Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Kuşadası’nda çevre ve kadın örgütleri, Rojin Kabaiş ve Hakan Tosun için bir araya geldi

Kuşadası’nda çevre ve kadın örgütleri, Rojin Kabaiş ve gazeteci Hakan Tosun’un ölümlerinin aydınlatılması için bir araya gelerek açıklama yaptı. Açıklamada, “İki farklı kentte, 2 farklı cinayet. Ama her şey ne kadar tanıdık ve birbirine benziyor. Her iki olay da bize şunu hatırlatıyor: ‘Türkiye Yüzyılı’ ancak kadınların, gazetecilerin ve toplumun en savunmasız kesimlerinin korunabildiği bir yüzyıl olursa adaletin yüzyılı olur. Rojin’in dosyasında gerçekler ortaya çıkarılmalı, Hakan Tosun’un ölümü kapsamlı biçimde soruşturulmalı” denildi.

Kuşadası’nda çevre ve kadın örgütleri, Rojin Kabaiş ve gazeteci Hakan

(AYDIN) – Kuşadası’nda çevre ve kadın örgütleri, Rojin Kabaiş ve gazeteci Hakan Tosun’un ölümlerinin aydınlatılması için bir araya gelerek açıklama yaptı. Açıklamada, “İki farklı kentte, 2 farklı cinayet. Ama her şey ne kadar tanıdık ve birbirine benziyor. Her iki olay da bize şunu hatırlatıyor: ‘Türkiye Yüzyılı’ ancak kadınların, gazetecilerin ve toplumun en savunmasız kesimlerinin korunabildiği bir yüzyıl olursa adaletin yüzyılı olur. Rojin’in dosyasında gerçekler ortaya çıkarılmalı, Hakan Tosun’un ölümü kapsamlı biçimde soruşturulmalı” denildi.

Kuşadası Kadın Platformu, Kuşadası Kent Dayanışması ve Kuşadası Çevre Platformu üyeleri, gazeteci Hakan Tosun ve üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş için İsmail Cem Barış Meydanı’nda bir araya geldi.

Grup adına yapılan açıklamada, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi 21 yaşındaki Rojin Kabaiş’in, 27 Eylül 2024 ’te kaybolduğu, 18 gün sonra cansız bedenine ulaşıldığı, İstanbul Adli Tıp Kurumu raporlarında kesin ölüm nedeninin “suda boğulma” olarak yer aldığı hatırlatılarak, bir yıldan uzun süren soruşturma sürecinde gelinen noktada Rojin’in bedeninde iki erkek DNA’sı bulunduğunun dosyaya yeni giren raporla öğrenildiği belirtildi.

Açıklamada, İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından tespit edilen ve cinsel saldırı şüphesi uyandıran bu durumun ilk rapora neden yazılmadığının izah edilmediği aktarılarak, şunlar kaydedildi:

“Baştan itibaren kamuoyunda intihar algısı uyandırılmaya çalışılan dosyadaki ihmaller, şüpheler, kadınların adalet mekanizması içinde nasıl yalnız bırakıldığını ve yargıdaki çürümeyi bir kez daha tartışmaya açtı. ‘Türkiye Yüzyılı, Adaletin Yüzyılı’ sloganıyla 11.Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni açıklayan, ‘güven veren’ ve ‘hızlı’ bir adalet sistemini taahhüt eden Adalet Bakanlığı, kadınların medeni haklarının tırpanlanmasına gelince her fırsatta açıklama yaparken, Rojin’in dosyasındaki uzun soruşturma süreci, şüpheler, ihmal edilen deliller konusunda hiçbir açıklama yapmadı.

“Gerçeklerin üstünün örtülmesine en ufak tahammülümüz kalmadı”

