Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kıbrıs meselesinde en gerçekçi çözüm Ada’da iki devletin bir arada var olmasından geçiyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Kıbrıs meselesine en gerçekçi çözümün Ada’da iki devletin bir arada var olmasından geçtiğine inanıyoruz. Ada’daki iki halkın barış, refah ve emniyet içinde yan yana yaşayabileceği bir çözümün mümkün olduğuna dair tutumumuzu koruyoruz” dedi. Erhürman, “Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesini hiç kimse, siyasi eşitliğin pazarlık ya da al-ver konusunun yapıldığı, zaman sınırlamasından yoksun, on yıllardır üzerinde defalarca yakınlaşma sağlanan konuların yeniden tartışmaya açıldığı, sonuç odaklı olmayan ve Kıbrıs Rum liderliğinin bir kez daha son dakikada masayı devirmesi halinde, statükoya geri dönülmeyeceğinin baştan güvence altına alınmadığı bir yöntemle masaya oturmaya yönelik bir irade olarak algılamamalıdır” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman ile düzenlediği

(ANKARA) – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Kıbrıs meselesine en gerçekçi çözümün Ada’da iki devletin bir arada var olmasından geçtiğine inanıyoruz. Ada’daki iki halkın barış, refah ve emniyet içinde yan yana yaşayabileceği bir çözümün mümkün olduğuna dair tutumumuzu koruyoruz” dedi. Erhürman, “Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesini hiç kimse, siyasi eşitliğin pazarlık ya da al-ver konusunun yapıldığı, zaman sınırlamasından yoksun, on yıllardır üzerinde defalarca yakınlaşma sağlanan konuların yeniden tartışmaya açıldığı, sonuç odaklı olmayan ve Kıbrıs Rum liderliğinin bir kez daha son dakikada masayı devirmesi halinde, statükoya geri dönülmeyeceğinin baştan güvence altına alınmadığı bir yöntemle masaya oturmaya yönelik bir irade olarak algılamamalıdır” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’ye ilk resmi ziyaretini yapan KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman ile Cumhurbaşkanlığı’nda bir araya geldi. İki lider, görüşmelerinin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Erdoğan, şöyle konuştu:

“KKTC’de 19 Ekim 2025 tarihindeki Cumhurbaşkanlığı seçimleri huzur içerisinde gerçekleşti. Sayın Cumhurbaşkanı’na bir kez de huzurlarınızda yeni görevinden Cenabı Allah’tan muvaffakiyetler diliyorum. Öncelikle, iki gün sonra 42’nci kuruluş yıl dönümünü idrak edeceğimiz KKTC’nin bu müstesna gününü tebrik ediyor, Kıbrıs Türkü kardeşlerime muhabbetlerimi gönderiyorum. Milli davamız Kıbrıs’ta adil, kalıcı ve Ada’daki gerçeklere uygun bir çözüme ulaşılmasına yönelik mücadelemizi Sayın Erhürman ile yakın eş güdüm içerisinde kararlılıkla sürdüreceğiz.

“Rum tarafı Kıbrıs için çözümü, Kıbrıslı Türkleri azınlık konumuna indirgemekte görüyor”

Sayın Cumhurbaşkanı ve kıymetli heyetiyle oldukça kapsamlı ve verimli bir görüşme yaptık. Kıbrıs meselesinin mevcut gidişatı çerçevesinde gelecek dönemde atılabilecek ortak adımları değerlendirdik. Kıbrıs davasında duruşumuzun her zaman net olmuştur. Kıbrıs meselesinin bugüne kadar çözümsüz kalışı nedeninde Rumların Kıbrıs Türkleri’nin egemen eşitliği ve uluslararası eşit statüsünü reddetmeleri vardır. Rum tarafı ne siyasi gücü ne de ekonomik refahı Ada’daki Türklerle paylaşmak istemiyor, dahası buna asla yanaşmıyor. Rum tarafı Kıbrıs için çözümü, 1963’te silah zoruyla ele geçirdiği bugün ise hiçbir hükmü kalmamış olan ortaklık devletinde Kıbrıslı Türkleri azınlık konumuna indirgemekte görüyor. Bunda BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs meselesinin bidayetinde yaptığı yanlışların ve Annan Planı’nı reddetmesine rağmen Rum yönetimini üye olarak kabul eden Avrupa Birliği’nin (AB) de hatası olduğunu akılda tutmamız gerekiyor.

