Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

“Katliam Yasası”nın iptal isteminin reddine katılmayan AYM üyelerinden eleştiri: Düzenlemeler, zalimane muamele riskine kapı aralar

Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda “katliam yasası” olarak bilinen Kanun’un bazı hükümlerinin iptali isteminin reddine ilişkin kararının gerekçesini açıkladı. Karara katılmayan bazı AYM üyeleri, düzenlemelerin, merhameti değil, işlevselliği; korumayı değil, tasfiyeyi esas alan bir anlayışı yansıttığını vurguladı, özellikle ötenazi ile ilgili düzenlemelere karşı çıkan üyeler, düzenlemenin hayvanların korunmasını zayıflattığını, anayasal korumayı aşındırdığını, belirsiz ve geniş takdir yetkisi nedeniyle “zalimane muamele” riskine kapı araladığını belirtti.

Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda “katliam yasası” olarak bilinen Kanun’un bazı hükümlerinin

Haber: Buse ÖZBEY

(ANKARA) – Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda “katliam yasası” olarak bilinen Kanun’un bazı hükümlerinin iptali isteminin reddine ilişkin kararının gerekçesini açıkladı. Karara katılmayan bazı AYM üyeleri, düzenlemelerin, merhameti değil, işlevselliği; korumayı değil, tasfiyeyi esas alan bir anlayışı yansıttığını vurguladı, özellikle ötenazi ile ilgili düzenlemelere karşı çıkan üyeler, düzenlemenin hayvanların korunmasını zayıflattığını, anayasal korumayı aşındırdığını, belirsiz ve geniş takdir yetkisi nedeniyle “zalimane muamele” riskine kapı araladığını belirtti.

Anayasa Mahkemesi’nin, 7527 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un bazı hükümlerinin iptali istemini reddine ilişkin kararının gerekçesi Resmi Gazete’de yayımlandı.

Yüksek Mahkeme’nin oy çokluğuyla aldığı karara, Anayasa Mahkemesi’nin bazı üyeleri katılmadı.

Karşı oy yazan Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan, “Kuralla somut bir sağlık tehlikesi şartı olmaksızın idareye verilen yetki kapsamında gerçekleştirilebilecek münferit veya toplu hayvan öldürmeleri, hayvan yaşamına saygıyı, insanın çevreyle kurduğu felsefi ilişkiyi, insanlarla evcil hayvanlar arasındaki sevgi bağını, dolayısıyla bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı boyutuyla sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını ihlal etmektedir. Bu nedenlerle kuralların iptal edilmesi gerektiği görüşündeyim” ifadesini kullandı.

“Sayısal fazlalık gerekçesiyle öldürmeyi, anayasal bir gereklilikle izah etmek mümkün değil”

Başkanvekili Basri Bağcı ile üye Yıldız Seferinoğlu’nun ortak karşı oy yazısında, yeni getirilen düzenlemeyle eski kanunda var olan hayvanların kısırlaştırılmak suretiyle alındıkları ortama tekrar bırakılması uygulamasından vazgeçilerek, hayvanların kısırlaştırıldıktan sonra barınaklarda muhafaza edilmesi tatbikatına geçildiği belirtilerek, öldürülecek hayvanların yerel yönetimler marifetiyle insanların bulunduğu ortamdan uzaklaştırılmak suretiyle barınaklara alınmasından sonra ötenazi işleminin yapılacağı hatırlatıldı. Karşı oyda, kontrol altına alınan hayvanların sayısal fazlalıkları gerekçe gösterilmek suretiyle öldürülmelerini anayasal bir gereklilikle izah etmenin mümkün olmadığı vurgulanarak, “Diğer taraftan çoğunluk, düzenlemenin yeterince açık olduğu Anayasanın 7. maddesine aykırı bir yönünün olmadığı kanaatindedir. Bu fikre katılmak da tarafımızca mümkün değildir. Zira 5199 sayılı Kanunu 13/2. maddesinde Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesine genel bir atıf yapılmış olup sözleşmede detay konularda yeterli kriterlerin bulunduğunu kabul etmek mümkün değildir” denildi.

