Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Dervişoğlu, gençlerin sorularını yanıtladı: “Türkiye’nin sistem sorunu var”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, gençlerin sosyal medyadan ilettiği soruları yanıtladı. Dervişoğlu, bir soru üzerine,  “Türkiye’nin sistem sorunu var. İktidar olduğumuzda ele alacağımız ilk konu parlamenter demokratik sisteme geçişin önünü açabilecek adımlardır” diye yanıt verdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, gençlerin sosyal medyadan ilettiği

(ANKARA) – İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, gençlerin sosyal medyadan ilettiği soruları yanıtladı. Dervişoğlu, bir soru üzerine, “Türkiye’nin sistem sorunu var. İktidar olduğumuzda ele alacağımız ilk konu parlamenter demokratik sisteme geçişin önünü açabilecek adımlardır” diye yanıt verdi.

Dervişoğlu, gençlerin sosyal medyadan ilettiği sorulara YouTube hesabından yayınlanan Eşit Bakış programında yanıt verdi.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilen seçimlerde Cumhurbaşkanlığına Tufan Erhürman’ın seçilmesine ilişkin soru üzerine Dervişoğlu, “Federe bir devlet yapısına meyil ettiğine dair birtakım tevatürler, dedikodular dolaştırıldı. Kıbrıs seçimlerini yakinen takip ettim. Hem Cumhurbaşkanlığına aday olan Sayın Erhürman’ın hem de yakın çevresinin bu konuyla alakalı, Kıbrıs’ın kırmızı çizgilerini zaafa düşürebilecek bir söylemin mümessili gibi davrandıklarına şahit olmadım. Ama her seçim döneminde olduğu gibi siyasi rakipler birbirlerinden istifade edebilmek için farklı stratejiler uygulayabiliyorlar. İYİ Parti olarak oradaki seçime milli iradenin tecellisi noktasından yaklaştık. Dolayısıyla seçimin hemen akabinde Sayın Erhürman arayıp tebrik ettim” yanıtını verdi.

“Türkiye’de Gibi dizisindeki gibi olaylar yaşanıyor”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Kıbrıs seçimlerinden sonraki çıkışı hatırlatılan Dervişoğlu, şunları söyledi:

“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemenliğini önce siz tanıyacaksınız ki, onu uluslararası alanlarda savunabilesiniz. O egemenliğin tartışma konusu yapılması gibi bir durum hasıl olunca, pek tabiidir ki uluslararası arenada da birtakım sıkıntılar beraberinde gelecektir. Sayın Bahçeli’nin benzer kelamlarına hep rastlıyoruz. Gençlerin takip ettiğine inandığım bir dizi var, Gibi. Orada ilginç bir diyalog yaşanıyor. Grubun içine gelen biri İspanyolca konuşmaya başlıyor. Masada İspanyolca bilen yok. İspanyolca bilen olmadığı için kişinin İspanyolca konuşup konuşamadığını anlayan da yok. Aksini bilmediğine göre söylediği doğrudur türünden ortak bir kabul oluşuyor. Türkiye’de de Gibi dizisindeki gibi olaylar yaşanıyor. Son zamanlarda şifre çözücü kullanmak zorunda olduğunuz birtakım beyanlarla karşılaşıyorsunuz. Söyleneni anlamadığımız için değerlendirme yapmak zor.”

“Terörsüz Türkiye’yi kim istemez?”

Bir başka sosyal medya kullanıcısının “Yeni açılım sürecinden neden rahatsızsınız? Bu süreci, şehitler artık olmayacağı ve kaynaklarımızın savaşa değil halkın refahına gideceği için olumlu görüyorum” şeklindeki yorumu üzerine Dervişoğlu, “Bu algı nereden oluştu bilmiyorum. Benim karşı olduğum bir şey yok. Terörsüz Türkiye’yi kim istemez? Ama terörsüz Türkiye tanımı bir iletişim kampanyasına dönüştürüldü. İşe yanlış yerden başladıklarına işaret ettim. Türkiye’nin yaklaşık 50 yıldır başına bela olmuş bir terör sorunuyla karşı karşıya olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu durumun çözülmesi noktasında gayret sarf edilmesi icap eden bir problem olduğunu da biliyoruz. Ama problemi çözme işine, terör örgütünün başındaki caninin yol göstericiliği ile başlarsanız, gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemiş olursunuz. İlk düğme yanlış iliklenince, geri kalanı pek tabiidir ki yanlış iliklenecektir” şeklinde konuştu.

