Haber: Gülara SUBAŞI – Kamera: Dursun ALKAYA
(BOLU) – CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Milletin temsilcisi muhalefet partileri de bu ceberut iktidardan kurtulmak için, sandığa sıkı sıkı sarılmak için, önce topu sahada tutmak için, topu alıp da kaçana, kesip de götürene karşı önce maçın oynanmasını sağlamak için birdir, bir aradadır. Milletimize de şunu söylüyoruz: Kimse yılgınlığa kapılmasın, kimse korkmasın. Biz evlatlarınızdan 31 Mart seçiminde bir söz aldık, bir seçim daha beklemeye karar verdiler. O seçime adım adım gidiyoruz. Türkiye’nin evlatlarının Türkiye’de hayal kuracağı, bu ülkenin yarınlarında hep birlikte mutlu olacağımız, birlikte daha çok kazanacağız, daha çok üreteceğimiz ama hakça, eşit paylaşacağımız yarınlarda evlatlarımız bu güzel ülkenin yarınlarında olacaklar” dedi.
CHP Grubu’nun her yasama yılının başında düzenlediği milletvekili kampı, Bolu Abant’ta başladı. Kampın açış konuşmasını CHP Genel Başkanı Özgür Özel gerçekleştirdi. Toplantının yapılacağı salonun girişine tutuklu belediye başkanları ve bürokratların fotoğrafları yerleştirildi. CHP Lideri Özel’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“Bugün Esenyurt, Şişli, Ovacık belediyelerimizde kayyum vardır. DEM parti’nin Van, Mardin, Hakkari, Batman, Siirt, Tunceli, Halfeti, Bahçesaray, Akdeniz, Kağızman belediyelerinde kayyum vardır. Toplamda 13 belediyede milyonlarca seçmenin seçtikleri yerine, Tayyip Erdoğan’ın atadıkları belediyeleri yönetmektedir. CHP’nin belediye başkanları, üçü büyükşehir belediye başkanı olmak üzere Adana, Antalya ve İBB Başkanları hapistedir. Ve içerideki belediye başkanlarımızdan Mehmet Murat Çalık bir hastane raporuna rağmen o rapora itiraz edip ‘Bu hastaneden alacaksınız’ deyip baskılanan hastanenin vermediği raporla öncekinin dört başı mamur ‘Tahliye edilmelidir’ raporuna rağmen içeride tutulmaktadır. Muhittin Böcek günde 14 ilaç içerek bir hapishane hücresinde, haftada bir hayati tehlike geçirerek bütün izahatlarımıza, bütün doğru yollardan anlatmaya çalışmamıza rağmen hasta arkadaşlarımız ve sadece CHP’li değil bütün hasta tutuklular, hükümlüler adeta birilerinin gönlü olana kadar ama onların gönlü olana kadar belki de hayatlarını kaybetme riskleriyle cezaevlerinde tutulmaktadırlar.
“CHP’li belediyelere, ‘Ya hapse atıl ya da akıllı ol, AK Parti’ye katıl’ diye en ahlaksız şantajlar yapılmakta”
Bir yandan da CHP’li belediyelere, ‘Ya hapse atıl ya da akıllı ol, AK Parti’ye katıl’ diye olabilecek en ahlaksız teklifler yapılmakta, en ahlaksız şantajlar yapılmakta. Bundan korkup kaçanlar AK Parti’ye katılmakta ama bu teklifi yapılmasına karşı, karşısındakinin yüzüne acı bir tebessümle bakanlar sonra da eve gidip eşine, ‘Sıra bize geliyor. Hakkınızı helal edin. Çocuklar size emanet. Biz valizimizi yapalım. Kapının arkasına koyalım. Abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz. Ama benim de bu şantaja pabuç bırakacak birisi olmadığımı görecekler’ diyenler cezaevlerine gidip yatmaktadırlar. Bu sözleri tutuklanmasından üç gün önce ve üç gün sonra önce telefonda, sonra cezaevindeki görüşme odasında duymuş bir genel başkan olarak söylüyorum. Onun için bu zorlu süreçte kendisini, ailesini feda edip partisine olan gönül bağını ve kendisine olan özgüvenini gösteren bütün arkadaşlarımın şimdi her birisi 12’şer metrekarelik hücrelerden bizi izliyorlar. Teker teker alınlarından öpüyorum.
