Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

İmamoğlu’nun savunmasından: İş insanıymış, kulüp başkanıymış, hakemmiş, oymuş, buymuş fark etmez… Tehlike altındasınız, uyarıyorum

Diploma Davası’nın bugünkü duruşmasında savunmasına devam eden Ekrem İmamoğlu, “Her siyasi görüşten iktidar partili veya muhalifi fark etmez. İş insanıymış, kulüp başkanıymış, hakemmiş, oymuş, buymuş fark etmez. Ya ben onla çok iyi görüşürüm. Arada gider otururuz, içeriz kahveyi falan fark etmez. Tehlike altındasınız. Uyarıyorum. Kafanızı istediğiniz kadar kuma sokun her şeyinizle açıktasınız. Güvende değilsiniz ve tehlike altındasınız. Uyarıyorum. Bugün benim diplomama el koyar akıl yarın sizin diplomanıza, malınıza, mülkünüze, şirketinize çöker. Yapar bunu” dedi.

Diploma Davası'nın bugünkü duruşmasında savunmasına devam eden Ekrem İmamoğlu, “Her

Haber: Oktay YILDIRIM

(İSTANBUL) Diploma Davası’nın bugünkü duruşmasında savunmasına devam eden Ekrem İmamoğlu, “Her siyasi görüşten iktidar partili veya muhalifi fark etmez. İş insanıymış, kulüp başkanıymış, hakemmiş, oymuş, buymuş fark etmez. Ya ben onla çok iyi görüşürüm. Arada gider otururuz, içeriz kahveyi falan fark etmez. Tehlike altındasınız. Uyarıyorum. Kafanızı istediğiniz kadar kuma sokun her şeyinizle açıktasınız. Güvende değilsiniz ve tehlike altındasınız. Uyarıyorum. Bugün benim diplomama el koyar akıl yarın sizin diplomanıza, malınıza, mülkünüze, şirketinize çöker. Yapar bunu” dedi.

18 Mart’ta üniversite diploması iptal edilip 19 Mart operasyonu ile gözaltına alınan CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 16 Şubat’ta ertelenen Diploma Davası’nın sabahki bölümünde savunmasını yaptı. Savunmasına devam eden Ekrem İmamoğlu, “Her siyasi görüşten iktidar partili veya muhalifi fark etmez. İş insanıymış, kulüp başkanıymış, hakemmiş, oymuş, buymuş fark etmez. Ya ben onla çok iyi görüşürüm. Arada gider otururuz, içeriz kahveyi falan fark etmez. Tehlike altındasınız. Uyarıyorum. Kafanızı istediğiniz kadar kuma sokun her şeyinizle açıktasınız. Güvende değilsiniz ve tehlike altındasınız. Uyarıyorum. Bugün benim diplomama el koyar akıl yarın sizin diplomanıza, malınıza, mülkünüze, şirketinize çöker. Yapar bunu” dedi. İmamoğlu’nun Silivri savunması şöyle:

“Adamın birisi devrilecek zaten günü geldi mi gidecek”

“Bu da benim arkadaşımın diploması. Amerikan Üniversitesi’nden okumuş bitirmiş Kaan diye bir arkadaşım. Kaan’ın daha sonra South Eastern University olarak diplomasını alıyor bu arkadaşım. Kaç tarihli o 91. 91’de diplomasını alıyor bu arkadaşım aynı zamanda YÖK’ten aldığı şey. Bu arkadaşım 95 yılın da bakın o üniversitede okumuş bitirmiş 95’te de bir denkliğini alıyor YÖK’ten. Denkliğini alıyor yani benim okuduğum okul denk değil. Öyle böyle kıyamet çok önemli değil geçişim de ama bu arkadaşım orada üniversiteyi bitirmiş 95’te de denkliğini almış dosyalardan okuduğum kadarıyla 93’te zaten kabul etmişlerdi. Neyse 93’ten önce de bir belge yok. Kabul etmediğine dair ona da geleceğim. Onun için benim her şeyim gerçek. Bir şey daha gerçek burada onu da söyleyeyim o da şu bakar mısın Cumhuriyet Başsavcılığı yazı yazıyor bu rezaleti bu yazıyı. Yazanın yüzüne vurmak lazım her gün. Bak diyor ki ‘İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanlığı tarafından tanınırlık yatay geçiş kontenjanları ilan süreleri ve yatay geçiş kabulüne dair idari işlemlerin Yüksek Öğretim Kurulu kararlarına aykırı olarak yapıldığı tespit edilmiş olup’ tespit ediyor savcı. Savcı tespit ediyor aykırı yapıldı diyor savcının makamı böyle bir şey yazabilir mi? Ya iddiayı ortaya koyabilir savcı. Tespit edilmiş oldu Ekrem kaçıyor elden. Cumhurbaşkanlığı ilan etti. Adamın birisi devrilecek zaten günü geldi mi gidecek emekli olacak gidecek.

