Haber: Tacettin Durmuş
(KARS) – Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Kars Kafkas Üniversitesi akademik yılı açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Bilimsel üretiminizi lütfen bu ülkenin toplumsal faydasını maksimize edecek alanlara odaklandırın. Bu konu Terörsüz Türkiye sürecine sahip çıkmak hepimizin ama en çok da bu ülkenin aydınlarının, bu ülkenin entelektüellerinin, bu ülkenin akademisyenlerinin görevidir” dedi.
Kars Kafkas Üniversitesi Ahmet Arslan Kongre Merkezi’nde düzenlenen Eğitim Kurumları Toplu Açılış Töreni’ne katıldı. Tekin, konuşmasında şunları söyledi:
“Benim iddiam şu: 12 Mart darbesini de, 12 Eylül darbesini de yapanlar, Türkiye’yi 28 Şubat sürecinin de alt yapısını hazırladılar. Belki bu farklı bir yerde konuşabileceğimiz bir konu ama 1990’lı yılları hatırlamak gerekir. Türkiye nasıl bir 1990’lı yıllar yaşadı. Ve 3 Kasım 2002 yılında geldiğimizde, Türkiye nasıl bir yerde idi. Nelerle uğraşıyorduk? Ben size bu konuyla ilgili birkaç tane anekdotu zikredeceğim. Unutuyoruz dediğimiz şeyler bunlar.
Türkiye’de terör ve güvenlik anlamında yaşadığımız ortamı anlatması açısından size 3 yıl içerisinde yaşadığımız birkaç olayı ifade etmek istiyorum; Mesela, 1990 yılında ben Türkiye’de öğrenci iken Türkiye’de her birisi toplumsal kaosa sebebiyet veren birkaç olayı size anlatayım. Bir Turan Dursun cinayeti. Günlerce bunu konuştuk. Hemen onun akabinde Muammer Aksoy’un cinayeti. Ardından Çetin Emeç, Bahri Üçok ve Hiram Abbas cinayetleri. Bunların hepsi 1990 yılında. Neredeyse her gün güvenlikle ilgili kaotik bir ortama uyandık. Neredeyse her gün insanlar ‘acaba can güvenliğimiz tehdit altında mı’ diye. Üniversitelerde karışıklıklar, sokakta karışıklıklar böyle bir tabloyla karşı karşıyaydık.
Kabaca 1989 ile 2002 yılı arasında biraz önce saydığım, bahsettiğim kaotik ortam varken kaç hükümet kuruluyor biliyor musunuz arkadaşlar? 11 hükümet kuruluyor. 89-2002 13 yılda 11 tane hükümet. Her bu hükümetin kurulması ve yıkılması bizim açımızdan yani sıradan vatandaşlar açısından yaşadığımız dönemde bir kaostu. Acaba ne olacak? Acaba cebimizden kaç lira gidecek? Ekonomide devalüasyon mu olacak? Faizler ne olacak? Bunları tartışıyoruz. Her hükümet yıkılırken Cumhurbaşkanımız mesela Başbakan, Anayasa kitapçığı fırlatıyor toplantıda pat diye ortalık karışıyor. Ekonomik anlamda herkes bir anda yarı yarıya neredeyse fakirleşiyor. Böyle bir tablo yaşadık biz.
Bu tablo içerisinde bir akademisyen olarak benim çok üzüldüğüm olaylardan bir tanesidir. Uzak Asya’da bir ülkeye bir akademik toplantıya gitmiştim. 99-2000 yılı. İki kişi Türk Lirasını eline almış. Üzerindeki sıfırları kahkahayla sayarak gülüyorlardı. Türk Lirası dünyanın en değersiz para birimlerinden bir tanesi haline dönüşmüştür. Gecelik repo faizleri yüzde 7.500’lere çıkmıştı. İflas eden bankerler sebebiyle dolandırılan binlerce vatandaşımızın olduğu bir Türkiye yaşadık. İşte böyle bir ortamda bunların hepsi terörü de gerekçe göstererek demokrasimizin güçlenmesini istemeyen insanların siyasal iktidarlar üzerinde kuracağı vesayet için oluşturdukları meşru zeminleri.
