(TBMM) – MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Milletimiz bellidir, adı Türk milletidir. Ne yapacaksak bu millet gerçeğinden ilham alarak yapacağız. Devletimiz bellidir, Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Devlete ortak koşmak, rakip çıkarmak, otorite paylaşımını ümit etmek, demokrasiyi ufalayarak yerelleşmeye veya özerkliğe kılıf aramak sonu uçuruma açılan kontrolsüz arayışlardır. Anayasa’nın 66. maddesiyle ilgili polemik yapmak, hava koklamak, zemin yoklamak, kara propagandaya girişmek abesle iştigaldir, sonu ve sonucu da hüsrandır” dedi.
Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı açıklamada, 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan, coğrafi bütünlüğü sağlanmış, bağımsız ve egemen Filistin Cumhuriyeti’nin kurulmasının ve Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde tam üyelik statüsü elde etmesinin lütuf değil, hakkın ve hakikatın gereği olduğunu ifade etti. Bahçeli, şunları söyledi:
“Gazze özelde Gazzelilerin, genelde ise Filistin halkının helali hakkıdır. 1967 sınırlarıyla ihata edilmiş, başkenti Doğu Kudüs olan, coğrafi bütünlüğünü sağlamış, bağımsız ve egemen Filistin Cumhuriyeti’nin kurulması, BM nezdinde de tam üyelik statüsünün elde edilmesi bir lütuf değil, hakkın ve hakikatin gereğidir. Zora, zorbalığa ve silaha yaslanarak bu hakikati çiğnemek, bu hakikatin üzerine basarak geçmek tıpkı bumerang gibi ters dönecek, Siyonist-emperyalist kumpası boşa düşürecektir.
Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde Türkiye’yle birlikte Katar, Mısır ve ABD’nin arabuluculuğu, garantörlüğü ve imzasıyla hayat bulan deklarasyon, bir başka ifadeyle niyet metni veya mektubu hukuken değilse bile ahlaken bağlayıcı mahiyettedir. Ne var ki Hamas ile İsrail arasında varılan geçici ateşkes kararı henüz kalıcı ve kesin bir bağlayıcılığa kavuşamamış, beklendiği gibi İsrail’in ateşkes ihlalleri peyderpey görülmeye başlanmıştır. İsrail geçtiğimiz pazar günü Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’a hava saldırısı düzenlemiştir. Her ne kadar, ateşkesin yeniden uygulanmaya başlandığı açıklansa da imzasına ve taahhüdüne riayet ve sadakat göstermeyen bu haydut devletin tekrar savaş ve soykırım etabına dönmeyi planladığı ortadadır. İsrail’e güven olmayacağı, güven duyulmayacağı hepimizin malumu olsa da temennimiz ihtiyatlı ve temkinli bir iyimserlikle hareket etmek suretiyle kalıcı ateşkesin temini, müteakiben iki devletli barış antlaşmasının ikmali uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletlerin ısrarlı girişimleriyle derhal hayata geçmelidir.
Neresinden bakarsak bakalım, İsrail bölge ve dünya barışına doğrultulmuş Siyonist silahtır. Bu silah susmadıkça, Filistin Cumhuriyeti kurulmadıkça, mazlumların gözyaşları kurumadıkça ne istikrar ne huzur ne de barış tesis edilecek, korkunç nitelikli hak ve hukuk gaspları eksik olmayacaktır. İsrail’in karanlık sicili, suça batan ilkel ve şımarık iktidar siyaseti bölge ülkeleri ve insanlık vicdanı aleyhine her türlü musibetin kaynağıdır. Bu zulüm ve zehir üreten kaynağın ya ıslahı ya da kurutulması küresel adalet ve küresel güvenlik mimarisinin şaşmaz görevi, şüphe götürmez mesuliyetidir. Bir başka önemli mesele ise Gazze’de İsrail’in silahlandırıp sahaya sürdüğü çetelerin tehlike saçan eylemleri ve neden oldukları tahrik ortamının barış ve ateşkes çabalarını zedelemesidir. Hamas’ın silah bırakmasını dayatanların, silahsız bir halkı canlı hedef haline getirmek için yeni bir faaliyet içine girdikleri veya girecekleri kuşkuya yer bırakmayan bir tuzaktır. İki devletli çözüm vücut bulduktan sonra elbette Hamas’ın da atacağı adımlar olacaktır ve silah bırakmak bunlardan birisidir.”
