(TBMM) – DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, atılmayan her adımın ve yaşanan her gecikmenin “Terörsüz Türkiye” süreci karşıtlarını cesaretlendirdiğini söyleyerek, “Sürecin ritmi düştükçe savaştan yana olanların cesareti artıyor ve adeta tüm tuşlara basılmışçasına sistematik olarak barış karşıtı sesler yükseliyor. Meclis’te bu savaş hamasetini yapanları çok iyi görmemiz lazım. O Meclis kürsülerinde çığlık atanlar kendi kapalı dünyalarında yaşayan bir avuç ayrıcalıklı azınlıktır. Onlar kendi imtiyazlı hayatları bitmesin diye Kürtlerle eşitlenmemek için bu adımları attıklarını biliyoruz. Bu sistematik provokasyonlara pabuç bırakacak değiliz. Tek sermayesi nefret olan bu kesimin ırkçı hayallerinin toplumu bölmesine izin vermeyeceğiz” diye konuştu.
Hatimoğulları, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Avrupa’da Alevilerle halk buluşmaları gerçekleştirdiklerini belirtti.
“Türkiye’de ve diasporadaki bütün Alevi canlar barıştan ve demokrasiden yana ama temkinli olduklarını da yaptığımız her buluşmada ısrarla ifade ediyorlar. Türkiye’de devletin yürüttüğü Alevi politikası açılımını samimiyetten uzak, tarihsel asimilasyoncu politikanın bir devamı olarak görüyorlar” diyen Hatimoğulları, buluşmalarda, Aleviliğin inanç, cemevlerinin ise ibadethane olarak tanınması gerektiği vurgusunun özellikle belirtildiğini anlattı.
Buluşmalarda Alevilerin, “bütün farklı halklar ve inançların eşit yurttaşlık hakkı temelinde özgür ve eşit yaşayacağı bir hukuk ve bir toplumsal zeminin inşasının ne kadar önemli olduğunu ısrarla vurguladıklarını” söyleyen Hatimoğulları, “Kendileri taleplerinin duyulması, başta kimlik ve inanç olmak üzere bu taleplerinin görünür olmasının özellikle altını çizdiler. Gelip bizlerle tartışan, görüş ve öneri sunan, değerlendirme yapan, bizleri büyük bir özveriyle karşılayan Alevi canlarımıza buradan bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. Meclis’te de toplumsal mücadelede de onların sesi ve ve can yoldaşı olmaya devam edeceğiz. DEM Parti her daim Alevi canlarla beraber mücadele etmeye devam edecek” diye konuştu.
“Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve bütün Kobani kumpas davası tutuklusu arkadaşlarımız serbest bırakılmalıdır”
Hatimoğulları’nın konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:
“KESK’in başlatmış olduğu bir yürüyüş vardı. ‘Hukuksuzluğa son, işimizi geri alacağız’ şiarıyla yol çıktılar. Ankara’ya geldiklerinde ne yazık ki kamu emekçileri çok şiddetli polis müdahalesiyle karşılaştılar. Bunu bir kez daha kınıyoruz. KHK’lılar görevlerine iade edilmelidir. KHK’lılar yalnız değildir. Bizler de mücadelemizin yanında olmaya devam edeceğiz.