“Düzenlemelerde, ‘insan’ kavramının ön planda tutulmasıyla, normun asli öznesi olan ‘hayvan’ geri plana atılmış”

Bazı kuralların iptal isteminin reddine karşı çıkan Üye Engin Yıldırım da karşı oy yazısında, şunları kaydetti:

Türk hukuk sisteminde hayvanların uzun bir süre boyunca “mal” statüsünde değerlendirildiğini ve bu nedenle hukukun öznesi değil, nesnesi olarak kabul edildiğini vurguladı.

Ancak 2021 yılında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan değişiklikle, hayvanlar artık “mal” olmaktan çıkarıldığını hatırlatan Yıldırım, “Dava konusu düzenlemelerde, ‘insan’ kavramının ön planda tutulmasıyla, normun asli öznesi olan ‘hayvan’ geri plana atılmış olmaktadır. Devletin, sahipsiz hayvanların yaşamını koruma sorumluluğunu, sahiplendirme gibi belirsiz, özelleştirilmiş ve özel kişi iradesine dayanan bir şarta bağlaması, bu anayasal yükümlülüklerle bağdaşmamaktadır. Sahipsiz hayvanların yerleşim alanlarında kontrol altına alınması veya sınırlandırılması yönündeki düzenlemeler, bir yandan bireylerin yaşam hakkı ve güvenliğini sağlama amacını taşırken, diğer yandan da hayvanların yaşamını ve refahını koruyacak şekilde tasarlanarak, bu anayasal değerler arasında makul ve hakkaniyete uygun bir denge sağlanmaya çalışılmalıdır.”

Karşı oy yazan üyeden Osmanlı dönemi örneği

Çoğunluk görüşüne katılmayan Anayasa Mahkemesi Üyesi Kenan Yaşar, Türk-İslam medeniyeti ve Osmanlı döneminde, hayvanlara yönelik şefkat ve merhametin temel değerlerinden olduğuna işaret etti. Osmanlı döneminde, İslâm hukukunun ‘yaratılanı yaratandan ötürü sevme’ ilkesi gereğince hayvanların hukuki varlıklarının kabul edildiğine dikkati çeken Yaşar, vakıf sistemi dahilinde kuş, kedi ve köpekler için imaret ve sulaklar inşa edildiğine, cami cephelerine kuş evleri oyulduğuna ve bu maksatla müstakil görevliler istihdam edildiğine vurgu yaptı. Yaşar “Bu belgeler, hayvanların ‘şehir sakini’ addedilerek can kıymetinin teslim edildiğini ortaya koymaktadır” değerlendirmesini yaptı.

“Sağlıklı bir toplum yalnızca sağlıklı bireylerden değil, sağlıklı değerler sisteminden oluşur”

Hayvanları bir “araç” değil, korunmaya layık birer “özne” olarak gören bu normatif yapının, insan unsurunu merkeze alarak zayıflatılamayacağını belirten Yaşar, şunları kaydetti:

“Yapılan düzenleme, korunacak varlığın yararına olmalı; başka bir varlık lehine öncelik tanındığında, korunana tanınan hak süjesi statüsü şeklen sürse de fiilen anlamsızlaşır. Yapılan değişiklikler veya eklenen ifadelerde ‘insan sağlığı’ unsurunun öne çıkarılması, korunması gereken hayvanı bir hak süjesi olmaktan çıkararak insanın fayda ölçüsüne tabi kılmakta ve normun odağını saptırmaktadır. Sağlıklı bir toplum yalnızca sağlıklı bireylerden değil, sağlıklı değerler sisteminden oluşur. Bu değerlerden biri de hakka muhtaç olanın kimliğine bakılmaksızın korunması gerektiği ilkesidir. Hayvanların sağlığı, insanlara faydalı olduğu için değil; kendileri bir can oldukları için korunmalıdır. Hayvanları araçsallaştıran bu yaklaşım, yalnızca teknik bir ifade sorunu değil; normun yapısını ve anayasal değerleri ihlal eden öncelik sıralaması hatasıdır. Avrupa Konseyi’nin Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Sözleşmesi ile AİHM’in çevresel haklara ilişkin içtihadı da canlıların yalnızca sahipli değil, duyarlı varlıklar olarak korunmasını gerekli kılmaktadır.”