“Hukuk dışına çıkmayı göze alarak aldatma girişimleri ve hukuksuz yöntemleriyle suç ortaklığı yapan suç ortağıdır”

Yani şimdi ‘bu bahse konu diplomanın kullanılmaya bakın parantez içinde Yüksek Seçim Kurulu parantezi kapat devam edildiği bu kapsamda diplomanın dayanak gösterilerek kurulacak iş ve işlemlerin hukuka aykırı olmaması adına gerekli işlemlerin bir an önce yapılması’ üniversite diploması Türkiye’de kamuda sadece Cumhurbaşkanı adaylığında lazım. Ayıp ediyor ya ayıp ediyor. Bu nasıl bir rezillik. Şunu yazan savcı bir de terfi alıyor. Allah akıl versin terfi ettirene de terfi edene de. Allah akıl versin. Bakın acele et diyor her an bunu kullanabilir parantez içinde de yazıyor Yüksek Seçim Kurulu diyor bu nasıl bir rezillik, bu nasıl korku, nasıl korku ya böyle. Korkunç bir adam değilim ya şimdi o açtığı davanın Savcılık eliyle aldatma girişimi olduğunu da altını çizeyim. Adil yargılama hakkının tümüyle ihlal eden bu kötücül girişim aynı zamanda davanın açılabilmesi hatta devam edebilmesi için konuları tümüyle çarpıtarak sunmasıyla sadece toplumu değil yüce Türk yargısını ve hakimlik makamını da aldatmaya yani sizi aldatmaya yönelik bir girişimdir, Bu dava sadece yargı organları üzerinden değil maalesef bazı akademik kurumlar üzerinden de siyasallaştırmaya çalışılıyor bu süreçte. Hukuk dışına çıkmayı göze alarak aldatma girişimleri ve hukuksuz yöntemleriyle suç ortaklığı yapan suç ortağıdır.

“Zavallı rektör, zavallı seni hikayeci masalcı rektör”

İstanbul Üniversitesi rektörünü ve rektöre de değinmek istiyorum bu zavallı rektör çıkmış yandaş medyaya açıklamalar yapıyor zavallı. Benim geçiş aldığım geçiş yaptığım yıllarda geçiş yapan yaklaşık 230 kişiyi araştırdıklarını anlatıyor zavallı rektör, zavallı seni hikayeci masalcı rektör. Ben kendisini ziyaret ettiğimde korkudan odasına fotoğrafçı alamayan rektör, zavallı rektör masalcı hikayeci rektör. İddia kararından birkaç gün önce aradığımda da kısık o incecik zavallı sesiyle zor durumda olduğunu bana söyleyen rektör. Geçiş yapan gençlerin tek birini ilgilendirecek suç isnadı yokken sanki ben suçluymuşum gibi iktidarın talimatı ile karar veren rektör seni kınıyorum bana zor durumunu o cılız sesinle ifade etmeni ve bana telefonda neler dediğini de bunları da anlatırız burada ama anlatmayacağım. Buradan yandaş gazetelerde kendini aklamaya çalışan rektöre sesleniyorum bir üniversite kendi öğrencilerini kendi mezunlarını siyasi operasyonlara malzeme yapıyorsa artık eğitim kurumu değil iktidarın propaganda aparatıdır. Rektörlük makamı korkuyla yönetilemez bilim insanı baskıyla konuşmaz, bilim insanı olmak başka bir ahlak başka bir erdem gerektirir. Devlet üniversitesi talimatla hareket edemez. Bu tavrı Türkiye’nin en kadim üniversitenin bütün akademisyenlerine o üniversitede okumuş siz ve sizin gibilere ve okuyan öğrencilere havale ediyorum.

“Boğaziçi Üniversitesi’nin rektörlerini ve öğrencilerini de buradan selamlıyorum”

Türkiye’deki bütün üniversiteye hazırlanan gençlerimiz üniversite öğrencilerimiz ve akademisyenlerimiz merak etmesinler milletin iktidarında üniversite kayyumlarla emirle hareket edenlerle değil seçilmiş rektörlerle yönetilecek. Akademi siyasi rezilliklerin değil bilimin ve hür düşüncenin yuvası olacak çarpıtma ve uydurma işte bu işler bu şekilde inşa ediliyor buradan asil mücadelelerini okullarının bilimle erdemli bir şekilde yönetilsin diye yıllardır ortaya koyan Boğaziçi Üniversitesi’nin rektörlerini ve öğrencilerini de buradan selamlıyorum. Çarpıtma uydurma ve ispatsız sadece aleyhte evrakları dosyaya koymaya marifet sayan iddia makamının aldatma girişimlerinden çok önemli örnekler vereceğim. Sayın Hakim iddianamenin 18. sayfasının 5. paragrafında 18. sayfanın 5. paragrafında YÖK başkanlığının aldatmaya çok net dinliyorsunuz değil mi Sayın Hakim? YÖK başkanlığının 29 Haziran 1988 az önce siz de dediniz ya 93’ten sonra kabul etmiş denkliği. Öyle bir şey yok. 93’ten önce de bir belge yok yani sadece 91’den sonra bir belge yazıyor ondan önce bir belge yok. İstanbul Üniversitesi işte işletme fakültesi yine UCS ile ilgili bir belge yok ama şöyle bir çarpıtma yapıyor. YÖK başkanlığının 29. 06.1988 tarihli 1830 sayılı yazısına istinaden ‘KKTC’de faaliyet gösteren yükseköğretim kurumlarından sadece Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin YÖK tarafından tanındığının anlaşıldığı’ bakın lafa bakın tekrar ediyorum KKTC’de faaliyet gösteren yüksek öğretim kurumlarından sadece Doğu Akdeniz Üniversitesi. Bu yazıyı İstanbul Teknik Üniversitesi rektörlüğüne YÖK yazıyor. Yazı aynen şöyle, yazının niye yazıldığını da şurada söyleyeyim. Sadece Doğu Akdeniz Üniversitesi soruluyor çünkü. Cevaben şu yazılıyor ‘Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Doğu Akdeniz Üniversitesi kurulumuz tarafından tanınmakta olan bir yükseköğretim kurumudur’ nokta. Başka bir şey yok burada ne sadece var ne başka bir eğitim kurumu var. Bunu bir savcı nasıl yapar ya bunu nasıl aleyhte bir evraka dönüştürür. Sorulan soru YÖK’e, sorulan soru Doğu Akdeniz Üniversitesi. YÖK’ün de verdiği cevap Doğu Akdeniz Üniversitesi Doğu Akdeniz Üniversitesi kurulumuz tarafından tanınmakta olan bir yükseköğretim kurumudur nokta bilgilerinize rica ederiz.

