(İSTANBUL) – İsrail güçlerinin el koyduğu Küresel Sumud Filosu’nda yer alan 36’sı Türk 137 aktivist Türk Hava Yolları’nın uçağıyla İstanbul Havalimanı’na iniş yaptı. Aktivistlerin sağlık kontrolü yapıldıktan sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde ifadelerine başvurulacak. Sumud Filosu katılımcısı Türkiye Delegasyon üyesi Halil Rıfat Çanakçı, “Orada yaşananlar sessiz kalınarak geçiştirilebilecek bir gündem değil, çağımızın en ağır ahlaki sınavıdır. Bizler bu sınav karşısında sessiz kalmamak için yola çıktık. Amacımız ne bir gösteri ne bir meydan okumaydı, sadece yaşam hakkını savunmaktı” dedi.
İsrail güçlerinin el koyduğu Küresel Sumud Filsou’nda 36’sı Türk, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Fas, İtalya, Kuveyt, Libya, Malezya, Moritanya, İsviçre, Tunus ve Ürdün vatandaşlarının bulunduğu toplam 137 kişi, Türk Hava Yolları uçağı ile İstanbul’a geldi. Uçak, saat 15.40 sularında İstanbul Havalaanı’na indi. Aktivistleri, havalaanında yetkililer ve yakınları karşıladı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının, İsrail’in filoya saldırmasının ardından Türk vatandaşlarının alıkonulmasına ilişkin başlatılan soruşturma kapsamında, İstanbul’a gelen 137 kişinin ifadelerine başvurulacak.
Başsavılıktan yapılan açıklamaya göre, aktivistlerin Yenibosna’daki Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nca sağlık muayeneleri yapılarak adli muayene raporlarının ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde ifadelerine başvurulacak. İfadeler, görevlendirilen 10 savcı eşliğinde adli tıp kurumunda savcılar tarafından alınacak.
“Bu süreç yalnızca birkaç insanın cesaretiyle değil, bir kolektif bilincin gücü ile yürütüldü”
Sumud Filosu katılımcısı Türkiye Delegasyon üyesi Halil Rıfat Çanakçı, havaalanında yapılan ortak basın açıklamasında konuştu. Çanakçı, “Bugün burada sabrın, vakarın ve onurlu duruşun Sumud’un yol arkadaşlarını kendi evlerinde karşılamanın derin mutluluğunu yaşıyoruz” dedi. Çanakçı, şöyle konuştu:
“Bugün burada sabrın, vakarın ve onurlu direnişin adı olan bu yolculuk tek bir ilkeye dayanıyordu. Hayatı korumak, Gazze’ye giden her adımımız sivillerin dokunulmazlığını, insani yardıma erişimin kesintisiz sağlanmasını ve şiddetsiz bir dayanışmanın mümkün olduğunu hatırlatma çabasıydı.
Zorluklar yaşandı, engeller çıkarıldı. Ancak hiçbir an ortak vicdanımızdan ve hukuk zeminimizden sapmadık. Bu süreç yalnızca birkaç insanın cesaretiyle değil, bir kolektif bilincin gücü ile yürütüldü. Sivil toplum kuruluşları, gönüllüler, insani yardım çalışanları, aileler ve dünyanın dört bir yanında kalbi bu yolculukla atan insanlar. Her biri insanlık onurunun evrensel bir değer olduğunu hatırlattı. Dayanışma sınırların ötesine geçti. Türk Delegasyonu olarak bu sürecin en başından itibaren hem hazırlık aşamasında hem de sahada en aktif şekilde yer alan ekiplerden biri olmanın sorumluluğunu taşıdık.
“Amacımız ne bir gösteri ne bir meydan okumaydı, sadece yaşam hakkını savunmaktı”
Delegasyonumuz sağlık çalışanlarından hukukçulara, basın ve iletişim sorumlularından sivil toplum temsilcilerine kadar çok çeşitli alanlardan insanın özverili katkılarıyla görev yaptı. Her biri dayanışmanın, sabrın ve insani duyarlığın birer temsilcisi oldu. Gazze bugün yalnızca bir coğrafya değil, insanlığın vicdanıdır.
Orada yaşananlar sessiz kalınarak geçiştirilebilecek bir gündem değil, çağımızın en ağır ahlaki sınavıdır. Bizler bu sınav karşısında sessiz kalmamak için yola çıktık. Amacımız ne bir gösteri ne bir meydan okumaydı, sadece yaşam hakkını savunmaktı. Bu yolculuğa tek bir cümle için çıktık: Hayatı korumak. Gittiğimiz her yerde sivillerin dokunulmazlığını, insani yardıma erişimin kesintisiz sağlanmasını ve şiddetsiz, hukuka saygılı bir dayanışmanın mümkün olduğunu anlatmaya çalıştık. Zorlu anlar yaşandı. Fakat her bir arkadaşımız sükûneti, iyi niyeti ve hukuka bağlılığı elden bırakmadı.
“Çağrımız açıktır, derhal ve kalıcı olarak saldırıların durdurulması, ambargonun kaldırılması, vahşetin durdurulmalı”
Bugün güvenle burada buluşabiliyorsak bu, hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilgili kurumlarının sağladığı kolaylaştırıcı destek hem de sivil toplumun, gönüllülerin ve ailelerin gösterdiği olağanüstü dayanışma sayesinde mümkün olmuştur. Cumhurbaşkanlığımıza, Dışişleri Bakanlığımıza, İçişleri Bakanlığımıza, Savunma Bakanlığımıza, ilgili dış temsilciliklerimize ve güvenlik birimlerimize süreç boyunca göstermiş oldukları koordinasyon ve dürüstlükten dolayı ayrıca teşekkür ediyoruz.
Normal şartlarda İtalya bu konuda çok ön plana çıktı ama yalnızca bu konuda tam desteği Türkiye Cumhuriyeti sağlamıştır. Bu gerçekten onur vericidir ve onların üzerine ciddi bir etki bırakmıştır. Aynı şekilde sahada gönüllü olarak görev yapan insani yardım çalışanları, sağlık ekipleri, hukukçular, sivil toplum kuruluşları, haberin doğruluğu için çaba gösteren gazeteciler de bu sürecin farklı, sessiz kahramanlarıdır. Bugün çağrımız açıktır. Derhal ve kalıcı olarak saldırıların durdurulması, vahşetin ve soykırımın son bulması, sivillerin eksiksiz korunması ve insani yardımın kesintisiz, güvenlik içinde ulaştırılması, ambargonun kaldırılması, vahşetin durdurulması. Bu siyaset üstü bir insani zorunluluktur. Hepimiz biliyoruz ki, önce kanama durarsa sonra yarayı sarabiliriz. Yarayı sarabiliriz; ancak ondan sonra kalıcı çözümler oluşturabiliriz.”