“CHP’yi, mücadelesinin beline kazmayla vurulacak bir hedef olarak belirlediler”
Meclis kapandıktan sonra partimizin kurumsal kimliğine saldırılar da sıklaştı. Biliyorsunuz, CHP’ye karşı, İstanbul’da ve Ankara’da onlarca mahkeme başvurusu yapıldı. Bunları Türkiye’nin aklı başında bütün hukukçuları, kesinleşmiş bir il kongresinin mazbatası verilmiş, kesinleşmiş bir kurultayın dava konusu yapılamayacağını ancak kişilerin varsa hakkında iddialar bunların yargılanabileceğini söylemelerine rağmen İstanbul’daki defalarca denenen asliye hukuk mahkemeleri görevsizlik kararı verip ‘Bir siyasi partinin il-ilçe başkanlıklarına karşı bir dava açılacaksa bu Ankara’da görülür’ demiş, hepsi Ankara’ya gitmiş, ilk açılan mahkemede birleşmişken İstanbul’da bir asliye hukuk mahkemesi, nisan ayından ayarlanmış, AK Partiliyken hakim yapılmış, ağustosun 15’inde nöbeti başlamış birisine bekletip çift denemeyle o mahkemeye bir dosyayı düşürüp, o mahkemeden eylül sonuna mahkeme günü alıp, CHP’ye, ‘O güne davanız var’ deyip, adli tatilin bittiği gün tedbir kararını çıkarıp, bir kayyum atayıp, İstanbul’daki bütün delegeleri de düşünüp, oradan İstanbul İl Başkanlığı’na, oradan CHP’ye yürüyüp bu partiyi ilçe kongrelerini yapan, il kongrelerini yapamaz, kurultayını yapamaz, kayyumla yönetilen, esasen mücadelesinin beline kazmayla vurulacak bir hedef olarak belirlediler.
“İstanbul’un noterlerinden bir buçuk günde 540 imza yolladılar”
Oradaki oyuna başta söylediğim gibi milletvekillerimiz, İstanbul il örgütümüz ve bütün üyelerimiz büyük bir kararlılıkla itiraz ettiler, sahip çıktılar. Ve bu sırada partimizin hukukçuları, ilgili genel başkan yardımcılarımız, milletvekillerimiz büyük bir hukuki mücadeleyi de verdiler. Atılması gereken, atılan her şeytani adıma karşı bir akılcı cevap ürettiler. Her düşmanca saldırıya karşı akıllıca bir mücadele hattı ördüler. Her gün, gün gün planlandı. Türkiye’nin dört bir yanında her gün delegelerimiz birer imza vererek gerektiğinde 15 günlük sürenin ayak bağı olmayacak şekilde bütün hukuki hazırlıklar yapıldı. Ve bir şeye güveniyorduk: Bu saldırıyı yapan kötü aklın bu örgütte yalnız kalacağına, karşılık bulmayacağına, bu partinin böyle bir oyuna gelmeyeceğine inanıyorduk. Ve o gün onlar düğmeye bastığında, biz hazırladığımız cevabı verdik. Şu oldu -büyük bir gururla, onurla anlatıyorum-: İstanbul’da 340’a, 310 yaşanmış bir yarışın tarafları ki o gün delegelik faslı süren 580 kişi vardı. 540’ı noter sıralarından fotoğraf attılar. Bir önceki seçimde oy vermedikleri Özgür Çelik’e, oy vermedikleri il yönetimine yapılan darbeye karşı İstanbul’un noterlerinden bir buçuk günde 540 imza yolladılar. 580 kişiden 540’ı imza yolladı. Bir önceki seçimde 330 oy olan il başkanına, 540 kişi, ‘Arkandayız. Kongreni yap. Yeniden seçil. Bu partiyi kayyuma bırakmayız. AK Parti’ye bırakmayız’ dediler. 15 günlük süre var. İmzalar çekilebilir. Sürenin 15 gün önce başladığını, 15’inci gün öğrendi birileri.