“Ben savcılık makamının nasıl sahtecilik kumpas kurduğunu anlatıyorum. Benim evraklarımla hiçbir ilgisi yok bu söylediklerimin”

Burada savcı talimatı almış ya, terfi edecek ya, görevli ya. Sadece eklemiş oraya onun için bu gerçekten kötü bir şekilde aldatma girişiminde bulunuyor bu girişim yüce Türk yargısını milletimizi ve hakimlik makamını aldatma girişimidir. İddia makamı hakimlik makamını aldatmaya çalışmıştır. Yine Özal Tozan bizim UCS’nin o dönemdeki genel sekreteri bu da çok tesadüf. Diplomanın iptalinden bir gün önce koşa koşa bakın 18 Mart’ta diploma iptal ediliyor 17 Mart’ta koşa koşa Jandarma adamı evinden alıyor sabah ve Ankara’da ifadeye götürüyor. Bir gün önce adam da diyor ki ifadesinde South Eastern Üniversitesi uluslararası bir üniversiteydi. Girne Amerikan Üniversitesi Amerika’daki üniversitenin şemsiyesi altında fili olarak kuruldu. Benim görev aldığım dönemde Girne Amerikan Üniversitesi’nin bizzat kendi bastığı bir mezuniyet diploması söz konusu değildir. Zaten ben başvuru belgemde yazıyorum bunu yazıyorum yani. İlk mezunlarımızın diploması Amerika’dan gelen South Eastern Üniversitesi rektörlüğünün verdiği diplomadır. Az önce gösterdim size bir örneğini sonradan da denklik belgesi almış bir arkadaşımın bizim denkliğimiz Amerika’daki üniversitenin denkliğinden geliyor diye ifadesi var sizde. Ama bu ifade çok enteresan bir gün önce koşuyorlar ya dörtnala koşuyorlar Ekrem’in diplomasını iptal edecekler çünkü bir kişi talimat verdi. Zaten tanıtım broşüründe bunları tek tek size gösterdim az önce de. Kaan arkadaşımın diplomasını da burada size gösterdim işte South Eastern Üniversitesi’nden 91 yılında aldığı diploması yine bu diplomanın 95 yılında aldığı denklik belgesi. Ben zaten başka bir şey dememişim ki. Bu hani bu neyi gerektiriyor. Ha şunu gerektiriyor. Peki savcılık bu konuda 19. sayfasında 5. paragrafında ne yazıyor Hakim Bey burayı dinleyin. Şüpheli Ekrem İmamoğlu’nun referans olarak gösterdiği Özal Tozan’dan alınan ifadesinde tam anlamıyla bir üniversite olmadığı, savcıya bak hikaye yazıyor tam anlamıyla bir üniversite olmadığı, şirket vasfında olduğu, hikaye devam ediyor masalcı hikayeci savcı, Türkiye’de denkliğinin olmadığı ve bunun bilindiği. Hikaye ve masala devam ediyor değerlendirmeye bakar mısınız ya öyle bir şey olabilir mi? Bakın bunların hiçbirinin bu arada benim evrakta sahteciliğimle şunla bunla ilgisi de yok ha ben sadece sahteciliğin nasıl savcılık makamının yaptığını anlatıyorum. Ben savcılık makamının nasıl sahtecilik kumpas kurduğunu anlatıyorum. Benim evraklarımla hiçbir ilgisi yok bu söylediklerimin. Denklik kavramına diplomanın denklik kavramına hiç değinmiyor South Eastern Üniversitesi.

“Böyle savcılık, böyle iddia makamı olmaz, olamaz, olmamalı”

Bunları anlatmıyor ya bu okul rahmetli Denktaş’ın desteğiyle Bakanlar Kurulu kararıyla kurulmuş. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk üniversitelerinden biri. Yavru Vatan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti benim onurum sizin değil mi Sayın Hakimim. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sizin de onurunuz değil midir yavru vatan. Yani öyledir değil mi teşekkür ederim. Ya bunlara hiç değinmez mi bir insan aldatma girişimine devam ediyor çatır çatır devam ediyor niye talimat almış çünkü iddianamenin 18. sayfanın sonu 19. sayfanın 1. paragrafında yine çok kritik bir çarpıtma ve aldatma var. Savcılık genel bir cümle ile sanki benimle ilişkili bir sözmüş gibi şunu ifade ediyor yine yönetmeliğe aykırı şekilde bulunduğu üniversitede transkriptlerinde başarısız ve alınan kredilerin disiplinlerin olduğu beni himaye ediyor. Yuvarlak konuşuyor ama. İngilizce işletme programında yurt dışı yatay geçiş başvurularına kabul edilen öğrencilerin herhangi bir dil seviye tespit sınavı ya da yeterlilik sınavı yapılmadığı anlaşıldı. Ya yalan konuşuyor ya. Tamam benim transkripti okudum transkript maşallah derslerim gayet güzel. Gayet güzel yani. Yani 4 üzerinden 4 değil ne kaldığım ders var, ne başarısız olduğum ders var. Not puanım yani ortalamam işte 3.

