Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

KKTC Cumhurbaşkanı Erhürman’dan garantör ülkelerin katılımıyla 5+1 toplantısı için şartlı destek: “Önce Lefkoşa’da konular olgunlaştırılmalı”

KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, 11 Aralık Perşembe günü Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis ile gerçekleşecek üçlü görüşme öncesi müzakere sürecine ilişkin ilişkin bilgi verdi. Ocak ayında yapılması planan BM’nin üçüncü 5+1 formatındaki toplantısı için Erhürman, “5+1 formatındaki yeni bir konferansa kapıyı kapatmadıklarını ancak konular olgunlaşmadan böyle bir adımın doğru olmayacağını” söyledi. Erhürman, “Ankara ile de sürekli temasta olduklarını ve herhangi bir problemin olmadığını” vurguladı.

KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, 11 Aralık Perşembe günü Birleşmiş Milletler

(LEFKOŞA) – KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, 11 Aralık Perşembe günü Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis ile gerçekleşecek üçlü görüşme öncesi müzakere sürecine ilişkin ilişkin bilgi verdi. Ocak ayında yapılması planan BM’nin üçüncü 5+1 formatındaki toplantısı için Erhürman, “5+1 formatındaki yeni bir konferansa kapıyı kapatmadıklarını ancak konular olgunlaşmadan böyle bir adımın doğru olmayacağını” söyledi. Erhürman, “Ankara ile de sürekli temasta olduklarını ve herhangi bir problemin olmadığını” vurguladı.

KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, Cumhurbaşkanlığı’nda Türkiye’den bir grup gazeteci ile bir araya geldi ve sorularını cevapladı. Erhürman, görevinin ikinci ayına yaklaşırken Ankara ile ilişkilerin seyrine ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin KKTC cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası yaptığı açıklamalara ilişkin sorulan soruya, Türkiye ile iletişimin çok boyutlu ve kesintisiz sürdüğünü belirterek yanıt verdi. Erhürman, şöyle devam etti:

“Ankara ile sürekli temastayız”

“Sürekli temastayız, çeşitli seviyelerde. Herhangi bir problem yok. Zaten seçimden önce de söylemiştim. Kıbrıs sorunuyla ve dış politikayla ilgili tüm gelişmeleri elbette bugüne kadar hep olduğu gibi, tüm liderlerimiz döneminde olduğu gibi, Türkiye ile Ankara ile çok yakın temas halinde sürdüreceğiz demiştik. O şekilde de sürdürüyoruz. Bizim ziyaretimizden hemen sonra da Sayın Cevdet Yılmaz buraya geldi. Bu arada da telefon aracılığıyla sürekli Ankara ile temas halindeyiz.”

“Ankara ile ilişkileri, hep diyalog yoluyla götürüyoruz”

Gazetecilerin, seçim sonrası Bahçeli’nin “KKTC 82’nci il olsun” çıkışının Ankara’da ittifak içinde krize yol açtığı yönündeki yorumları sorması üzerine Erhürman, şunları söyledi:

“Ben, buradan Ankara’ya konuşmayı, Ankara’dan buraya konuşulmasını tercih etmedim hiçbir zaman. Karşılıklı monologlar değil, diyalog yoluyla sürdürülmesi gereken bir iletişimimiz olması gerektiğini düşünüyorum. Zaten hep söylerim; Türkiye Cumhuriyeti-Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilişkileri, başka herhangi iki devletin ilişkileriyle kıyaslanamayacak kadar özel ilişkiler. Dolayısıyla bu ilişkilerin özelliğinin gerektirdiği hassasiyeti de sergilemek gerekir. O nedenle biz, bu tip şeyleri hep diyalog yoluyla götürüyoruz. Götürmeye de devam edeceğiz. Benim onun dışında herhangi bir, buradan oraya konuşmak gibi bir açıklamam olmadı, olmayacak.”

“5+1 formatındaki yeni bir konferans, konular olgunlaşmadan olmayacak”

Erhürman, 11 Aralık Perşembe günü Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileriyle yapılacak görüşme öncesi müzakere sürecine ilişkin sorulan soruyu yanıtlarken de “5+1 formatındaki yeni bir konferansa kapıyı kapatmadıklarını ancak konular olgunlaşmadan böyle bir adımın doğru olmayacağını” söyledi.