“Müzakerelere artık sırf dostlar alışverişte görsün diye devam etmeyeceğimizi 2017’de ortaya koyduk”

Geçmişin yanlış kararlarıyla Rum tarafına sunulmuş olan rehavet imkanı Kıbrıs Türklerinin öz vatanlarında sonu gelmeyen bir hak mağduriyetine uğramalarına yol açmıştır. Bunun tadili için verilen sözler maalesef tutulmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanı gerek geçmiş Başbakanlık dönemi 2008-2010 yılındaki müzakere heyeti üyeliği tecrübelerinden bu süreci çok iyi bilmektedir. Bu tecrübeler ışığında, kendisinin Rum tarafına verdiği mesajlarda Kıbrıs Türkünün egemen eşitliğinden taviz verilmeyeceğini vurgulamasını oldukça isabetli buluyorum. 1968’den beri yapılan ve sonuca varılmayan müzakerelere artık sırf dostlar alışverişte görsün diye devam etmeyeceğimizi, 2017’de Rum tarafının masayı terk etmesiyle çökmesinin ardından ortaya koymuştuk. Bu duruşumuzu Kıbrıs Türk tarafıyla tam bir anlayış birliği içerisinde muhafaza ediyoruz.

“Dünün güneşiyle bugünün çamaşırı kurutulamaz”

Kıbrıs meselesine en gerçekçi çözümün Ada’da iki devletin bir arada var olmasından geçtiğine inanıyoruz. Ada’daki iki halkın barış, refah ve emniyet içinde yan yana yaşayabileceği bir çözümün mümkün olduğuna dair tutumumuzu koruyoruz. Bu doğrultudaki samimi gayretlerimizi de sürdüreceğiz. Bugün artık çok daha farklı bir uluslararası konjonktürle karşı karşıyayız. Daha önce de söyledim, dünün güneşi ile bugünün özellikle çamaşırı kurutulamaz. Eski dönemin ezberleriyle iğneyle kuyu kazmaya uğraşmak bizi bir yere götürmez. Dilerim, Kıbrıs Türkünün gösterdiği cesaret ve çözüm iradesini ilerleyen dönemde karşı taraftan da görebiliriz. Bunu mümkün kılabilmek için her zamanki yapıcı, sonuç odaklı, adaletli ve insancıl yaklaşımımızı Kıbrıs Türk halkıyla birlikte sürdüreceğiz.

Sayın Cumhurbaşkanı ile aramızdaki iş birliğinin daha da hızlanması için yapılabilecekleri de ele aldık. Kıbrıs Türkünün refahını artırmak, gündelik hayatını kolaylaştırmak ve on yıllardır maruz kaldığı tecritten en az ölçüde etkilenmesini sağlamak üzere hayata geçirdiğimiz projeleri değerlendirdik. Gelecekte aynı kararlılık ve anlayışla yardımcım Cevdet Yılmaz Beyin koordinasyonunda bu gayretlerimiz sürecektir. Keza, KKTC’nin uluslararası toplumda layıkıyla temsil edilebilmesi, sesini ve uğradığı haksızlıkları dünyaya duyurulabilmesi için siyasi ve diplomatik gayretlerimiz eşgüdüm halinde devam edecektir. Anavatan ve garantör olarak dün olduğu gibi bugün olduğu gibi yarın da Kıbrıs Türk halkını haklı davasında asla yalnız bırakmayacağız.”

“Halkımı Türkiye kamuoyunda daha da tanınır kılmak önem verdiğim çalışma alanlarından biri”

Konuşmasına, 10 Kasım münasebetiyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve C130 tipi askeri kargo uçağının Azerbaycan’dan dönerken Gürcistan-Azerbaycan sınırında düşmesi sonucu şehit olan 20 asker için başsağlığı dileyerek başlayan KTC Cumhurbaşkanı Erhürman, şunları kaydetti:

“Dünyada herkesin bildiği gibi, KKTC-Türkiye ilişkileri başka herhangi iki devlet arasındaki ilişkilerle kıyaslanmayacak kadar özeldir. KKTC’nin bugüne kadarki tüm Cumhurbaşkanları seçildikten sonra ilk ziyaretlerini Türkiye Cumhuriyeti’ne yapmışlar ve gerek Kıbrıs sorunu gerek dış politikayla ilgili konulardaki görevlerini her zaman Türkiye Cumhuriyeti ile yakın istişare içinde yürütmüşlerdir. Bu elbette KKTC’nin altıncı Cumhurbaşkanı olarak benim dönemimde de böyle olacaktır. Bu çerçevede bugün seçildikten sonra ilk ziyaretimi Sayın Cumhurbaşkanı’nın nazik davetleri üzerine Türkiye Cumhuriyeti’ne yapıyor olmaktan son derece mutluyum.

