(TBMM) – İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Yalanlarla süsleyip, büyük sözlerle gizledikleri Sevr’in yeni versiyonundaki görevlerini yerine getirebilmek için daha da hızlı koştular. En nihayetinde Meclis’e getiremedikleri teröristin ayağına gittiler. Terörist başı 50 bin insanın katilini en ciddi muhatap bilenler, artık ne derlerse desinler, bizim muhatabımız değildirler. Herkes bunu iyi bilsin. Yaşınızı başınız almış olsanız da artık size söyleyeceğim tek bir laf var: Az ötede oynayın. Allah aşkına az ötede oynayın. Oynayabildiğiniz vakte kadar. Her an şu ses kulağınızda çınlasın; ihanetin zaman aşımı yoktur. Her geçen gün hesap vermeye bir gün daha yaklaşacaksınız” dedi.
Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “24 Kasım’ın Türk’ün tarihinin kapkara bir günü olduğunu” söyleyerek, “Devleti yönetenlerin, o devleti İmralı’yla eşitlediği, milletin vekaletiyle orada oturanların, o vekaleti teröristle paylaştığı gündür. 24 Kasım, uzun yıllardır hayaleti dolaşan habisliğin ete kemiğe büründüğü gündür. AKP-MHP-İmralı ittifakının resmileştiği gündür. Kara bir gündür” ifadelerini kullandı.
“Ekmeğimizi de vatanımızı da elbet savunacağız”
“Türkiye, tek yönlü bir yolda, yokuş aşağı hızla ve frensiz sürükleniyorken, menzilde başa gelecek olanı anlamak için kahin olmaya gerek olmadığını” belirten Dervişoğlu, şöyle konuştu:
“Bunun 100 sene önce döndüğümüz kavşak olduğunu da görüyorduk, 25 senedir Türkiye’yi kendi diyetine ipotek edenleri de tanıyorduk. İsmi değişse de Büyük Ortadoğu Projesi’nin hedeflerini biliyorduk. Hep aynı ağızlar, çok da biliyorlar, öylesine de özgürlükçü ve ileri görüşlüler, 15-20 yıl önceki nakaratları yine tekrarlıyorlar. Efendim, Türkiye kabuk değiştirmesin mi? Ne kadar zekice bir soru. Elbet değiştirsin, değiştirmelidir de. Türkiye, zata mahsus bir rejimin kabuğunu ve zincirlerini behemehal kırmalıdır. Peki bu sürecin hedefi, gayesi bu mudur? Bilakis, o kabuğu, değil, çekirdeği kırmaktır. Kabuğu da, Türkiye’nin tabutuna çevirmektir. İşte çıkan bu gürültüler, çekirdeği kırmaya çalışanların, özümüzü zorlayanların menfur saldırılarından çıkan seslerdir. Çekirdek direnmektedir, bizler o çekirdeğin sadece taneleriyiz. İYİ Parti olarak, Meclis Grubu olarak, Müsavat Dervişoğlu olarak söylüyorum; sokaktaki ehli vatan, ehli namus her bir fert olarak söylüyorum. Bu noktada isimlerin önemi yoktur. Önemli olan, vatanın, milletin harim-i ismetidir. Ekmeğimizi de vatanımızı da elbet savunacağız. Ekmeğimizi de vatanımızı da evelallah, ellettirmeyeceğiz.
“Devlet aklı gitmiş, yerine Öcalan’ı Kürtlerin ulusal lideri yapmaya çalışan Devlet Bahçeli aklı gelmiştir”
Türkiye Cumhuriyeti, küresel hokkabazların ‘eşit vatandaşlık’ tanımıyla değil, yurttaş eşitliği anlayışıyla kuruldu. Kürtler ile PKK’lı teröristler arasına her zaman kalın duvarlar çekti. Bu duvarlardır ki, ne kadar zorlanırsa zorlansın, Türkiye’de bir iç çatışmayı her zaman engelledi. İmralı süreci ve Öcalan’ın doğrudan muhatap alınması ise evvela bu anlatıyı yıkmış, Kürtleri Öcalan’ın vesayeti altına almanın yolunu açmıştır. Şimdiyse, Kürtler ile PKK’yı birbirinden ayırmaya çalışan Devlet aklı gitmiş, yerine Öcalan’ı Kürtlerin ulusal lideri yapmaya çalışan Devlet Bahçeli aklı gelmiştir. Cumhuriyet, fertlerin kendi aralarında ve devletle, aracısız, pazarlıksız, komisyonsuz ilişki kurabilmesidir. Bu yüzden Türkiye’nin her vatandaşı kimliklerinden bağımsız haklarda ve sorumluluklarda eşittir, eşit olmalıdır. Kürtlere yaklaşırken PKK terörizmine ve Öcalan canisine paye vermekse, sadece cumhuriyetimize ve anayasamıza yapılan açık bir saldırı değil, aynı zamanda cumhuriyeti korumak için and içmiş savcılarımızın da mutlaka ve mutlaka dikkate alması gereken aleni bir suçtur. Bu cumhuriyetin, Kürt vatandaşlarıyla ilişki kurması için ne Öcalan’a ne de PKK’ya ihtiyacı yoktur. Bu İmralı süreci devam ettiği takdirde bunun iki sonucu olacaktır: Vatandaşlar artık devlet ile doğrudan, vasıtasız ilişki kuramayacaktır. Her kimlik grubunun kendi liderleri veya partileri üzerinden, gerekirse çete, mafya, kartel ya da terör örgütü kurarak, iktidar ile hak ve imtiyazlar için pazarlık yapmayı kendine hak görecektir. Bu proje Lübnan ve Irak’ta uygulanan, gücü etnik ve mezhepsel kimlikler arasında bölüştüren müstemleke artığı bir projedir.