Hakim: “2.7’imiş yani”

İmamoğlu: “Öyle tamam. Yani yeterliliğin üzerinde.

Hakim: “YÖK’ün zaten araştırma raporunda onunla ilgili bir sıkıntı yok diyor”

İmamoğlu: “Hayır ama savcı yazıyor efendim size. Şimdi YÖK diyor zaten de savcı yazıyor yani. Savcının yazdığı Savcının aldatmasını anlatıyor bize. Yani anlıyorum siz savcı arkadaşınızı koruyorsunuz belki ama korumayın yani. Korunacak biri değil. İşte burada transkriptin burada çatır çatır. Sapasağlam. Daha ötesini ben bilmiyorum.

Hakim: “Sadece YÖK’teki şeyi söylüyorum size”

İmamoğlu: “Ben de savcıyı söylüyorum. Daha kötüsü çünkü. Savcıyı söylüyorum. Daha ötesi dil seviye sınavına girmemiştir diyor. Allah’tan evrakımızı saklamışız yani. Sayın Ekrem İmamoğlu fakültenize yatay geçiş talebiniz yatay geçiş komisyonu ile yönetim kurulumuzca olumlu karşılanmış ancak İngilizce kayıt yaptırabilmeniz için 27 Eylül 1990 tarihinde saat 10’da yapılacak İngilizce seviye tespit sınavı ve mülakata katılmanız gerekmektedir. E gitmişiz. Ona katılmışız. Onun için de İngilizceye katılmış ki İngilizce bölümüne alınmışız. Kabul belgemi az önce size gösterdim. Ayıp ya. Ya ayıp! Koca savcıya bakar mısınız ya? Yani bizzat çağrıldım, katıldım. Buna göre dekanlığın onayı yazısıyla okula kabul edildim. Savcılık makamı çarpıtma ve aldatmaya devam ediyor. Kasıtlı bir şekilde bir işlem yapıyor. İddia makamını suçluyorum. Hakkımı arayacağım. Transkript gerçek, notlarım, başarım, sınav giriş belgem ortada, okul geçiş onayım ortada. Ayıptır, yazıktır. Türk yargısına ihanettir. Böyle savcılık, böyle iddia makamı olmaz, olamaz, olmamalı. Keşke kendisi olsa burada da ona bunları söylesem. Sayın savcı alınmasın diye böyle ifade ediyorum.

“Allah onu korusun yolu açık olsun”

Bu çarpıtma ve aldatma girişi çok vahimdir. Kütükte ne yazılmış bu benim işim değildir. Gitsin onu oradaki memura sorsun. Benimle alakası yoktur. Yani orada işte sizin mahkemenize hizmet eden kıymetli memur arkadaşlarımız var. Son olarak 29.09.25’te doktor unvanlı ismini vermeyeceğim bir akademisyenin olduğu bahisle tartışmalı bir geçmişi olan kişinin Kıbrıs’taki okulluğu kötüleyen, aşağılayan yazıları yayınlıyor ve savcı da alıyor bunu apar topar, apar topar 29 Eylül’de dosyaya koyuyor. İşe buldu ya. Hani kötü yazan birini de buldu. Ve bunu koyuyor. Allah var giden hakim bey buna suç duyurusunda bulunmuş bu arada. Gerçekten niye suç duyurusunda bulundu bence haklı. İfade edeyim. Bu doktor unvanlı kişi hakkında başka şeyler de tespit ettik de ben kişiyle uğraşmak benim işim değil. Türkiye burayı lütfen iyi dinleyin. Bunu ben söylesem başıma neler gelir. ‘Türkiye 350 yıldır bilim ve teknoloji uykusunda olan gelişmemiş vahşi bir Ortadoğu ülkesidir’ Öyle yazıyor aynı kişi. Bu kişinin benim okulumda aleyhte bir şey yazmış ya onu alıyor koyuyor. Ben bunu desem var ya şu anda herhalde 9 yıl hapiste yargılarlardı. Ya çünkü öyle davalarım var bu da öyle bir dava. İşte bu şahıs bilirkişi, uzman veya davaya taraf olmayan bir kişinin beyan sunmasının mümkün olmadığı bir usulde savcılığın çarpıtma ve aldatmaya yönelik ne kadar teşne olduğunun ispatıdır. Yüce Türk yargısı adına gerçekten çok üzgünüm. Ama dediğim gibi selefiniz sayın hakim Ali Doğan böyle bir yanlış bir işe dosyaya müdahale etme cüretine kayıtsız kalmadı ve gönderilen dilekçenin nüfus evrak olduğunu tespit edip evrakın sahibi hakkında da suç duyurusunda bulunmaya karar verdi. Kendisine gıyabında dosyasını savunduğu ve size lekesiz bir dosya bıraktığı için teşekkür ediyorum. Allah onu korusun yolu açık olsun. O kadar net ifade ediyorum. Bakın yani öyle delillerden biri de bu internet sitesinde Doğu Akdeniz Üniversitesi yatay geçişi yazmış işte aklı evvel yani. Ben de bunu savcı sorgusunda öğrendim. Savcı da şey öğrenmiş yazmış. Ama bu 19 yaşındaki bir işin sahteciliği olmaz yani acizane. Sizce olur mu? Çok net ya soruyorum bakın 25 sene sonra birisi yanlışlıkla internete bu kadar evrak sürdüm derse o değerli mi sizin için mesela? Çok değerli bir evrak mı?

Hakim: “Bunu sorgulanan ben değilim sizsiniz”

İmamoğlu: “Vallahi gerekirse sorgulanırsınız sayın hakim. Bu millet sorgular yani. Siz de icabında sorgulanırsınız.

