Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

CHP İzmir İl Başkanı Çağatay Güç: “AKP iktidarı toplumda yok”

CHP İzmir İl Başkanı Çağatay Güç, İzmir’de basın mensuplarıyla bir araya geldiği toplantıda ekonomik kriz, yerel yönetimlere yönelik baskılar, belediyelerin mali durumu ve siyasetteki son gelişmeler hakkında değerlendirmelerde bulundu. Güç, “AKP iktidarı toplumda yok. Yani yüzde 10 menfaat grubu var onların. Şu anda menfaat dönemi de bitmek üzere. O bittikten sonra ilk seçimlerde yok olup gidecekler. Bu seçimlerde çok ciddi bir yüksek oy oranıyla seçimi alacağımıza inanıyoruz” dedi.

CHP İzmir İl Başkanı Çağatay Güç, İzmir’de basın mensuplarıyla bir

(İZMİR) – CHP İzmir İl Başkanı Çağatay Güç, İzmir’de basın mensuplarıyla bir araya geldiği toplantıda ekonomik kriz, yerel yönetimlere yönelik baskılar, belediyelerin mali durumu ve siyasetteki son gelişmeler hakkında değerlendirmelerde bulundu. Güç, “AKP iktidarı toplumda yok. Yani yüzde 10 menfaat grubu var onların. Şu anda menfaat dönemi de bitmek üzere. O bittikten sonra ilk seçimlerde yok olup gidecekler. Bu seçimlerde çok ciddi bir yüksek oy oranıyla seçimi alacağımıza inanıyoruz” dedi.

CHP İzmir İl Başkanı Çağatay Güç, İzmir’de basın temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ekonomik krizin derinleştiğini ve toplumda geniş bir mutsuzluk olduğunu ifade eden Güç, şunları söyledi:

“Gelinen noktada aslında ülkenin geldiği durumdan kaynaklı kaygıların yaşandığı bir süreçten geçiyoruz. Hem ülke adına hem ülkede yaşayan milletimiz, toplum adına gerçekten zor bir süreçten geçiyoruz. Şu anda sizlerin de içinde olduğu ağır bir ekonomik krizden geçtiğimiz için bu krizin de yıllardır sürmesine verildi. Zaten herkesin mutsuz yaşadığı bir ülke haline geldik. O yüzden siyasette bazı değişikliklerin olması gerektiğine inanıyorum. Bu değişim Özgür Özel ile başladı. Özgür Özel ve İmamoğlu’nun sinerjisiyle bu ülkede bazı şeylerin değişeceğine bütün gençler olarak inandık aslında. Toplumun o genç dinamizmi onlara güvendi ve ülkeyi daha iyi yöneteceğine bir kanaat getirdi. Dolayısıyla şu anki merkezi iktidarın bu baskılarının nedeni bu aslında. Gelinen noktada ülkeyi yönetemedikleri belli. Yani anketlerde yüzde 20’lerde çıkıyorlar şu anda ama toplumda biz sahadayız, yani çiftçinin yanındayız. Biz kentteyiz, öğrenciler, üniversitelilerle buluşuyoruz, hayvancılarla buluşuyoruz. Toplumun her kesiminde insanlarla görüşmeler yapıyoruz. Bir kere AKP iktidarı toplumda yok. Yani yüzde 10 menfaat grubu var onların. Şu anda menfaat dönemi de bitmek üzere. O bittikten sonra ilk seçimlerde yok olup gidecekler. Dolayısıyla biz şuna inancımız tam, bu seçimlerde çok ciddi bir yüksek oy oranıyla seçimi alacağımıza inanıyoruz” dedi.

