Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Dünyaca ünlü yönetmen Tony Gatlif: “Sanat, ölümün karşısında yaşamın sesidir”

 Dünyaca ünlü yönetmen Tony Gatlif, Bodrum Uluslararası Film Festivali’nde gerçekleştirdiği Masterclass’ta sanatın, göç, kimlik ve adaletsizliklere karşı en güçlü direniş biçimi olduğunu vurguladı. Gatlif, “Sanat sadece estetik değil; yaşamın, insan haklarının ve özgürlüğün sesidir” dedi.

 Dünyaca ünlü yönetmen Tony Gatlif, Bodrum Uluslararası Film Festivali'nde gerçekleştirdiği

Haber: Hilal SOLMAZ

(MUĞLA) – Dünyaca ünlü yönetmen Tony Gatlif, Bodrum Uluslararası Film Festivali’nde gerçekleştirdiği Masterclass’ta sanatın, göç, kimlik ve adaletsizliklere karşı en güçlü direniş biçimi olduğunu vurguladı. Gatlif, “Sanat sadece estetik değil; yaşamın, insan haklarının ve özgürlüğün sesidir” dedi.

Bodrum Uluslararası Film Festivali, dünyaca ünlü Tony Gatlif’i ağırladı. Roman kültürü üzerine filmleriyle tanınan Gatlif, romanların, ezilenlerin, etnik azınlıkların, sürgünlerin ve göçebelerin hikayelerini sinemasına yansıtan önemli bir yönetmen olarak festivalin sanat yönetmeni ve sinema yazarı Alin Taşçıyan yönetimindeki Masterclass’ta sanat dünyasına dair zengin içerikler paylaştı. “Gadjo Dilo” (1997), “Vengo” (2000), “Latcho Drom” (1993), “Exils” (2004) ve “Transylvania” (2006) gibi uluslararası alanda ses getiren filmleriyle tanınan Gatlif, göçmen meselesinden ekonomik krizlere, yükselen ırkçılığa kadar geniş bir yelpazede görüşlerini aktardı.

“Sanat, dünyadaki boşluğu doldurmak için vardır”

Konuşmasında günümüz dünyasında yaşanan trajedilere dikkat çeken Gatlif, “Bugün Gazze, Ukrayna ve Afrika’da masum insanların ölümüne şahit oluyoruz. Sanat, bu trajediye karşı çıkmanın ve sesimizi duyurmanın tek yoludur” ifadelerini kullandı. Geçmişe duyulan özlemin ve hızla değişen hayatın insanlarda derin izler bıraktığını belirten Gatlif, “Geçmişimizi hatırlamak, köklerimize sahip çıkmak önemli. Sanat da kimliğimizi koruyup anlatmanın en güçlü aracıdır” dedi.

Dünyadaki şiddet ve savaşlara sessiz kalmanın tehlikesine vurgu yapan Gatlif, “Bugün bilgi çağındayız; savaşları ve adaletsizlikleri görüyoruz ama harekete geçmiyoruz. Eğer aktif olsaydık hepimiz sokaklarda olurduk, bu zulümlere hayır derdik” dedi. Kültürel çeşitlilik ve etnik kimliklere saygının sanat yoluyla dünyaya aktarılması gerektiğini söyleyen yönetmen, özellikle Endülüs kültürüne olan bağlılığından ve bu mirasın öneminden bahsetti.

Sanatın sadece estetik değil, hayatı, insan haklarını ve özgürlüğü savunmanın güçlü bir biçimi olduğunu belirten Gatlif, “Sanatçılar olarak görevimiz, adaletsizliğe karşı durmak ve insanlara umut olmaktır” dedi.

“Sanat cesaret ister”

Sanatçı olmanın cesaret gerektirdiğini dile getiren Gatlif, “Kültüre erişimim yoktu. Sanatçı olmak cesaret ister. Başka bir meslek yapabilirdim ama kültürel bir meslek yapmayı seçtim. Bozark’ta sanat dersleri aldım, sonrasında İslami sanatlara ve Endülüs’te Alkazar gibi yerlerde sanata ilgi duydum” diye konuştu.

Sanatın yerini iletişime bıraktığını belirten yönetmen, “Sanatın küçücük bir kullanımına bile ihtiyaç var. Sanat, dünyadaki boşluğu doldurmak için kullanılmalı. Bugün bir sinemacı bir artisttir. Elinde ne olduğunu bilmesi gerekir. Film yapıyoruz ama içinde film yok, sadece izleyen var. Bizim filmlerimizle iletişim kurmak çok önemli” dedi. Gatlif, “Benim için sinema, insanları yolculuğa çıkarmaktır ama organize olmayan bir yolculuğa” ifadesini kullandı.