“Meclis’in Öcalan’ın ayağına götürülmesi; dolayısıyla devletle Öcalan canisinin eşitlenmesi söz konusu hale geliyor”

Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ayrıca Türkiye’nin başına terörü bela edenler, hiçbir amelinden vazgeçtiklerine dair bir işaret vermiyorlar. Türkiye’nin üniter yapısını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapu senedini niteliğindeki Lozan’ı, dil birliğini tartışıyorlar. Bunun yanı sıra yasal düzenlemeler üzerinden örgüt mensuplarına af talepleri gündeme geliyor. Böyle bir sürecin devletle birlikte Abdullah Öcalan tarafından yürütüldüğüne dair İmralı ziyaretleri yapılıyor. Hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, İmralı’da Abdullah Öcalan’ın ayağına götürülmesi; dolayısıyla devletle Öcalan canisinin eşitlenmesi söz konusu hale geliyor. Sorunun çözülmesiyle ilgili komisyon önermesi bizzat onun tarafından yapılıyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından yaşama geçiriliyor. Bunlar terörle mücadele eden bir devletin yapması gereken şeyler değil. Terör örgütünün şımarmasına, terör örgütünün hedef ve ideallerinin meşrulaşmasına sebep oluyor.

Türkiye Cumhuriyeti devleti böyle bir şımarıklığa vesile olabilecek bir stratejinin parçası olmamalıdır. Dolayısıyla çözülmesi gereken bir problem varsa, o problemin çözümüne dair radikal tedbirleri yaşama geçirebilecek adımlar atılmalıdır. Bugünkü hükümet 23 yıldır iş başındadır. 41 yıllık bir terör belasının çözümü için 23 sene adım atmayıp, bugün Abdullah Öcalan’ın yol göstericiliğinde devletin bir stratejiye parça kılınması yadırganacak bir şey. Bu bir sorundur. Adı üstünde bir terör sorunudur. Bu sorunun çözülebilmesi için de sıhhatli adımlar atmak icap eder. Yanlış bir yerden başlarsanız doğru bir sonuç çıkmasını bekleyemezsiniz. Benim karşı çıktığım, Türkiye Cumhuriyeti devletinin mücadele edeceği unsurlarla müzakereye yeltenmesidir.”

“Sorunu çözüyor gibi görünüp, diğer sorunları büyütmüş olursunuz”

“Amerika ile kurulan yakın ilişkiler ve Türkiye’nin Gazze’de oynayacağı rol hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna Dervişoğlu, şu yanıtı verdi:

“Dış politik gelişmelere ilişkiler noktasından bakarsanız, şahsi ilişkilerin ortaya çıkaracağı sonuçlarla meşgul olmak durumunda kalırsınız. Türkiye uzunca bir zamandır Erdoğan’ın kurduğu şahsi ilişkiler temelinde oluşmuş bir dış politika alanında kendini hissettiriyor. Oysa Türkiye’nin yaşadığı coğrafyanın hassasiyetlerini çok iyi anlayan, o hassasiyetlere göre kendi jeopolitik risklerini de göz önüne alarak attığı doğru adımlar vardı. Bunlar hem aktif hem ihtiyatlı adımlardı. Ama meseleyi şahsi ilişkilere indirgerseniz bir taraftan sorunu çözüyor gibi görünüp, bir diğer taraftan bazı sorunları büyütmüş olursunuz. Dış politika şahsi ilişkilerle yönetilecek bir alan değildir. İşe bu pencereden bakarsanız, bulunduğunuz coğrafyada jeopolitik açıdan birtakım avantajları kaybeder, bazılarını da dezavantaja dönüştürürsünüz. Türkiye uzunca bir zamandır böyle bir savrulma yaşıyor ve o sebepledir ki ABD ile olan münasebetlerde zaman zaman git-geller yaşıyoruz.

Bu meseleler devletin önemli kurumlarında hassasiyetle ele alınmış gibi görülse de dış politika bir ticaret alanına dönüştürülmüş gibi bir hissiyat da oluşuyor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ABD’yle kurmuş olduğu temasta 300 tane Boeing satın alınması, çok yüksek miktarlarda sıvılaştırılmış gaz anlaşmalarının yapılması, nadir toprak elementleri ile alakalı birtakım konularda mutabakata varılmış olması hali; bizim penceremizden bakıldığında ilişkilerin şahsileştirildiğini ve başka bir zemine taşındığını gösteriyor. Ayrıca ABD Başkanı’nın, Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili ‘seçim hilesini iyi bilir’ demesi, kendisinin dışarıda meşruiyet aradığına dair bir izlenimin oluşmasına vesile olması bizim tarafımızdan bakıldığında kabul edilebilecek değildir.

