Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Eğitim-İş, 20. kuruluş yıl dönümünde Milli Eğitim Bakanlığı önüne yürüdü…

Eğitim-İş, kuruluşunun 20. yıl dönümü nedeniyle “Karanlığa karşı aydınlığı, sömürüye karşı emeği, gericiliğe karşı bilimi savunacağız” sloganıyla Milli Eğitim Bakanlığı önüne yürüdü. Genel Başkanı Kadem Özbay, “Bu ülkeyi açık cezaevine çevirmenize izin vermeyeceğiz. Yaymak istediğiniz korku imparatorluğuna teslim olmayacağız. Boyun eğmeyeceğiz. Çocuklarımızın geleceğimizin hakkını savunmaya devam edeceğiz. Sınavla giremediğiniz üniversitelere polisle, kayyımla giriyorsunuz. Bu tarihi utançla yüzleşeceksiniz. Eğitim-İş’te her zaman olduğu gibi bu kararlılıkla sizin yaptığınız bütün kötülükleri ifşa edecek ve ant olsun ki bir gün cumhuriyetin temellerini, gerekliliklerini yeniden inşa edecek” dedi.

Eğitim-İş, kuruluşunun 20. yıl dönümü nedeniyle "Karanlığa karşı aydınlığı, sömürüye

(ANKARA) – Eğitim-İş, kuruluşunun 20. yıl dönümü nedeniyle “Karanlığa karşı aydınlığı, sömürüye karşı emeği, gericiliğe karşı bilimi savunacağız” sloganıyla Milli Eğitim Bakanlığı önüne yürüdü. Genel Başkanı Kadem Özbay, “Bu ülkeyi açık cezaevine çevirmenize izin vermeyeceğiz. Yaymak istediğiniz korku imparatorluğuna teslim olmayacağız. Boyun eğmeyeceğiz. Çocuklarımızın geleceğimizin hakkını savunmaya devam edeceğiz. Sınavla giremediğiniz üniversitelere polisle, kayyımla giriyorsunuz. Bu tarihi utançla yüzleşeceksiniz. Eğitim-İş’te her zaman olduğu gibi bu kararlılıkla sizin yaptığınız bütün kötülükleri ifşa edecek ve ant olsun ki bir gün cumhuriyetin temellerini, gerekliliklerini yeniden inşa edecek” dedi.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’na bağlı Eğitim-İş, kuruluşunun 20’nci yıl dönümünde “Karanlığa karşı aydınlığı, sömürüye karşı emeği, gericiliğe karşı bilimi savunacağız” pankartıyla sendika genel merkezinden Milli Eğitim Bakanlığı’nın önüne yürüdü. ‘Tarikatın Bakanı Yusuf Tekin istifa’, ‘Saraya değil eğitime bütçe’, ‘Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek’, ‘Eğitim İş demek Cumhuriyet demek’, ‘Lâik, bilimsel, demokratik, eğitim’, ‘Okullarda tarikat, cemaat istemiyoruz’, ‘Karanlığa geçit vermeyeceğiz’ sloganları atılan yürüyüşe; Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Orhan Yıldırım, sendikanın eski genel başkanları ve konfederasyona bağlı diğer sendikaların yanı sıra atama ve ek kontenjan bekleyen öğretmenler de katıldı.

“Devlet, kendi çocuklarını korumak yerine onları piyasaya teslim etmiştir”

Milli Eğitim Bakanlığı önünde açıklama yapan Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay özetle şunları söyledi:

“Bugün burada, çocuklarımızın geleceğini savunmak, kamusal eğitimi korumak ve Cumhuriyetimizin aydınlanmacı mirasına sahip çıkmak için bir aradayız. Çünkü bu ülkenin eğitim sistemi, yıllardır süren bilinçli politikalarla çökertiliyor; kamusal eğitim, adım adım yok ediliyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2024-2025 eğitim-öğretim yılına ilişkin açıkladığı istatistikler, bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Türkiye’de zorunlu eğitimde olması gerekirken okul dışında kalan çocuk sayısı 611 bin 612’ye ulaşmıştır. Bu sayı, yalnızca bir istatistik değildir. Bu sayı, işçileştirilen, yoksulluğa mahkûm edilen, eğitim hakkı ellerinden alınan çocuklarımızın sayısıdır. Üstelik ilkokulda net okullaşma oranı yüzde 95’e, ortaokulda yüzde 89’a, ortaöğretimde ise yüzde 82’ye düşmüştür. Her yıl binlerce çocuk daha okul yerine atölyelere, tarlalara, sokaklara yönlendirilmekte; çocuk işçiliği eğitim politikasının doğal bir sonucu haline gelmektedir. Bu tabloya bakıldığında, iktidarın ‘her çocuk eğitime erişiyor’ söyleminin büyük bir yalandan ibaret olduğu görülmektedir. Çünkü devlet, kendi çocuklarını korumak yerine onları piyasaya teslim etmiştir.