“Türkiye’de şu anda kayyumlar işlevsiz kalmıştır”
Aynı noktada CHP çok küçük bir farkla yaşanmış, üzerine seçimler geçmiş, bazısı üzülmüş, beklentileri karşılanamamış, aday olmak isteyip olamamış onlarca, yüzlerce delegeden ve içinde bulunduğumuz hassas süreçten bir şeyler beklenirken sadece 81 il başkanına delegelerimizle; İstanbul delegeleri olmadan ve doğal delegeleri olmadan ‘Bir kurultay partiyi hukuken rahatlatır’ mesajının üzerine, bir buçuk günde Türkiye’den bin 37 imza geldi. Bunun içinde 196 İstanbul delegesi yok, doğal delegeler, PM üyeleri, YDK’lar yok. Ve bunun üzerine İstanbul il kongresi İstanbul’da 24’ünde yapıldı. 21’inde kurultayımızı yaptık. Buna yapılan itirazları da tüm seçimlerin tek ve gerçek ve Anayasal yürütücüsü olan ilçe seçim kurulları, il seçim kurulları ve Yüksek Seçim Kurulu (YSK) illallah edercesine defalarca, ‘CHP haklı. Siz bunu yapamazsınız’ kararlarını aldılar. Ve Türkiye’de şu anda hem kayyumlar işlevsiz kalmış, kayyum hevesi boşa düşmüş; diğer yandan ilçe kongreleri bitmiş, il kongresi takvimi başlamış ve 23 Ekim günü tüm il kongrelerimiz bitmiş, tüm delegelerimiz belli olmuş, kurultay tarihi tayin olmuş şekilde CHP bu yolunu, bu yolculuğunu sürdürmektedir. Bunun için kendi aralarındaki kırgınlıkları, rekabetleri, geçmiş seçimleri, her şeyi bir yana bırakıp bütün manipülasyonlara, bütün kötü ve birbirine düşürmeye yönelik ahlaksızca saldırılara rağmen bu partinin kurumsal kimliğinin arkasında duran tüm delegelere, tüm üyelere, partiyi AK Parti yargısı karşısında, o kötü akıl karşısında bir ve beraber tutan herkese yürekten teşekkür ediyorum. Iyi ki varlar, iyi ki onlarla birlikte siyaset yapıyoruz.
“CHP üzerinden Türkiye’deki muhalefetinin sesini değersizleştirmeye çalışan bir süreç için ellerinden geleni yapıyorlar”
Tabii bu içinde bulunduğumuz darbe döneminde, geçen sene 2 Ekim günü bir siyasetçiyi, Erdoğan’ın deyimiyle ‘Eskiden bakanlar siyasiydi, müsteşarlar teknikti. Şimdi bakanlar teknokrat, yardımcıları siyasi olacak’ deyip bakan yardımcılarını, ‘Bakanlıkla teşkilatımız arasında köprü olacak’ diye il başkanları toplantısında müjdeleyen Erdoğan, bir bakan yardımcısını, bir siyasetçiyi İstanbul’a Cumhuriyet Başsavcısı atadı. O günden sonra göreve başladığı 9 Ekim gününden sonra adeta AK Parti’nin gençlik kolları, kadın kollarının yanında, ‘yargı kolları başkanı’ olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Her attıkları adım, CHP’nin hem belediye hizmetlerini felç etmeye, belediye başkanlarını hapsetmeye, millete dönüp ‘Burada hırsızlık var, yolsuzluk var’ yalanını sürdürmeye ama aradıkları kanıtları bulamamaya, dünyaya da dönüp Türkiye siyasetini CHP üzerinden Türkiye’deki muhalefetin sesini değersizleştirmeye çalışan bir süreç için ellerinden geleni yapıyorlar. Ben daha tutuklamalar başlamadan bir darbe mekaniğinin işlediğini, bütün darbelerin iktidara karşı yapıldığını, bunun diğer farklı olarak mevcut iktidar tarafından bir sonraki iktidara, mevcut cumhurbaşkanı tarafından kendinden sonraki cumhurbaşkanı adayına yapılan bir darbe girişimi olduğunu Meclis kürsüsünden 19 Mart’tan çok önceki toplantılarda, ‘Bir darbe mekaniği işliyor. Adım adım gidiyor. Sakın ha sakın bu darbeye direniriz. Ve bilin ki bu darbeye karşı tek güvencemiz milletimiz’ demiş birisi olarak buradan bu darbe sürecine hep birlikte direndiğimizi ve bu darbeyi planlayanların bizim gözümüzde artık meşru muhataplar olmadıklarını ve onlara karşı da nasıl mücadele edilecekse öyle mücadele edeceğimizi… İstanbul İl Başkanlığı’nın önünde sordular; ‘Bundan sonra ne yapacaksınız?’ Dedim ki ‘Siyaset yapıyorduk, balta çektiler. Siyaset yapıyorduk, savaş ilan ettiler. Bunu bir savaş ilanı kabul ediyorum. Savaş ilan edilmiş bir kişi, bir yapı, bir parti nasıl davranacaksa bundan sonra o şekilde davranacağız.’