“Sessiz çığlık var toplumda”

AKP’nin artık ülkede var olamayacağını belirten Güç, “Şu anda anketlerde yüzde 40’larda gözüken noktada Kıbrıs’ta nasıl yaşandıysa bence Türkiye’de de aynı şeyler yaşanacak. Ve şu sessiz bir çığlık var toplumda. Bu çığlığın ilk seçimlerde karşılığını göreceğiz çünkü toplum gerçekten bıkmış durumda yani bu mutsuzluktan, bu ekonomik sıkıntıdan, çocukların gelecek kaygısından, anne babaların kendi çocuklarının gelecek kaygısından aşırı derecede sıkılmış durumdalar. O yüzden ilk seçimlerde AKP’nin, AKP diye bir partinin bence bu ülkede çok var olmayacağını düşünüyorum” diye konuştu.

Yerel yönetimlerin ekonomik zorluklar ve merkezi idarenin baskısı altında çalıştığını söyleyen Güç, özellikle SGK ve vergi borçlarının faiz yükü, İller Bankası paylarındaki kesintiler ve kredi onay süreçlerine dikkat çekti. Güç, pandemi ve deprem süreçlerinde belediyelerin büyük harcamalar yaptığını hatırlatarak şöyle konuştu:

“Cumhuriyet Halk Partisi bu ülkeyi önümüzdeki dönem yönetecek tek parti olarak, tek güçlü parti olarak, toplumda tek karşılık gören parti olarak görüyorum. Şöyle yani işçilerin aldığı maaşlar üzerinden asla bir şey söylemsel anlamda kesinlikle buna karşıyım. Bir kere geçimin ne kadar zor olduğunu hepimiz görüyoruz yani hani maaşları yüksektir falan böyle bir şey değil yani. Konu bu değil. Konu şu: Konu İzmir 2020’de büyük bir deprem atlattı. Oraya çok ciddi yardımlar yapıldı. Sonra 2 buçuk, 2 yıl boyunca pandemi denen bir şey yaşadık, zorluk yaşadık. Ve bu dönemlerde yani merkezi hükümetin bir şey yaptığını biz görmedik açıkçası. Yani yerel yönetimler bu dönemlerde hep halkın yanındaydı. Yani nasıl yanındaydı? Sadece insanları hastaneye götürmesi, maske dağıtılması, dezenfektan dağıtılması, insanların zor zamanlarında sosyal yardımlar yapılması… Bakıldığında bu dönemlerde inanılmaz derecede giderler yaşandı. Yani özellikle pandemi döneminde. En basit ve en çok gideri olan şehirlerden bir tanesi de toplu ulaşımdı. ESHOT bedava çalıştı. Bedavaya kamu personeli taşıdı. Metro kamu personeli taşıdı. Bunlarda inanılmaz derecede gider var. Enerji maliyeti, yakıt maliyeti, personel maliyeti… Ama gelir yok. 2,5–3 yıl boyunca bunu sübvanse etmek öyle kolay değildi. Üstüne bir de Türkiye’nin en büyük depremi yaşandı 2023 yılında. Merkezi hükümetin yetişemediği yerlere de yerel yönetimler eliyle Ankara’sından, İstanbul’un, Bursa’sının, Kayseri’sine kadar her parti belediyesi bununla uğraştı. Bu sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nin derdi değildi, ülkenin derdiydi. O yüzden bütün belediyeler oraya çok ciddi yardımlar yaptı, çok ciddi orada alanda bulundular. Bu dönemlerde harcamalar çok yükseldi, özellikle pandemi döneminde. Bunun sübvanse edilmesi için, SGK vergi birçok belediye, bu sadece CHP’li belediye değil, bütün belediyeler, SGK vergi borcunu ödemediler. Bu dönemlerdeki SGK vergi borcu birikti. Bu dönemde Cumhurbaşkanımız dedi ki, ben bunları alacağım dedi. Silkeleyin bunları dedi. Tabii Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri silkelerken diğer belediyelerde böyle bir silkeleme olmadı. Yani AKP’li ve MHP’li belediyelerde böyle bir silkeleme olmadı. Onlarda arsa gösterilen değerin 1 liraysa arsa 2 lira alındı. Ama CHP’li belediyelerde arsalar kabul bile edilmedi.