İki gün önce sevgili Figen Yüksekdağ ve sevgili Selahattin Demirtaş’ı Eş Başkanımız Tuncer Bakırhan’la beraber cezaevlerinde ziyaret ettik. Öncelikle şunu belirtmeliyim; sağlıkları, moralleri çok yüksek. Barışa olan umutları çok yüksek ve hem sizlere, mücadele arkadaşlarına, hem bütün Türkiye halklarına selam ve sevgilerini iletiyorlar. Bizler milletvekili arkadaşlarımız, mahpusların aileleri cezaevi görüşüne giden herkesin şu noktanın altını çizdiğini belirtmeliyim; mahpusların bu süreçten ciddi beklentisi var. Gerekli adımlar atılmalı, yasal düzenlemeler yapılmalı, barış tek tarafın adımlarıyla inşa edilemez, devlet ve iktidar somut adımlar atmalı. Bunlar, cezaevinde kimi ziyaret ettiysek ve mahpus aileleri ve yakınlarının bizlere görüş ve önerileri çerçevesinde ulaşmış olan görüşlerin özeti. Biz çok kez söyledik, sonuç alana kadar da söyleyeceğiz. Kobani Kumpas Davası’nda ceza verilen sevgili Selahattin Demirtaş için AİHM üçüncü kez ihlal kararı verdi. Bu karara göre Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve bütün Kobani kumpas davasında tutuklu bulunan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Bir saat dahi içeride kalmamalılar. Ortada çok önemli bir karar var ve biz bu kararın bir an önce hayata geçmesini burada bir kez daha vurguluyoruz. Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi Tayfun Kahraman için 31 Temmuz’da verdiği ihlal kararının gerekçesini 17 Ekim’de açıkladı. Gezi davasında 18 yıl hapis cezası alan Tayfun Kahraman’ın başvurusu kabul edildi. Yargılamanın hakkaniyete uygun olmadığını, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtti. Sadece Tayfun Kahraman değil, Osman Kavala, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Can Atalay aynı hukuksuzlukla içerideler ve onlar da serbest bırakılmalı. Daha yakın zamanda Osman Kavala kendisine ziyaret için gelen milletvekillerinin ziyaretlerine izin verilmediğini açıkladı. Bu hukuksuzluklar derhal son bulmalıdır ve Gezi tutsakları serbest bırakılmalıdır.
“CHP belediyelerine yönelik operasyonların siyasi saik ile yapılıyor”
Dün aralarında seçim bölgem olan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Zeydan Karalar’ın da bulunduğu çok sayıda belediye başkanı ve beraberinde yargılananlar hakkında yüz yılları aşar hapis cezasıyla iddianame açıklandı. CHP belediyelerine yönelik operasyonların siyasi saik ile yapıldığının altını defalarca çizdik. Bir kez daha ifade ediyoruz; Ekrem İmamoğlu ve tüm seçilmişler bu şekilde yargılanamaz, derhal serbest bırakılmalı. Tutuksuz bir şekilde yargılanmaları pekala devam edebilir ve serbest bırakılarak görevlerine iadeleri sağlanmalıdır.
“İktidar ve muhalefet barışın toplumsallaşması için sahada değil”
Yürüttüğümüz barış çalışmalarında bütün toplumsal ve siyasal kesimlerden şu değerlendirmeleri duyuyoruz, ‘DEM Parti’yi bizler bu süreçte sahada görüyoruz. Süreç için sadece sizler bizleri ziyaret ediyorsunuz. Süreçle ilgili görüş alışverişinde bulunuyorsunuz. Değerlendirmelerimizi alıyorsunuz. Bilgilendirmede bulunuyorsunuz’ diyorlar. İktidar ve muhalefet barışın toplumsallaşması için sahada değil. Yasal düzenlemelere ilişkin atılmış henüz bir adım dahi yok. Barışı herkes ister ama iktidardan doğru söylemi aşan, güven oluşturan somut adımlar yok. Bunlar çok gerçekçi değerlendirmeler hakikaten. Türkiye’nin elinde tarihi bir fırsat var. Bu kürsüye her çıktığımızda partimiz adına konuşan her sözcümüz bu tarihsel fırsatın altını önemle çiziyor. Herkesin görev ve sorumlulukları belli aslında.
İktidar ve devlet, yasal düzenlemeler başta olmak üzere somut adımlar evresine ivedilikle girmeli. Güven arttırıcı adımlar ivedilikle atılmalı. Toplumsallaşmayan barış sonuç alamaz. Barışın toplumsallaşmasının yoluysa başta kadınlar ve gençler olmak üzere toplumun bir bütün olarak barışın mimarı haline gelmesiyle mümkün. Burada iktidar, muhalefet, herkese ama herkese çok büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Komisyonun önümüzdeki süreçte somut adımlara yoğunlaşması; tekil, özgül, bütüncül geçiş yasalarının çerçevesinin bir an önce çizilmesi, 2026 yılı bütçesi Genel Kurul’a gelmeden yasal düzenlemelerin yapılması hem güven arttıracaktır hem bu sürecin başarıya ulaşması için son derece ön açıcı olacaktır.