Belirtmek isterim ki, görev sürem içinde KKTC ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki sarsılmaz kardeşlik bağları çerçevesinde iki ülke arasındaki ilişkileri daha iyi bir seviyeye taşımak, ülkemi, halkımı Türkiye kamuoyunda daha da bilinir daha da tanınır kılmak benim en önem verdiğim çalışma alanlarından biri olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs’ın tamamına ilişkin yetki ve görevleri olan üç garantör ülkeden biridir. Yalnızca aramızdaki sarsılmaz kardeşlik ilişkisi dolayısıyla değil, özellikle Kıbrıs’ın güneyinde ve bölgede silahlanmanın günden güne arttığı koşullarda Kıbrıslı Türklerinin kendilerini güvende hissetmelerinin hukuki dayanağı olan garantör ülke olma vasfıyla Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs sorunun çözümüne ilişkin tüm çalışmalarda dün olduğu gibi bugün de en önemli aktörlerin başında gelmektedir.

“Kıbrıs Türk halkı Kıbrıs Adası’nın tamamında egemenlik haklarına sahip”

Kıbrıs Türk halkı Kıbrıs’ta iki eşit kurucu ortaktan birisidir. Halkımın bu statüsü tartışmaya, müzakereye, pazarlığa açık değildir. Kıbrıs Türk halkı bu statüsü gereği Kıbrıs Adası’nın tamamında egemenlik haklarına sahiptir. Kıbrıs Adası’nın tamamını ve Ada’da yaşayan herkesi ilgilendiren güvenlik, enerji, hidrokarbonlar, deniz yetki alanları ve ticaret yolları gibi konularda Kıbrıs Türk halkının iradesinin Kıbrıs Rum liderliği ya da uluslararası toplumdan yok sayılması, benim halkımın görmezden gelinmesi mümkün değildir.

“Türkiye ve Kıbrıslı Türkleri yok sayan hiçbir formül kalıcı çözüme hizmet etmeyecektir”

Kıbrıs’ta özellikle 2004’te ve 2017’de bütün dünyanın açık biçimde gördüğü gerek Kıbrıslı Türklerin gerekse Türkiye’nin ortaya koyduğu tartışmasız çözüm iradesine karşın on yıllardır çözülemeyen bir sorun vardır. Bu sorunun varlığı yalnızca Ada’daki iki eşit kurucu ortak olan Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar değil, bölgede kalıcı istikrar ve barış arayışlarını olumsuz etkilemektedir. Bizim çabamız Ada’da ve bölgede sorunların diyalog ve müzakere yoluyla çözülmesine ve tüm tarafların kazanacağı, kimsenin kaybetmeyeceği adil ve kalıcı sonuca ulaşılmasına yöneliktir. Büyük lider Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu ‘Yurtta barış, dünyada barış’ ilkesinden hareketle, ilgili tüm taraflara çağrımız da çabalarını bu noktaya yoğunlaşmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu gibi Doğu Akdeniz’de sorunun çözümü diyalog ve müzakeredir. Unutulmamalıdır ki, Türkiye ve Kıbrıslı Türkleri yok sayan, görmezden gelen, dışlayan hiçbir formül bu bölgede uygulanabilir değildir ve bölgede gerçek ve kalıcı bir çözüme hizmet etmeyecektir.

Bilinmelidir ki, Kıbrıs Türk halkının kimsenin hakkında gözü yoktur. Ama çok zorlu bir varoluş mücadelesini onurla vermiş bu halk kimsenin hakkını yemesine de izin vermeyecektir. Bu noktada, Ada’da ortak yetki alanları olan yukarıda sayılan konularda Kıbrıs Türk halkının egemenlik haklarının ihlal edilmesine, bu halkın yok sayılmasına, görmezden gelinmesine tahammülümüzün olmadığını bütün dünyaya bir kez daha buradan ilan etmek istiyorum. Aynı şekilde, seçim döneminin çok öncesinden beri ortaya koyduğum gibi, her zaman çözüm iradesine sahip olmuş ve hiçbir zaman masadan kaçmamış olan Kıbrıs Türk halkının, müzakere olsun diye müzakere değil, çözüm olsun diye müzakere etmek niyetinde olduğu da bütün dünya tarafından bilinmelidir. Bugüne kadar bizi sonuca ulaştırmadığı görülen yöntemlerden ve başarısızlıkla sonuçlanmış deneyimlerde ders çıkarılması gerekir.