Ben şahsen bu tablonun Türkiye’de ne demokrasiyi, ne insan haklarını, ne hukuk devletini, ne de adaleti güçlendirecek adımların atılmasına müsaade edecek bir zemin oluşturmadığına inanıyorum. Bunu hep beraber çözmemiz lazım. Vesayetçi yapıların bizim kendi irademizi elimizden almak için atacakları adımların hepsinin önüne geçmemiz lazım. Hep beraber kendi irademize sahip çıkacak, milli iradeyi egemen kılacak adımları hep beraber atabilmemiz lazım. Bu ne bir siyasi parti söylemi olmalıdır. Ne de herhangi bir siyasi grubun söylemi olmalıdır. Bu milletçe hepimizin ortak söylemi olmalıdır. İşte böyle bir Türkiye’de 3 Kasım 2002 günü seçimler yaptık ve bu seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidara geldi.
Bu bahsettiğimiz tabloyu neredeyse tamamen ortadan kaldırdı. Eksik kalan hususlar, yarım kalan hususlarla ilgili adımlarımızı atmaya devam ediyoruz. Bunlardan bir tanesi de bugün tartıştığımız Terörsüz Türkiye süreci. Adalet ve Kalkınma Partisi 2001 yılındaki parti programında 3 Kasım 2002 seçimlerine giderken seçim beyannamesinde Türkiye’de demokrasiyi insan haklarını, kardeşlik hukukunu egemen kılacak bir söylem iddiasıyla yola çıktı. Ve yine bu söylemin içerisinde şu ifadeler özellikle vardı.
“Bu ülkede hiçbir vatandaş temel hak ve hürriyetlerini kullanırken ötekileştirilmeyecek”
Diyorduk ki biz bu ülkede hiçbir vatandaş, diğer vatandaştan ayrıcalıklı bir pozisyonda olmayacak. Bu ülkede hiçbir vatandaş temel hak ve hürriyetlerini kullanırken ötekileştirilmeyecek, 2. sınıf haline getirilmeyecek. Vatandaşlarımızın temel hak ve hürriyetlerini kullanması için önünde önüne konulan yasakların hepsini kaldıracağız söylemiyle yola çıktık. Ve 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra bakın bu söylediğim şey çok hükümet 18 Kasım’da kuruldu. 30 Kasım günü yani hükümet kurulur kurulmaz ilk yaptığı şeylerden bir tanesi işte bu iklimi tesis etmek için atılması gereken radikal adımlardan bir tanesini attı ve olağanüstü hal uygulamasını kaldırdı.
Bakın dolayısıyla bugün tartıştığımız terörsüz Türkiye süreci o kadar kolay gelinen süreç olmadı. Bunu anlatma sebebim şu. Konuşmama başlarken söylediğim şeyle bunun arasında bir ilişki var, bir ilinti var. Bu, bu ülkenin bir realitesiydi. Geldiğimiz nokta benzeri bir süreci 2011’de bir kez daha denedik. Bu gelinen noktadan rahatsız olan bu sürecin kendi çıkarlarına zarar vereceğini, kendi vesayetçi mantıklarının egemen kılınmasını engelleyeceğini Gene inanan kişiler 2011’de de süreci sabote ettiler. Habur olaylar diye bildiğimiz olayları hatırlayın. Benim bunları anlatmama sebebim şu burası bilim üreten bir mekanizma, bir ortam. Ve sizden isteğim şu.
Bilimsel üretiminizi lütfen bu ülkenin toplumsal faydasını maksimize edecek alanlara odaklandırın. Bu konu terörsüz Türkiye sürecine sahip çıkmak hep hepimizin ama en çok da bu ülkenin aydınlarının, bu ülkenin entelektüellerinin, bu ülkenin akademisyenlerinin görevidir. Bunları anlatma sebebi konuşma başlarken bu üniversitenin performansı, bu üniversitenin diğer üniversitelerle alamet-i harikasını göstermek istiyorsanız eğer bu sürece sahip çıkacak özellikle bölgenin Kafkasya Bölgesi’nde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iradesi olmak istiyoruz söyleminiz vardı videonuzda. Hem rektörümüz hem Bölge Üniversitesi olmak istiyoruz dediniz.
Eğer bunu yapmak istiyorsak ülkemizin bu önemli sorununu çözüm noktasına bu kadar yaklaştığımız bir anda entelektüel destek inanın çok önemli. Siyasi düşünceniz, meseleyi siyasi bakışımız her ne olursa olsun bu konuda sizler hükümete değil devlete ve millete yardımcı olmakla mükellefsiniz. Hepimiz buna hepimiz bunu yapmak zorundayız. Bundan kaçmamızın imkanı yok arkadaşlar.”