Hakim: “Ne demek istiyorsunuz?”

İmamoğlu: “Bakın hissediyorum diyorum. İcabında sorgulanırsınız diyorum. Hissediyorum diyorum. İcabında sorgulanırsınız. Sizin iddianamede suçlayan yani delil olarak sunulan şeyleri soruyorum size. Ama size o kadar ilginç şeyler onlarla ilgili de sorsanız keşke yani. Fakirliğim sizi ilgilendirdi bir. Bir de bu dediğiniz internet sitesindeki konu ilgilendirdi sizi.

Hakim: “Fakirliğim beni ilgilendirmedi. Sadece öyle bir beyanda bulunmuşsunuz. Ondan önce de girme Amerikan üniversitesine banka şeyinde bulunmuşsunuz. Niye öyle yazdınız diye soruyorum.

İmamoğlu: “Evet o dönem sıkıntılarım vardı. Sıkıntılarım vardı. 19 yaşındaydım. Sıkıntılarım vardı. İstanbul’a gelmek istiyordum. Yeterli mi sizin için bu da? Teşekkür ederim hakim. Çok teşekkür ederim”

“Bunlar planlı işler. Planlı operasyon. Telefonun ucunda kim var? Hangi devlet ciddiyeti böyle bir komediye imza atar?”

Sayın hakim bugün burada konuştuğumuz mesele sadece diploma değil. Türkiye’de bir siyasetçiyi bertaraf etmek için hangi yöntemlere başvurulduğunun ibretlik bir tablosudur. Algılamanızı ve hissetmenizi isterim. Dilerim. Dua ederim yüce Türk yargısı adına. Sizin adınıza. Ülkenin bütün yargıçları adına dua ederim. Gözaltına alınmamdan bir gün önce benim diplomam iptal edildi. Bir gün önce. 23’ünde ön seçim vardı. 4 gün önce, 5 gün önce. Bunlar bir şey ifade etsin sizin için sayın hakim. İfade etsin demek istiyorum. Dinleyin lütfen yani. Kalpten dinleyin dedim zaten. Sadece kulaklarınızla değil. Bakın tekrar söylüyorum. Bir gün bir nefes alıp vermek kadar kısa bir zaman aralığı. Bu bir tesadüf değildir. Bir hata değildir. Bir yanılgı değildir. Şüphe duyulsun. Planlanmış bir operasyondur. Planlı bir operasyon. O yüzden soruyorum. Neyin aceleciği? Neyin aceleciği? Bir gün önce diploma, bir gün sonra yüzlerce arabayla, yüzlerce polisle bütün şehri kapat, binlerce polis görevde İstanbul’u zaptet operasyonu. Bu neyin hırsı? Bu neyin korkusu? İçinden korkuyorsun? Bu neyin motivasyonu? Bu ülkede hangi hukuki süreç böyle bir hız rekoru kırıyor? Öyle bir hız rekoru nerede görülmüş? Bunlar sizin için bir şey ifade etsin sayın hakim. Etmeli. Düşünmelisiniz. Ancak öyle yastığa başınızı rahat koyabilirsiniz. Onu söyleyeyim. Kimin diplomasını iptal ederek iki gün sonra gözaltı zemini hazırlandı? Bir gün sonra. Bunlar planlı işler. Planlı operasyon. Telefonun ucunda kim var? Hangi devlet ciddiyeti böyle bir komediye imza atar? Siz cumhurbaşkanına efendim merak etmeyin biz diplomayı da iptal ederiz mi dediniz? Her işi yaparız mı dediniz? Ya da o kişiden böyle bir talimat mı aldınız? Bir insanın diplomasını önce iptal edip bir gün sonra gözaltına alan irade hukuk peşinde değildir. Bir gün önce bunu yapıp bir gün sonra operasyon yapan irade öç peşindedir. Öç alma peşindedir. Korku peşindedir. Siyasi bir karakter suikasti peşindedir. Bu zamanlamaya imza atan irade hukuka değil kendi hırslarına çalışmaktadır. Bu hırs bir davayı çözmek için değil bir insanı, bir siyasi figürü, bir umudu, bir iradeyi çökertmek içindir. Ama bilsinler bu yapılanlar benim önümü kesmez, beni sindirmez, beni korkutmaz….

“Burada yürüyen şey hukuk değildir”

Aceleyle aldığınız kararlar, hırsla yazdığınız senaryolar, gece yarısı imzaladığınız kumpaslar benim için rüzgarın uğultusu gider. Çünkü bu millet artık çok net görüyor sayın hakim. Burada yürüyen şey hukuk değildir. Yapılan bütün işlemler yüz karasıdır. Hırsın kör ettiği bir siyasi talimat dizisidir. Onun için burada dimdik ayaktayım. Açıkçası alelacele yazılan ve yapılan her adım, her karar ve her operasyon kendi çöküşlerinin belgesidir. O yüzden sorumuz soruyu soruyor ve ısrarla soruyorum. Neyin hırsı? Neyin korkusu? Neyin telaşı?

