(İZMİR)- Dünya Kooperatifçilik Günü kapsamında “İzmir Kooperatifçilik Buluşmaları” etkinliğinde konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, “Yağış açısından 2025 yılı tarihteki en kurak yıl” derken, İzmir’de ruhsatlı 94 bin kuyuya karşılık dört katı kadar kaçak kuyu bulunduğunu söyledi.
Dünya Kooperatifçilik günü kapsamında İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Ticaret Odası(İZTO), İzmir Ticaret Borsası ve Ulusal Tarım Gıda Birliği işbirliğinde “İzmir Kooperatifçilik Buluşmaları” etkiliği açılış konuşmalarıyla başladı. İZTO’da gerçekleştirlen etkinliğin açılışına İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, İZTO Başkanı Mahmut Özgener, İTB Başkan Yardımcısı Ercan Korkmaz, kooperatif temsilcileri, bürokratlar, akademisyenler katıldı.
Etkinliğin açılışında konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, İzmir’de 300 yakın tarımsal kalkınma, sulama, süt ve ürünleri kooperatifi olduğunu belirterek “Bunların içerisinde gerçekten Türkiye’ye örnek gösterilecek önemli başarılara sahip kooperatiflerimiz var. Bu nedenle kooperatiflerimizle gurur duyuyoruz. Onları desteklemeyi sürdürmek, geliştirmek ve birlikte daha başarılı işler yapmak konusunda da kararlı bir tutum içerisindeyiz” dedi.
Tugay, dünyanın tamamında tarım, gıda ve benzeri alanlarda biz dizi problemlerle karşı karşıya olunduğunu belirterek kuraklık sorununa ilişkin şunları kaydetti:
“Yağışların yetersizliği ve temiz su rezervlerinin kademe kademe azalması, şu anda bizim için bir numaralı öncelikli konudur. Artık bu mesele görmezden gelinemeyecek, plansız bir şekilde yürütülmeyecek bir konu. O nedenle temiz su rezervlerini daha planlı ve doğru kullanmak, suyu daha verimli kullanmak, kullanılan suyun tekrar kullanıma kazandırmak için çalışmalarımız var. Bu çalışmalar hükümet düzeyinde de yürütülüyor; biz de Devlet Su İşleri, Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile uyum içinde bu çalışmaları yürütme gayreti içerisindeyiz. Yağış açısından 2025 yılı tarihteki en kurak yıl. İzmir’de ve genel olarak şehirlere baktığımızda da kişi başına düşen günlük su tüketiminin son on yıl içerisinde neredeyse iki katına çıkmış durumda. Suyun nerelerde kullanıldığına baktığımızda tablo özetle şu: Suyun yüzde 70-75’i tarımda, yüzde 18-20’si sanayide, kalan kısmı ise şehirlerde içme ve hijyen ihtiyaçları için kullanılıyor. Bu tabloda neyin öncelikli olduğunu belirlememiz ve plansızlıktan kaynaklanan kayıplarımız olduğunu da ölçmemiz lazım.”
“Hedefimiz, suyun en az yüzde 30’unu yeniden kullanılabilir hâle getirmek”
Tarımda su kullanımıyla ilgili ciddi hatalar olduğu da belirten Tugay, “Sulama tekniklerinin iyileştirilmesi, ürün seçiminde daha az suyla üretilebilen ama katma değeri yüksek ürünlere yönelinmesi lazım. İzmir’e özgü bir diğer önemli konu ise büyükbaş hayvancılığın yoğun yapılması. İzmir’de yaklaşık 1 milyona yakın büyükbaş hayvan bulunmaktadır ve Türkiye’de hayvansal üretimde ikinci sırada. Bununla bağlantılı olarak yıllardır konuşulan ancak yeterince adım atılamayan bir konu da yem olarak mısır silajı ekiliyor, hatta Tarım Bakanlığı tarafından teşvik de veriliyor. Bunun yeniden gözden geçirilmesi gerektiği çok açık. Önümüzdeki günlerde arıtılmış suların ve gri su olarak adlandırılan lavabo ve duş sularının yeniden kullanımı konusunda yoğun bir çaba içerisinde olacağız. Mevzuat incelemelerimizi yaptık, gerekli başvurularda bulunduk. Bu suların tarımsal sulamada, peyzaj alanlarında ve rezervuar suyu gibi ihtiyaçlarda kullanılabileceğini biliyoruz. Hedefimiz, kullandığımız suyun en az yüzde 30’unu, hatta mümkünse yüzde 40’ını yeniden kullanılabilir hâle getirmek” dedi.
