Haber: Melis YILDIRIM
(ANKARA) – Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, “Bir anayasanız var ama anayasanız sadece yarı yarıya uygulanıyor. Çünkü siyasi iktidar, hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini güçlü şekilde savunabiliyor ama aynı Anayasa’daki diğer güvenceleri ve hakları tamamen göz ardı ediyor. Anayasa bir menü değildir. Birini seçip diğerini bırakamazsınız. Bütün anayasaya saygı duymalısınız” dedi.
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raporunun hazırlıkları kapsamında Türkiye’ye “bilgi toplama” ziyaretinde bulunan Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, aralarında ANKA Haber Ajansı’nın da bulunduğu gazetecilerle bir araya geldi. Amor, Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu’nda düzenlediği basın toplantısında, Brüksel’deki pek çok meslektaşına ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e Türkiye’nin aday ülke olduğunu her zaman hatırlattığını belirtti. Türkiye’deki temaslarına ilişkin bilgi veren Amor, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçis Mehmet Kemal Bozay, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEM Parti yöneticileri, bazı AB ülkelerinin Ankara Büyükelçileri, gazeteciler, kanaat önderleri ve insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle görüştüğünü söyledi.
“Demirtaş, İmamoğlu, Kavala ve Atalay’ı ziyaret edeceğim”
Amor, “Yarın Edirne’de Selahattin Demirtaş’ı, Silivri’de Ekrem İmamoğlu’nu, Osman Kavala’yı ve Can Atalay’ı ziyaret edeceğim. Özellikle Türk makamlarına bu kişilerle yapacağım görüşmeler için gösterdikleri nezaket ve bu ziyaretleri kolaylaştırdıkları için teşekkür etmek istiyorum” dedi.
AB ile Türkiye ilişkilerinde bir fırsat penceresi bulunduğu izlenimine sahip olduğunu belirten Amor, “Pek çok nedenle; sadece bu taraftan değil, Avrupa tarafından da genişlemeye yönelik gerçek bir istek var. AB her yerde ortaklar arıyor. Pek çok nedenden dolayı, mevcut uluslararası durumla baş etmek, savaşın rolü ve Trump yönetiminin uluslararası ilişkilerde yarattığı sarsıntılar yüzünden, AB gündemine genişlemeyi ilk sıralara almaya hevesli. Bu, sadece Türkiye’nin değil, tüm aday ülkelerin faydalanabileceği bir fırsattır” diye konuştu.
“Terörsüz Türkiye süreci bir umut yarattı”
Pek çok alanda ortaklar aradıklarını ve bunun yeniden angajman için iyi bir an olduğunu söyleyen Amor, Türk yetkililerin, ‘yeni bir ruha’ işaret eden açıklamalarına dikkat çekti. Amor, “Terörsüz Türkiye’ sürecinin toplumda ve siyasi ortamda bir umut yarattığını düşünüyorum ve bu da bu fırsat penceresinin başka bir yönü. İyi haber, hatta çok büyük iyi haber şiddetin sona ermesidir; çünkü PKK silahsızlanıyor ve bu geleceğe ilişkin büyük bir umut anı. Herkes bunun farkında olmalı. Bence ülke bir başarısızlığı daha kaldıramaz” ifadelerini kullandı. Amor devamında, “Bence bu, ülkenizin hayatında güvenliğin hakim olduğu ve siyasi ortamın ana belirleyicisi olduğu dönemi geride bırakma anı olabilir. Belki de reform dönemine girme konusunda yeni bir fırsat ortaya çıkıyor. Tehdit sona ermişse bu yeni bir fırsattır. Politik irade varsa her şey yapılabilir. Ülke, güvenlik ile özgürlük arasındaki dengeyi özgürlükler lehine kurabileceği başka bir döneme girebilir” dedi.