Erhürman, BM’nin daha önce, garantör ülkelerin katılımıyla üçüncü bir 5+1 toplantısı için yaptığı öngörüyü hatırlatarak, “Bu, benim göreve gelmemden önce açıklanan bir çerçeve. Bizim de olumsuz baktığımız bir öngörü değil” dedi. Ancak mevcut başlıkların 5+1 düzeyinde ele alınacak ağırlıkta olmadığını belirten Erhürman, özellikle Cenevre ve New York’taki görüşmelerin sonuçsuz kalmasına dikkat çekti:

“Açıkçası o zaman da söylediğim için tutarlılık adına yine söylemek ihtiyacı hissediyorum; konular, açıkçası öyle bir masayı gerektirecek konular değildi. Yani işte geçiş noktalarının konuşulması, ara bölgedeki bir solar panel meselesinin konuşulması, karşılıklı olarak mezarlıkların temizlenmesinin konuşulması için üç garantör ülkenin, üçü de son derece önemli garantör ülkelerken özellikle, yani dünyada da çok önemli meselelerle uğraşan garantör ülkelerken, ve Genel Sekreter’in dahil olacağı toplantılarda bu konuların ele alınması, zaten masanın ağırlığıyla konuların ağırlığı arasında bir dengesizlik oluşturuyordu.

“Beklenti, aralık sonundan önce gerçekleşmesiydi ama böyle bir noktada olduğumuzu düşünmüyorum”

Buna karşın o iki toplantıdan da sonuç çıkmaması daha da ciddi bir mesele haline geldi diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu üçüncü 5+1’e gitmek, gitmeden önce Lefkoşa’da liderler arası ve liderlerin temsilcileri arasından en azından bu konularla ilgili yapılacak görüşmelerle, konuları belli bir olgunluğa ulaştırmadan 5+1’in toplanmasını tercih etmediğimi hem kamuoyuna açık bir şekilde söyledim hem BM’nin Genel Sekreter’in kişisel temsilcisine de bunu aktardım. Beklenti biliyorsunuz aralık sonundan önce bu toplantının gerçekleşmesiydi. Ama an itibariyle böyle bir noktada olduğumuzu düşünmüyorum açıkçası.”

“Çözüm yoluna girerken uygun iklime ihtiyaç var”

Göreve gelişinin üzerinden henüz iki ay geçmemesine rağmen yoğun bir diplomasi süreci yaşandığını vurgulayan Erhürman, Ankara temasları, BM Genel Sekreteri’nin kişisel temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar ile görüşmeler, İsveç Büyükelçisi ve ABD temsilcileriyle yapılan temasları hatırlattı.

Erhürman, şöyle konuştu:

“Bu hafta içinde gene Maria Angela Holguin Cuellar ile üçlü görüşme gerçekleşecek. Onun dışında görüşme talepleri var Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin buradaki temsilcilerinden, onlarla görüşeceğiz. Yani yoğun bir diplomasi trafiği burada başladı diyebiliriz. Şimdi bir tanesi şudur aslında: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararlarına dahi girmiş şekilde Genel Sekreter’in bir ‘conducive climate (uygun iklim)’ talebi var aslında. Yani burada çözüm yoluna girerken böyle bir atmosfere ihtiyaç var.

Bunun çok anlamlı bulduğumuzu muhataplarımızla paylaşıyoruz. Bizim görüşümüz de böyle ama Genel Sekreter’in ve Güvenlik Konseyi’nin de görüşü bu yönde. Neden? Çünkü en son anlamlı diyebileceğimiz görüşme süreci Crans-Montana’ya kadar geri gidiyor. 2017’ye, biz 2025’teyiz. 8 yıl geçti. Bu 8 yılın, çok durgun geçtiğini de maalesef söyleyemeyiz. Görüşmeler açısından son derece durgun geçti, anlamlı görüşmeler gerçekleşti demek biraz fazla bir iddia olur. Ama bir taraftan da bölgesel açıdan da çok hareketli geçti.

