(KAYSERİ) – CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İBB Davası’nda gizli tanıklardan birinin daha ifadesini geri çektiğini belirterek, “İlk başta üç gizli tanıkla çıktılar, Meşe patladı İlke geldi. İlke vazgeçti 10 – 12 tane daha gizli tanık dizmişler. Bakın o gizli tanıklardan Ahmet Taşçı aynen şöyle söylüyor, dilekçe verdi, yeni verdi. ‘Beyanda bulunmamı savcılık istedi. Ama ben gördüklerimi değil; piyasadan duyduklarımı anlattım. Vicdanım hiç rahat değil. İfadelerimle birilerini tutuklamışlar. Kimsenin hakkına girmek istemem. Anlattıklarımı da yalan yanlış yazmışlar. Basına servis etmişler. Pişmanım, gizli tanıklıktan çekiliyorum.’ İşte size AK Parti’nin yargısı” dedi.
CHP’nin Silivri’de tutuklu bulunan cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na özgürlük ve erken seçim talebiyle başlattığı “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” temalı mitinglerinin 75’incisi Kayseri Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlendi. Mitingde konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İBB davasında bir gizli tanığın daha ifadesini geri çektiğini söyledi. Duruşmanın TRT’den canlı yayınlanması talebini tekrarlayan Özel şunları söyledi:
“Tüm demokratlarla bu kara düzeni yıkacağız”
“Biliyorsunuz hep Tayyip Bey’i eleştirmekle olmaz. Hakkını teslim etmek lazım. Ne demişti? 2018 yılında bu tek adam rejimini kurarken. Dedi ki, ‘Ben devleti şirket gibi yöneteceğim.’ Allah’ı var, şirket gibi yönetti. Bir kabine açıkladı, Sağlık Bakanının özel hastane zincirleri var. Turizm Bakanının otel zincirleri var. Milli Eğitim Bakanının özel okul zincirleri var. Şirketin adını biliyor musunuz? KADAŞ. Kara Düzen Anonim Şirketi. AK Parti’nin kara düzeni. İşte bu kara düzen anonim şirketinde; memleketin en zengin yüzde 20’si memleketteki servetin yüzde 90’ını cebine koyuyor. Geriye kalan herkese yüzde 10’u kalıyor. AK Parti’nin kara düzeninde servetin bölüşümü bu şekildedir. AK Parti’nin kara düzeninde birileri açken, birileri toktur. AK Parti’nin kara düzeninde öğrenciler mülakata girer, mülakatta sorarlar. ‘Reis deyince ne anlıyorsun?’ Temel Reis’ diyeni, ‘Ispanak’ diyeni elerler, öbür tarafta dombra söyleyeni devlet memuru yaparlar. AK Parti’nin kara düzeninde Türkiye’de hayvancılıkla uğraşanlar sürünürken, dışarıdan löp et ithal edenler zenginleşirler. AK Parti’nin kara düzeninde yoksulun çocuğu devlet okullarında zor şartlarda, pislik içinde, okulun hijyeni olmadan, kapısında güvenlik olmadan, veliden zorla para toplanarak bir kara düzende eğitim giderken, zenginin evladı üç yaşından beri kreşlerde, okul öncesi eğitimde, okulların en güzelinde okur. AK Parti’nin kara düzeninde hak yoktur, hukuk yoktur, eşitlik yoktur ama buradan herkes şunu bilsin; biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Yalnız değiliz. Sadece sosyal demokratlarla değil namuslu, çalışkan muhafazakar demokratlarla, vatanını, milletini seven milliyetçi demokratlarla, her zaman bu meydanlara bizimle birlikte koşan her partiden sosyalist, liberal demokratla, Kürt demokratlarla, Türk demokratlarla, yeter ki vatanın birliğine ve bütünlüğüne, şanlı bayrağa ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e husumeti olmasın, Türkiye’nin bütün demokratlarıyla biz bu işi başaracağız. Bu kara düzeni yıkacağız. AK Parti’nin kara düzenini yıkmaya var mısınız? Kısa çöpün hakkını uzun çöpten almaya var mısınız? Yoksulların hakkını söke söke almaya var mısınız? Birlikte mücadele edecek miyiz? Birlikte kazanacak mıyız? İşte biz sadece buna gönül veriyoruz.