Ayrıca başka bir şey daha var. Konunun o pencereden de ele alınması gerekir. Etrafımızda olup bitenlerin doğru bir biçimde okunduğu kanaatinde değilim. Türkiye’deki ya da bölge coğrafyasındaki gelişmeler, yakın ve uzak coğrafyalardan bağımsız gelişmeler değildir. Dolayısıyla sadece, ABD ve Türkiye arasındaki müzakereler noktasında ele alınamaz. Ayrıca Türkiye’nin başka bir handikabı daha var. Sayın Erdoğan, Türkiye adına attığı imzalar da denetlenemiyor. Türkiye’nin verdiği taahhütler geçerli oluyor ama ABD’nin Türkiye’ye verdiği taahhütler Kongre’nin denetimine tabi.”

“Türkiye sorumluluğunu yerine getirmelidir ama…”

Türkiye’nin birtakım dayatmaların da muhatabı kılındığını söyleyen Dervişoğlu, şöyle devam etti:

“Gazze olayıyla bağlantılandırmak için söylemek istiyorum. Bir tarafta bahar havası yaşadığımız bir uluslararası münasebet alanı, bir diğer tarafta ise karşı duruşların muhatabı olduğumuz bir alan var. Türkiye’nin Gazze’de bulunması herkes tarafından isteniyor. Çünkü Türkiye’nin Filistin’le tarihi bağları var. İnsanlığa karşı suç işleyen İsrail’in karşısında da takınılması arzulanan insani bir tavır var. Türkiye elbette ki orada olmalıdır ama Türkiye’nin orada olmasını bugün en çok İsrail istemiyor. Bir tarafta ‘Amerika ile bahar havası var’ deniliyor ama ABD de bu konuyla ilgili herhangi bir karar vermiş değil. ABD’nin iz dönüşümünde hareket edeceğini öngördüğümüz Mısır’ın da Türkiye’yi Gazze’de istemediğine dair açıklamaları var. Türkiye bize göre insani ve bölgenin omuzlarına yüklediği vicdani sorumluluğu kendisini risk altına almadan yerine getirmelidir ama Türk askeri bir uluslararası birliğin içinde olmalıdır. Türk askerine yabancı bir devlet, başka bir yerde insanlık dışı birtakım emellere hizmet etmek üzere vazifelendirme yapamamalıdır.”

“Tüm ekonomik problemlerle ilgili üst düzey çalışmalarımız var”

Bir başka sosyal medya kullanıcısının, İYİ Parti’de iddialı bir ekonomi kalkınma planı göremediğini belirtmesi üzerine Dervişoğlu, “Takip eksikliğinden kaynaklı bir durum ama arkadaşımızı eleştirmiyorum. Kusuru kendimizde aramak gibi bir mecburiyetimiz var. Sinan bizde güzel bir şey arıyor ve bulamıyorsa biz onu aradığı şeyi verememişiz demektir. Birçok doğru şey yapıyorum ama yaptıklarım görülmüyorsa, bu görmeyenin kusuru, kabahati değildir. Doğru bir iletişim zinciri kuramamışızdır demektir. İYİ Parti’nin bütün ekonomik problemlerle alakalı olarak, çok üst düzey çalışmaları var. Sadece ekonomi alanında değil, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu bütün sorunlar alanında çok özel ve kapsamlı çalışmalarımız var. Çok güçlü bir ekonomi kadromuz var. Ekonomik sorunların aşılabilmesi noktasında da Türkiye’nin yeni bir kıta keşfetmesine ihtiyaç yok. Çünkü Türkiye; imkanları, kaynakları ve genç insan potansiyeli yönüyle her türlü problemini çözmeye muktedir bir toplum” ifadelerini kullandı.

“Türkiye’nin bir sistem sorunu var”

Bir seçmen olarak Türkiye’de ilk neyi değiştirmek istediği sorulan Dervişoğlu, “Türkiye’de ilk değiştirmek istediğim şey sistem. Bunu vatandaş Müsavat Dervişoğlu olarak da İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu olarak da yarın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde iktidar olmuş ve Türkiye’yi yönetme imkanı bulmuş Müsavat Dervişoğlu olarak da aynı fikirde olduğumu söyleyebilirim. Türkiye’nin bir sistem sorunu var. İktidar olduğumuzda ele alacağımız ilk konu parlamenter demokratik sisteme geçişin önünü açabilecek adımları atmaktır” yanıtını verdi.