“Belediyelerimiz çalışmaya devam ediyor”

Menemen Belediyesi’ne arsa alıp TOKİ’den geçiş yapıp oradan SGK’ya geçiş yaptılar. Ama bizim arkadaşlarımızın imarlı arsalarını, 2 lira olan arsayı 1 lira almak üzerine kurulmuş bir sistem oluştu. Hadi bunları da geçtik, hadi bunları da artık hazmettik. Geldiğimiz noktada kendi yarattıkları enflasyondan kaynaklı faiziyle beraber almaya çalışıyorlar. Devlet şu anda yüzde 50 faiz uyguluyor SGK vergisine. Yani kendi yandaşlarına olan şirketlere SGK vergi indirimi yaparken ve onların SGK vergilerini silen bir hükümet anlayışı kendi kamu kurumuna, yerel yönetimlere faiziyle beraber alınan bir sistem haline getirdi. Yani dolayısıyla bu dönemde İller Bankası’ndan gelen payın yüzde 40’ı kesilerek orada zora sokuldu. Yani belediyelere şu bakış açısıyla bakmamak lazım: Belediyeler kaynak yaratmalı. Şirket değil; belediyeler kamu kurumu. Dolayısıyla belli kaynakları var, bu kaynakların doğru yönetilmesiyle alakalı bir şey. Şimdi devlet yapısı burada yerel yönetimlerine sahip çıkması gerekiyor. Bir kere kendi yarattıkları enflasyondan kaynaklı faizi silebilirler. Hadi onu silmediniz, bari yapılandırın. Yapılandırın ki ödeme planı düzgün olsun, yapılandırma da yapılmıyor. Tamamı bile silinebilir. Bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle tamamı bile silinebilir belli kısımları hariç. Ama bunların hiçbiri yapılmıyor. Ben peşin olarak kesileceğim diyor, hesaplara bloke koyun diyor. Yani bu şartlarda dahi belediyelerimiz çalışmaya devam ediyor.”

“İzmir Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri o kısıtlı kaynaklara rağmen inanılmaz yatırımlar yapıyorlar”

İzmir’deki AK Parti teşkilatının kente yönelik yatırım konusunda yetersiz kaldığını ifade eden Güç, şunları aktardı:

“İşçiler bu dönemlerde ciddi sıkıntılar yaşıyorlar çünkü asıl giderler yani büyük giderler işçilerimiz. İşçilerimiz emeklerini almak zorunda ama bu iş çatışmaya dönmesinin bir faydası yok çünkü yani bu belediye başkanlarının bu şekilde çözebileceği bir şey değil. Bu merkezi hükümetin bu baskıyı kaldırmasıyla çözülebilecek bir şey. Yani şöyle bir anlayış da var hani bu da açık bir gerçek. Ben bunu net görüyorum. Ve çevremizdeki bütün partili arkadaşlarımız şunu görüyor: Sendika eylem yaptıkça merkezi hükümet daha fazla baskı yapıyor. Çünkü şey görüyor, bunları ne güzel sıkıştırıyorlar diyorlar. Biz daha fazla baskı yapalım ki sendika daha çok sıkıştırsın. Yani böyle bir döngüye döndürmüş durumdalar. O yüzden burada bence sendika ile yerel yönetimler ortak bir paydada buluşup asıl tepkinin, asıl sorunun merkezi hükümetten kaynaklandığına dair bir yol yürümeleri gerekiyor. Çünkü bu sorun böyle karşılıklı açıklamalarla çözülecek bir sorun değil. Bu sorun merkezi hükümetin sorunu. SGK borcu silindiği veya yapılandırıldığı takdirde böyle bir sorun olmayacağı aşikâr. Yani bunun içerisinde çöp sorunu da aynı şey, Körfez sorunu da aynı şey. Yani benzer sorunların yaratılmasının nedeni yine merkezi hükümettir. Bir de şöyle bir durum var, İzmir’de var bu. İzmir özel bir durum. İzmir’deki AKP’li yerel siyasetçiler de inanılmaz kötüler. Şu anlamda kötüler: Hiçbir yatırım yapmadan sadece Cumhuriyet Halk Partisi eleştirisi üzerine bir siyaset gidiyorlar. İnanılmaz kötüler. Yani İzmir’e hiçbir yatırım yapılmıyor. CHP’li belediyeler şunu yapmıyor, CHP’li belediyeler bunu yapmıyor… Bir de akıl veriyorlar. İşte master plan falan yapın diyorlar.

