(TBMM) – Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda konuşan Sivas Barosu Başkanı Fatih Sevim, “Bu sürece ‘barış süreci’ denilmesi kamuoyunda ciddi rahatsızlık yaratmaktadır. Halk terör örgütüyle devletin barışmasını değil terör örgütünün kayıtsız şartsız teslim olmasını arzu etmektedir. Birileri ısrarla Kürt ve Türklerin barışı gibi lanse etse de sağduyulu insanların çoğunlukta olduğu kamuoyunda bu şark kurnazlığının alıcısı yoktur. Zira bu topraklar tarih boyunca Türk- Kürt savaşına şahitlik etmemiştir. 50 yıldır olan şey de bir Türk- Kürt savaşı değil Kürtlerin de başına bela olan bir terör meselesidir” dedi.
Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, altıncı kez TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başkanlığında TBMM Tören Salonu’nda toplandı. Toplantıda, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ile Ankara 2 Nolu, Bingöl, Diyarbakır, Hatay, İstanbul 2 Nolu, Malatya, Mardin, Mersin, Van ve Sivas baro başkanları dinlendi.
Özdemir: “Bu noktada şehit ve gazi ailelerinin hassasiyetleri gözetilmelidir”
Terörün ekonomik sorunları arttırdığı ve toplumsal gelecek inançlarını zayıflattığını vurgulayan Mersin Baro Başkanı Gazi Özdemir, şunları kaydetti:
“Hukuk devleti yalnızca bir kavram değil aynı zamanda vatandaşlarımızın eşitlik, özgürlük ve güven içinde yaşamasının teminatıdır. Tam da burada herhangi bir yaptırıma maruz kalmaksızın ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin herhangi bir baskı ve cezai yaptırıma maruz kalmaksızın kullanımı sağlanmalıdır. Özellikle yargının siyasi müdahalelerden arındırılarak bağımsız ve tarafsız şekilde işlemesi sağlanmalıdır. Silahlı terör faaliyetlerine katılanların mutlaka yargılanması yapılmalı, bu noktada şehit ve gazi ailelerinin hassasiyetleri gözetilmelidir. Kayyum iradesine ilişkin uygulamalara bir an önce son verilmelidir. Uzun süren yargılamalara son verilmeli, tutuklama ceza olmaktan çıkartılmalı, kanundaki tanımıyla tedbir olarak uygulanmalıdır. Bizler biliyoruz ki terörle mücadelede kalıcı başarı hukuka ve adalete bağlılıktan asla taviz vermemekle mümkündür. Zira insan haklarına saygılı, adil ve şeffaf bir hukuk sistemi toplumsal barışın da en güçlü sigortasıdır. Eğer hukuk ve adalet mekanizmalarını güçlendirmezsek terörün yarattığı korku ve güvensizlik toplumsal kutuplaşmayı da derinleştirebilir.
Hepimiz biliyoruz ki etnik kökenlerimiz, dillerimiz, kültürlerimiz, inançlarımız farklı olabilir ancak bizleri bir arada tutan en güçlü bağ aynı vatanı paylaşma iradesi, aynı bayrak altında yaşama kararlılığı ve aynı gelecek hayalidir. Bu bilinçle hareket ettiğimizde hiçbir terör örgütü milletimizin azim ve iradesini sarsamayacaktır. Bizim yolumuz şiddetin değil, kardeşliğin yolu olmalıdır. Bizim hedefimiz ayrışmanın değil bütünleşme olmaldır.”
Sevim: “Kesintiye uğrarsa bir daha böyle bir süreci değil başlatmak kimse ağzına bile almaz”
Sivas Barosu Başkanı Fatih Sevim ise şunları söyledi:
“Ülkemiz yaklaşık 50 yıldır uğraştırıldığı terör belasından kurtulmak için yeni bir adım attı. Aslında tüm unsurlarıyla hareket üstünlüğüne ve sınırlarımız içindeki terörist sayısının yok denecek kadar azalmasına rağmen bu adımı atması meseleye ne kadar uzun vadeli bakıldığının göstergesidir. Ancak kamuoyunda henüz çoğunluk seviyesinde bir destek bulunmadığını görüyoruz. Ancak karşı olanların bile yüksek sesle itiraz etmeyip bu kez başarılı olunması dua ve temennileri ile bekleyip görme arzusunda olduklarını görüyoruz. Zira 50 yılın sonunda elde acıdan, gözyaşından, kandan ve kinden başka hiçbir şey yok. Bu acıyı yüreğinde hisseden herkes bu terör örgütünün bu ülkenin can düşmanı olduğunu çok iyi bilir. Bu sebeple çok tedbirli ama bir o kadar da gerçekleşmesini arzu eder şekilde kendini beklemeye aldı. Bu nedenle yükselen ve yükselmeyen her sesi duya duya ilerlemek elzemdir.