“Bölgede pek çok dinamik değişti”

Bölgede pek çok dinamik değişti, 8 yılın içerisinde. Ada’ya baktığımızda da işte İsrail’in, ABD’nin, Fransa’nın güneyde çeşitli askeri anlaşmalarla çeşitli olanaklar elde ettiği bir dönemi yaşadık. Bu dönemde tek bir yeni geçiş noktası dahi açılamadı. Toplumlar arasındaki ilişkiler açısından, halklar arasındaki ilişkiler açısından baktığımızda herhangi bir ileri adım atılamazken; güveni zayıflatan bazı girişimler de gerçekleşti. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, askeri anlaşmalar dışında da başka pek çok anlaşmaları oldu. İşte en yakın zamanda GSI (Great Sea Interconnector), denizaltı kablo anlaşması örneği gibi… Bunlar tabii adada iki taraf arasındaki ilişkileri daha güven, birbirine güvenen bir noktaya çekmek yerine daha az güvenen bir noktaya çekmek gibi bir sonuç doğurdu. Dolayısıyla böyle bir 8 yılın ardından hemen paldır küldür bir noktalara gelmeyi beklemek çok samimi ve ciddi bir beklenti olmaz diye düşünüyorum.

O nedenle biz, ‘conducive climate’ı yaratmaya yönelik birtakım öneriler geliştirmeye, ortaya koymaya çalışıyoruz. Bir de bizim bir metodolojik öneriler listemiz var. Onu da tüm taraflarla paylaşıyoruz.”

“ABD ve Sayın Trump üzerinden yapılan açıklamalar, henüz somut hale gelmiş gibi gelmiyor”

Gazetecilerin, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna dosyasından sonra Kıbrıs sorununa eğilebileceği yönündeki haberleri sorması üzerine Erhürman, bunları ciddiyet kazanmış bilgiler olarak görmediğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:

“ABD ve Sayın Trump üzerinden yapılan açıklamalar, henüz böyle bir somut hale gelmiş gibi gelmiyor. Yani bunlar, rivayet düzeyinde şeylerde olabilir. Elbette dünyanın başka yerlerinde yaşanan bazı gelişmelerden ilham alınarak, ‘nasılsa buralarla ilgili böyle bir şey olacaktır’ düşüncesinden kaynaklanıyor olabilir. Dolayısıyla çok ham buluyorum bu konuyu ve çok olgunlaşmış bir şey görmüyorum ben kendi adıma.

Ama şunu bir gerçeklik olarak hep söylüyorum: Yani Kıbrıs sorunu çoğu zaman tanımlandığının aksine bir toplumlar arası, halklar arası bir sorun değil sadece. Hiçbir zaman öyle değildi. Her zaman bir uluslararası sorun niteliği taşıyordu ama şimdi her zamankinden daha da fazla taşıyor. Son dönemde bölgedeki gelişmelerle birlikte tabii ki ABD’nin bölgedeki faaliyetleri, bu bölgeye ilişkin arzuları, istekleri biliniyor. Ama sadece ABD’nin değil, İsrail’in çok ciddi hareketliliği var. Rusya- Ukrayna Savaşı dolayısıyla biraz daha geri planda görünüyor ama her zaman bu bölgede o da hareketli olma niyeti taşıdı bugüne kadar. Dolayısıyla çok yönlü ve çok taraflı bir problemle karşı karşıyayız. O yüzden biz buradan bakarken tabii ki Sayın Hristodulidis’le görüşüyoruz Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında.

Ancak meselenin özellikle bölgesel niteliğini, bölgesel niteliği kadar güçlü olmasa da dünya çapındaki etkisini de görmezden gelmiyoruz ve tüm bunları takip etmeye çalışıyoruz, elbette gene Türkiye Cumhuriyeti ile istişare içerisinde. Dolayısıyla bu aşamada onun üzerinden konuşmak çok da anlamlı gelmiyor.”