Halbuki 20 yıldır master planı var bu şehirde. Yani akıl vermeyi bırakıp aslında bu şehre ne katabiliriz diye düşünmeleri gerekiyor. Bunun cevabı bu. Yatırım yapılmıyor konusu da yani İzmir Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri o kısıtlı kaynaklara rağmen inanılmaz yatırımlar yapıyorlar. Bakın asli görevleri olan işte yol yapmak, park yapmak… Bunlar zaten yapılıyor şu anda. Yani bir yamalarla ilgili problem vardı, o da mali anlamda çözüldü, onlar da şu anda çözülmüş durumda. Yani İzmir Büyükşehir Belediyesi adına bakıldığı zaman —ben birazcık da konuların içeriğini bildiğim için söylüyorum— yani Buca Şelale Paşa Alt Geçidi’ni yapıyorlar şu anda. Yüce Onat Tüneli yapılıyor. Türkiye’nin yerel yönetimi eliyle bütçesiyle yapılmış en uzun tüneller yapılıyor. Yüzde 40’lardan aldığımız projeyi 1,5 senenin içerisinde yüzde 95’e getirdik şu anda. Büyükşehir Belediyesi getirdi. Buca Metrosu yapılıyor. Şu anda Türkiye’de bu kadar hattı olan, raylı sistem hattı olan bir İstanbul hızlanmıştı Ekrem İmamoğlu’nun döneminde. Bir de biz, İzmir Büyükşehir Belediyesi yapıyor bu yatırımları. İZSU’nun aşırı derecede yatırımları var.

Her yerde kanalizasyon ve yağmur suyu ayrıştırmaları yapıyor. Yani engellemelere rağmen yapıyor. Bakın benim bölgem olduğu için biliyorum, Aliağa ve Dikili bölgesinde bedava kredimiz vardı. Bedava! Yani 5 yıl ertelemeli, 25 yıl ödemeli faizsiz krediydi. Ya bu bedava. Hele bu enflasyonist ortamda, AKP’nin yarattığı enflasyonist ortamda paranın değeri kalmıyor 5 yıl sonra. Şimdi bu krediyi vermediler. Ona rağmen 2026’ya bütçe koyunca İZSU ikisini de yapıyor. Şimdi bakın bu kadar baskıya rağmen yapılan şeyleri, bu pozitif yanları görmezsek yani işin içinden zaten çıkamayacağız. Ama bakış açımız açısından, yerel yönetim bakış açısından ben belediye başkanlarımıza inanılmaz güveniyorum. Birebir çalıştım 1,5 yıl boyunca. Aşırı derece samimi insanlar, sadece başarı istiyorlar ve çalışmalarını ona göre kurguluyorlar. Geceleri yok, gündüzleri yok, ailelerinden kısıyorlar, hayatlarından kısıyorlar. Tek amaçları var yani şehrine kendi o yaşadığı, baktığı o yüzlere, arkadaşlarına, eşine, dostuna mahcup olmamak için çalışıyorlar. Güveniyoruz. Biz yani Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman da onların yanında olacağız.”

CHP’ye yönelik baskıların arttığını belirten Güç, “İstanbul’daki, İzmir’deki bu baskılar parti içerisinde bir savunma mekanizması oluşturdu. Yani çok ağır travmalar geçirdi Cumhuriyet Halk Partisi. Olmadık şeyler yapılıyor şu anda. Olmayan suçlamalar yapılıyor. Çalışılmaması yönünde bir süreç üretiliyor. Bu süreç içerisinde illaki partinin belli başka adımlar atması gerekiyordu. Yerel yönetimler konusunda da bu çalışmaların tekrardan hızlanacağı, belli kapsamlar içerisinde alınıp yeniden değerlendirileceği konusu Genel Başkanımız tarafından söylendi, iletildi bize. Genel Başkanımız Özgür Özel tarafından söylendi. O yüzden hani dediğiniz gibi o eksikliği tekrardan yeniden hayata geçirerek düzelteceğiz” dedi.