“Yılda bir kez Meclis’e gelip nutuk atmakla Meclis’e saygı gösterilmiş olunmuyor”
O günden bugüne de CHP olarak bir yandan Meclis zemininde sizler mücadele ediyorsunuz, bir yandan hep birlikte sokaklarda, meydanlarda mücadele ediyoruz. Ve darbecilerin, bu darbeyi üzerimize salanların, bize bunu yapanların gelip de sadece o gündemde bir açılış konuşması yapacağı ve karşısında bütün yasama Meclisi’ni bulacağı bir günde onun karşısına geçip oturmadık. Onu ne cumhurbaşkanlığı makamının ve onu seçenlere saygının gerektirdiği şekilde ayakta ne de Meclis’in yetkilerine saldıran birisi diye otururak; onun bulunduğu o salonda bulunmadan, onun yaptığı o açılış konuşmasını dinlemeden ve Amerikalarda aradığı meşruiyeti TBMM salonunda bulmasına izin vermeden hep beraber bir tutum içinde olduk. Buna karşı Meclis’e saygısızlık ve CHP’yi Meclis’ten firar etmekle suçladı. 19 kez sadece geçen sene -bu grup salondaydı- AK Parti milletvekilleri olmadığı için Meclis yoklamayla kapandı. 30 bin 500 soru önergesi verdiniz. Anayasal süresi içinde sadece 3 bin 900’nü yanıtladılar. 2017’de rejime kasteden Anayasa değişikliğiyle Meclis’in yasama yetkisi sınırlandı, denetim yetkisi törpülendi. Sözlü soru yok, gensoru yok. Ne yaparlarsa yapsınlar, Meclis’te bakanı sorgulamak, düşürmek yok. Yılda bir kez gelip Meclis’te nutuk atmakla Meclis’e saygı gösterilmiş olunmuyor.
Yedi yıldır bütçe görüşmelerine adım atmayan, yerine yardımcısını yollayan, bakanlarını yollayan bir yürütmenin başıyla karşı karşıyayız. Bir parlamentonun saygınlığını, vatandaşlarının sorunlarını çözebilme yeteneği, çözmesi artırır. Her gün yoksullaşan vatandaşın, milletin sorunlarını sizler dile getiriyorsunuz. Ama bunu duyan, gören yok. Kapatıp kaçtıkları 70 günlük sürede, emekli ve asgari ücretli, satın alma gücü olarak dörder bin lira maaşlarından kaybetti. Ve memurlar aldıkları maaşlarından yedişer bin lira en düşük memur maaşı satın alma gücünü kaybetti. Çiftçinin en büyük maliyeti olan mazotun bir deposu iki ayda 110 lira daha pahalıya dolar hale geldi. Millet bu Meclis’ten asgari ücrete, emekli maaşına zam bekledi, bunu yapmadılar. Üreticiler destek bekledi, bunu vermediler. Atanmayan öğretmenleri duymadılar. Staj mağdurlarını dinlemediler. Adalet bekleyenlerin çığlıklarını dinlemediler. Sadece beklentileri yönetmekle, bizim yıllardır, ‘Meclis zemininde çözülsün. Demokratik açılımlarla çözülsün’ dediğimiz Kürt sorununu, ‘Terörsüz Türkiye’ adı altında milletin gündemine getirdiler. Terörsüz ve demokratik Türkiye’yi, CHP’nin mücadeleleriyle komisyon adına ‘demokrasi’yi bile haftalarca direnerek koydular. O günden bugüne gerçek anlamda bu ülkenin çözülmesi gereken en önemli sorununa en bütüncül, en kapsayıcı ve en doğru demokratik bir kapsayıcılıkla çözüm üretme önerilerimiz bir yanda dururken kurulan komisyonu bütün bir yazı ve bütün bir tatil süresini sadece dinleme yaparak ve gelinen noktada da belki dilek ve temenniler metinleriyle kapatmaya çalışarak devam ediyorlar.