“Kaçak kuyulara göz yumulmaması lazım”
İzmir’in yer altı su rezervlerine ilişkin yeterli jeolojik ve hidrojeolojik haritalar bulunmadığını da ifade eden Tugay, şunları kaydetti:
“Yapılmış çalışmalar var ama ihtiyacı tam karşılıyor gibi görünmüyor. Bizler yer altından suyu çekiyoruz. Şebeke suyu içinde yapıyoruz ama ruhsatlı ve ruhsatsız pek çok kuyu da yer altından suları çekiyor ama bu biliyorsunuz bu yağış rejimiyle sonsuz kaynak değil. Bir süre sonra orada da sorun yaşayacağız. En azından ne zaman, hangi rezervi ne kadar tükettiğimizi biliyor olmamız lazım. Bu konuda bilinç sahibi olmamız lazım. En kısa zamanda eksikleri tamamlayacak şekilde İzmir’in tüm havzalarının hidrojeolojik haritalarını, yer altı su rezervlerinin haritalarını yapacağız. Bunun için de çalışacağız. Devlet Su İşleri’nden elde edilmiş verilere göre İzmir’de ruhsatlı 94 bin civarında kuyu var yer altından su çeken. Ama böyle insanı ürpertecek bir başka bir konu daha var. Bunun dört katı kadar da ruhsatsız, izinsiz, kaçak kuyu var. Hepimizin yüzleşmesi gereken bir şey. Devlet Su İşleri, kaçak kuyuların denetimi onlarla ilgili yaptırımlar konusunda yetkili. Ancak işin sosyal boyutunda yani bunları kullanan özellikle tarımda kullanan yurttaşlarımız önemli sorun yaşayacakları için doğrudan müdahaleden kaçınıyorlar. Ama şunu huzurlarınızda açık açık söylemek isterim. Bu en başta çiftçilerimizi ama hepimizi yani tüm şehrin tamamını inanılmaz kötü noktaya götürecek bu durum. Kaçak kuyulara göz yumulmaması lazım. 90 binin dört katı 360 bin kaçak kuyudan bahsediyorum. Korkunç bir rakam. Bu kadar başıboş olmaması gerekiyordu bu alanda. Sulama tekniklerini iyileştirme yapmak çok zor değil. Bu sorunlarla ilgili muhatap gördüğümüz kurumlar en başta kooperatiflerimiz. Kooperatiflerimizin ben duyarlılıklarına, İzmir’imizin tarımını ileriye götürmek, sorunları gidermek konusunda irade gösterdiklerini biliyorum. Onlar üreticilerle, vatandaşla aramızda önemli köprüler. Biz çalışmalarımızı kooperatiflerle beraber yapmak istiyoruz. Bugüne kadar kooperatifleri işte ihtiyaç duydukları pek çok alanda desteklemeyi önemli bir politika olarak sürdürdü İzmir Büyükşehir Belediyesi. Ben geçmiş başkanlarımıza da çok çok teşekkür ediyorum bu konuda yaptıkları çalışmaları için. Bunu elbette ki sürdüreceğiz ama daha önce yapılan gibi sadece destek olmak değil, yani bilinçlenmek ve doğruları yapmakla ilgili de beraber çalışmamız lazım.”