“Demokratik standartlarda derin bir geriye gidiş söz konusu”
Avrupa Komisyonu raporunda yer alan demokratik standartlarla ilgili eleştirileri hatırlatan Amor, “İlerleme bir yana, benim kişisel görüşüm demokratik standartlarda derin bir geriye gidişin olduğu yönünde. Avrupa Komisyonu’nun iyimser mesaj bulabildiği tek alan hükümetin askeri ve güvenlik politikaları, sadece bu alan övülmüştür ve ben de aynı şeyi dün Bakan Şimşek’e söyledim. Ortodoks politikalar, enflasyonla mücadele çok iyi, görünüşe göre ülke ekonomik reformlar yapmak için iyi bir yolda” diye konuştu.
Amor, “Bir anayasanız var ama anayasanız sadece yarı yarıya uygulanıyor. Çünkü siyasi iktidar, hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini güçlü şekilde savunabiliyor ama aynı anayasadaki diğer güvenceleri ve hakları tamamen göz ardı ediyor. Anayasa bir menü değildir. Birini seçip diğerini bırakamazsınız. Bütün anayasaya saygı duymalısınız. Siyasi hayatın her köşesinde çifte standart var” dedi. AB’nin çifte standart uyguladığına yönelik eleştiriler aldıklarını da söyleyen Amor, “Ancak savcıların ve hakimlerin tutumları muhalefetin bazı kesimleriyle ilgili meselelerde farklı, AKP veya hükümeti ilgilendirdiğinde bambaşka” şeklinde konuştu.
“Yargınız çok yaratıcı”
Amor, şunları kaydetti:
“Örneğin Ankara’nın eski Büyükşehir Belediye Başkanı’na yönelik suçlamalarda savcılar şunu açıkça belirtti: Bir belediye başkanı bir memura doğrudan sözlü veya yazılı talimat verirse ceza sorumluluğu vardır. Ama diğer örneklerde, İstanbul’da olduğu gibi, kim bilir yarın Ankara’da da olabilir, bu bireysel ceza sorumluluğu ortadan kayboluyor. Bu kesinlikle bir çifte standarttır.
Eğer dezenformasyon AKP’yi hedef alıyorsa asla kovuşturulmaz. Eğer dezenformasyon CHP’yi hedef alıyorsa durum farklı olabilir. Bu dezenformasyon yasaları tüm otoriter ülkelerde yaygınlaştırılıyor. Bunun farkına varmalısınız. İfade özgürlüğü, bir gazeteciyi konuya göre yargılayıp başkasını yargılamama düşüncesiyle ortadan kaldırılıyor. Fatih Altaylı da bir başka çifte standart örneği olarak karşımıza çıkıyor. Yargınız çok yaratıcı. İnternet yayındaki bir ifade nedeniyle yalan söylemekle değil, Cumhurbaşkanı’na fiziksel saldırıyla suçlanmış. Bir ifadeyle birine fiziksel saldırı nasıl olur? Bu da açık bir çifte standarttır.
Bir kamu görevlisinin hakarete uğraması durumunda, konu hükümeti veya AKP’li yetkilileri ilgilendiriyorsa uygulanan yöntemle, hükümetin sevmediği isimlerden olan benim arkadaşım Gergerlioğlu gibi kişilere yönelik ağır saldırılar olduğunda uygulanan yöntem arasında dağlar kadar fark var. Bu milletvekiline biri ‘Seni çöp bidonuna atıp sokaklarda sürükleyeceğiz’ dedi… Bir düşünün, biri aynı şeyi bir Bakan ya da Cumhurbaşkanı’na söylese ne olurdu? Bu da başka bir çifte standarttır.”
“CHP, hükümetin baskıcı politikalarının tercih edilen oyuncusu haline geldi”
DEM Parti’nin durumuyla CHP’ninkinin tamamen tersine döndüğüne dikkat çeken Amor, “Şimdi CHP, hükümetin baskıcı politikalarının tercih edilen oyuncusu haline geldi, bu da başka bir çifte standart. Geçmişte DEM Parti ile ilgili olan tüm davalar durdu çünkü siyasi olarak gelecekte buna ihtiyaç var ve şimdi hedef CHP çünkü CHP son seçimleri kazandı ve gelecek seçimler için gerçek bir alternatif oluşturuyor” ifadelerini kullandı.