“Alevilerin tüm taleplerini 29 Ekim‘e kadar halledecek yürek, cesaret, samimiyet varsa CHP buradadır”
Bir yandan da ‘Cemevi, cümbüş evi’ diyecek kadar utanmazlığı ele almışların, bir yandan sırf bu zihniyetle Alevilerle ilgili kurdukları bir kurumu Cumhurbaşkanlığı’na bağlamak yerine, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlayarak gerçek niyetlerini ortaya koyanların şimdi Alevi açılımından bahsetmeye başladıklarını da aynı çıkarcı, samimiyetsiz yaklaşım olarak takip ediyoruz. Bunu AK Parti’nin beyanları, geçmiş pratikleri, Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konudaki en katı tutumunu hatırlayarak ve hatırlatarak söylüyorum. Barış ve kardeşlik için hangi demokratik adım atılacaksa biz Meclis’teyiz, yaz boyunca orada olduk, bundan sonra da yasama Meclisi’nde olacağız, sorunun çözümüne yönelik en kararlı adımların takipçisi olacağız. Ama birilerinin bu süreci istismar etmesini, birilerinin bu süreci bir al-ver ilişkisine çevirmeye çalışmasına da izin vermeyeceğiz. İşte Meclis’teyiz. Alevilerin cemevlerinin ibadethane statüsüne alınmasını, Alevilerin yıllarca bekledikleri, hepimizin malumu olan ve defalarca söyledikleri tüm taleplerini, 29 Ekim de bir adım ya, 29 Ekim‘e kadar bir ay boyunca tıkır tıkır tıkır halledecek yürek, cesaret, samimiyet varsa CHP buradadır. Kürt sorununun demokratikleşerek çözüleceğini biliyoruz. Muhalefet partilerinin tamamının bir arada, kayyumlara karşı imzalayıp verdikleri kanun teklifi ortada duruyorken, hasta tutuklular ve hükümlülerin sorunları ortada duruyorken, Kürt sorununa yönelik antidemokratik uygulamalar ya da demokratik yasa çalışmaları Meclis’te bekliyorken, pek çoğunu ve en iyisini yapacak hukukçular hem CHP’de hem tüm partilerde duruyorken bir yandan başka şeyler konuşup, bir yandan başka şeyler yapma gayretine karşı biz CHP olarak bulunmamız gereken yerde bulunduk ve bulunmaya da devam edeceğiz.
“Bu linç kmapanyasına son verilmesi gerekiyor”
1 Ekim’de, bir gün bizim Meclis’te olmamamızın iktidar partisini nasıl bir davranışa ittiğini, nasıl ruh hallerinin yalnızlaştığını ve bunu nasıl telafi etmeye çalıştıklarını bütün milletimiz gördü. Meclis Başkanı eliyle, ağzıyla partilerin liderlerine yapılan bir davete icabet etmiş olan sayın liderlere, sosyal medyada da basınında da herhangi bir yerde de yapılan tüm haksız saldırılardan büyük bir üzüntü duyduğumuzu açıkça ifade etmek isterim. Ancak orada yapılanın, içeride bulundurulan tek kamera ve tek fotoğraf makinası veya ekibi varken özenle seçilmiş en insani gülüşlerin, duruşların, hepimizin başına gelebilecek birtakım talihsiz bakışların, özellikle kimler tarafından çekildiğini, kimlerin paylaştığını, Cumhurbaşkanlığı fotoğraf servisinin ne özenle yaptığını hep birlikte gördük, takip ettik. Ama bunun üzerinden sözümüze değer veren kim varsa, köşesinde yazan, televizyonda tartışan, sosyal medyada yorum yapan; bu büyük haksızlığa, bu büyük lince, Meclis Başkanı’nın çağrısıyla gösterilen nezakete, bir linç kampanyasına kim katkı sağlıyorsa bunun bir an önce son verilmesi gerektiğini büyük bir samimiyetle söylüyorum.
