Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Avrupa Konseyi yargıçları Diyarbakır’da… Anayasa Mahkemesi Başkanı Özkaya: “Adaletin zedelendiği yerde toplumsal barışın, güvenin ve refahın da yara alacağı açıktır”

Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, “Hakim ve savcılar olarak bir tarafı nur, bir tarafı nar olan bir mesleği icra ediyoruz. Hal böyle olunca kibir, enaniyet, çekememezlik ve buna benzer sebepler nedeniyle ya da hangi nedenle olursa olsun, asla adaletsiz davranmaya yönelmemeliyiz. Keyfi hareket etmemeliyiz. Hiçbir zaman hakkı, adaleti kendi keyfi arzularımıza uydurmaya kalkışmamalıyız. Her daim her yerde adaletin timsali olmalıyız. Okuduklarımızı ve dinlediklerimizi doğru anlamalıyız” dedi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, “Hakim ve savcılar olarak bir

Haber: Ahmet ÜN – Kamera: İsmet MİKAİLOĞULLARI

(DİYARBAKIR) – Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, “Toplumun refahı, güvenliği ve iç barışı ancak adaletle mümkündür. Adaletli bir düzen, bireyler arasındaki güveni pekiştirir, toplumsal bağları kuvvetlendirir ve devletin meşruiyetini sağlam temellere oturtur. Adaletin zedelendiği yerde toplumsal barışın, güvenin ve refahın da yara alacağı açıktır” dedi.

Anayasa Mahkemesi ile Avrupa Birliği-Avrupa Konseyi iş birliğinde yürütülen “Anayasa Mahkemesinin Temel Haklar Alanındaki Kararlarının Etkili Şekilde Uygulanmasının Desteklenmesi Projesi” kapsamında daha önce farklı illerde düzenlenen bölge toplantılarının yedincisi, Diyarbakır’da gerçekleştirildi.

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Avrupa Konseyi yargıçların katıldığı iki gün sürecek toplantının açılış konuşmasını Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya yaptı.

Bireysel başvuru yolunun 23 Eylül 2012’den bu yana fiilen kullanıldığını anımsatan Özkaya, bugüne kadar AYM’ye 702 bin 53 bireysel başvuru yapıldığını, bunların 600 bin 14’ünün karara bağlandığını bildirdi.

Bunların 531 bin 134’ünü kabul edilebilirlik kriterlerinden birini veya birkaçını taşımaması nedeniyle verilen “kabul edilemezlik” kararlarının oluşturduğunu aktaran Özkaya, “Belirtilen durumla birlikte 23 Eylül 2012 tarihinden bugüne kadar mahkememiz tarafından toplam 81 bin 841 ihlal kararı verilmiştir. Bunların 56 bin 443’ü makul sürede yargılanma hakkına ilişkindir ve başvuruculara bir miktar manevi tazminat verilmesi ile sonuçlanan ihlal kararlarıdır. Adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı, ifade özgürlüğü gibi 19 değişik hak grubundan dosya bazlı verilmiş ihlal kararı sayısı 23 bin 914; hak bazlı verilen ihlal kararı sayısı ise 25 bin 398’dir. Mahkememiz kayıtlarına göre bu kararlardan bugün itibarıyla icra süreci henüz tamamlanmamış olanların sayısı 84’tür” diye konuştu.

“Bireysel başvuru sisteminin iyi işleyen bir hak arama yolu olması yalnızca AYM’nin çabalarıyla mümkün değildir”

Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları yanında, insan hakları hukukuna ilişkin tüm evrensel ilke, standart ve kararlardan da yararlanarak temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ve geliştirilmesine yönelik standartları büyük ölçüde belirlediğini ifade eden Özkaya, şunları kaydetti:

“Dolayısıyla da zengin bir insan hakları içtihat bankası oluşturmuş bulunmaktayız. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin iş yükü giderek artmaktadır. Mahkememiz artan iş yükünün altından kalkabilmek için gerekli tedbirleri baştan itibaren almıştır ve almaya devam etmektedir. Mahkememizce, bireysel başvurunun kabulünün üzerinden geçen 13 yıl içinde yalnızca içtihat ve uygulama bakımından değil, kurumsal kapasitenin geliştirilmesi yönünden de önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Ne var ki bireysel başvuru sisteminin etkili şekilde, iyi işleyen bir hak arama yolu olarak yoluna devam etmesi, yalnızca Anayasa Mahkemesinin çabalarıyla mümkün değildir. Bu, ancak tüm alakadarların bu konuda duyarlı olması ve ihlal kararlarının objektif etkisinin hayata geçirilmesiyle mümkün olabilir.