“Türkiye’yi Lübnanlaştırmak, Iraklaştırmak, Ortadoğululaştırmak isteyenler kimlerdir”
İşte İYİ Parti’yi, bu ülkenin milliyetçi, vatanperver, her vatandaşını telaşa düşüren, feveran ettiren şey budur. Zaten, Bahçeli bir Kürt bir de Alevi cumhurbaşkanı yardımcısı talebini daha önce dile getirmiştir. Meclis Başkanı, Anayasa’nın 3. maddesinden rahatsız olduğunu alenen ifade edebilmektedir. Cumhurbaşkanı ise hayallerinde başka bir Cumhur’un reisi olacağı günü beklemekte, Türkiye’yi etnisitelerle tanımlamaktadır. Büyük Türk milleti: Bil ki Türkiye’nin Lübnan gibi Irak gibi bir ülkeye dönüşme ihtimali ufukta belirmiştir. Orta Doğu’nun iç savaş yaşayan ve belini bir türlü doğrultamayan ülkelerinin benimsediği modeldir bu. İnsanların birbirini acımasızca yok ettiği, kurtarılmış mahallelerin olduğu, ticaretin durduğu, toplumun yoksulluğa sürüklendiği bir modeldir. 100 senedir sağ salim devam eden Türkiye Cumhuriyeti’nin dibine konan dinamittir bu. Bunu yapanların tamamı suçludur ve hesap vermelidir. Artık bu teşhisi yapmanın, aşikar olanı ilan etmenin zamanı gelmiştir. Türkiye’yi Lübnanlaştırmak, Iraklaştırmak, Ortadoğululaştırmak isteyenler kimlerdir? Türkiye’ye ABD ve İsrail tehdidiyle, kendi çıkarlarına çevre temizliği yaptıranlar kimlerdir? Bizi, 100 yıllık Cumhuriyet rüyamızdan ilelebet men etmek isteyenler kimlerdir? Tarihte Türk adıyla kurulmuş bu ikinci devletimizi bize çok görenler kimlerdir? Bu soruların cevabını bulmak mecburiyetineyiz. Bu cevapları da milletle paylaşmak mecburiyetindeyiz.
“Türkiye, sandıkla süslenmiş bir tiranlığa sürüklendiğinde hepimiz o girdapta boğuluruz”
Genel başkan doğmadım, bir al bayrakla öleceğim. O yüzden, vatandaş Müsavat olarak konuşuyorum: CHP başta olmak üzere tüm partilere, derneklere, vakıflara bu süreçte ‘ne şiş yansın ne kebap diyenlere’ sesleniyorum. Arkalarındaki motivasyon, siyasi taktiklerden ibaret olmayan bu güruha karşı siyasi taktiklerle yanıt vermek, tıpkı o komisyona desteğiniz gibi bu meşrulaştırma oyununa, yani Türkiye için çatılan bu odunlara yenilerini eklemektir. Bu yankı odasından çıkın, bu oy hayalinden uyanın artık. Tarlayı, ayrık otları kaplamışsa, sanmayın ki altında bereketli toprak kalmamıştır. Bugün olan budur. Türkiye toprağını, siyasetini, kültürünü ve vicdanını ve hatta aklını ayrık otları bürümüştür. Sabanı vurduğumuzda ters yüz olur ve o saban hepimizin elindedir. Bir Cumhuriyetimiz, bir milletimiz, bir önderimiz, Mustafa Kemalimiz vardır. Biz cumhuriyetçiyiz ve bu ülkede yaşayan herkesin sorununu yine bu cumhuriyetin çözeceğini biliyoruz. Eğer onu kaybedersek, başımıza gelecek belalar, çok çok daha derindir. Türkiye, sandıkla süslenmiş bir tiranlığa, tek adam maskeli bir hanedancılığa, federalizm maskesi takmış feodalliğe sürüklendiğinde hepimiz o girdapta boğuluruz. Derdimiz Cumhuriyet’le değil de daha iyi bir Cumhuriyet ise bilin ki bu tekinsiz ve ümitsiz Türkiye’yi aşarız. Sağlığı, eğitimi, barınmayı, din, vicdan ve fikir özgürlüğünü sağlarız. Siz derdinizi söyleyin. Biz Terörsüz Türkiye reklamını izlemeyi değil, imtiyazsız ve eşit Türkiye’yi yaşamak isteyenleriz. Siz tam olarak ne istiyorsunuz? Gelin onu söyleyin.