Tabii bunun cevabını ben de biliyorum. Millet de biliyor. Tarih de bunun cevabını yazacak. Söylüyorum. Bırakmak istemediğin, kapmak istemediğin o koltuk senin değil milletin koltuğu. Millet istediğini oraya koyar. İstediği zaman istediği kişiyi oradan kaldırır. Bu çok net. Bunu bu tarih defalarca yazdı. Bu ülke defalarca yazdı. Şimdi bütün bu belgelerin doğruluğu ayan beyan ortadayken bunca kişi ve kadim kurumların dahil olduğu bir sürecin siyasi operasyonun faturası 19 yaşındaki Trabzonlu bir delikanlıya, gence kesilmeye çalışılıyor. Hem de zamanında yolculuk yapılıyor. 35 yıl geriye sarıyor ve hani Ekrem İmamoğlu öyle bir şey ki aynı anda İstanbul’da aynı anda şurada aynı anda YÖK’te bütün kurumları ayarlamış bütün iş ve işlemleri planlamış, tasarlamış bir durumda anlatılıyor. Talimatın şiddetine, siyasetin yargıya müdahalesine, millet iradesinin üstünlüğünü unutan kibire, koltuk hırsının getirdiği bir sonuçtur bu. Utanç vericidir. Öylesine gözü dönmüş durumdalar ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni bile tanımamayı göze alırlar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni nasıl iptal edebiliriz diye düşünürler.

“Ülkenin başındaki zihniyetin ve rejimin bu ve benzeri davalardan yargıya müdahalelerden zevk alıyor olması da çok ilginç bir durumdur”

Ellerinden gelse rahmetli kurucu Rauf Denktaş’a o günkü bakanlar kurulu kararına da saygısızlık yapmakta geri durmazlar. Yazıklar olsun. Ben gene de bu vesileyle Kıbrıs’a selam ediyorum. Yeni seçilen cumhurbaşkanı sayın Tufan Erhürman’a başarılar diliyorum. Kıbrıslı dostlarıma orada geçirdiğim o güzel cennet gibi yurt köşesinde geçirdiğim iki yıla emeği geçen herkese minnet duygularımı iletiyorum. Onlara haklarını helal etsinler diye de buradan selam ediyorum.

Çok güzel bir söz var. Hiçbir şeyin gerçek olmadığı her şeyin mümkün olduğu. Tam böyle bir şey yaşıyoruz aslında. Yani en otoriter devletlerde bile bunu anlatsak gerçekten gülerler. Nasıl böyle bir şey yapmışlar diye gülerler. Ülkenin başındaki zihniyetin ve rejimin bu ve benzeri davalardan yargıya müdahalelerden zevk alıyor olması da çok ilginç bir durumdur. Ülkenin başındaki zihniyetin bu durumu gerçekten politika sınırlarına sığmayacak izah edilmeyecek bir durum.

Psikolojik olarak ciddi değerlendirilmesi gereken devletin kurumlarına zararını araştırılması gereken patolojik bir durumdur. Onun için mücadelenin çok büyük olduğunu gerçekten tümüyle maruz kaldığımız masumiyet karinesinin ihlali, gizlilik ilkesinin ihlali, adil yargılanmanın ihlali, tutuksuz yargılanma ve yasaların herkese eşit uygulanması gibi tüm prensipleri hukuk kurallarının ihlalinin yaşandığı bir ortamı gerçekten buradan bütün ülkemize tekrar hatırlatıyorum. Buradan uyarmaya devam ediyorum. Bu doymak bilmeyen mevcut sistem hayatı normal akışında gören insanlara bir duyuru yapıyorum.

“Bugün benim diplomama el koyar akıl yarın sizin diplomanıza, malınıza, mülkünüze, şirketinize çöker”

Bana bir şey olmaz kimse demesin. Bana bir şey olmaz diyen insanları tekrar uyarıyorum. Muhalifi de farklı düşüneni, yakın olanı, yandaşı ayırt etmez. Bu canavarlaşmış bir düzendir. Yutmayı aklına koymuş ve canavarlaşmış bir sistem akışında sadece sıranızı beklersiniz ve dişleri bedeninize geçtiğinde uyanırsınız ama iş işten geçmiş olur. Her kesimden yurdun insanına sesleniyorum. Her siyasi görüşten iktidar partili veya muhalifi fark etmez. İş insanıymış, kulüp başkanıymış, hakemmiş, oymuş, buymuş fark etmez. Ya ben onla çok iyi görüşürüm. Arada gider otururuz, içeriz kahveyi falan fark etmez. Tehlike altındasınız. Uyarıyorum. Kafanızı istediğiniz kadar kuma sokun her şeyinizle açıktasınız. Güvende değilsiniz ve tehlike altındasınız.

Uyarıyorum. Bugün benim diplomama el koyar akıl yarın sizin diplomanıza, malınıza, mülkünüze, şirketinize çöker. Yapar bunu. Bunları yaşıyoruz şu anda. Yapılıyor zaten. 120 yıllık partinin binasına çökmeye çalışmanın da anlamı budur. Cumhurbaşkanı benim siyaset yaptığım arkadaşlarım bugün benimle olmasalar da onlar benim yol arkadaşımdır, kaderdaşımdır dedikten sadece iki gün sonra en zor anlarında yanında olan Hüseyin Kocabıyık hapse atmadı mı? Uydurma cümleler üzerinden şu anda hapiste değil mi? Yıllarla yargılanmıyor mu? Sınır tanımaz. Geldiği nokta budur. Bugün sadece bir diploma davasını konuştuğumuzu sananlar yanılıyor. Türkiye’de adaletin nasıl adım adım yok edildiğini konuşuyoruz. Bu ülkede bugün yaşananlara bakınca insanın insan olarak sorması gereken sorular var. Bu ülkeyi hala bir hukuk devleti mi zannediyorsunuz? Yoksa kağıt üzerinde hukuku olan ama fiiliyatta hukuku olmayan bir rejime mi döndük? Bu soruları sormak zorundayız. Bu ülkede hukuka inanıyorum, hukuk devletiyiz diyenler yüzde 20’nin altına düşmüştür. Acıdır bu, vahimdir. Ticaret olmaz, bereket olmaz. İş dünyası olmaz. Yurt dışından sermaye gelip yatırım yapmaz. Yoksul daha fazla yoksullaşır. Asgari ücret yerlerde sürünür. İnsanlar geçinemez. Bu ülkede yüzde 65-70 asgari ücret alıyor çalışanların sebebi budur. Türkiye’nin en yüksek yargı meclisi olan Anayasa Mahkemesi bu karar uygulanacaktır diyor ancak karar uygulanmıyor.