“Müzik sinemanın omurgasıdır”

Film üzerine düşünmeye başladığında müziği de tasarladığını söyleyen Gatlif, “Müzik, filmin omurgasıdır; senaryoyu yazarken ve çekim mekanlarını saptarken eş zamanlı olarak müziği de tasarlarım” ifadelerini kullandı. Bu yaklaşımıyla farklı coğrafyalarda sürgün ve aidiyet çelişkileri yaşayan karakterlerini sinemaya taşıyan Gatlif, Exils ve Transylvania gibi filmleriyle eve dönüş, kimlik çatışması ve memleket özlemi temalarını işliyor.

Yaşlanmanın getirdiği geçmişe özlemi dile getiren Gatlif, “İnsan yaşlandıkça geçmişe dair özlem duyuyor, hayatın elinden kaçtığını hissediyor. Bu duyguları babaannemden, anneannemden duydum, şimdi ben de onları hissediyorum” dedi. İletişim çağında eylemsizliğe de dikkat çekerek, “İletişim çağındayız ama pasifiz. Aktif olsaydık hepimiz sokakta olurduk. Gazze’de, Afganistan’da olup bitenlere karşı sessiziz. Ebedi seyirciler olduk” ifadelerini kullandı.

Sanatın sınırları zorlayan yönünü vurgulayan Gatlif, “Bugün sanatçının yerini yetişim aldı ama düşünce yok. Sanat, ölümün karşısında yaşamın sesidir. Ortada savaş yok, sadece masum insanlar ölüyor. Biz ne yapıyoruz? Evimizde izliyoruz. Ama bir yerde olmak, yüz yüze söylemek asıl olan. Bilgisayar arkasından yazmak değil” dedi.

“Müzik halkın nostaljik sesidir”

Filmlerine müzikle yaklaşımını da anlatan Gatlif, “Müzik nostaljik bir şeydir, halkın nostaljik sesidir. Müzik çalındıktan sonra hemen nostaljiye dönüşür. İnsanlığa direkt mesaj verir, aşk olsun, arkadaşlık olsun…” dedi. Evde müzikle ve dansla buluşmanın özgürleştirici gücüne de vurgu yapan Gatlif, “Evde yalnız dans ediyorum bazen, bu beni özgürleştiriyor. Um Kalsoum dinlerken sabaha kadar yalnız kalmak özgürlük hissi veriyor” ifadesini kullandı.

Oyunculuktan yönetmenliğe geçişini anlatan Gatlif, teknolojinin sinema üzerindeki etkisini şöyle özetledi:

“Tiyatroyla başladım. Ama bir yerden sonra konuşmam gerekiyordu, nereden geldiğimi göstermem gerekiyordu ve sinemaya geçtim. 18 yaşında sinemanın bir endüstri olduğunu düşündüm, ama artık öyle değil. Artık cebimdeki küçük bir kutuyla film yapabiliyorum.”

Salon sineması ile dijital yayınları karşılaştıran Gatlif, “Salonda izlemek komünal bir şeydir, diğerleriyle aynı anda aynı duyguyu yaşamak büyük bir şeydir. Ama evde, telefonda izlemek de kıymetlidir. Film her yerdedir, sinema her yerde” dedi.

“Türk sinemasını takip ediyorum”

Türkiye’ye ve Türk sinemasına olan ilgisini dile getiren Gatlif, Yılmaz Güney’in büyük bir aktör olduğunu vurguladı, ayrıca Nuri Bilge Ceylan sinemasını çok beğendiğini ifade etti.

2014 yapımı Geronimo filminde İbrahim Tatlıses’in müziklerine yer verdiğini hatırlatan Gatlif, Tatlıses’in “yüreklere dokunan sesi ve tınısı” olduğunu belirterek “İbrahim Tatlıses’i ilk dinlediğimde çok etkilendim, filmimde kullanmak istedim” dedi. Film müziklerinin senaryodan önce hazırlandığını söyleyen yönetmen, “Müzik her zaman filmlerimin başlangıç noktasıdır” dedi.

Fransa’daki ırkçılık ve ötekileştirilen sinemacılarla ilgili deneyimlerini paylaşan Gatlif, oyuncularla saygı çerçevesini aşan ilişki kurmadığını, hırpalamadan beklediği oyunculuğu almaya çalıştığını ifade etti.

“Su gibi özgür bir şey yoktur”

Bir seyircinin Polaro filmindeki su sahnesiyle ilgili sorusuna yanıt veren Gatlif, suyu temsili bir özgürlük sembolü olarak tanımladı:

“Film zaten özgürlük üzerineydi. Su dünyada en özgür şeydir, sarayları bile yıkabilecek güce sahiptir ama aynı zamanda zarif ve yıkıcı değildir. O sahne bu anlamı taşır.”

Konuşmasını sinemanın evrenselliğini vurgulayarak tamamlayan Gatlif, “Film her şeye sahip: aşk, dostluk, acı, umut… Hepsi sinemada var. Bu nedenle sinema her şeydir” dedi.