“Hiçbir yere varmadığı görülen yolu bir daha yürümemizi kimse bizden beklemesin”

Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesini hiç kimse, siyasi eşitliğin pazarlık ya da al-ver konusunun yapıldığı, zaman sınırlamasından yoksun, on yıllardır üzerinde defalarca yakınlaşma sağlanan konuların yeniden tartışmaya açıldığı, sonuç odaklı olmayan ve Kıbrıs Rum liderliğinin bir kez daha son dakikada masayı devirmesi halinde, statükoya geri dönülmeyeceğinin baştan güvence altına alınmadığı bir yöntemle masaya oturmaya yönelik bir irade olarak algılamamalıdır. Defalarca yürünmüş olmasına karşın hiçbir yere varmadığı görülen bir yolu, bir kez daha ‘Belki bu defa bir yere varır’ naifliğiyle yürümemizi kimse bizden beklememelidir.

Yukarıda saydıklarım benim ya da halkımın ‘Masa kurulmasın’ diye ileri sürdüğümüz ön şartlar değil, çözüm iradesine sahip bir halkın bunca yıllık deneyimden sonra ortaya koyduğu çözüm metodolojisinin unsurlardır. Bu metodoloji çerçevesinde bir müzakere sürecinin başlamasını sağlayacak koşulların olgunlaşmadığı durumda da kimse Türk halkının masada olmayacağını zannetmesin. Kapsamlı çözüme yönelik, çözüm odaklı bir müzakere masası varsa orada olacağız. O masa henüz kurulmadıysa Ada’daki iki halkın günlük hayatlarını kolaylaştırmaya, güvenin tesis edilmesine, kazan-kazan ilkesi çerçevesi içerisinde ilerideki çözüme katkıda bulunacak biçimde iş birliklerinin ve çözümlerin üretilmesine yönelik görüşme masasında olacağız.

“Benim halkım da tüm halklar gibi dünyayla buluşma hakkına sahip”

Altını çizmek istiyorum ki, masa dışında da bir dünya var ve benim halkım da tüm halklar gibi dünyayla buluşma hakkına sahiptir. Daha önce olduğu gibi, bu dönemde de Türkiye Cumhuriyeti’nin açılmasına yardımcı olacağı diplomatik olanaklardan da gözlemci üye olduğumuz Türk Devletleri Teşkilatı, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı yanı sıra Avrupa Konseyi’nde, AB’de şemsiyesi altında sürdürülen görüşmelerde Kıbrıs Rum liderliğiyle eşit statüde olduğumuz BM’de ve erişebildiğimiz her yerde halkımızın hak ve çıkarlarını savunacağız. Çözüm iradesine sahip ve bu iradeye sahip olduğunu defalarca kanıtlamış Kıbrıs Türklerin çözümsüzlüğün bedelini ödemeye mahkum edilmesini adil bulmamızı, bunu içimize sindirmemizi kimse istemesin. Ada’da bizim irademize karşın çözüme ulaşılamadı diye gençlerimizin uluslararası spor müsabakalarında yer alamamasının, bilim insanlarımızın, sanat insanlarımızın, iş insanlarımızın dünyayla buluşmasına sınırlamalarla karşılaşmasını, ekonomimizin gelişmesinin önüne sürekli engeller çıkarılmasını, çocuklarımızın arasında annelerinin, babalarının veya kendilerinin doğum yerlerine bakarak ayrımcılık yapılmasını ‘kader’ diye kabullenmemizi kimse bizden beklemesin.

“Kimse bizi yok sayamayacak”

Kıbrıs Türk halkı soğukkanlıdır, sabırlıdır ama aynı zamanda kararlıdır. Bu halk en zor koşullarda vardı, bugün vardır yarın da var olacaktır. Kimse bizi görmezden gelmeyecek, yok sayamayacak. Dünya ile buluşmamızı kimse engelleyemeyecektir. Bu zorlu mücadelemizde Türkiye Cumhuriyeti’nin dün olduğu gibi bugün de her koşulda yanımızda olduğunu, sarsılmaz kardeşlik bağlarımız çerçevesinde gelecekte de kayıtsız şartsız yanımızda olacağını bilmek bizim en büyük güvencemizdir.”