes inansın ki karanlık değil, aydınlık kazanır. Yalan değil, gerçek kazanır. Korkaklar değil, cesurlar kazanır. Eninde sonunda biz kazanacağız.”
(SON)

