Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Mahmut Tanal: İmamoğlu’na hukuki prosedür perdesi altında siyasi tasfiye yapılıyor

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik suçlamalara tepki gösterdi. Bir savcının, kanunen kamu hizmetini yöneten bir belediye başkanını “suç örgütü lideri” olarak nitelemesinin hukuken temelsiz olduğunu vurgulayan Tanal, “Bu mantık yarın bir bakanı, valiyi, kaymakamı da örgüt yöneticisi ilan eder. Bu anlayış hukuk devletini hedef almaktadır” dedi.

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında İstanbul

(TBMM) – CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik suçlamalara tepki gösterdi. Bir savcının, kanunen kamu hizmetini yöneten bir belediye başkanını “suç örgütü lideri” olarak nitelemesinin hukuken temelsiz olduğunu vurgulayan Tanal, “Bu mantık yarın bir bakanı, valiyi, kaymakamı da örgüt yöneticisi ilan eder. Bu anlayış hukuk devletini hedef almaktadır” dedi.

Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinin açık olduğunu hatırlatan Tanal, belediyelerdeki başkan–müdür–personel ilişkisinin idari hiyerarşi olduğunu, ceza hukuku anlamında “örgütsel yapı” sayılamayacağını ifade etti. “İdari görevi suç gibi göstermek, sadece kişiyi değil hukukun kendisini hedef almaktır” diyen Tanal, İmamoğlu’na yöneltilen ithamların Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesindeki tarafsızlık ilkesine, masumiyet karinesine ve evrensel hukuk normlarına aykırı olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Bugün bir belediye başkanına yöneltilen bu hukuksuz ithamların adı aslında bellidir. Bu, siyaseti yargı sopasıyla dizayn etme girişimidir. Bugün Türkiye’nin demokrasi tarihinin en kritik virajlarından birini konuşacağız. Türkiye “lawfare”le tanışmaktadır. Bugün yargının siyasal rekabeti dizayn eden bir mekanizmaya dönüştürülmesini, hukukun siyasi rakipleri tasfiye eden bir silaha çevrilmesini, yani açık adıyla “lawfare”i konuşacağız.”

Lawfare nedir?

Açıklamasında Türkiye’nin yeni bir döneme sürüklendiğini belirten Tanal, “Bugün Türkiye, ‘lawfare’le tanışmaktadır. Lawfare, ‘hukuku savaş aracı olarak kullanmak’ demektir ama siyasal anlamda çok daha tehlikelidir. Lawfare, sandıkta yenemediğiniz rakibi mahkeme salonunda devre dışı bırakma stratejisidir. Hukuki prosedür perdesi altında siyasi tasfiye yapmaktır. Yargıyı, siyasal alanı yeniden çizmenin görünmez yöntemine dönüştürmektir. Bugün Türkiye’de yaşanan tam da budur ve hedef alınan kişi tüm çıplaklığıyla Ekrem İmamoğlu’dur.” dedi.

“Bu, sessiz bir demokrasi infazıdır”

Tanal şöyle devam etti:

“Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olmamış olsaydı bugün cezaevinde olmazdı. Aday olmamış olsaydı 30 yıllık üniversite diploması gece yarısı operasyonuyla iptal edilmezdi. Bu ülkede hukuk sistemi siyasi yarışa değil, siyasi yarışa girenlere karşı kullanılmaktadır. Bir siyasetçi halkın gönlünü kazandığı için cezalandırılmaktadır. Milletin oyuyla yenemeyenler mahkeme kararlarıyla seçim dışı bırakmaya çalışmaktadır. Adalet, iktidarın ihtiyaçlarına göre şekillenen bir aparata dönüştürülmektedir. Bu, klasik otoriterlik değildir, modern otoriterliğin en sofistike biçimidir. Tanklar yok, ordu yok, gece yarısı bildirileri yok ama iktidarın hoşuna gitmeyen herkesin üzerinde savcı kılıcı, mahkeme sopası ve iddianame zinciri vardır. Bu, sessiz bir demokrasi infazıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi buna AİHS Madde 18 ihlali diyor. Devlet gücünün gizli siyasi amaçla kullanılması anlamına geliyor. Merabishvili, Navalny, Demirtaş, Kavala, Mammadov, Jafarov kararlarında AİHM, yargının siyasi tasfiye aracı olarak kullanıldığını tespit etti. Bu kararlar, Avrupa’nın bile hukukun siyasi manipülasyonuna dikkat çektiğini ortaya koyuyor. Türkiye, Brezilya’nın 2018’de geçtiği yerden geçiyor. İktidar, sandığı değil yargıyı kullanarak seçim yarışını şekillendirmek istiyor. Ekrem İmamoğlu bir suçtan değil, siyasi etkisinden cezalandırılıyor. Halkın iradesi cezalandırılıyor. Türkiye riskli bir eşiğe gelmiştir. Seçim yapılacak ama kimin aday olacağına halk değil hakim karar verecektir. Bu demokrasi değildir, hukuk devleti değildir, milli iradenin gasbıdır.

“Siyasal yargı sistemi bir kere kuruldu mu, artık kimse onun hakimi değil kurbanıdır”

Lawfare bir kez başlarsa kimse güvende değildir. Bugün Ekrem İmamoğlu’na yapılır, yarın başkasına yapılır, öbür gün iktidarın içinden birine bile yapılabilir çünkü siyasal yargı sistemi bir kere kuruldu mu, artık kimse onun hakimi değil kurbanıdır. Hukuku siyasetin silahı yapanlar, o silahın kendilerini de vuracağını unuturlar. Demokrasiler çoğu zaman tankla değil hukukla yıkılmıştır. Macaristan, Polonya, Brezilya böyle yıkıldı. Şimdi sıra Türkiye’de mi? Sandık duruyor diye demokrasi duruyor sanmak büyük yanılgıdır. Seçim yapılabilir ama seçenek yoksa buna seçim denmez. Yargı bağımsız değilse milli irade bağımsız değildir. Bugün Türkiye’de siyaset yargı eliyle hizaya sokulmaktadır. Buna karşı çıkmak, sadece Ekrem İmamoğlu’nu değil, Türkiye’nin geleceğini savunmaktır. Siyasi rekabetin yeri mahkeme değil sandıktır. Siyaseti hakim kararlarıyla dizayn etmeye kalkanlar bu ülkeye en büyük kötülüğü yapmaktadır. Ekrem İmamoğlu’na yapılan sadece bir siyasi operasyon değil, Türkiye’nin demokrasi damarına vurulmuş bir darbedir. Hukuk ya hepimiz içindir ya da hiç kimse için yoktur. Bu ülkede adalet ayağa kalkmadan demokrasi ayağa kalkamaz. Ve bilinmelidir ki hiçbir güç, milletin iradesinden büyük değildir.”