“Yargı bağımsızdır. Mikrofon uzatılsa da yargı bağımsızdır uzatılmasa da”

Dünyanın neresinde görülmüştür bir devlet kendi anayasasını uygulamaktan kaçsın? Bu ülkede artık anayasa var ama uygulanmıyor. Bu cümle tek başına hukuk devletinin ölüm ilanıdır. Bunları düşünmeden bu davaya bakıyorsanız yanılıyorsunuz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi serbest bırakılmalıdır diyor ama hükümet bir adım bile atmıyor. Yani Türkiye tüm dünya önünde kendi imzasını inkar ediyor. Yargı bağımsızdır. Mikrofon uzatılsa da yargı bağımsızdır uzatılmasa da. Giderken böyle yargı bağımsızdır diyen yetkililerle karşı karşıyayız. Utanç verici. Türkiye bu ortamda bu soruları sordu da bu nasıl bir devlet yönetimidir? Bu nasıl bir devlet yönetimidir sorusunu sordu istiyorum. Bir devlet kendi yok sayarsa bu devletin bu ülkenin yurttaşı hukuka nasıl güvensin? Yüzde 80’in üstünde insan diyor ki ben hukuka güvenmiyorum. Bundan daha vahim ne olabilir? Oymuş, siyasetmiş, iktidarmış, hükümetmiş geçin bu işleri. Bu ülkede bugün masum insanların yıllarca cezaevinde tutsak edildiği bir dönemin içindeyiz. Kumpas davalarında yüzlerce insan tutsak edildi. Siyasi davalarda binlerce insan yıl yüz insan yıllarca özgürlüğünden oldu. Gazeteciler, akademisyenler, siyasetçiler, öğretmenler, gençler her biri yıllarca içeride tutuldu. Hepimiz şahitlik ettik. Delil diye dava dosyasına konan şeyler vicdanı olan her insanın yüzünü kızartacak düzeydeydi. Eğer Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı bir ülkede hakimler susarsa eğer AİHM kararlarının yok sayıldığı bir ülkede mahkemeler ses çıkarmazsa eğer masum insanlar cezaevinde yıpranırken yargı başını çevirirse ne olur? Bu sadece hukukun çöküşü olmaz. Bu adalet mülkün temelidir. Adalet devletin temelidir sözünün gereği bir devletin çöküşü anlamına gelir.

“Fenerliler, Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar, Trabzonlular sizi uyarıyorum kulüpleriniz de elden gider”

Tekrar ediyorum. Yalnızca bu davada değil adımı taşıyan her davada sistematik bir tabloyla karşılaştık. Bugün burada sadece kendimi değil o tabloyu ve o tabloyu yaratmak isteyen zihniyeti de ortaya koymak zorundayım. Çünkü millet bunu bilmeli tarih bunu yazmalı. Biraz önce açıkladım ahmak davasında 19 Mart sürecinde ve diğer davalarda yakın zamanda adının geçtiği bütün ceza davalarında şaka değil gerçek heyetler değişti, hakimler değişti, değişmeye devam ediyor. Kısacası devre arası hakem değiştiriyorlar. Bir tek var odası kaldı. Zaten orası da onların elinde.

Fenerliler, Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar, Trabzonlular sizi uyarıyorum kulüpleriniz de elden gider. Yıllardır futbolcu transferine karıştınız. Ben 30 yaşında kulüp yöneticiliği yaptım. Malzemeciye oraya gönderirken bile karıştınız. Teknik direktörüne siz karar verdiniz. Kulüp başkanlarına siz karar verdiniz. Futbol Federasyonu başkanlarına da siz karar verdiniz. Neymiş bahis çetesini çökertiyorlarmış. Ya her gün binlerce çete örgütü üyesi tutuklanıyor. Operasyonlar yapılıyor. Zannedersin ki düne kadar CHP iktidarında birileri iktidar oldu temizlik yapıyorlar. Bu pisliği kim yaptı? Her gün alt yazıda bunları görmekten utanç duyuyoruz. Onun için en baştaki sözü tekrar ediyorum. Her şeyin gerçek olmadığı hiçbir şeyin gerçek olmadığı her şeyin mümkün olduğu bir hale getirdiler ülkemizi. Bakın 86 milyon insanımıza sesleniyorum.