“Güney Kıbrıs’ın hızlandırdığı silahlanma faaliyetleri ada güvenliği açısından ciddi risk oluşturdu”

Gazetecilerin Rum tarafındaki silahlanma ve üs anlaşmalarına ilişkin sorularını yanıtlayan Erhürman, “Güney Kıbrıs’ın son yıllarda hızlandırdığı silahlanma faaliyetlerinin ada güvenliği açısından ciddi risk oluşturduğunu” söyledi. Erhürman, Rum yönetiminin “tek taraflı ve Kıbrıs Türk tarafına hiçbir şekilde danışılmadan” aldığı kararların hem statü hem de güvenlik açısından kabul edilemez olduğunu vurguladı.

“Türkiye ile koordineli biçimde bu faaliyetleri yakından takip ediyoruz”

Erhürman, “KKTC kurumları ve Türkiye ile koordineli biçimde bu faaliyetleri yakından takip ettiklerini” belirtti. “Elimizde yeterli veri var, elimizde olmayanlar da olabilir; ancak mevcut bilgiler bile tabloyu yorumlamak için fazlasıyla yeterli” dedi.

Erhürman, Rum yönetiminin savunma, güvenlik ve enerji gibi stratejik alanlarda tek taraflı adımlar attığını, bunun ise adanın 1960 kurucu düzenine aykırı olduğunu ifade ederek, “Biz sadece bir şey elde edilirse ondan pay talep eden bir toplum değiliz. Bu adanın statüsü gereği karar verme süreçlerinde iradesi olması gereken eşit kurucu ortağız” diye konuştu.

1960 Anayasası’nda bile güvenlik konularında Kıbrıslı Türk Cumhurbaşkanı Muavini’nin veto yetkisi bulunduğunu hatırlatan Erhürman, “Bugün o yetki yokmuş gibi davranılıyor. Hem bizi karar mekanizmasından dışlıyorlar hem de bu kararlar en az Rumlar kadar bizi de etkiliyor” dedi.

“Bir füze atılsa Yeşil Hat’ta duracak mı? Ada’nın tümünü ilgilendiren karar, adanın yarısını yok sayarak alındı”

“İsrail–İran geriliminde Güney Kıbrıs’ın Baf Hava Üssü’nü İsrail’e kullandırmasının adayı doğrudan hedef haline getirdiğini” belirten Erhürman, o dönemde Kıbrıs’ın kuzeyinde ilk kez geniş çaplı “sığınak” tartışmasının yaşandığını anlattı ve “Bir füze atılsa Yeşil Hat’ta duracak mı? Ada’nın tümünü ilgilendiren bir konuda karar, adanın yarısını yok sayarak alındı” ifadesine yer verdi.

Erhürman, Güney Kıbrıs’ın tek taraflı hidrokarbon ihaleleri, deniz yetki alanları belirlemeleri ve bölgesel enerji projelerinin hiçbirinde Kıbrıs Türk tarafının iradesinin dikkate alınmadığını söyledi. IMEC ve Great Sea Interconnector (GSI) gibi projelerin ekonomik ve siyasi olarak “feasible olmadığını” vurgulayan Erhürman, bu projelerde Türkiye ve KKTC’nin bilinçli şekilde dışarıda bırakıldığını savunarak, “Haritaya bakan herkes, Kıbrıs–Türkiye–Yunanistan hattının en rasyonel enerji bağlantısı olduğunu görür. Ama ısrarla bunun dışına çıkan projeler öneriliyor. Bu, bölgesel istikrarı artırmaz; tam tersine güveni azaltır” dedi.

“Bizim tezlerimiz hem hukuki hem siyasi açıdan tutarlı”

“Dünyanın adil bir yer olmadığının, uluslararası aktörlerin haklı olandan ziyade kendi çıkarlarına odaklandığının” altını çizen Erhürman, buna rağmen KKTC’nin pozisyonunun sağlam zemine sahip olduğunu söyledi ve “Bizim tezlerimiz hem hukuki hem siyasi açıdan tutarlı. Kimse bize ‘Bunu neden söylüyorsunuz, mantıksız’ diyemiyor. Çünkü temeli sağlam” diye konuştu.

Erhürman, Türkiye ile “tam istişare içinde” bu konulardaki diplomatik mücadelenin sürdüğünü kaydetti.