“Terörsüz Türkiye istiyorsanız, bu yetkili Meclis’le olur, korsan komisyonla değil”
Başkanlık sistemi daha başından ölü doğmuş bir sistemdi. Daha başından pazarlıklara bağlı, ödenerek bitmeyecek diyetleri vardı. Dışarıdaki borçları da içerideki borçları da görüyoruz. 2023 senesinde, ülkenin sorunları için halktan oy isteyen Erdoğan, Bahçeli’nin aba altından sopa göstermeleri sonucu, yetkisini Meclis’te kurulan korsan bir komisyon ile paylaşmak zorunda kaldı ve en nihayetinde geçen hafta bu yetkisini kaptırdı. Ülkenin güvenliğini böylesine ilgilendiren bir konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne düşündüğünü hala bilmiyoruz. Bizzat kendisi, İmralı’ya gitme konusuna komisyonun karar verdiğini söylüyor. Sayın Erdoğan, İmralı kararınızdan anlıyoruz ki, Cumhurbaşkanı olarak farklı, AKP Genel Başkanı olarak farklı düşünüyorsunuz. Ve en sonunda AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın söyledikleri oluyor. O halde size düşen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AKP Genel Başkanı Erdoğan arasındaki krizi çözmektir. İki Erdoğan arasındaki krizi çözmek mecburiyetindetiz. Komisyonun yetkilerinizi gasbetmesine itirazınız yoksa ve Bahçeli’nin ülkeyi sizin yerinize yönetmesine müsaade ediyorsanız, sizi bu zilletten kurtaralım. Getirin anayasa değişikliğini parlamenter sisteme geçelim, bu işin de adını koyalım. Teröriste teslim edilmiş değil, Terörsüz Türkiye istiyorsanız, bu yetkili Meclis’le olur, korsan komisyonla değil. Buradan bir kere daha uyarıyorum.
“Yanlış yolun şaşkın yolcuları: Bu yol yol değil”
Şimdi, şu soruyu sormak gerekiyor: Türkiye, geçtiğimiz 10 yıl içinde, ABD’yi de karşısına alarak bir terörle mücadele yürütmedi mi? Hatta o zaman Suriye uzantısının arkasında sadece ABD yoktu. Aynı zamanda Rusya, Esad hükumeti ve İran da bu yapıyı destekliyordu. Bütün bu zorluklara rağmen PKK ile masaya oturmak kimsenin aklının ucundan bile geçmemişti. Peki şu anda ne oluyor da pazarlık yapıyorsunuz? SDG’nin arkasından bütün destek çekilirken, artık bir Esad yokken, Rusya bölgeden çekilmişken, İran haziran savaşından sonra sınırlarının gerisine hapsolmuşken ve ABD, gerek El-Şara yönetimine gerekse Türkiye’ye büyük kredi vermişken, PKK’yı Suriye’de jeopolitik dengeler açısından en güçsüz zamanında yakalamışken ve kendi topraklarını terörden temizlemişken, yani terörle mücadele, Türkiye’nin nihai zaferiyle sonuçlanmaya bu derece yakınken, Gazi Meclisimizi Öcalan’ın ayağına götürüyorsunuz, Terör örgütü liderini meşru muhatap kabul edip bir devletle barış anlaşması imzalar gibi müzakere ediyorsunuz?