“Meclis resmi hesabı Kürtçe paylaşım yapınca Türkçeye veya başka bir dile halel mi geldi?”
TBMM Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş beraberindeki heyetle Diyarbakır’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Meclis’in resmi hesabından diğer diller gibi Kürtçe paylaşım yapıldı. Önemlidir, anlamlıdır ve şimdi soruyoruz; Meclis resmi hesabı Kürtçe paylaşım yapınca Türkçeye veya başka bir dile halel mi geldi? Ülke bölündü mü? Hayır. Tam tersi. Tam tersi bu ülkede yaşayan milyonlar Kürt’ü tanımış oluyor. Ana dillerine saygı göstermiş oluyor.
“Süreç karşıtlarının tahriklerine asla gelmeyeceğiz”
Irkçılar, ırkçılıktan siyaset devşirenler bu adımları istemezler. Atılmayan her adım, yaşanan her gecikme, süreç karşıtlarını cesaretlendiriyor. İşte görüyoruz. Sürecin ritmi düştükçe savaştan yana olanların cesareti artıyor ve adeta tüm tuşlara basılmışçasına sistematik olarak barış karşıtı sesler yükseliyor. Süreç bitsin, ölümler sürsün diyorlar mealen. Peki kim bunlar? Neden bu kadar ısrarcılar? Bunlar yıllarca savaş siyaseti yapanlar, siyaseti çatışmadan ibaret görenler ve bundan nemalananlardır. Şimdi barış onların tüm varlık nedenlerini ortadan kaldırıyor. Meclis’te bu savaş hamasetini yapanları çok iyi görmemiz lazım. O Meclis kürsülerinde çığlık atanlar kendi kapalı dünyalarında yaşayan bir avuç ayrıcalıklı azınlıktır. Onların kendi imtiyazlı hayatları bitmesin diye Kürtlerle eşitlenmemek için bu adımları attıklarını biliyoruz. Bu sistematik provokasyonlara pabuç bırakacak değiliz. Tek sermayesi nefret olan bu kesimin ırkçı hayallerinin toplumu bölmesine izin vermeyeceğiz.
86 milyonun huzurunda bütün milletvekillerimize, partililerimize çağrıda bulunuyorum. Bu ırkçılarla atışma sarmalına girmeyeceğiz. Onların belirlemek istediği dar alanda siyaset yapmayacağız. Enerjimizi barış ve demokratik toplumun inşasına harcayacağız. Geçim derdindeki milyonlara, adalet arayanlara, barış özlemi çekenlerin umuduna, mücadelesine güç katacağız. İnsana dokunan, hayata anlam katan, somut çözümler üreten bir dille konuşacağız. Süreç karşıtlarının tahriklerini asla gelmeyeceğiz. Onların oynadığı oyunu ifşa edeceğiz çünkü biliyoruz hakaret, küfür, siyaset değildir; siyasetin bittiği yerdir. Bütün bu gürültü patırtı siyasi tükenmişlik sendromunun ta kendisidir. Kürt düşmanlığını savaş seviciliği ile birleştirenlere geçit vermeyeceğiz. Bizler demokratik müzakere ve mücadele ilkeleriyle siyasi yapmaya devam edeceğiz.