“Hidrokarbonların ortak yönetimi mekanizması, bizim dönemimizde de aynı tutarlılıkla ifade edilmeye devam ediyor”

Erhürman, Kıbrıs Türk tarafının yıllardır masada olan bir önerisine dikkat çekerek, eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı döneminde hazırlanan “hidrokarbonların ortak yönetimi mekanizması” teklifinin halen geçerliliğini koruduğunu hatırlattı ve şunları söyledi:

“Bu konu, diğer tüm güven artırıcı önlemlerin çok ötesinde önlemdir. Sayın Akıncı döneminde masaya konuldu, Sayın Tatar döneminde hatırlatıldı, bizim dönemimizde de aynı tutarlılıkla ifade edilmeye devam ediyor.”

Ancak Erhürman, Rum tarafının en basit güven artırıcı adımlarda bile ilerleme sağlamadığına vurgu yaparak, “realist beklentilerin” düşük olması gerektiğini belirtti. Metehan sınır kapısındaki yoğunluğa atıf yapan Cumhurbaşkanı, defalarca önerilmesine rağmen sadece bir ek kabin açılması yönündeki talebin dahi hayata geçmediğini söyledi.

Erhürman, “Bu kadar basit bir öneriyi bile uygulamayan bir tarafla çok daha büyük bir ortak mekanizmanın mümkün olup olmadığını düşünmek zorundayız. Şu an için umut verici bir tablo yok” dedi.

“Hristodulidis’le göreve gelmeden önce hiç birebir görüşmedik”

KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, Rum lider Nikos Hristodulidis’le gerçekleştirdiği ilk görüşmenin ardından sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Erhürman, görüşmenin karşılıklı olarak yorum yapılmayan, tarafların kendi pozisyonlarını aktardığı bir formatta gerçekleştiğini belirtti.

Hristodulidis’le göreve gelmeden önce hiç birebir görüşmediğini söyleyen Erhürman, seçim döneminde Rum liderin açıklamalarına yönelik çeşitli değerlendirmeleri olsa da bunları masaya taşımadığını vurguladı.

“Ne düşüncelerim varsaydı, ön kabullerim, ön yargılarım… Hepsini şimdilik geride bırakıyorum” diyen Erhürman, müzakere masasında “blame game” olarak bilinen karşılıklı suçlama dilinden uzak durma ilkesini benimsediğini ifade etti.

“Hristodulidis’le görüşmemizde kendi pozisyonlarımızı aktardık”

Erhürman, görüşmede kendi pozisyonlarını aktardığını, bunların uzun süredir kamuoyuyla da paylaştığı, siyasi eşitlik, geçmiş dönem kazanımlarının korunması, takvimlendirilmiş müzakere ve müzakereler başarısız olursa statükoya dönülmeyeceğini içeren 4 maddelik metodolojik öneriden oluştuğunu söyledi. Ayrıca, müzakere ortamını iyileştirmeye dönük 10 maddelik bir “conducive climate” paketi sunduğunu da hatırlattı.

Rum tarafının ise yıllardır dile getirdiği “Crans-Montana’da kaldığımız yerden devam edelim” yaklaşımını yinelediğini aktaran Erhürman, bunun kabul edilebilir olmadığını şu sözlerle anlattı:

“Crans-Montana’da kaldığımız yerden başlamak diye bir şey yok. 4 maddelik temel ilkelerimiz var, metodolojik önerimiz var. Bu 4 maddelik metodoloji önerimizi de gene biz Sayın Genel Sekreter’in yaklaşımıyla gerekçelendiriyoruz. Sayın Genel Sekreter’in birkaç defa Crans-Montana’dan sonra ‘Bu defa başka türlü olmalı, Bu defa aynısı olmamalı’ açıklamaları var. Biz de diyoruz ki yani biz de aynı fikirdeyiz. Çünkü 50 yıldır aynısını yaparak bir sonuca ulaşamadıysak, 50 yıldan bir tecrübemiz var, bir ders çıkarmamız lazım. O dersi çıkarıyoruz ve bu 4 maddeyi koyuyoruz.”