“Sayın Erdoğan, tüm kanallar elinizde çıkın anlatın”
Bunun adı denize düşenin yılana sarılması mıdır? Yoksa yılana sarılıp denize atlamak mıdır? Yanlış yolun şaşkın yolcuları; bu yol yol değil. Türkiye’yi ateşe atıyorsunuz, farkında değil misiniz? Milletimizi ve ülkemizi uçuruma sürüklüyor, her şeyinizi borçlu olduğunuz Cumhuriyet’i ağır yaralıyorsunuz, farkında değil misiniz? Bir de ‘Darağacına giderim’ diyorsun. Sen darağacına Türkiye Cumhuriyeti devletini çıkarıyorsun farkında mısın? Yapmayın. Tarihe taş üstüne taş koyan yerine, taş üstünde taş bırakmayan olarak geçmeyin. Size güvenen bu aziz millete, size emanet edilen bu yüce devlete bu kötülüğü yapmayın. Sayın Erdoğan, tüm kanallar elinizde çıkın anlatın; Apo ile el sıkışma hikayenizi, paratonerlerinizle tepki soğurarak ima etmeyin bu millete. Açıkça anlatın. Çıkın ulusa seslenin ve Cumhurbaşkanı olarak olup biteni siz anlatın. Biz şifre çözücüler kullanarak kim ne demek istiyor diye araştırma yapmak mecburiyetinde değiliz. Zira bunların hiç birinin iyi niyetine ve samimiyetine asla güvenmiyoruz.
“Çin övenleri de dahil Rusçuyu, Mollacıyı, Maocuyu 100 metre öteden gördük mü tanırız”
Dış politikayı ele alırken, taraftarlarına hamaset satan, rakiplerine ise küfürler saydıranlar, laflarımızı cımbızlayıp, bizi sadece bağırırken duyuyorlar. Ancak Türkiye’yi, çözüm süreci ile soktukları çıkmaz sokak, Türkiye’siz bir Türk dünyası, Türkiye’siz bir Orta Doğu’dur. İki devlet, tek millet dediğimiz kardeş Azerbaycan’la bile aramızın açılmasıdır. Bahçeli’nin de Öcalan’ın da akıllarının ermediği yer tam olarak burasıdır. Bu iki kafadarın, iç siyaseti dönüştürmeyi amaçlayan yerel ve güdük hamlelerini dayandırdıkları jeopolitik denklem, onların iddia ettiğinin tam aksi istikamette ilerlemektedir. Hatta sürece son dönemde destek veren ve son zamanlarda sürekli Çin övenleri de dahil, Rusçuyu, Mollacıyı, Maocuyu 100 metre öteden gördük mü tanırız. Bütün hayatımız bunlarla mücadeleyle geçmiştir. Çözüm süreci, barış, demokrasi gibi boş gösteren lafların arkasına sığınarak Türkiye’yi yolsuz, hedefsiz, başarısız ve kuşatılmış bir oligarşiye teslim edemeyeceksiniz.
“Her geçen gün hesap vermeye bir gün daha yaklaşacaksınız”
Ezcümle, Türk milleti gibi İYİ Parti’yi de bir orta oyuna figüran yapmak istediler… Olmadık. Bizi ihanetlerine ortak etmek istediler… Olmadık. Her Salı duyduğumuz feryat figan bundandır. Söylenecek ne varsa fazlasıyla söyledik. Yapmayın dedik yaptılar, yeter dedik, yetmediler. Kulaklarını hakikate kapadılar, gözlerini de hakikate kapadılar. Yalanlarla süsleyip, büyük sözlerle gizledikleri Sevr’in yeni versiyonundaki görevlerini yerine getirebilmek için daha da hızlı koştular. En nihayetinde Meclis’e getiremedikleri teröristin ayağına gittiler. Gizli saklı gittiler. ‘Ben gitmedim, kim gitti bilmiyorum’ diyerek gittiler. Çünkü içeride bir yerde kalan son vicdan kırıntısı durun diyordu onlara. Ama emir demiri kesti. Ama kapıkulu olmanın dayanılmaz rezilliğini, dik durmanın yüceliğine tercih ettiler. Teröristi muhatap alan, teröristbaşı 50 bin insanın katilini en ciddi muhatap bilenler, artık ne derlerse desinler, bizim muhatabımız değillerdir. Herkes bunu iyi bilsin. Yaşınızı başınız almış olsanız da artık size söyleyeceğim tek bir laf var: Az ötede oynayın. Allah aşkına az ötede oynayın. Oynayabildiğiniz vakte kadar. Her an şu ses kulağınızda çınlasın: İhanetin zaman aşımı yoktur. İhanetin yaşı da yoktur, zaman aşımı yoktur. Her geçen gün hesap vermeye bir gün daha yaklaşacaksınız.”
(SON)