“Devlet, kendi okullarını niteliksizleştirirken, özel eğitim sektörünü palazlandırmıştır”

Kamusal eğitimin çöküşü, özel okullardaki artışta da açıkça görülmektedir. ⁠2002 yılında sadece 956 olan özel okul sayısı bugün 14 bin 700’e ulaşmıştır. 23 yıl içinde özel okulların oranı on beş kat artmıştır. Bu artış, ailelerin devlet okullarına güvenmemesinin, çocuklarını daha nitelikli bir eğitime ulaştırma umuduyla borç batağına girmesinin sonucudur. Devlet, kendi okullarını niteliksizleştirirken, özel eğitim sektörünü palazlandırmıştır. Böylece eğitim bir hak olmaktan çıkarılıp bir ‘hizmet’, bir ‘meta’ haline getirilmiştir. Aynı süreçte, eğitim öğretim birliği yok sayılarak imam hatip orta okulları ve liseleri açılmış tercih edilmemesine rağmen sayısı 450’den bin 730’a çıkarılmıştır. Bu artış, eğitimdeki plansızlığın değil, ideolojik tercihin sonucudur. Çünkü iktidar, bilimi değil dogmayı, eşitliği değil itaati, laik eğitimi değil dinin araç olarak kullanıldığı eğitimi dayatmaktadır.

“Eğitim bütçesi, sadece rakamlarla değil, bu ülkenin geleceğiyle ilgilidir”

Eğitim politikaları, toplumun ihtiyaçlarına göre değil, siyasal iktidarın çıkarına göre şekillendirilmektedir. Üstelik ekonomik kriz derinleşirken, burslu öğrenci sayısının azalması da bu tabloyu tamamlamaktadır. 2023 yılında 355 bin öğrenci burs alırken, 2024’te bu sayı 344 bine düşmüştür. Yani yoksulluk artarken, devletin öğrenciye uzattığı el çekilmiştir. Bütün bu tablo ortadayken, şimdi Meclis’te 2026 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi görüşülmeye başlanacak. Geçtiğimiz yılların bütçeleri, eğitimin gerçek ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzaktı. 2024 ve 2025 bütçeleri, okullarda yaşanan fiziki yetersizlikleri, öğretmen açığını, öğrencilerin barınma ve beslenme sorunlarını çözmedi. Bir öğün yemek ve temiz su hakkını bile bütçe yetersizliği söylemine sığınarak sağlanmamıştır. Okulların güvenli, sağlıklı ve çağdaş ortamlara dönüşmesi için gerekli yatırımlar yapılmadı. Yoksulluk derinleşirken, öğrenci destekleri azaldı. Ücretli öğretmenlik uygulaması yaygınlaştırılarak, öğretmenler güvencesizliğe mahkum edildi. Üniversiteler ise araştırma fonları yetersizliği nedeniyle bilim üretmekten uzaklaştırıldı. İşte tüm bu nedenlerle, 2026 yılı bütçesi artık aynı anlayışla hazırlanamaz. Eğitim bütçesi, tasarrufun değil, yatırımın alanı olmalıdır. Eğitim bütçesi, sadece rakamlarla değil, bu ülkenin geleceğiyle ilgilidir.

“Biz bu düzene sessiz kalmayacağız”