“Rumlar, Crans-Montana’da kaldıkları yeri bu kadar beğendiyse, masayı neden terk etti”

Erhürman, siyasi eşitlik maddesinin ilk sırada yer almasının nedeninin de Crans-Montana’da Rum tarafının dönemin lideri Anastasiadis’in “döner başkanlığı kategorik olarak reddediyorum” sözleri olduğunu hatırlatarak, bu temel prensip reddedildikten sonra müzakerelerin ilerleyemeyeceğini söyledi.

Garantiler konusunun siyasi eşitlikle bağlantılı olmadığını, BM Güvenlik Konseyi kararlarının siyasi eşitlik maddesine dayanmasına karşın garantilerle ilgili hiçbir BMGK kararı bulunmadığını ifade eden Erhürman, Rum tarafının “kaldığımız yerden devam edelim” yaklaşımına, “Crans-Montana’da kaldığınız yeri bu kadar beğendiyseniz, masayı neden terk ettiniz” sorusuyla karşılık vererek, “bu sorunun hala bir cevabının olmadığını” kaydetti.

“Müzakere ortamının iyileştirilmesi için sunduğumuz öneriler, basit ve iyi niyet gösteren adımlar”

“Müzakere ortamının iyileştirilmesi için sundukları önerilerin basit ve iyi niyet gösteren adımlar olduğunu” belirten Erhürman, örnek olarak üç yıldır bir imza bekleyen hellim peyniri tescili veya Metehan Sınır Kapısı’na bir adet ek görevli kabini konması gibi konuları gösterdi. Erhürman, “Bunlar aslında tartışma konusu bile olmaması gereken şeyler. Küçük adımlarla ilerleyelim istiyoruz ve Birleşmiş Milletler’in de bu yaklaşımı gördüğünü düşünüyorum” dedi.

Tufan Erhürman, geçtiğimiz günlerde yaptığı “yeni bir dönem başlatacağız” açıklamasının içeriğine ilişkin detayları paylaştı ve vergi politikaları, ekonomik düzenlemeler ve ülkenin dışarıdaki algısına yönelik hedeflerini anlattı.

Erhürman, “yeni dönem” söyleminin kapsamını, “Bu iddia sadece Kıbrıs sorunu ya da dış politika değil; ekonomi, kurumsal yapı, toplumsal algı, gelir idaresi… Tüm alanlarda başka bir dönemi hedefliyoruz” diyerek özetledi.

Erhürman, açıklamasının vergi artışıyla ilgili olmadığını belirterek, “Daha düşük vergi oranı her zaman daha az vergi geliri anlamına gelmez. Oranları biraz aşağı çekip vergi kaçağını ağır şekilde yaptırıma bağladığınızda gelirler artabilir” diye konuştu.

“Casino konusu gündemimde”

Erhürman, hükümetin kumarhaneler ile ilgili yeni düzenlemesine ilişkin sorular üzerine, “konudan haberdar olduğunu ancak detaylara henüz tam olarak hakim olmadığını” belirtti. Son gelişmeyi kamuoyuyla aynı anda öğrendiğini söyleyen KKTC Cumhurbaşkanı, “Henüz tam muttali olduğumu söyleyemem. Sabah bu konuyla ilgilenmeyi planlıyordum ancak başka bir gündem nedeniyle bakamadım. Ama gündemimdedir” dedi.

Düzenlemenin bir Bakanlar Kurulu kararı olduğuna işaret eden Erhürman, “bu nedenle kararın ne imzasına geldiğini ne de doğrudan Anayasa Mahkemesi’ne götürebileceğini” söyledi; ancak bunun pasif kalacağı anlamına gelmediğini net biçimde ifade etti. Erhürman, “Yetkim olmaması müdahil olmayacağım anlamına gelmez. Her konuda tavrım aynıdır; önce diyalog kurarım, ne neden yapılmış anlamaya çalışırım. Sorun varsa giderilmesine çalışırım, giderilmiyorsa kamuoyuyla paylaşırım. Gerekirse hukuki mekanizmaları kullanırım” dedi.