“Cumhur İttifakı olarak Türkiye’yi her mevziden cesaretle savunuyor ve fitne tufanına rağmen boyun eğmiyoruz”
Bahçeli, “Terörsüz Türkiye” süreciyle birlikte tekrar kamuoyunun gündeminde yer edinen Anayasa’daki millet tanımına, PKK’nın silah bırakma sürecine, özerklik tartışmalarına ve Suriye’deki gelişmelere ilişkin de şöyle konuştu:
“Maziye kör, millete ve milli geleceğe şaşı bakan CHP yönetiminin ülkemizi dışarıda sürekli şikayet etmesi, bu partinin genel başkanının Hollanda’da gene aynı muhteris ve müfsit siyasette inat etmesi anlaşılır gibi değildir. 56 yılı bulan siyaset mücadelemizin her safhasında sabır, akıl, şuur, denge ve ihtiyatla beraber ilke, ülkü, inanç ve sarsılmaz bir irade yol haritamızın eksen ve koordinatlarını tayin etmiştir. Duruşumuz doğru, yolumuz doğru, yürüyüşümüz doğru, mücadelemiz doğru, sözümüz doğru, ülkümüz doğru, fikrimiz dosdoğrudur. Allah’tan niyazım da bizi doğrudan ayırmamasıdır. Aklederek, iman ederek, tefekkür ederek, hizmet ederek, himmet ederek, sevdamız Türkiye ve Türk milleti diyerek şuurlu bir şekilde hakikatin izindeyiz.
Türkiyemizin uzun zamandan beri maruz kaldığı sorunların geniş bir mutabakatla ve köklü şekilde çözülmesini hedefliyoruz. Önce ülkem ve milletim diyoruz. Küçük hesaplara hiç aldırış etmiyoruz. Fosilleşmiş zihniyetlerin, fırsatçı asalakların, fesatlaşmış ahmakların ve çıkarlarından başka bir şeyi gündemlerine almayan garabet yuvalarının tazyik, tertip ve telkinlerine devamlı kapalı ve karşı duruyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak Türkiye’yi her cihetten, her mevziden cesaretle savunuyor, onca dedikoduya, onca saldırı ve fitne tufanına rağmen boyun eğmiyor, teslim olmuyoruz.
“Terörsüz Türkiye bölünmüş, çatısı çökmüş bir Türkiye’nin kisvesi, kamuflajı ve gizli sığınağı değildir”
Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Terörsüz Türkiye hedefimiz bu ebedi bütünlüğü korumak, kollamak ve yeni yüzyılda bütün yönleriyle güvenceye kavuşturmaktır. Yakından müşahede ve mütalaa ediyorum ki, son günlerde ‘Terörsüz Türkiye’ adımlarını yıpratmak, yıkmak ve yıldırmak üzerine kurgulanmış, farklı gerekçelerle ilerletilen bir komplo mekaniği devrededir. Türk milletinin sinir uçlarına dokunan söz, iddia ve ihtiraslı istekler emin olunuz ki barış, huzur ve kardeşlik ortamını sulandırmaya matuftur. ‘Terörsüz Türkiye’ bölünmüş, bölünmesi hayal edilmiş, çatısı çökmüş bir Türkiye’nin kisvesi, kamuflajı ve gizli sığınağı değildir, tam tersine hizmet edenler tarih, hukuk ve millet huzurunda kaçamayacakları mükellefiyet altındadır.
Meclislerin kuruluşuna egemen olan değerler, o ülkelerin siyaset felsefesini ve yönetim ilkelerini oluşturur. Rejimin esaslarını, siyasetin ahlakını, toplumun hedeflerini, devletin ve vatandaşın sorumluluklarını belirlerler. Hepsinin özeti de siyasi akıldır. Bu siyasi akıl demokraside samimi, dürüst ve ısrarlıysa cesur kararların mayası olacaktır. Gazi Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu böylesi bir siyasi akılla, geniş bir temsiliyet yapısıyla Terörsüz Türkiye hedefinin demokratik ve hukuki parametrelerini hazırlayıp olgunlaştıracaktır. Kervan yoldayken, olmayan ganimetin paylaşım telaşına düşmek, buna heves etmek, yegâne gündem olarak bunu görmek iyi niyetle izah edilemeyecek sapma ve çarpıklıktır.
“Geçmişin acılarını istismar ederek geleceği kundaklamayalım”
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleriyle, Türk milletinin birliğini, dirliğini ve dayanışma azmini kıracak hiçbir dayatma veya teklifin geçerliliği ve konuşmaya değecek tarafı yoktur, olması da düşünülemez. Fiili durum yaratmak, siyasi ihtiraslarda aşırıya kaçmak kimseye bir şey kazandırmaz. İhtiras hayatın üç temel kudretini, yani irade, inanç ve aklı bereketsiz hale getirir. Geçmişin acılarını istismar ederek geleceği kundaklamayalım. Şehitlerimizin ve gazilerimizin mücadele onurlarına, şükran duyduğumuz hatıralarına, vatan ve millet sevdalarına leke sürdürmeyelim. Türk-Kürt kardeşliğinin emsalsiz feragat, feraset, fedakarlık ve kaynaşmasıyla beşeriyetin kaptan köşküne tırmanan Türk milletini varlığımızın kutlu nişanesi olarak el ele, gönül gönüle sahiplenelim.