Lütfen beni kulağınızla değil Yunus’un dediği gibi güzel kalbinizle dinleyin. Memleketin aracının direksiyonundaki sürücü artık yorgun. Uzun süredir araç kullanıyor. Uykusuz, yorgun ve dikkatini yitirmiş. Aynı zamanda gergin ve öfkeli dinlen diyorsun direksiyonu bırakmıyor. Uyu diyorsun araba benim bırakmam diyor. Bu iktidar ve sistem artık kimseyi dinlemiyor. Kötü kullanıyorsun. Araba artık dökülüyor. Bir durup nefes alalım herkes rahatlasın diyoruz. Kimse bu arabadan inemez diyor. Gaza bastıkça basıyor. Artık her virajda iki tekerle uçuruma doğru yoldan çıkıyor. Anlayacağınız şoförün gerçeklikle bağı kopmuş. Onun için gerçek diye bir şey yok. O yüzden her şey mümkün. Şimdi bu aracın yolcularına görev düşüyor. Aramızdaki farklılıkları, önyargıları ya da umursamazlığı bir kenara bırakma vakti geldi de geçiyor. Milletçe eksiksiz ayağa kalkma zamanıdır. Bu absürt davayı açabilenlerden her şeyi bekleyin. Ya bekleyip sıranın size gelmemesi için dua edeceksiniz ya da bu yapıya hep birlikte korkmadan karşı çıkacağız. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz. Bunun başka bir yolu yok.

Milletimiz Milletimiz artık yoksulluğu değil geleceği ve çocukları için başını öne eğdirmeyecek bir yaşamı istiyor. Adalete güvenmek istiyor. Mahkeme kapısından çekinmek istemiyor. Sabahın karanlığında polisin, jandarmanın kapılarını çalmasını istemiyor. Evinde eşiyle mahallede arkadaşıyla siyaseti konuşurken kelimelerini seçmek zorunda kalmak istemiyor. Gençlerimiz artık kaliteli parasız eğitim istiyor. Çocuklar gençler telefonda bile konuşurken dinleniyorum diye korkmak istemiyor. Kadınlar güven içinde olmak istiyor. Huzur içinde yaşamak istiyor. İş insanından girişimcisine, çiftçisinden esnafına hukukun üstün olduğu güven ortamının iş hacmini üretimi yükselttiği adil paylaşımın olduğu bir ülke istiyor. Biz de uzaya gider adalet ve güven ortamı barış ve huzur istiyor bu millet. Bu şekilde oluşan bir ortamda barışı tesis edemezsiniz. Bu milletin geleceğini güven altına alamazsınız. Ekrem’in diplomasını alalım istediğimizi hapse atalım düşünenlere talimat verenlere açıkçası yapanlara Allah akıl versin. Herkes biliyor ki benim diplomam Cumhurbaşkanlığı adaylığı için gereklidir ve diplomamın elinden alınmasının sebebi budur. Nokta.

“İmamoğlu’nu mercek altına almayı doğduğum günden bugüne ceddimin mezar taşlarına kadar mikroskopla incelediler”

Diplomamın alınmasının bütün tutuklu ailelerin uğradığı zulmün ve tüm Türkiye’ye söylemeye çalıştıkları yalanların hiçbir önemi yok. Bırakın Ekrem İmamoğlu’nu mercek altına almayı doğduğum günden bugüne ceddimin mezar taşlarına kadar mikroskopla incelediler. Mikroskopla. Tarih böyle bir şey görmedi. İncelenmeye ve saygısızca didik didik edilmeye de devam ediliyor. Ama olsun sorun yok. Ama buradan aynı zamanda haykırıyorum. Cesaretiniz varsa kendinize güveniyorsanız en önemlisi milletin emanetine sahip çıkacak yüreğiniz varsa samimiyseniz samimiyseniz kul hakkını gerçekten savunan ve kul hakkına gerçekten saygınız varsa CHP, AK Parti fark etmez. Türkiye’nin bütün merkezi ve yerel idare yöneticileri en üst düzey bürokratları herkesin mal varlığı en geniş şekilde incelensin. Kanun tasarıları önerileri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde en tepeden en tırnağa diploması da incelensin siyaset öncesiyle siyaset sonrası edindikleri mal varlıkları da incelensin. Tepeden tırnağa. Ak koyun kara koyun ortaya çıksın. Kim rüşvetle irtikapla kamu gücünü nüfuzunu kullanarak mal mülk sahibi olmaya yeltendiyse milletin gözü önüne gelsin. Kimin diploması sahte kimin diploması gerçek kimin diploması var yok ortaya çıksın. Bu temizliği millete karşı bu görevi yapabilecek iradeniz varsa bir günde meclisten bunu çıkartın samimiyetinizi bu millete gösterin. Meclis kursun komisyonu hep birlikte yargılayalım, yargılanalım. Bu kumpaslardan milletin vicdanına dokunan bu musibetten bir hayır çıkartalım. Verin talimatı MASAK, BDDK tüm siyasetçilerin 3. derece akrabalarına kadar bakılsın. Röntgeni çekelim hasta haline gelmiş bu siyaseti var mısınız hep beraber düzeltelim buradan hodri meydan diyorum. Milletin eleğinden geçip milletin huzuruna çıkartalım. Öyle kürsüye dayanarak mikrofona konuşarak irtikap, suç, bilmem ne, yargısız infaz yaparak beni lekeleyemezsiniz. O dediğiniz sözlere şöyle yaparım sadece şöyle. O ahlak dışı o ahlak dışı ve gerçekten kötü sözlerin her birisi sahibine aittir. Söyleyene aittir. Ne diploma davası ne diğer davalar ilahi adalete ve milletin vicdanına sıkı sıkı sarılıyoruz. Evet kızgınım. Evet hakkımı savunmaktan geri durmayacağım ama yüce Türk yargısına yapılanlara da üzülüyorum. Siz Sayın Hakim daha önce bu iddianameye karşı beyanlarımı sunmuş olsam da yüz yüzelik ilkesi gereği burada size son dönemde tespit ettiklerimi de tekrar hatırlatmam gereken unsurları sunmak zorunluluğum vardı. Buna en üst seviyede hassasiyetle imkan tanıdığınız için size teşekkür ediyorum…”

(SON)