(ANKARA) – İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Başkanı Ekin Yeter, “İmralı hapishanesinde halen büyük oranda tecrit altında tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın iletişim hakkı, müzakerelere aktif katılımını mümkün kılacak şekilde sağlanmalı, fiziki koşulları da uluslararası hukukla uyumlu hale getirilmelidir” açıklamasını yaptı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD), Irak’ın Süleymaniye kentinde gerçekleşen ve bazı PKK üyelerinin silah bırakma törenine katıldıkları bildirilen bir etkinliğe dair gözlem ve tespitlerini içeren bir rapor hazırlayarak kamuoyuyla paylaştı.
İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban ve ÖHD Eş Genel Başkanı Ekin Yeter’in birlikte yaptığı “Demokratikleşme için Barışa, Barış için Hakikat ve Adalete İhtiyacımız Var” başlıklı açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Silah bırakan militanların kimlik bilgileri ve imha edilecek silahların envanterinden oluşan dosya heyetimize teslim edildi”
“11 Temmuz tarihinde gerçekleştirilen silahların imhasına törenine katılmamız yönünde DEM Parti tarafından bizlere iletilen davete de, iHD ve ÖHD olarak olumlu karşılık verdik. Tören günü silah bırakan militanların kimlik bilgileri ve imha edilecek silahların envanterinden oluşan dosyanın İHD, ÖHD ve TİHV heyetine teslim edilmiş olmasını, sürece sivil toplumun katılımı bakımından kıymetli bulduğumuzu vurgulamak isteriz. Törene dair gözlemlerimizin detaylarını, sürece ilişkin görüş ve önerilerimizi bugün sizlere sunduğumuz raporda bulabilirsiniz.
“Sürecin siyasal ve hukuki bir dönüşümü…”
Bizler, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın silahsızlanma ve fesih çağrısı ile başlayan, PKK’nin silahsızlanma kararını kamuoyuna duyurması ve nihayetinde 11 Temmuz 2025 tarihinde sembolik olarak silahların yakılarak imha edilmesi töreni ile devam eden süreci, Kürt meselesinin siyasi ve hukuki zeminde çözümü açısından kritik ve önemli gelişmeler olarak değerlendiriyoruz. Ancak silahların bırakılmasının ‘güvenlik’ parantezi içerisinde teknik bir mesele gibi algılanmaması gerektiğini, sürecin siyasal ve hukuki bir dönüşümü gerektirdiğini konunun tüm taraflarına ve tüm toplumsal aktörlere hatırlatma ihtiyacı duyuyoruz.
Silahların bırakılmasına, bireysel ve kolektif hak ve özgürlüklerin güvenceye alındığı, hukukun üstünlüğünün, evrensel insan hakları ve demokratik normların tesis edildiği bir sürecin eşlik etmesi zaruridir. Dünya örnekleri göstermektedir ki; barışın toplumsallaştırılması için toplumsal güvenin yeniden inşasına, bu inşa için de geçmişle yüzleşilmesine, çatışmalı sürecin bireyler ve toplum üzerinde yarattığı travmanın etkilerini azaltacak, onarıcı bir sürece ihtiyaç vardır. Geçiş dönemi adaleti diye tanımladığımız bu sürecin sağlanması için gerekli mekanizmaların kurulması, sürecin kalıcı bir barışa evrilmesi açısından, en az çatışan tarafların müzakere etmesi kadar büyük bir önem taşımaktadır.
Komisyona “Barış Anneleri” tepkisi
TBMM bünyesinde kurulan Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun çalışmaları bu bakımından kıymetli bir adım olsa da 20 Ağustos 2025 tarihli oturumda Barış Annelerinin Kürtçe konuşma taleplerinin engellenmesi gibi örnekler, bahsettiğimiz onarıcı çözüm iklimi ile tezat oluşturmaktadır.
Unutmayalım ki, Türkiye’nin demokratikleşmesi, barışın toplumsallaşması ile mümkündür. Şimdi, geçmişten ders alarak, onurlu bir gelecek inşa etme zamanıdır.
“Abdullah Öcalan’ın iletişim hakkı, müzakerelere aktif katılımını mümkün kılacak şekilde sağlanmalı”
Yalnızca çatışmanın taraflarının değil, tüm toplumun sürece dâhil olduğu bir yaklaşım benimsenmeli; karar alma süreçlerinde geniş katılım sağlanmasına özen gösterilmeli; çoğulcu, şeffaf ve toplumsal denetime açık mekanizmalar kurulmalıdır.
İmralı hapishanesinde halen büyük oranda tecrit altında tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın iletişim hakkı, müzakerelere aktif katılımını mümkün kılacak şekilde sağlanmalı, fiziki koşulları da uluslararası hukukla uyumlu hale getirilmelidir.
“Hapishanelerdeki seçilmiş siyasetçiler derhal serbest bırakılmalı”
Türkiye’nin demokratik dönüşümünün önünü açacak, barışı kalıcalıştıracak, toplumsal katılıma dayalı yöntemlerle yeni bir kurucu anayasa hazırlanmalı, Kürt halkının anadili ve kültürel tanınma başta olmak üzere eşit yurttaşlık talepleri anayasal güvence altına alınmalıdır.
Antidemokratik Terörle Mücadele Yasası kaldırılmalı, hukukun üstünlüğü ilkesine dayanan insan hakları normlarına uygun yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
Başta ağır hasta mahpuslar olmak üzere siyasi mahpusların karşı karşıya bırakıldığı ayrımcı ceza infaz uygulamaları kaldırılmalıdır, umut hakkına ilişkin mevzuatta ivedi şekilde düzenlemeye gidilmelidir.
Hapishanelerdeki seçilmiş siyasetçiler derhal serbest bırakılmalı, görevden alınan belediye başkanları derhal görevlerine iade edilmelidir.
Yine Kürt sorununun demokratik ve barışçıl bir zeminde çözümüne engel olan, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi ve benzeri uluslararası sözleşmelerdeki Türkiye’nin çekinceleri kaldırılmalıdır.
Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmesine Karşı Sözleşmeye, Uluslararası Ceza Mahkemesi (Roma Statüsü), İstanbul Sözleşmesi gibi insan haklarını güçlendirecek sözleşmelere taraf olunmalıdır.
AİHM ve Anayasa Mahkemesi Kararlarının gereği derhal yerine getirilmelidir. Silah bırakan militanların sivil siyaset ve demokratik hayata katılımlarının önündeki engeller kaldırılmalıdır.”