Erhürman, casino sektörüne bakışının muhalefette olduğu dönemdeki duruşuyla tamamen aynı olduğunu vurguladı. Sektörün kontrolsüz biçimde büyümesine karşı olduğunu belirten Erhürman, geçmişte Meclis’te kabul edilen ve casino sayısının önünü açan yasaya parti olarak karşı çıktıklarını hatırlatarak, “Casino turizmi var mı? Var. Devlete katkısı var mı? Var. Ama her sektör gibi bunun da bir düzeni, sınırı, doyum kapasitesi olmalı. Bu alanın uçsuz bucaksız büyümesi doğru değil” diye konuştu.

“Online meselesinde sert ve net bir tutumum var”

Yabancılara mülk satışında da aynı prensiple hareket ettiğini söyleyen Erhürman, belirli bölgelerin “getto” haline gelmesine karşı duruşunun değişmediğini belirtti. Online casino konusunda ise çok daha net bir çizgisi olduğunu vurgulayan Erhürman, “Hele online meselesinde çok daha sert ve net bir tutumum var. Ama somut olay açısından elimde yeterli bilgi olmadığı için şu aşamada fazla ileri gitmek istemem” ifadesini kullandı.

“Nüfus sayımına karar verme ve bunun altına imza atma yetkisi bende değil”

KKTC Cumhurbaşkanı Erhürman, hükümetin yaklaşımıyla kendi pozisyonunun çeliştiği iddialarına ilişkin sorular üzerine nüfus sayımının önemini vurguladı. Sayım kararının kendi yetkisi olmadığını belirten Erhürman, konunun yıllardır ülkedeki en önemli ihtiyaçlardan biri olduğunu söyledi. Erhürman, şöyle konuştu:

“Nüfus sayımına karar verme ve bunun altına imza atma yetkisi bende değil. Ama bu, uzun süredir benim bir numaralı gündemimdir. Onlarca, yüzlerce açıklamam var. Artık sadece muhalefetin ya da Cumhurbaşkanının değil, iktidar milletvekillerinin de kabul ettiği bir ihtiyaç haline geldi.”

Erhürman, Bütçe Komitesi Başkanı Resmiye Eroğlu Canaltay’ın da sayımın aciliyeti konusunda yaptığı açıklamayı hatırlatarak, “Bu iş zaten yapılacak. Diyalogla, ortak akılla, olması gerektiği gibi” dedi.

Erhürman, nüfus sayımı tartışmalarının “çift başlılık” yaratıp yaratmayacağı yönündeki bir soruya ise “Benim karakterim böyle bir yarışa uygun değil. Sayın Başbakanla ve tüm bakanlarla sürekli temas halindeyim. Hangi manşete kim çıkacak diye bir rekabet içinde olmam” yanıtını verdi.

Erhürman, bu konuda hükümet kanadından “nüfus sayılmamalıdır” diyen kimseyi duymadığını, kararın hükümet tarafından hazırlanacağını ve nihai imzanın da onlarda olduğunu belirtti.

“Sayın Bilal Erdoğan adada bilimsel bir toplantı için bulunuyordu”

Gazetecilerin Bilal Erdoğan’la yaptığı görüşmeye ilişkin sorularını da yanıtlayan Erhürman, ziyaretin “İlahiyat Koleji” gündemiyle ilgisi olmadığını vurgulayarak, “Sayın Bilal Erdoğan adada bilimsel bir toplantı için bulunuyordu. Ziyareti tamamen nezaket çerçevesindeydi. İlahiyat Koleji’ni konuşmak için gelmedi” dedi.

“Başörtülü ya da başörtüsüz fark etmez; hepsi bizim çocuklarımız”

Erhürman, İlahiyat Koleji protokolünün Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesiyle ilgili tartışmaları yeniden anlatarak, kararının temelinde “çocukları siyasi gerilimden koruma” hassasiyetinin yattığını söyleyerek, “Tüzük döneminde de aynı noktadaydım. Çocukların hiçbir siyasi tartışmanın içine çekilmesine izin veremem. Başörtülü ya da başörtüsüz fark etmez; hepsi bizim çocuklarımız” diye konuştu.