“İlk defa İzmir’de 7 PM üyemiz var”

İl Başkanlığı’na seçilme konusu hakkında konuşan Güç, şunları kaydetti:

“Ben parti örgütüyle ve belediye başkanlarıyla son bir buçuk yılda çok samimi ve çok iç içe olduğum bir süreç geçirdim. Ben şunu söyleyeyim, genel sekreter yardımcılığım zor süreçti. Yani aşırı mali ve siyasi baskı vardı. Ve çok ciddi problemleri olan projeleri çözmek kolay değildi. O projeler üzerinde odaklanmak ve bu kadar ekonomik krize rağmen onları çözmek çok zordu. O dönemlerde bu samimi ve teknik anlamda çözebilme kabiliyeti beni bugünlere getirdiğini düşünüyorum. Çünkü bir kere bazı şeyler vardır, bazı olaylar vardır; yapamazsınız yani, elinizden bir şey gelmez. Ama bunu anlatmanız gerekir. Ben bunu iletişimle anlatıyordum hem belediye başkanlarına hem ilçe başkanlarına. Çözebildiğim konuları da nasıl çözdüğümle alakalı da ben aylık bilgilendirme yaparım. Teknik büyük konular, büyük çözülemeyen sorumluluk işleri ben 1,5 yıl içerisinde yoluna koyduğumu düşünüyorum. Ve bunun da Genel Merkez tarafından ve Büyükşehir Belediye Başkanımız ve Büyükşehir bürokrasisi tarafından muhtemelen konuşularak bu işin büyüdüğünü düşünüyorum. Genel başkanın hep aklında vardı tabii ki. Her zaman diyaloğumuz olan bir kişidir, il başkanımız ama tabii buralara geleceğini ben de son 1 aylık süreçte, 1,5 aylık süreçte oldum. Ama ben tahminim, iletişimden kaynaklı ve belediye bürokrasisindeki başarımdan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Bu benim şahsi düşüncem. İlk defa İzmir’de 7 PM üyemiz var. Bu Genel Başkan’ın tercihidir. Bunu İl Başkanları Toplantısı’nda söyledim.

Parti Meclisi, eş dost, akraba, vefa parti meclisi değil dedim bu PM’e. Bu PM toplumun bizi kabulleneceği, evet bunlar ülke yönetecek diyeceği bir Parti Meclisi olması gerektiğini… MYK’nın da Genel Başkanımızın kendini daha rahat çalışabileceği bir MYK sistemi oluşturulacağı bir sistem olduğunu söyledim. Ben o konuya yerelden bakmıyorum, biraz merkezden bakıyorum. 7 tane PM üyemiz olması pozitif karşılandı. Milletvekillerimizin büyük bir kısmının PM’de olması pozitif karşılandı. Kimsenin ayrışmaması pozitif karşılandı. Birisi MYK’da dedikodular vardı, çıkabilir dedikoduları… Olmaması, çıkmaması bence İzmir adına pozitif oldu. Yani Cumhuriyet Halk Partisi’nin bütünü birlikte olduğunu mesajı oldu. O yüzden ben pozitif karşılıyorum, bu konuyu o şekilde değerlendiriyorum. “

Kooperatif davası: “Siyasi bir süreç yürütülüyor”

Kooperatif davası hakkında konuşan ve sürecin siyasi şekilde ilerlediğini belirten Güç, şöyle konuştu:

“Kooperatif konusuyla alakalı da ya ben işin belediye tarafını biliyorum. Yani kooperatif tarafını inanın bilmiyorum. İçeride ne olduğunu, mali tablosunu bilmiyoruz. Ama belediye tarafını biliyorum, belediye tarafında hiçbir şey yok. Orada yargılanan arkadaşlar… Bana bağlı birimlerde 70’ten fazla arkadaş vardı. Ben aileleriyle ve kendileriyle birebir ilgilendim. Çok zor zamanlardı. Ben kendim de psikolojik olarak zorlandım. Ama yani bizim standart Sayıştay raporlarını savcılık alıyor. Sayıştay bir rapor sunar der ki burada işte 3 milyonluk bir açık olabilir der. Olur, vardır der, tespit yapar. Biz de o tespitte istinaden alt birime, firmaya, müteahhit firmaya yazı yazarız. Deriz ki bu böyle bir Sayıştay bulgusu var, bununla ilgili bize rapor verin. Onlar bize savunma yaparlar, gönderirler. Çoğunlukla da kabul etmezler. Hayır derler, yerinde kontrol yapalım derler. Özellikle İZBETON tarafı böyledir. Yani çok nadirdir kesinti olacağı. O yüzden hani o taraflarda hiçbir şey yok. Baktık ki gözden kaçtı. Yani çok fazla iş yapılıyor. Böyle bir tespit yapıldı. Yani en fazla yapılacak iş kesinti yapılır şirketten. Biz İZBETON’dan yaparız, İZBETON da kendi alt yüklenicilerinden yapar. Bu hep böyledir yani. Hiç değişmemiştir bu. Onlarca yıldır böyle gider. Aynı şey kiralamalar için de geçerli. Taş kiralamalarıyla ilgili geçerli.

“Kooperatif davası, kooperatif davası değil”

Orada da hiçbir şey yok. Böyle bir açık yok. Biz gene de kesinti yaptık oradan ama şirket muhtemelen davayla geri alacaktı. Öyle bir açık olacağını düşünmüyorum. Kooperatif ile alakalı da yani Tuğçe Başkan, Belediye Başkanı der ki bunu yapın der. Yani talimat verir. Talimat veriyor. İZBETON’a, İZBETON üzerinden detaylı süreç başlıyor. O detaylı süreci inanın ben de bilmiyorum. Yani ayrıntıyı bilmiyorum. O birim bana bağlı olmadığı için detayı bilmiyorum. Burada belediye başkanı belediye başkanıdır, der ki belediye başkanı şunu ister: Bu işin düzgün yapılmasını ister. Çünkü kendinin işi yaralı. Belediye başkanının bir şeyi yok orada, bir anlamı yok. Bürokrasi işin içindedir. Yani oradaki kooperatif davası kooperatif davası değil. Bunu da ben söylemiyorum hani, bunu avukat arkadaşlarımız söylüyor. Bizim Başkan Vekilimiz Murat Bey de Tuğçe Başkan’ın avukatı, ondan bilgi aldığım kadarıyla diyor ki dosyanın içi bomboş. Yani bu dosya bir ceza davası değil diyor. En fazla olabilecek kooperatif içerisindeki bir ticari dava olabilir diyor. Yani şöyle düşünün, TOKİ de işleri geciktiriyor. Yani Aliağa’daki TOKİ mesela 2019’da başladı. 2025’te teslim ettiler, 2022’de teslim edeceklerdi. Orada da fiyat farkları oluştu. Müteahhit kaçtı, yeni müteahhit geldi. Fiyat farkları oluştu. Yani orada kimse tutuklanmadı mesela. TOKİ’den yönetimde kimse tutuklanmadı. Ve yani müteahhit kaçtı, alacağı vardır. TOKİ’nin alacağı oradan, ne müteahhitten tutuklama oldu ne TOKİ’den tutuklama oldu ama buraya gelindiği zaman… Ya varsa bir ticari bir açık varsa kooperatifte, herhangi bir işte bir açık… Ticari dava açılır. Ticari davada işte bir alacağı oluşursa o alacağı kişilerden tahsil edilir. Edilemezse cezai davaya dönüşür. Bu kadar basit bakmak gerekiyor olaya. Ama olay ceza davasına dönüştü. Yani bu siyasi davaya dönüştü. O yüzden kooperatif iç davası, o da yeni hukukçuların söylediği gibi ticari davadır. Cezai dava değildir. Burada da yargılanacak bir dava değildir dedikleri o. Ama bürokrasi tarafında zaten bir problem olmadığını hepimiz biliyoruz. Bütün bürokrasi biliyor yani. İzmir’deki bütün bürokrasi biliyor. O da o şekilde. Büyükşehir aday konusundan… Benim bürokrasiden gelmem ve çoğunlukla konuyu bilmemden kaynaklı açıklamalarımın teknik olduğu için böyle algılanıyor olabilir.”