“Akbil davası duruyordu, bir iş karıştırmışlar”
Bakın Ekrem İmamoğlu neredeyse dokuz aydır hapiste. Ekrem Başkan’ın tek suçu, Recep Tayyip Erdoğan’ı yenmektir. Onu Beylikdüzü’nde yendiği için, 31 Mart 2019’da yendiği için, mazbatası iptal edilince 23 Haziran’da yendiği için, beş yıl boyunca bütün engellemelere rağmen bu sefer 1 milyon 150 bin farkla yendiği için Tayyip Erdoğan’ın hedefindedir. 19 Mart tarihi, AK Parti’nin kara düzeninin artık demokrasi treninden indiği, artık kendi seçilip geldiğinde ‘milli irade’ diye baş tacı ettiği ama şimdi küçük gördüğü milli iradeye karşı giriştiği bir darbe girişimidir. Bugün açıkça söyleyelim. Kayserililer kimi istiyorsa onları o yönetiyor, o yönetmelidir. Kayserili Büyükşehir Belediye Başkanı’na da Melikgazi ve diğer metropol belediye başkanlarına da oyu Kayserili vermiştir. Bu büyük şehri yönetmek onların hakkıdır. Yarın iktidar başka partide olsa gelse Kayseri Büyükşehir’de ispatsız, kanıtsız ve çağırsan gelir, sabah evini basarak, çoluğunu çocuğunu alarak, eşini perişan ederek operasyon yapsalar bunun karşısında ilk ben dururum. Çağırırsın ifadesini verir. Yargılarsın tutuksuz, kanıtlar koyarsın suç varsa ispatlanır, adalet yerini bulur. Ama Recep Tayyip Erdoğan, tüm bu suçlardan İBB Başkanıyken suçlandı ve yargılandı.Tayyip Bey’in bir gün sabah evine polis geldi mi? Bir gün alıp da Vatan emniyete götürüldü mü? İki kolunda iki polis fotoğraflar çekildi mi? Ailesine, evlatlarına zulmedildi mi? Cezaevine konup bir gün tutuklu yargılandı mı? Okuduğu bir şiirden ceza aldı üç ay ki keşke almasaydı. Cezaevine telefonla çağırdılar, davul zurna ile uğurladılar. Miting yaparak gitti. İçeride şiir kasetleri çekti. Dışarıya kahramanca çıktı. Parti kurdu, her şeyi yaptı. Üç ay. Onun mağduriyetini 30 yıldır dinliyoruz. Ekrem Başkanın kesinleşmiş cezasını bırak, görülmüş mahkemesi yok.