Protokolün Meclis’te yoğun tartışmalara neden olduğunu ve anayasal uygunluk tartışmasının sürdüğünü hatırlatan Erhürman, bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nden görüş istediğini belirtti ve “Anayasaya aykırıysa aykırıdır, değilse değildir. Tartışma bitsin ki, okul açıldığında çocuklar bir kriz yaşamasın” ifadesini kaydetti.

“Türkiye ile ilişkilerimiz başka hiçbir ülkeyle kıyaslanamayacak kadar özeldir”

Erhürman, protokolün imzalanmasından Meclis’e gelmesine kadar geçen sürenin yaklaşık iki yıl olduğunu vurgulayarak, bunun ciddi bir sorun yarattığını ifade etti:

“Bu iyi bir şey değil. Türkiye ile ilişkilerimiz başka hiçbir ülkeyle kıyaslanamayacak kadar özeldir. İmzalanan bir uluslararası anlaşmanın iki yıl beklemesi, beşinci Cumhurbaşkanı döneminde imzalanıp altıncı Cumhurbaşkanının önüne gelmesi doğru değildir.”

Bu nedenle hükümetle yapılan anlaşmaların bundan sonra imza aşamasında Cumhurbaşkanı ile istişare edilerek yürütülmesinin daha sağlıklı olacağını söyledi ve uluslararası anlaşmaların sık sık Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesinin KKTC’nin ve Türkiye ile ilişkilerin itibarına zarar vereceğini belirterek, böyle bir yöntemi tercih etmeyeceğini de ekledi.

Erhürman, “Yasalar konusunda yetkim saklıdır ama uluslararası anlaşmaları sürekli Mahkeme’ye taşımak gibi bir niyetim asla yok. Bu devletin itibarıyla ilgili bir meseledir” ifadesine yer verdi.

“Kayıt dışılık, ciddi boyutlarda”

“Kayıt dışılığın ciddi boyutlarda” olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı, vergi ödeme isteğinin artırılması ve kayıt dışı ekonominin kayıt içine alınmasının önemli gelir potansiyeli yarattığını söyleyerek, “Oranları düşürerek bir ‘sıfır noktası’ yaratır, sonrasında ciddi denetim ve ağır cezalar getirirseniz vergi geliri oran düşmesine rağmen artabilir” diye konuştu

Erhürman, “KKTC’nin Türkiye’deki algısını yeniden inşa etmemiz gerekiyor” diyerek, sadece vergi politikasıyla sınırlı olmadığını, ülkenin iç yapısı ve dış ilişkilerinin bütününde bir dönüşüm hedeflediklerini belirtti.

Türkiye kamuoyunda KKTC’nin son yıllarda daha çok “casinolar, mafya, gece kulüpleri ve kara para” gibi başlıklarla anıldığına işaret eden Erhürman, bunun tek taraflı bir görüntü olduğunu söyledi. Erhürman, “Bu alanlarda sorunlarımız vardır ama KKTC ve Kıbrıs Türk Halkı bunlardan ibaret değildir. Türkiye halkıyla ülkemizin gerçek potansiyelini yeniden paylaşmaya ihtiyaç var” ifadelerini kullandı.

“Hayat pahalılığı nedeniyle tüketimin büyük kısmı güneye kaydı”

Erhürman ayrıca, devlet kurumlarının yeniden düzenlenmesi, gelirlerin toparlanması ve ülkenin kendi ayakları üzerinde durması gerektiğini vurguladı. Kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün bilimsel çalışmalarda bile yüksek oranlarda göründüğünü hatırlatan Erhürman, bu alanın kayıt altına alınmasının önemli gelir sağlayabileceğini belirtti.

Erhürman, “hayat pahalılığı nedeniyle tüketimin büyük kısmının güneye kaydığına” dikkat çekerek, bunun maliyetine özellikle vurgu yaptı ve “Bir Black Friday günü Metehan’da oluşan kuyruklara baktığımda KDV kaybını, yakıt masrafını, trafikte geçen zamanı düşünüyorum. Bu sadece bir günün kaybı. Çok ciddi bir ekonomik boşalma var” dedi.