“Biz genel başkanımıza inanıyoruz”

Daha önce yerel seçimlerde Aliağa Belediye Başkanı adayı olduğunu hatırlatan Güç, şunları söyledi:

“Ben Aliağa Belediye Başkan adayı oldum. Ben genel sekreter yardımcısı olacağım diye, bürokrasiye geri döneceğim diye yapmadım. Ben başarılı olmak için yaptım. Genel sekreter yardımcısı oldum. O seçimi bir puanla, bir buçuk puanla kaybedince hırs yaptım. Aşırı çalıştım. Yani oradaki o tamamen genel sekreter yardımcısı olarak başarılı olmak amacımdı. Bir yerden siyasi bir şey elde edilir mi? Değildi. Oradaki başarılı iletişimim beni buraya taşıdığını düşünüyorum. Ama buradan sonra da direkt net bir hedefim yok benim yani. Benim hedefim şu anda tek hedefim var: İktidar il başkanı olmak. Bunu ben genel merkeze de söylüyorum. Ben muhalefet il başkanı olmak istemiyorum. Ben parti üyelerime, il yönetimime ve ilçe başkanlarına, ilçe yönetimlerine güveniyorum. Şu anda ciddi bir şey var, atak var. Genel Başkanımız bu konuyu gerçekten lokomotif haline getirdi. Çok iyi yönetiyor bu süreci. Yani İmamoğlu sürecini çok iyi yönetiyor. Ülkedeki ekonomik kriz sürecini iyi yönetiyor. Siyaseti yönetiyor. Hiçbir zaman sokak ağzıyla söyleyen, geri vitesi olmayan, başarılı bir yönetim anlayışı var. Hepimiz duygusal insanlarız. Bizlerin bir şeye inanması gerekiyor. Biz genel başkanımıza inanıyoruz bu konuda. O yüzden bizim iktidara yürüdüğümüzü, tüm arkadaşlarımızın tamamen inandıkları için süreci iyi bir şekilde ilerlettiğini düşünüyorum.”

“İzmir’e merkezi hükümetin hiçbir yatırımı yok”

Merkezi hükümetin İzmir’e bir yatırımının olmadığını dile getiren Güç, “Bu İzmir’e merkezi hükümetin hiçbir yatırımı yok. Ya açıklama yaptım dedim ki ya yüzde 25 yatırım yapılıyor İzmir’in bütçesine dedim. Ardından açıklama yaptılar, meğerse yüzde 5’miş çünkü detayları paylaşmıyorlar. PM üyemizden aldım ben detayları. Sonra işte başka açıklama yaptılar meğerse yüzde 5 yapıyorlarmış. 38 binler yapıyorlarmış. Şimdi bundan okul yani depremde ilk kalacak okulları yapıyorlar ve bunu yatırım olarak sunuyorlar. Ben de bundan dolayı tepki gösterdim. Ben dedim ki bir vizyon ortaya koyun. Bakanlar, bakanın olduğu şehirlere acayip yatırımlar yaparlar. Genel sekreterimiz var. Dedi ki görev süresi bittiği zaman geriye dönüp baktığı zaman ne yapacaktı dedim. Yani ne bıraktı? Eser olarak ne bıraktı diyecek yani? Ben bunu kazandırdım diye bir eser var mı dedim. Veya vekiller için de geçerli, il başkanı için de geçerli. Benim demek istediğim buydu. Böyle yatırımlar yaparlarsa onlarla birlikte temel atmada, kurdele kesmede, onlarla fotoğraf vermeyi seve seve yaparız” açıklamalarında bulundu.