“Bu ‘ben düşman hukuku uyguluyorum’ demektir”
Aylardır beklediğimiz iddianame, iki hafta önce kabul edildi, dün tensip zaptı çıktı. 102 tutuklu var. Normalde her birisinin aynı Tayyip Bey gibi tutuksuz yargılanması lazımken 102 kişinin 102’sinin de tutuklu yargılanmasına karar verdiler. Bakın içinde iki yılla, dört yılla, altı yılla yargılananlar var. Cezalarının yatarı, yattıklarına çoktan yetiyor. Aslında getiriyorlar başsavcıya ‘Şunlar, şunlar, şunlar…’ Dünya kadar isim, hemen serbest bırakılması lazım. Elinin tersiyle itiyor, ‘Hepsi tutuklu kalacak’ diyor. Orada makam arabalarının günahsız şoförleri var. Sırf babasını konuşturmak, başkalarına iftira attırabilmek için tutulan hasta tutuklular var. Evladıyla tehdit edilen anneler, yaşlı annesiyle tehdit edilen evlatlar var. Tensiple 102 kişinin tutuklu olduğu davada, dokuz ay sonra tensiple ‘102’sinin de tutukluluğuna devam’ demek ‘Ben düşman hukuku uyguluyorum’ demek. ‘Ben bunları insan değil, düşman görüyorum’ demek. ‘Benim vicdanım yok, benim gözüm döndü, her şeyi göze aldım’ demek. Buradan sarayın yargı kolları başkanına da ona bu talimatı verenlere de söylüyorum ki sen her şeyi göze aldıysan ben de her şeyi göze aldım. Hodri meydan. Sanıyorlar ki susacağız, sanıyorlar ki pısacağız, geri çekileceğiz. Ben açıkça söylüyorum; hiçbirimiz bir adım geri atmayız. Bir kelime eksik konuşmayız. Bir santim eğilmeyiz. Çünkü biliriz ki eğer biz bir kelime eksik konuşursak bu milleti ebediyen susturacaklar. Biz bir adım geri atarsak bu milleti 100 yıl geri götürecekler. Biz bir santim eğilirsek bu millete diz çöktürecekler. Bu millete diz çöktürtmeyiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce yaptığı gibi kuşatmayı kıracağız, işgali püskürteceğiz, bu millet için biz kazanacağız.
“Savcına güveniyorsan canlı yayına gelin”
269 gündür arkadaşlarımız tutuklu, ailelerine zulmediliyor. Yaz boyunca bu kadar yalandan hiçbiri ispatlanmıyorsa soruyorum Kayseri’ye; bu kul hakkı değil de nedir? Bu kadar iftira, sadece Cumhurbaşkanı’nın adaylığına engel olmak içinse bu kul hakkı yemek değil de nedir? Sadece bir seçim için bu kadar haksızlık, bu kadar iftira yapılır mı? İşte buradayım, Kayseri’deyim. ‘Dolmaz’ denen meydanı doldurdum. İnsan içindeyim. Kayseri’nin bağrındayım. Bakıyorum Kayserililerin yüzüne. Birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Diyorum ki ‘Tayyip Erdoğan ben senin gözünün içine bakarak söylüyorum.’ Diyorum ki ‘Biz arkadaşlarımıza, Cumhurbaşkanı adayımıza, Ekrem Başkanımıza güveniyoruz. Eğer sen de savcına güveniyorsan canlı yayına gelin. Duruşmaları canlı verin. İftirayı da görelim, cevabını da millet duysun. Hodri meydan.’ Sayın Bahçeli’nin kabul ettiği canlı yayına ‘Münasip olur’ diyen Erdoğan’a sesleniyorum: Ne oldu? ‘Ahtapot’ dedin, kafası koptu. ‘Ahtapot’ dedin, kolları boştu. Ne oldu? Dedin ki ‘Her türlü kanıt hazır, hepsinin içi boştu. Şimdi buradan, iddianameden memnun olmayan Erdoğan’a söylüyorum: Ya o AK Toroslar çetesini dağıtacaksın. Ya da bu millet hesabını sandıkta sorunca şaşırmayacaksın.