“Hukukun üstünlüğünün durumu felaket”
Amor, “Hukukun üstünlüğünün durumu tam bir felaket. Anayasa Mahkemesi ile ilgili olanlar inanılmaz. Anayasanız açıkça Anayasa Mahkemesi kararlarının yürütme, yasama ve yargı dahil tüm devlet organları için bağlayıcı olduğunu söylüyor ve alt derece mahkemeleri Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı ayaklanıyor. Gezi’den Tayfun Kahraman örneğinde olduğu gibi, AİHM kararlarına rağmen insanların hakları geri alınıyor” dedi.
“Kürt kökenli Türk vatandaşlarının hakları güvence altına alınmalı”
Amor, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Terör örgütü PKK’nın silah bırakma süreci ve Avrupa’daki PKK’lıların durumuna ilişkin bir soru üzerine Amor, silah bırakma sürecinin çok iyi bir haber olduğunu belirterek, “Ben İspanya’dan geliyorum. Terörizmle baş etmenin ne kadar zor olduğunu biliyorum. Bu nedenle PKK’nın silahsızlanması gerçekten çok iyi bir haber” diye konuştu. Amor devamında şunları kaydetti:
“AB’nin pozisyonu, gerekirse yardımcı olmaktır; süreci teşvik ederiz, elbette bu gelişmeden memnunuz ama hiçbir şekilde sürece müdahale edemeyiz. Bahsettiğiniz hukuki çözümler ne olursa olsun, eminim ki Avrupa ülkeleri sürece yardımcı olmak için ellerinden geleni yapmaya çalışacaktır. Herkes memnun. Çözülecek sorunlar siyasi yöntemlerle ele alınıyor. Bu iyi bir gelişme. Eminim ki sadece AB değil tüm AB üyeleri de bu süreci destekliyor ve Türkiye’nin bu dönemi atlatması için gerekeni yapıyor. Ve çok ısrar ettim, tekrar etmek istiyorum: Bu süreçte Kürt kökenli Türk vatandaşlarının hakları güvence altına alınmalıdır.”
Amor, Türkiye’nin yakın zamanda AB’ye katılımı için gerçekten bir fırsatın bulunup bulunmadığına yönelik bir soruyu şu ifadelerle yanıtladı:
“Katılım süreci normatiftir, Kopenhag kriterleriyle ilgilidir. Bu bir pazarlık süreci değildir. Türkiye için de Ukrayna için de Karadağ için de aynı kurallar geçerlidir ve neyin gerekli olduğu herkes tarafından bilinir.
Önce siyasi irade gerekiyor, ardından yapılması gerekenlerin yapılması. Diğer konu ise ortaklıktır. Ortaklık demokrasi demektir, karşılıklı yarar sağlayacak her şey demektir. Bazı Avrupalı muhatapların güvenlik, savunma ve diğer konularda iyi niyetini görüyorum; vize kolaylığı, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, üst düzey diyalogların yeniden başlaması, bunlar ortaklığın parçalarıdır. Ortaklıktan yana bir sorun yok. Aday olsun olmasın tüm komşularımızla yakın ilişkiler istiyoruz. Ama iyi bir ortaklık ortamının hemen katılım sürecine yansıyacağı fikrini kabul edemeyiz.”