Partimiz, gücünü milletinden alan siyasal düşüncenin savunucusudur. Bizim vazgeçmeyeceğimiz temel gerçek millet hakimiyeti ve millet hakikatidir. Milliyetçilik de bu hakikatin şuurla kavranması ve kavramsallaştırılmasıdır. Milletimiz bellidir, adı Türk milletidir. Ne yapacaksak bu millet gerçeğinden ilham alarak yapacağız. Devletimiz bellidir, Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Devlete ortak koşmak, rakip çıkarmak, otorite paylaşımını ümit etmek, demokrasiyi ufalayarak yerelleşmeye veya özerkliğe kılıf aramak sonu uçuruma açılan kontrolsüz arayışlardır. Bilhassa anayasal vatandaşlık ezberiyle Türklüğü etnik yapıya indirgeyerek anayasadan tasfiye emeli, olmayacak duaya amin demekten farksız bir avunmadır. Anayasa’nın 66. maddesiyle ilgili polemik yapmak, hava koklamak, zemin yoklamak, kara propagandaya girişmek abesle iştigaldir, sonu ve sonucu da hüsrandır. Millet olma hali, onu oluşturan alt kültürlerin, lehçelerin ve hatta kimliklerin inkârı anlamını taşımaz. Bu açıdan Milliyetçi Hareket Partisi’nin millet anlayışı ötekileştirici ve uzaklaştırıcı değildir, hiçbir zaman da olmamıştır. Tamamen kültürel eksende dillendirilen ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ seslenişi müşterek heyecan ve şuurda kenetlenmeyi temsil etmiştir. Bizim hiçbir zaman kimsenin kökeni veya mezhebini öne çıkaran, kaşıyan, reddeden, aşağılayan, engelleyen, yasaklayan bir zihniyetle yakınlaşmamız, buna çanak tutmamız hayal düzeyinde dahi mümkün değildir.
“Şimdi sırayı örgütün tüm bileşenlerinin silahları yakması veya bırakması almıştır”
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Kürt kardeşlerim asal bir rol oynamışlar, sonraki yıllarda da kesinlikle yok sayılmamışlardır. Kürt’ü yok sayan milleti yok sayacaktır. Türk’ü hafife alan Türkiye’yi dinamitleyecektir. Türkiye’nin dinamitlenmesi mahvoluşun davet ve siparişidir. Devletimizin kuruluşundan sonra Kürtlerin yok sayıldığını, bunu yapanların da alçak olduğunu iddia eden dil alçalmış ve yalana batmış bir dildir. 27 Şubat İmralı açıklamasının hilafına yapılan arızalı ve yanlışa yorulması kaçınılmaz olan bayağı çıkışların Terörsüz Türkiye hedefini sakatlayacağı, böylesi aymazlıktan herkesin titizlikle uzak durması asla gözden uzak tutulmaması gereken bir ihtiyaçtır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi, ortak değeri, milletin sinesinden çıkan cevheri aslisidir. Atatürk demek; Cumhuriyet demek, istiklal demek, üniter devlet demek, esareti reddeden kahramanlık demektir. Terör örgütü PKK lağvedilmiştir. İmralı sözünü tutmuştur. Bu çerçevede ayrı bir ulus devlet, federasyon, özerlik hatta kültüralist taleplerin olmadığını, terör örgütünün anlam yoksunu haline geldiğini, kendisini feshetmesi gerektiğinin İmralı tarafından ilan edilmesi çok mühim ve bağlayıcı bir açıklamadır. Şimdi sırayı örgütün tüm bileşenlerinin silahları yakması veya bırakması almıştır. Suriye’de SDG/YPG’nin merkezi hükümete entegrasyon süreciyle ilgili görüşme trafiği ve olumlu seyreden müzakere etapları sıcak gündemin başındadır. Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğüyle egemen bağımsızlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin ihmal etmeyeceği politik ve diplomatik görüşüdür. Terörsüz Türkiye ile terörsüz bölge hedefine kardeşlik ve barışçıl diyaloglarla ulaşılacaktır. Bu hepimizin ortak geleceği adına teselli edici, gönül alıcı, umut verici, hayırlı ve mecburi bir gayedir.
Tekraren hatırlatırım ki, vakur yumuşaklığımızı, sağduyulu yaklaşımımızı, uyuklayan dimağ, tavize teşne, teslimiyete tekmil olarak formüle eden güruhun aklına şaşar, alınlarını da santim santim karışlarım. Terörün her türlüsünü reddetmenin, defetmenin ve imha etmenin sonsuz kararlığındayız. Şuna inancım tamdır ki; Türk milletinin vatan sevgisiyle dolu göğsü, düşmanların lanetlenmeye layık ihtirasları karşısında daima çelikten bir duvar gibi yükselecektir. Korkuyla umutların çeliştiği ve ters düştüğü yerde geleceğin hakiki değerini kavrayan güç sağduyudur.”
(SON)