“Yargılama süresi için 12,5 yıl diyorlar”
Dün anlattım bir televizyon kanalında buradan tekrar edeyim. 19 Mart‘ta hem Ekrem Başkan’a, hem de arkadaşlarımıza Meşe diye bir gizli tanığın verdiği ifadelerle sorular sordular, tutukladılar. İddianame çıktı, Meşe yok. Yerine İlke gelmiş. Dün akşam gördük ki Meşe’nin yerine koyduğu İlke açıklama yapmış. Demiş ki, ‘Ben bütün tanıklıklarımdan vazgeçiyorum. Benim hakkımdaki tedbirleri kaldırın. Ben bu işte yokum.’ Meşe’den sonra İlke de bu işten vazgeçmiş. Şimdi duruşma için 9 Mart’a gün veriyorlar. Arkadaşlarımızın hepsine ‘Üç ay daha tutuklu kalacaksın’ diyorlar ve işin kötüsü, ‘Eskiden yargılamalar uzun sürüyor, yıllar sürüyordu. Bu iş aylar içinde bitecek, yargılamaya başlarken yargılayan yargılama süresini belirtecek’ demişlerdi. Dün tensip zaptı yayınlandı, yargılama süresi için ne diyor biliyor musunuz? 12,5 yıl. Bu şu demek. ‘Evet, elimde kanıtım yok, evet mahkeme bittiğinde beraat edecek. Evet, ben ispatlayamayacağım ama ben majestelerinin, ben beyefendinin savcısıyım. O yüzden ağırdan alacağım, 12,5 yıl bu işi sürdüreceğim, 12,5 yılda kim öle kim kala. Benim marifetimle bu rejimin iktidarını sürdüreceğim, ben bunların Cumhurbaşkanı adayını içeriden çıkarmayacağım.’
“Gizli tanık ‘vicdanım hiç rahat değil’ diyor”
Buradan bütün Türkiye’ye yeni bir bilgi, bunların nasıl döküldüğünün ispatı. Hani ilk başta üç gizli tanıkla çıktılar, Meşe patladı İlke geldi. İlke vazgeçti 10 – 12 tane gizli tanık dizmişler. Bakın o gizli tanıklardan Ahmet Taşçı aynen şöyle söylüyor, dilekçe verdi, yeni verdi. ‘Beyanda bulunmamı savcılık istedi. Ama ben gördüklerimi değil; piyasadan duyduklarımı anlattım. Vicdanım hiç rahat değil. İfadelerimle birilerini tutuklamışlar. Kimsenin hakkına girmek istemem. Anlattıklarımı da yalan yanlış yazmışlar. Basına servis etmişler. Pişmanım, gizli tanıklıktan çekiliyorum.’ İşte size AK Parti’nin yargısı. Meşe’nin durumu ortada, İlke’nin durumu ortada, kendi kendine ilan etmiş, gizli tanık yaptıkları Ahmet Taşçı’nın durumu ortada. Bunun için biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak alnımız açık, başımız dik, TRT‘den veya bir kanaldan sabit isteyen bütün kanallardan canlı yayın istiyoruz.
“Bu millet seni sandığa çağırıyor. Cesaretin varsa gelirsiniz, Meclis’te kararı alırız”
Türkiye’de 81 ilde 973 ilçede bütün sizlerin emekleri ile, gönüllülerimizin emekleri ile adayın serbest bırakılmasını, erken seçim isteyen, istediğini söyleyenlerin imzalarını dokuz ay boyunca topladık. Geçen hafta kurultaydaydı, ilk kez Kayseri Meydanı’nda. 25,1 milyon imza. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum. Türkiye’de dünya siyasi tarihinin en büyük imza kampanyasına yüreğini koyanlara bir alkış. Bu kampanyaya evladı devlet memurluğu sınavına girecek diye, gönlünü koyup imzasını koyamayanlar, torununun geleceği kararmasın diye korkusundan imzasını koyamayan, gönlünü yüreğini koyanlar var. Son seçimlerde AK Parti 19 milyon oy aldı. 6 milyon fazlası bu TIR’da var. Türkiye’deki seçmenlerin neredeyse yarısına yakınının imzası bu TIR’ın içinde var. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum. Bu millet seni sandığa çağırıyor. Cesaretin varsa gelirsiniz, Meclis’te kararı alırız. Kış geçer, mart ayında sandığı koyarız. Millet görevi sana verirse, biz buna saygı duyacağız. Ama bu milletten aldığın ve bu yaptıklarınla milleti pişman ettiğin, bezdirdiğin, seçmene yaka silktirdiğin ortada. Geldiğin sandığı inkar ediyorsun. Erdoğan bu TIR’ın içinde 25,1 milyon kişi diyor ki; ‘Getir sandığı, kararı biz vereceğiz.’