“Bu kaderi değiştirmemiz lazım”
Tarımdaki istihdam kaybına da dikkat çeken Tugay, “Tarım yapılan alanlarda sürekli insan gücü kaybı yaşanıyor. Bugün tarımla uğraşanların yaş ortalaması 55 diye konuşuluyor. Gittikçe daha da maalesef artıyor. Gençler tarım yapmıyor yapmak istemiyor. Bunun önemli bir nedeni kırsal bölgenin sosyal, kültürel, ekonomik açıdan yeterli desteklenmiyor olması. Bu kaderi değiştirmemiz lazım. Bize tarımsal alanda çalışacak kişi anlamında değil bir endüstriyel bakış açısıyla söylemiyorum bunu. Şehir merkezinde bu kadar yoğun bir şekilde yerleşmek bir tarafında sağlıksız ve plansız ama diğer tarafında aslında doğal yapımızı bozan bir şey. İnsanın olduğu yerde bozulma olur diye düşünülür, konuşulur. Ben tam tersini düşünüyorum. İnsanın olduğu yerde bir şeylerin korunması mümkün olur. İnsanları terk ettiği zaman orası artık kendi kaderine kalıyor. Bizler sahip olduğumuz toprakları, sahip olduğumuz kırsal bölgeyi, sahip olduğumuz köyleri daha yaşanır, daha iyi hale getirip, oralarda insanlarımızı mutlu ve refah içerisinde yaşamasını sağlamak zorundayız. O nedenle bir Kırsal Planlama Daire Başkanlığı kurduk. Daire başkanlığımız diğer birimlerimizle birlikte kırsal bölgenin gelişmesi, kalkınması, sosyal açıdan güçlenmesi, kültürler açıdan güçlenmesi, oradaki yaşam kalitesinin güçlenmesi için çalışmalar yapıyor. Belki pilot bölgelerle belki daha geniş ölçekli bazı kararlarla bu süreci götürmemiz lazım hep beraber. Aslında dünyanın pek çok yerinde köyler, hırsal bölge, insanlarının yaşamak istediği yerler. Yani oralara taşınıyor insanlar. Çünkü ihtiyaçladıkları her şeyi orada bulabiliyorlar. Bu kaderi değiştirmemiz lazım” dedi.
“Tüketim kooperatifleri mutlaka yaygınlaşmalı”
Kooperatiflileşmenin üretimin yanı sıra tüketimde de olması gerektiğini ifade eden Tugay, şöyle devam etti:
“Sadece üretimde değil tüketimde de bir tür kooperatiflileşme anlayışını ben kendi adıma yıllardır savunuyorum. Kooperatifçiliği demode gibi görenler var ama sektörü hakim güçlere karşı hem üreticinin hem tüketicinin koruyucusu olacak bence tek ve en önemli yapı kooperatif. Sadece üreticiler açısından değil, tüketiciler açısından da böyle görmek lazım. Bizler İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak mecburen halkımızın içinde olduğu durumları gördüğümüz için işte eski TANŞSAŞ’ın biliyorsunuz bugünkü versiyonu olan İZMAR’ları açmaya başladık. Bu sene sonuna kadar 20 tane marketimiz olmuş olacak. Her birisi bulundukları bölgede inanılmaz bir talebi karşılıyorlar. Hatta yetiştiremiyor arkadaşlarımız ürünleri. Özellikle et ve süt ürünlerinde normal piyasa fiyatının yüzde 30, yüzde 40 altında satılıyor ürünler. O nedenle çok yoğun bir talep var. Hatta Tarım Kredi Kooperatiflerinin marketleriyle karşılaştırmışlar. Onlara göre de çok daha uygun fiyatlarda satış yapılıyor marketlerimizde. Bunu o marketlerin açılışlarında söyledim. Belediye olarak biz marketçilik yapmaya falan çalışmıyoruz. Buradan da herhangi bir kar amacımız yok. Ama bir gerçek ki yani tüccar gidip alım yaptığı zaman kimin kendisiyle rekabet ettiğine bakıyor. Eğer ortamda yeterli rekabet gücü yoksa o piyasayı istediği gibi yönetiyor. Yani bu kabul edilemeyecek bir şey. Halkın tarafında olan, kamunun tarafında olan güce ihtiyaç var, güçlere ihtiyaç var. İşte bu üretimde olduğu gibi tüketimde de böyle. Tüketim kooperatifleri de mutlaka yaygınlaşmalı. Bu anlayışa tekrar sahip çıkılmalı diye düşünüyorum.