“Kimin kendisini nasıl tanımladığına, nasıl yaşadığına karışmak devletin işi değildir”
Yeni bir AKP taktiği ile karşı karşıyayız. Toplumun sinir uçlarını gerecek düzenlemeleri basına sızdırıp toplumun gazını almaya çalışıyorlar. Bunun son örneğini 11. Yargı Paketi adıyla kamuoyuna sızdırılan taslakta görüyoruz. İktidarın yargı paketleri topluma daha çok güven, çözüm, adalet, insan hakları sunacağına topluma baskı, zor, daha çok ceza, daha çok denetim, gözetim ve daha çok tahakküm getiriyor. Kamuoyuna yansıyan bu taslakta toplumun adalet ve demokrasi ihtiyacını giderecek bir tek madde yok. Tam tersi antidemokratik uygulamalarda ısrar var. Kadınlara, farklı cinsel kimliklere saldırılar var. Kimin kendisini nasıl tanımladığına, nasıl yaşadığına karışmak devletin işi değildir. İnsanlara kimlik, inanç, cinsiyet, yaşam tarzı dayatmak devletin hiç işi değildir. Devletin varlık nedeni çatısı altında yaşayan her bir insanın eşit bir şekilde hukukunu korumaktır. Bu kanun teklifini kabul etmiyoruz. Meclis’e de gelmemesi için elimizden gelen her türlü çaba içinde olacağız.
“Süslü cümlelere yurttaşın karnı tok ama yurttaş ekmeğe aç”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı 2026 yılı merkezi yönetim bütçesini açıkladı. Tarih boyunca bütçe teklifleri iktidarın siyasi omurgasını gösterir. Bütçeler iktidarın hangi sınıfın iktidarı olduğunu gösterir. 2026 yılı merkezi yönetim bütçesi AKP’nin halktan ne kadar koptuğunu, maliyetleri nasıl işsizlere, gençlere, emeklilere, kadınlara, esnafa yıkmak istediğinin kanıtı bir belgedir. DEM Parti olarak 2026 yılı bütçesinin geçmiş bütçelerden farklı olarak tercihlerini yoksuldan ve toplumsal barıştan yapması gerektiğinin üzerini ısrarla çizdik. Bunun mücadelesini yürüttük. Yürütmeye de devam edeceğiz ama ne yazık ki bu iktidarın dönüp dönüp önümüze getirdiği bütçenin mantığı, yaklaşım ve tercihleri aynı. İktidara sorarsanız 2026 bütçesi refah ve istikrar bütçesiymiş. Süslü cümlelere yurttaşın karnı tok ama yurttaş ekmeğe aç. Bu bütçe yoksulluk ve sefalet bütçesidir. Bakın 2026 bütçesinden sadece faize, bakın sadece faize 2 trilyon 742 milyar lira ayrılmış. Bu demek oluyor ki, bütçenin yaklaşık yüzde 15’i faize gidecek demektir. Yani ödediğiniz her 100 liralık verginin 15 lirası faize gidecek. Geçen bütçeye oranla faiz giderlerinde yüzde 40 oranında artış var ve ödediğiniz her 100 liralık verginin 11 lirası savaş harcamalarına gidecek.
“Eller namluda barış olur mu?”
Irak-Suriye tezkeresi bugün Genel Kurul’a gelecek. Fesih kararı alan PKK’ye ve sivil siyasi parti olarak Suriye’nin önemli siyasi aktörlerinden PYD’ye karşı ilk defa 3 yılı kapsayan sınır ötesi operasyon tezkeresi Meclis’e sunuldu. Tezkereci anlayış güvensizliği arttırmaktan başka hiçbir sonucu açığa çıkaramaz. Tezkere siyaseti 27 Şubat ruhuna uymuyor, uyamaz. Eller namluda barış olur mu? Bu soruya herkesin yanıt üretmesi lazım. Eller namluda barış olmaz. Kürtlerin, Türklerin, Arapların ve etnik dinsel kimliklerin eşit haklara sahip olduğu daha demokratik ve özgürlükçü yaklaşımlara kesinlikle ihtiyaç var. Devlet aklı dediğimiz olgu 2014’te Salih Müslim ve heyetiyle Ankara’da görüşmeler yaptı. Aynısının devam etmesi gerektiğini belirtiyoruz, altını çiziyoruz. Parlamento, gelecek olan Suriye-Irak tezkeresini gündemine almamalıdır.”