“Ekrem İmamoğlu bu milletin adayıdır”
Kayseri’deki senin seçmenine şunu izah edebilir misin? ‘Ben sefalet ücreti veriyorum emekliye, ben açlık sınırının neredeyse üçte ikisini veriyorum asgari ücretliye. Tarımda perişan oldu çiftçi, bugün Türkiye’de kimse halinden memnun değil. Ben son seçimi kazanmıştım ama benden sonra Türkiye’de birinci parti değişti. 25 milyon kişi beni sandığa çağırıyor ama ben kaçıyorum’ dediğinde Kayseri buna ‘İyi yapıyorsun’ mu diyecek? Neden korkuyorsun? Sandığı getir, karşımıza çık. Seçilirsen beş yıl daha görev yaparsın. Ama bu millet 23 Mart günü adayını belirledi. 15,5 milyon kişi, 2 milyon üyem var benim. 15,5 milyon kişi, iki elinde iki baston 93 yaşında ninem çıktı merdivenleri Ekrem’e sahip çıkmak için. Karnında üç aylık bebesi ile hamile kadınlar sandık başına koştu. Ekrem İmamoğlu, ne Özgür Özel’in ne Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayıdır. Bu milletin adayıdır. Millet adayını dışarıda ve sandığı önünde istemektedir. ‘Ey Erdoğan, sensen sen. Yoksan oğlun, o değilse damadın istediğin hangi bakanınsa o bakanın. Çıksınlar karşımıza. Biz buradayız, adayımız burada, sandık burada. Hodri meydan Erdoğan, hodri meydan. Kayseri’den meydan okuyoruz sana. Biz bu ülkeyi daha iyi yönetiriz. Biz bu ülkede herkesin yüzünü güldürürüz.
“Gençlere söz veriyoruz; yasaksız Türkiye’yi, vizesiz Avrupa’yı, getireceğiz”
Biz bu ülkede yoksul bırakmayız, işsiz bırakmayız. Biz bu ülkede kesinlikle bu insanları kaderine, bir avuç insanın hesabına, kitabına terk etmeyiz. Temel vatandaşlık geliri gelecek. Yoksulluğu yönetmeyeceğiz, yoksulluğu yok edeceğiz. Çiftçi, sonuncusunun dediği gibi ‘Anasını da alıp gitmeyecek.’ Birinci Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi bu milletin yeniden efendisi olacak. Asgari ücret ilk yıl alınan, hızla uzaklaşılan bir ücret olacak. Herkes hakça ücretler alacak, aldığı maaşla geçinecek. Türkiye’de dört gencin üçünün aklı dışarıda olmayacak. İstediği zaman gidecek ama bu güzel ülkeye dönecek. Hasreti bitireceğiz, gurbeti bitireceğiz. Memleketini bırakıp giden gençleri bitireceğiz. Gençlere söz veriyoruz; yasaksız Türkiye’yi, vizesiz Avrupa’yı, dünyayı getireceğiz. Bundan sonra kimsenin barınma sorunu kalmayacak. Bizim söyleyip, AK Parti’nin ‘Biz de yapacağız’ deyip yüzde 5’le sınırlı tuttuğu kiralık sosyal konut yüzde 40 – 50 olacak. İktidarımızda gelirine göre kira dönemi başlayacak. Az kazananın az kira verdiği, çok kazananın çok kira verdiği, kazanmayanın ev sorununun devlet tarafından çözüldüğü gerçek bir sosyal devleti getireceğiz. Kimsenin çocuğunun kursağından, zenginin kursağından geçip de geçmeyen bir şey kalmayacak. Süte muhtaç, beze muhtaç, mamaya muhtaç yoksul çocuğu olmayacak. Her doğan çocuk, fakir babasının değil; bu milletin, bu devletin evladı olacak. Böyle bir düzeni getirmeye var mıyız? Yoksulluğu bitirmeye var mıyız? Güvencesizliği bitirmeye, haksızlığı bitirmeye, eşitliği getirmeye var mıyız?”
(SON)