Bir yıldan uzun süren soruşturma sürecinde babanın mücadelesi ve kamuoyu baskısıyla ilerletilen soruşturma, halen şüpheleri ortadan kaldırmadı. Dosya neden kısıtlandı, deliller neden ihmal edildi, neden intihar algısı oluşturuldu, bu soruların hiçbiri yanıt bulmadı. Geldiğimiz noktada, okulların, yurtların, sokakların, iş yerlerinin, evlerin, kadınlar için giderek daha da güvensiz hale geldiğini bir kez daha ve en acı şekliyle tecrübe ettik. Kadınların en temel hakkı olan yaşam hakkı ellerinden alınırken, her ne sebeple olursa olsun gerçeklerin üstünün örtülmesine en ufak tahammülümüz kalmadı. Onca çabaya rağmen suçluların yakalanması konusunda hiçbir ilerleme yok. Her yerin, özellikle üniversite ve göl çevresinin kameralarla donatılmış olmasına rağmen bunca zaman bu cinayetin aydınlatılamaması, suçluların bilindiği ve korunduğu dışında akla başka bir ihtimal getirmiyor. Bu durum, Türkiye’de kadın cinayetlerinin üzerinin nasıl örtülebildiğini ve “intihar süsü” verilen vakaların ne kadar titizlikle incelenmesi gerektiğini yeniden hatırlatıyor. Adaletin de ne kadar ‘Kişisel’ işlediğini gösteriyor. Kadınların en temel hakkı olan yaşam hakkı ellerinden alınırken, her ne sebeple olursa olsun gerçeklerin üstünün örtülmesine en ufak tahammülümüz yok. Rojin için adalet istiyoruz ve ısrarla soruyoruz. Rojin’e ne oldu?”

“Hakan Tosun belki en başta hemen yoğun bakıma alınsaydı hala yaşıyor olacaktı”

Açıklamada, İstanbul’da öldürülen gazeteci Hakan Tosun’un, çevre talanlarına, emek direnişlerine ve doğa mücadelesine ışık tutan haberleriyle bilindiği, 10 Ekim 2025’te, Esenyurt’ta sokak ortasında saldırıya uğrayarak hayatını kaybettiği hatırlatıldı.

Tosun’un, başına aldığı ağır darbelerle ve kimliksiz olarak hastaneye kaldırıldığı ifade edilen açıklmada, şöyle devam edildi:

“Çevredeki kamera görüntülerini polis yerinde incelemiş ancak kayıtları almamış. Daha sonra katil yakınları olayı en net gören kameranın olduğu dükkana gelip kayıtları almışlar. Polis sorarsa bizim aldığımızı söylersiniz’ demişler. Sonradan kayıtların silindiği de anlaşıldı. Polis 2 gün sonra katillerin yakınlarıyla bir ocak başında buluştu. ‘olay basına yansıdı, çocukları almamız lazım’ diyerek bir tweet yüzünden sabahın köründe bir orduyla gelirken, bu şüphelileri telefonla karakola davet etti. Bu arada Hakan Tosun hayatını kaybetti. Belki en başta hemen yoğun bakıma alınsaydı hala yaşıyor olacaktı. Hakan’ın saldırıya uğradığı anların görüntülerinin ‘sızdırılması’, ardından güvenlik kamerası kayıtlarının şüpheli biçimde ortadan kaldırılması, olayın basit bir ‘asayiş olayı’ olmadığını düşündürüyor. Bu olay, Türkiye’de gazetecilerin güvenliği, ifade özgürlüğü ve çetelerin devlet gölgesinde büyümesi konularında ciddi soru işaretleri doğuruyor. Hakan’a’a saldıranlar kimler, bu cesareti nereden buldular, bunları bilmeye hakkımız var! Hakan Tosun için adalet istiyoruz ve ısrarla soruyoruz. Hakan’a ne oldu?

İki farklı kentte, 2 farklı cinayet. Ama her şey ne kadar tanıdık ve birbirine benziyor. Her iki olay da bize şunu hatırlatıyor: ‘Türkiye Yüzyılı’ ancak kadınların, gazetecilerin ve toplumun en savunmasız kesimlerinin korunabildiği bir yüzyıl olursa adaletin yüzyılı olur. Rojin’in dosyasında gerçekler ortaya çıkarılmalı, Hakan Tosun’un ölümü kapsamlı biçimde soruşturulmalı. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa etkin biçimde uygulanmalıdır. Açıklamamızı sevgili Hakan’ın şu sözleriyle tamamlıyoruz. ’Umudumuzu yitirirsek yenilmiş oluruz, yüzümüzdeki gülümseme giderse ölmüş oluruz, boynumuzu eğersek o zaman bitmiş oluruz, biz çok güçlüyüz’ Bu ülkenin kadınları, gazetecileri ve vicdan sahibi insanları, adalet ve yaşam hakkı mücadelesini sürdürdükçe, hiçbir karanlık sonsuza dek süremez.”