“Kooperatifçiliğin bundan sonra daha fazla destekçisi olacağız”
Tugay, sözlerini şu şekilde tamamladı:
“Biz kooperatifçiliğin bundan sonra daha fazla destekçisi olacağımızı söylemek istiyoruz. Bu konuda kesin kararımız olduğunu, bu yolu kooperatiflerimizle tarım ve gıda alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarımızla, Ulusal Tarım Gıda Birliği onlar gibi önem verdiğimiz kuruluşlarla diğer taraftan da bir gıda sistemi, gıda konseyi oluşturarak bu süreci takip etmekte kararlıyız. Bu anlayışın tüm şehir hakim olmasını, tüm kurumlarımızın bu çabaların bir parçası olmasını diliyorum. Ben İzmir’i Türkiye için değil sadece dünya için örnek gösterilebilecek işler yapma potansiyeline sahip bir şehir olarak görüyorum. Yetiştirdiği insanları çokça kaybeden bir şehir İzmir. Ama şunun sözünü size veriyorum kendi görev sürem içerisinde İzmir’in bir bilim ve sanat şehri olması için kendi zaten karakterinde olan bu özelliklerin çok daha güçlenmesi için, kendi yetiştirdiği çocukları kaybetmemesi için, sahip olduğu her bir metrekare toprağın değerini bilerek ona sahip çıkmak için, sahip olduğu her bir metreküp suyun değerini bilip ona sahip çıkması için ne gerekiyorsa ben üzerime düşeni yapacağım. Birlikte çalıştığımız arkadaşlarımıza da çok inanıyorum, yüreklene inanıyorum. Onların da bu mücadeleyi sonuna kadar götüreceğine şüphem yok.”
Özgener: “Kooperatiflerin sayısı gün geçtikçe artıyor”
İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, şunları kaydetti:
“Kooperatifler; üretimin her aşamasında markalaşmayı mümkün kılan, nitelikli ve sürdürülebilir tedarik zincirleri oluşturan yapılar. Küçük üreticinin pazarlık gücünü artırırken, tüketicinin de sağlıklı, izlenebilir ve güvenilir ürüne erişimini sağlıyorlar. Bugün kentimizde, Tarım ve Orman Bakanlığımıza bağlı olarak faaliyet gösteren 163 Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, 81 Sulama Kooperatifi ve 45 Su Ürünleri Kooperatifi olmak üzere, toplam 289 tarımsal amaçlı kooperatif bulunuyor. Bu tablo, İzmir’de birlikte üretim kültürü ve ortak akla dayalı çalışma geleneğinin oldukça güçlü olduğunu ortaya koyuyor. Kentimiz, geçmişte olduğu gibi bugün de iyi kooperatifçilik örnekleriyle ülkemize ilham veriyor. TARİŞ gibi köklü ve kurumsallaşmış bir yapıdan, Tire Süt gibi üreticinin emeğini markaya dönüştüren başarı hikâyelerine uzanan bir deneyim birikimine sahip. Bu nedenle, mevcut örnekleri korumanın yanı sıra, başarılı kooperatifçilik modellerinin sayısını artırarak yeni kuşaklara aktarmayı son derece önemli görüyorum. Kültür, sanat, eğitim, araştırma-geliştirme ve enerji gibi yeni alanlarda faaliyet gösteren kooperatiflerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Bu konuda ülkemize örnek çalışmalar gerçekleştirdiğimizi de ayrıca paylaşmak istiyorum.
Çok önemli olduğuna inandığım bir konu da kadın girişimciliği ve kadın kooperatifleri. Tarım ve gıda ürünlerinden el sanatlarına kadar uzanan bir yelpazede üretilen doğal ve otantik ürünlerin Odamızın geleneksel ticaret, e-ticaret ve e-ihracat birikimi ile Türkiye ve dünya pazarlarına sunulması için tüm paydaşlarımızla birlikte çalışmaya hazırız. Yürüttüğümüz çalışmalar kapsamında aynı zamanda, tarım sektörünün sürdürülebilirliğinin ve yapısal ihtiyaçlarının özel önem taşıdığını düşünüyoruz. Bu bağlamda; kooperatifler aracılığıyla üreticilerin örgütlenmesinin, kaynakların etkin ve verimli kullanılmasını mümkün kıldığını görüyoruz. Tohumdan çatala kadar tüm üretim zincirinin izlenebildiği, üreticilerimizin emeğinin karşılığını aldığı planlı bir tarımsal üretim modelinin benimsenmesinin yararlı olacağı kanaatindeyiz.