“Bir ülkenin ciddiyeti sadece insansız hava araçlarıyla ölçülmez”
Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararının uygulanmaması durumunda ne olabileceği sorulan Amor, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden ve kurucu üyelerden biri olarak bundan gurur duyan bir üyesi olduğunu söyledi. Türkiye’nin mahkemeyi aktif olarak kullanan ilk ülkelerden olduğunu söyleyen Amor, “Anlamadığım şey, hukukun üstünlüğünün iyi durumda olduğunu söyleyen yetkililerin neden mahkeme kararlarına uymadığı” ifadelerini kullandı. Amor, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir ülkenin ciddiyeti sadece insansız hava araçlarıyla ölçülmez. Taahhütlerinize uyumunuzla da ölçülür. Kimse Türkiye’yi Avrupa Konseyi’ne üye olması için zorlamadı. Siz üye olmayı seçtiniz. Bu araçları kullanmayı seçtiniz. AB’ye ‘Katılım sürecini yeniden başlatmaya hazırız’, ‘Reformlara hazırız’ mesajı göndermek istiyorsanız, yapılacak ilk şey tarafı olduğunuz davalarda, kaybettiğiniz davalarda mahkeme kararlarına uymaktır. Bu demokrasinin ABC’sidir. Nasıl ki herhangi bir Türk vatandaşı bir davayı kaybettiğinde karara uymak zorundaysa, devlet de taraf olduğu uluslararası yargı sisteminde kararları uygulamalıdır. Bu mesajım budur. Bu Avrupa için mükemmel bir sinyal olur.”
“Size teşvikler sunabiliriz ancak bir ülkeyi demokrasi olmaya teşvik edemeyiz”
Amor, Türk yetkililerle yaptığı görüşmelerde hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan haklarındaki duruma ilişkin aldığı mesajın ne olduğunun sorulması üzerine şu değerlendirmeyi yaptı:
“Genel olarak aldığım mesaj şu oldu: ‘AB’nin hukukun üstünlüğü konusundaki kaygılarını anlıyoruz ama çoklu güvenlik tehditlerine maruz kaldık ve acı verici şeylerle baş etmek zorunda kaldık.’ Ben de bu argümanı tersine çevirerek kullanıyorum. Çünkü artık iç güvenlik tehditlerinin aynı düzeyde olmadığı bu dönemde reformlara geri dönmek için doğru zaman olduğunu dile getiriyorum. Türkiye’nin Avrupa’ya yaklaşma isteğinin azaldığı ve bunun sebebinin teşvik eksikliği olduğu iddiasını her zaman reddediyorum. Size teşvikler sunabiliriz ancak bir ülkeyi demokrasi olmaya teşvik edemeyiz. Bu, toplum olarak sizin vereceğiniz bir karardır. Sizin toplum modeliniz ne? Rusya mı, Batı demokrasisi mi? Buna siz karar vereceksiniz, yetkilileriniz karar verecek. Biz de ülkenin demokrasi kulübüne üye olabileceği seviyeye ulaşmasına yardımcı olabiliriz. Çünkü AB bir demokrasi kulübüdür.
“İmamoğlu’na sanki tebligatla ulaşılabilecek biri değilmiş gibi davranıldı”
Ekrem İmamoğlu’nun onlarca polis aracıyla, sirenlerle, gece vakti gözaltına alınma şekli… 17 milyon nüfuslu bir şehrin Belediye Başkanı’na sanki tebligatla ulaşılabilecek biri değilmiş gibi davranıldı. Yapılış şeklinin kendisi siyasi bir mesajdır: ‘Seni çok tehlikeli biri olarak göstereceğiz.’ Gecenin bir yarısı onlarca araç ve polisle gözaltına almak yerine bir tebligat gönderilebilirdi.
Benim gördüğüm sorun şu: Medya, gazeteciler olarak sizler olaylara o kadar yakınsınız ki ülkenizde hukukun üstünlüğüne verilen devasa zararı ölçecek mesafede değilsiniz. Hiç kimse yöntemlerden bahsetmiyor. Hiç kimse birine basitçe bir tebligat göndermek yerine onlarca polisle gece vakti gözaltına alınmasını tartışmıyor. Bu bir çocuk kaçıran silahlı biri değildi, İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı idi.”
Amor, tutuklu gazeteci Fatih Altaylı ile görüşme talep edilip edilmediği sorusu üzerine, “Hayır, talep etmedik çünkü talebi ilettiğimizde Fatih Altaylı hakkında henüz bir mahkeme kararı yoktu. Eşiyle telefonda görüştüm” yanıtını verdi.