“Devlet yalnızca adaleti dağıtan bir güç değil, aynı zamanda şefkati kurumsallaştıran bir yapıdır”

Almanya, İsviçre ve Avusturya gibi ülkelerin, hayvanları medeni hukukta eşya olmaktan çıkaran düzenlemelere gittiklerine işaret eden Yaşar, “Devlet yalnızca adaleti dağıtan bir güç değil, aynı zamanda şefkati kurumsallaştıran bir yapıdır. Özellikle 18. maddenin yürürlükten kaldırılmasıyla sahipsiz hayvanların korunmasına yönelik yerel, gönüllü ve örgütlü desteğin yasal zemini ortadan kaldırılmış; kamu otoritesine ait sürekli koruma görevleri belirsizliğe itilmiştir. Bu durum, hayvanların yaşam hakkının kurumsal güvenceden çıkarılması sonucunu doğurmakta; Anayasa’nın 56. maddesi ile 2. maddesinde güvence altına alınan çevre hakkına ve sosyal hukuk devleti ilkesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir” görüşüne yer verdi.

“Etik ve bilimsel kriterlerle sınırlandırılmamış bir ötanazi uygulaması anayasal güvenceleri aşındırır”

Hukukun yaşamı kolayca sonlandırmak için değil; yaşamı korumak için var olduğunu dile getiren Yaşar, devletin görevinin de sokak yayvanlarının yaşam alanı sunmak ve bu yaşamı korumak olduğuna dikkati çekti. Yaşar, etik ve bilimsel kriterlerle sınırlandırılmamış bir ötanazi uygulamasının anayasal güvenceleri aşındıracağına da vurgu yaptı.Yaşar, karşı oy yazısında şunları kaydetti:

“Hayvanın yaşamı bir barınakta değilse bile, hukukun vicdanında barınmalıdır. Oysa dava konusu düzenlemeler, merhameti değil işlevselliği; korumayı değil, tasfiyeyi esas alan bir anlayışı yansıtmaktadır. Sonuç olarak, ötanazinin kapsamını genişleten, öldürme fiilini olağanlaştıran ve yaşam hakkını idari takdire açık hale getiren bu düzenlemeler; Anayasa’nın 17. maddesindeki yaşam hakkına, 56. maddede güvence altına alınan sağlıklı çevre hakkına ve 2. maddede yer alan sosyal hukuk devleti ilkesine açıkça aykırıdır. Düzenlemeler, öngörülebilirlikten uzak, keyfi müdahalelere açık, belirlilik ilkesini ihlal eden niteliktedir. Sokak güvenliği amacıyla getirildiği ifade edilen bu hükümler, daha hafif ve etkili alternatifler (kısırlaştırma, aşılama vb.) varken orantısız ve elverişsiz araçlara dayanmakta; bu nedenle demokratik toplum düzeninde gerekli görülmesi mümkün değildir.

Her ne kadar söz konusu düzenlemelerin iptali Anayasa Mahkemesince reddedilmişse de bazı kuralların değerlendirilmesi yorumlu ret mahiyetinde olması uygulamadaki aksaklıklar daha iyi anlaşılarak somut norm denetimi yoluyla iptal edilme umudunu barındırmaktadır.”

“Zalimane muamelelere kapı aralanabilecek”

Çoğunluk kararına katılmayan bir diğer üye Yusuf Şevki Hakyemez ise karşı oy yazısında, dava konusu kuralın hayvan sayısını azaltma konusunda mahalli idarelere tanıdığı geniş takdir yetkisinin,”sahipsiz köpeklerle ilgili olarak gerçekleştirilecek muhtemel ölümlerle birlikte “zalimane muamelelere de kapı aralayabileceğini” savundu. Hakyemez, “Kanun’un genel felsefesine egemen olan ve maddelerde de yer verilen ‘insan, hayvan ve çevre’ arasındaki denge bu hükümle birlikte hayvanlar aleyhine bozulmaktadır. Bu nedenle dava konusu kuralın Anayasa’ya aykırı bulunmaması Anayasa Mahkemesi’nin bu kararında benimsenen ve benim de buraya kadarki dava konusu kurallar bağlamında katılmakta olduğum ‘insan, hayvan ve çevre’ arasında kurulmaya çalışılan dengeli yaklaşımı ortadan kaldırmaktadır” ifadesini kullandı.