Bu yaklaşımın sahada karşılık bulabilmesi ve kalıcı sonuçlar üretebilmesi için üretim süreçlerinin çağın gerektirdiği yöntemlerle desteklenmesi gerekiyor. Bu doğrultuda, tarımda üretim süreçlerine teknolojik yeniliklerin dâhil edilmesi ve üreticilerin örgütlenmesiyle sürdürülebilir büyümenin sağlanabileceği kanaatindeyiz. Bu noktada, tarım kooperatiflerimizin kurumsal kapasitelerinin güçlendirilmesi de hiç kuşkusuz, büyük önem taşıyor. Kooperatiflerin daha etkin bir yapıya kavuşmasının iş birliği kültürünün kurumsallaşmasıyla mümkün olacağını düşünüyoruz. Başarılı bir kooperatifçilik anlayışının temelinde ‘güçlü bir iş birliği’ yer almakta. Bu kapsamda, kamu kurumları, yerel yönetimler, üniversiteler ve sivil toplumun ortak hareket etmesi kritik önem taşıyor. Aynı zamanda, paydaşlar arasında bilgi ve deneyim paylaşımının güçlendirilmesiyle, ancak bu yapı sürdürülebilir biçimde gelişebilir. İş birliği ve güç birliği kültürünün yaygınlaştırılması, yerel potansiyelimizin daha etkin kullanılması amacıyla gerçekleştirilecek her çalışmaya, Oda olarak destek vereceğimizi özellikle belirtmek istiyorum.”
Korkmaz: “Kooperatifimizi rol modele dönüştürebiliriz”
İTB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ercan Korkmaz ise şöyle konuştu:
“Sürdürülebilirliği, iklim değişikliğini, kaynak kısıtını, üretim maliyetlerini ve en önemlisi susuzluğu konuştuğumuz bu günlerde tarım sektörünün en çok ihtiyaç duyduğu şey tam da kooperatifçilik olsa gerek. Çünkü kooperatifçilik bir bütün olmak, birlikte hareket etmek, dayanışma ve iş birliği içinde olmaktır. Ve ekonomik avantaj sağlamanın, kazan kazan ilişkisinin en iyi işlediği yapıdır. Biz, İzmir Ticaret Borsası olarak, her ne kadar ana sorumluluğumuz üretim tarafı olmasa da sektörün kalkınması adına her türlü girişimde bulunmaya çalıyoruz. Projelerimizle tarım işletmelerinin kapasitelerini geliştirmeye çalışıyoruz. Saha çalışmalarımızla üretimi yakından takip ediyor, verim ve kaliteyi arttırmak için çeşitli eğitimler ve sektör toplantıları düzenliyoruz. Paydaşlarımızla yani sizlerle beraber yaptığımız bu ve benzeri çalışmalara da çok kıymet veriyoruz. Kooperatifçilik felsefesinin temelinde tarım vardır. Çünkü tarımsal üretimin doğal yapısında imece usulü dediğimiz bir geleneğimiz olan birlikte hareket etme felsefesi vardır. Tarımda kooperatifçiliğin, sanayi devrimi sonrası değişen ekonomik düzenin küçük üreticiler üzerinde yarattığı ağır baskılara karşı bir ‘hayatta kalma refleksi’ olarak ortaya çıktığını hatırlayalım. O günlerden bugüne neredeyse 200 yıl geçmiş olsa da görüyoruz ki tablo aynı. Tarım işletmelerinin büyük çoğunluğu hala küçük ölçekli. İşletmelerin yüzde 81’i, 100 dekarın altında faaliyet gösteriyor. Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş ülkelerin ortalamalarından oldukça uzağız. Ancak, yine de potansiyelimizin yüksek olduğunu bilmeliyiz. Güçlü olduğumuz alanlar var. Ülkemizde 84 binin üzerinde kooperatif faaliyet gösterirken, bunların sadece yüzde 15’i tarım kökenli kooperatiflerdir. Ancak, dikkatinizi çekmek isterim ki 8 milyonun üstünde olan toplam ortak sayısının yarısı tarımsal kooperatiflere üyedir. İşte bu nedende tarımsal kooperatifçilik tarafında potansiyelimiz yüksek. Ortakların talepleri belli, ihtiyaçlar belli. Ucuz girdi, ekipman, pazarlama, depolama ve lojistik gibi temel maliyet unsurlarının yarattığı ekonomik baskıyı hafifletebilecek ve üreticilerimizin rekabet gücünü arttırabilecek kooperatiflere ihtiyaç var. İzmir olarak bu konuda ülkemizin en başarılı örneklerine sahip olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak, bunu yeterli göremeyiz. İyi bir yönetişim ve işbirliği ile daha çok sayıda kooperatifimizi rol modele dönüştürebiliriz” dedi.
Açılış konuşmalarının ardından etkinlik panellerle devam etti.