Bakan Yusuf Tekin’in son dönemde yaptığı açıklamalar, zorunlu eğitimi de hedef alan tehlikeli bir yönelimi yansıtmaktadır. ‘8 yıllık kesintisiz eğitim antidemokratiktir’ sözleri, hem tarih bilmezliğin hem de Cumhuriyet’in eğitim devrimlerine duyulan rahatsızlığın ifadesidir. Demokratiklik, çocukların eşit, laik ve kamusal biçimde eğitim hakkına erişmesiyle mümkündür. Kesintisiz eğitim, özellikle kız çocuklarının okulda kalmasının güvencesidir. Bunu ‘antidemokratik’ ilan etmek, toplumun ilerleme sürecine baltadır. Bakanlığın gündeme getirdiği ‘3 artı 1’, ‘2 artı 2’ gibi modeller, eğitimde geriye gidişin adıdır. Bu modeller, çocukları erken yaşta iş gücüne sürmeyi, özellikle emekçi ailelerin yoksullaştırlan halkın çocuklarını okuldan koparmayı hedeflemektedir. MESEM uygulamaları ile çocukların ‘eğitim’ adı altında üretim bantlarına gönderilmesi de artık bu niyetin somut kanıtıdır. Biz bu düzene sessiz kalmayacağız. Çocukların yeri sanayi çarklarının dişlileri değil; okul sıraları, kütüphaneler ve laboratuvarlardır. Eğitim-İş olarak vurguluyoruz: Eğitim hakkı pazarlık konusu olamaz. Zorunlu eğitimi parçalamak, toplumun aydınlanma yürüyüşünü durdurma girişimidir. Biz buna izin vermeyeceğiz.

“Öğretmenler ekonomik ve sosyal açıdan büyük baskılar altında”

Ne yazık ki ülkemizde öğretmenler, hak ettikleri saygınlıktan uzak, ekonomik ve sosyal açıdan büyük baskılar altında görev yapmaktadır. Yoksulluk sınırının altında ücretlerle çalışmaya mahkûm edilen, sözleşmeli ve ücretli istihdam politikalarıyla güvencesizliğe itilen aynı görev ve sorumluluğa sahip olmasına rağmen eşit işe eşit ücret ilkesine ayrı şekilde ünvanlarla ayrıştırılan öğretmenlerimiz siyasi kadrolaşmaya ve liyakatsiz yönetim anlayışının gölgesinde meslek onurlarını koruma mücadelesi vermektedir.

“Bu ülkenin çocuklarını karanlığa terk etmeyeceğiz”

Bizler, Cumhuriyetimizin aydınlık geleceğinin teminatı olan öğretmenlerimizin, eğitim emekçilerinin sorunlarını ve haklı taleplerini her koşulda yüksek sesle dile getirmeye devam edeceğiz. ⁠Öğretmenler, eğitim emekçileri yoksulluk sınırının altında değil; insanlık ve meslek onuruna yaraşır ücretlerle çalışmalıdır. ⁠Tüm öğretmenler, tüm eğitim çalışanları tam güvenceli statüye geçirilmelidir. ⁠Laik, bilimsel, çağdaş, kamusal, parasız ve karma eğitim ilkeleri eğitim sisteminin temeline yerleştirilmelidir. Eğitim-İş olarak, eğitime ayrılan kaynakların artırılması, eğitimin piyasadan ve gericilikten arındırılması, laik, bilimsel, kamusal ve parasız eğitimin güçlendirilmesi için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Çünkü biliyoruz ki, eğitimi savunmak, Cumhuriyeti savunmaktır. Bu ülkenin çocuklarını karanlığa terk etmeyeceğiz. Bu ülkenin eğitim emekçileri susmayacak, boyun eğmeyecek, teslim olmayacak.

“Çocuklarımızın geleceğimizin hakkını savunmaya devam edeceğiz”

Devletin okullarında bir öğün yemek haakını vermiyorlar. Üniversitelerde de öğrencilerimizin yemek ve barınma hakkını sağlamıyorlar. Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden biri geçtiğimiz hafta onun önündeydik, Hacettepe Üniversitesi’nin. Bilimin, sanatın artık dışarıya atıldığı, çocukların yaşam alanının daraltıldığı… Hacettepe Üniversitesi öğrencileri yemek hakkıyla ilgili demokratik haklarını kullanıyorlar ve üniversitenin içerisinde ters kelepçe gözaltına alınıyor. Bu ülkeyi açık cezaevine çevirmenize izin vermeyeceğiz. Yaymak istediğiniz korku imparatorluğuna teslim olmayacağız. Boyun eğmeyeceğiz. Çocuklarımızın geleceğimizin hakkını savunmaya devam edeceğiz. Sınavla giremediğiniz üniversitelere polisle, kayyımla giriyorsunuz. Bu tarihi utançla yüzleşeceksiniz. Eğitim-İş’te her zaman olduğu gibi bu kararlılıkla sizin yaptığınız bütün kötülükleri ifşa edecek ve ant olsun ki bir gün cumhuriyetin temellerini, gerekliliklerini yeniden inşa edecek.”

Açıklamaların ardından Eğitim-İş üyeleri Anıtkabir’i ziyaret etti.