Biz de bu hususları yedeğimize alarak en azından burada ve şimdilik terör örgütü sembolik de olsa silah bıraktı diyelim. ABD’nin verdiği binlerce tır dolusu ağır silahlar nerede ve ne olacak? Asker, polis, vatandaş katleden caniler ne olacak? Örgüt üyeleri yaptıkları katliamlar için nedamet duyuyorlar mı? Türkiye Cumhuriyeti Devletine bir konfederatif yapı dayatması var mı? Bu gibi soruları şimdilik sinemize hapsederek meselenin başka bir yönüne dikkat çekmek istiyorum. Bu kez de karanlık ellerin sıkacağı bir kurşunla kesintiye uğrarsa bir daha böyle bir süreci değil başlatmak kimse ağzına bile almaz.
“Bu topraklar tarih boyunca Türk- Kürt savaşına şahitlik etmemiştir”
Bu sürece ‘barış süreci’ denilmesi kamuoyunda ciddi rahatsızlık yaratmaktadır. Halk terör örgütüyle devletin barışmasını değil terör örgütünün kayıtsız şartsız teslim olmasını arzu etmektedir. Birileri ısrarla Kürt ve Türklerin barışı gibi lanse etse de sağduyulu insanların çoğunlukta olduğu kamuoyunda bu şark kurnazlığının alıcısı yoktur. Zira bu topraklar tarih boyunca Türk- Kürt savaşına şahitlik etmemiştir. 50 yıldır olan şey de bir Türk-Kürt savaşı değil Kürtlerin de başına bela olan bir terör meselesidir. Rahatsızlık veren bir diğer konu da sürece olumlu katkıları olmuşsa da terör örgütünün hapisteki kurucusunun ‘sayın’ ya da ‘önder’ olarak zikredilmesidir. Bu ismin zihinlerde bıraktığı acı, öfke ve nefret o kadar fazladır ki bunları silmek mümkün değildir.
Hata yapmamaya mecburuz. Doğru adamlarla doğru adımlar atmaya, doğru dil ve üslupla yol almaya her zamankinden çok ihtiyacımız var. Kurşuna dizilen 33 askerimizin, haritadan silinen Başbağlar’ın, annesiyle birlikte havaya uçurulan Bedirhan bebeğin, 15 yaşında hayattan kopartılan Eren Bülbül’ün, toprağa verdiğimiz onbinlerce insanın gözlerinin üzerimizde olduğunun, terör örgütünün 50 yıldır kazanamadığı mevzilerin sulh ile verilmesine de asla razı olmayacaklarının akıllardan çıkartılmaması lazım.”
Özaraz: “Dağda yer alan insanların durumlarının netleşmesi gerekiyor”
Van Barosu Başkanı Sinan Özaraz ise şunları söyledi:
“Bizler gerçek bir barışın adımını atacaksak dağda yer alan insanların da bu ülkenin bir yurttaşı olduğunu ve malesef ülkedeki hukuksuz yaklaşımın PKK’yı doğuran bir sebep olduğunu ve bu noktada dağda yer alan insanların ayrım yapılmaksızın durumlarının hukuki zeminde netleştirilmesi gerekiyor. Toplumsal hayatlarına dönüşlerine dair hukuki düzenlemeler yapılması şarttır. Kürt sorunu sebebiyle devam eden veya biten yargılamalarda nasıl bir yol izleneceği açıkça ortaya konulmalı ve yasal düzenlemeye dönüşmelidir. Kayyumun anlamsız hale getirdiği seçim ile ilgili somut çalışmalar yapılmalıdır. Türkiye’nin Kürt meselesini kalıcı bir şekilde çözümü için ise Türkiye’nin demokratikleşmesi noktasında atması gereken adımlar vardır. Öncelikle temel hak ve özgürlükler noktasında demokratik bir toplumun temeli olan düşünceyi açıklama ve örgütlenme hakkının sınırsız bir şekilde keyfi uygulamalarla sınırlanmayacağı bir yasal düzenlemeye dönüştürülmesi gerekiyor.
Kürt halkı ve Kürtçeye yönelik tutum değiştirilmeli ve bütün diller, inanç ve kültürler anayasa ile güvence altına alınmaldır. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ gibi pek çok siyasetçi tutuklu kalmıştır. Siyasetin önündeki engeller bir an önce ortadan kaldırılmak üzere yasal düzenlemeler yapılmaldır. Özellikle bir önceki çözüm sürecinde yine Sayın Cumhurbaşkanın çağrısıyla birlikte başlayan faili meçhul cinayetlerin yargılamaları maalesef daha sonrasında aklanmaya dönmüştür. Bu soruşturma ve yargılamalara devam edilmeli gerekli cezalandırmalar yapılmalıdır.”