“Kimse Erdoğan’ın kendi çektirdiği fotoğrafları servis edip de ‘Herkesi yanına topladı’ safsatasına inanmasın”
Çünkü bugün Türkiye’de CHP bu ağır saldırı altındayken Meclis’te ve Meclis dışında bulunan bütün muhalefet partilerinden sadece dostluk gördük. Tek başına CHP’yi savunmaya onları çağırmadık. Biz onlarla birlikte Türkiye’deki demokratik sistemi, sandığı savunduk, savunmaya da devam ediyoruz. Bundan sonra DEM Parti’den İYİ Parti’ye, Saadet Partisi’nden DEVA Partisi’ne, Gelecek Partisi’ne, EMEP’ten TİP’e; Meclis zemininde bulunan birlikte mücadele verdiğimiz bütün muhalefet partilerine, partimize nasıl sahip çıkıyorsak onların kurumsal kimliklerine de öyle sahip çıkmak durumundayız. Ben çok değerli genel başkanlarıyla ayrı ayrı görüştüm ve görüşmeye de devam ediyorum. Buradan CHP olarak CHP’nin yarattığı boşlukta kendisinden ayrılan siyasi partilere bayramda randevu vermemeyi meziyet sayan, ‘AK Parti’nin bayramlaşma programında DEVA ve Gelecek Partisi bulunmayacak’ diyen, DEM Parti’yi yıllarca şeytanlaştıran, ellerini sıktığımız için bize ‘Teröristin kanlı eline el uzatıyorsun’ diye bizi eleştirenlerin, CHP’nin 31 Mart seçiminden sonra birinci parti olduğunda, tüm siyasi partileri bayramda teker teker arayan, kendi genel merkezlerinde teker teker ziyaret eden, siyasette seçmene saygıdan, ‘Siyasi ilişkiler böyle olmalıdır. Normali budur’ diyen, bunun üzerinden normalleşme tartışmalarında aldığımız tüm haksız eleştirilere karşı, karşı karşıya kaldığımız darbe girişimine kadar, bu tutumunu nezaketle ve kararlılıkla sürdüren bir siyasi parti olarak şunu gösteriyoruz: Dünün el tutmayanları, bayramlaşmayanları, CHP’nin onları Amerika’da aradıkları meşruiyetin karşısında bir gün açılış konuşmasında onlara, onu sunmadığında ne hale geldiklerini gördünüz. Kimse Erdoğan’ın kendi çektirdiği fotoğrafları servis edip de ‘Çekim merkezi oldu, herkesi bir anda yanına topladı, moral buldu’ safsatasına inanmasın.
“Milletin temsilcisi muhalefet partileri, bu ceberut iktidardan kurtulmak için birdir, bir aradadır”
Ahlaki üstünlük neredeyse psikolojik üstünlük oradadır. Psikolojik üstünlük kimdeyse çoğunluk enerjisi oradadır. Meydanda da çoğunluk enerjisi bizimledir, Meclis’te de çoğunluk enerjisi bizimledir. Millet, haklı olanın yanındadır. Milletin temsilcisi muhalefet partileri de bu ceberut iktidardan kurtulmak için, sandığa sıkı sıkı sarılmak için, önce topu sahada tutmak için, topu alıp da kaçana, kesip de götürene karşı önce maçın oynanmasını sağlamak için birdir, bir aradadır. Günü gelince farklılıklarımızla rekabet ederiz. Muhalefeti bir arada tutmaya emek eden ve her birisine ayrı ayrı saygı duyduğun tüm genel başkanlara muhabbetlerimi kampımızdan bir kez daha ifade ederken milletimize de şunu söylüyoruz: Kimse yılgınlığa kapılmasın, kimse korkmasın. Kimse ‘Yine bu iktidar kalacak ve ben açlığımla, yoksulluğumla, güvencesizliğimle baş başa kalacağım. Hadi beni geçtim, artık evlatlarımız bu ülkede yaşamak istemiyorlar’ diyenlere şunu söylüyorum: Bütün dünya Türkiye’nin üzerinde hesap yapıyor olabilir, hayal kurabilir. Bu bir beka sorunu değildir. Yaptıklarında nasıl bir yanıt aldıklarını 100 yıl öncesinden bilirler. Beka sorunu, bu memleketin evlatlarının başka yerlerde hayal kurmasıdır. Biz o evlatlarınızdan 31 Mart seçiminde bir söz aldık, bir seçim daha beklemeye karar verdiler. O seçime gidiyoruz, adım adım gidiyoruz. Türkiye’nin evlatlarının Türkiye’de hayal kuracağı, bu ülkenin yarınlarında hep birlikte mutlu olacağımız, birlikte daha çok kazanacağız, daha çok üreteceğimiz ama hakça, eşit paylaşacağımız yarınlarda sizin evlatlarınız, bizim evlatlarımız bu güzel ülkenin yarınlarında olacaklar. Bu ülkenin yarınlarını bir tek adamın alıp kaçmasına, bu ülkenin sandığının işlevsizleşmesine, bu ülkede demokrasiyle gelenlerin demokrasiyi götürmesine izin vermeyeceğiz. Kurduğumuz Cumhuriyet’e hep birlikte sahip çıkıyoruz, çıkmaya devam edeceğiz. Kurulduğu gün olduğu gibi bugün de CHP, Türkiye’nin birinci partisidir ve sizlere asla yalnız bırakmayacaktır.”
(Son)