Dünyanın her yerinde, her toplumda o topluma ilişkin anayasal kimliği ya da o topluma ilişkin ortak toplumsal kimliği oluşturan ilke ve değerlerin en önemli güvencesi, hukuk devleti olmanın gereği olan bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığıdır. Bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığı da öncelikle o faaliyeti yürütecek olan bağımsız ve tarafsız hakim ve savcıların varlığıyla mümkündür. Zira devletin ve toplumun bekası açısından mutlak bir gereklilik ve zorunluluk olan hakkın ayakta tutulmasında ve adaletin sağlanmasında en önemli sorumluluk yargısal faaliyetlerin baş aktörleri olan hakim ve savcılara aittir. Bir başka söyleyişle adaleti tesis etme görev ve sorumluluğu temel olarak hâkim ve savcılarındır.

“Adaletin olmadığı yerde ne devletin devamından ne de toplumun huzurundan söz edilebilir”

Özkaya, adaletin ne olduğu konusunda bugüne kadar yapılmış çok sayıda tanım bulunduğunu belirterek, “Temas ettiği alan çok pürüzlü olmasına rağmen, sanırım günümüzde kavramsal olarak adaletin ne olduğu artık tartışma konusu değildir. Ve günümüzde yeryüzünde istisnasız herkesin, her alanda adalet istediğinde de tartışma bulunmamaktadır. Zira adaletin olmadığı yerde ne devletin devamından ne de toplumun huzurundan söz edilebilir. Toplumun refahı, güvenliği ve iç barışı ancak adaletle mümkündür. Adaletli bir düzen, bireyler arasındaki güveni pekiştirir, toplumsal bağları kuvvetlendirir ve devletin meşruiyetini sağlam temellere oturtur. Adaletin zedelendiği yerde toplumsal barışın, güvenin ve refahın da yara alacağı açıktır” diye konuştu.

“Hakim ve savcılara çok büyük sorumluluk düşmektedir”

Hakim ve savcıların varlık nedenlerinin, temel işlevlerinin adaleti tesis etmek olduğunu anımsatan Özkaya, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kanaatimce her bir olay veya konu bağlamında adaletin zuhur edebilmesi, hayata geçmiş olabilmesi için ilk gereklilik, anayasal demokrasilerin ve hukuk devleti ilkesinin de temel unsurlarından birini teşkil eden iyi işleyen bir adalet sisteminin varlığıdır. İyi işleyen bir adalet sisteminin varlığından söz edebilmek için de icra edilen tüm yargısal faaliyetlerin doğru ve düzgün yürütülmesi gerekmektedir. İşte bu noktada hakim ve savcılara çok büyük sorumluluk düşmektedir. Zira hakim ve savcıların varlık nedenleri, temel işlevleri adaleti tesis etmektir. Bu sorumluluk onların yüklerini çok ağırlaştırır. Bu ağır yük, onların bazı özellikleri haiz kişiler olmalarını, bazı konularda diğer kişilere göre kendilerini kimi zaman sınırlandırmalarını gerektirir. Bu bağlamda hakim ve savcılarımıza nasıl davranmaları, nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda elbette ki birçok tespit ve önerilerde bulunulabilir.”

“Hakim ve savcılar her daim yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını muhafaza etmelidirler”

Adalet dağıtımında en temel sorumluluğun hakkaniyete uygun şekilde, bağımsız ve tarafsız davranmak olduğuna işaret eden Özkaya, şunları kaydetti:

“Bu durum aynı zamanda hukuk devleti ilkesinin egemen olduğu demokratik bir rejimin de vazgeçilmez koşuludur, adil yargılanma ilkesinin somutlaşmasının temel gerekliliğidir. Hak ve özgürlüklerin en büyük güvencesidir. Dolayısıyla hakim ve savcılar, iç dünyalarındaki öznel duygu ve düşünceleri de dahil olmak üzere herhangi bir dışsal etki ve baskı altında kalmadan, çekinmeden, endişe duymadan, tarafsız bir tutumla, pozitif hukuk düzeninin öngördüğü çerçeve içinde, aklı ve bilimi daima başat konumda tutarak, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre özgürce karar vermelidirler. Hem bireysel hem de kurumsal yönleriyle her daim yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını muhafaza etmelidirler. Bu şeklen de böyle olmalıdır. Esasen hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığı temel hak ve özgürlüklerin olduğu kadar kamusal düzenin korunmasının da güvencesidir.

“Hakim ve savcılar olarak bir tarafı nur, bir tarafı nar olan bir mesleği icra ediyoruz”

Kendimizi ne kadar methedersek edelim, nasıl tarif edersek edelim tüm insanlarda olduğu gibi hakim ve savcıların da insan olarak ne olduğunu, hakim ve savcı olarak ne olduğunu muameleleri gösterir. Verdikleri kararları gösterir. Hakimlik kapasitemizi aklımız, bilgimiz, ahlakımız ve vicdanımız belirler. Hakim ve savcılar olarak bir tarafı nur, bir tarafı nar olan bir mesleği icra ediyoruz. Hal böyle olunca kibir, enaniyet, çekememezlik ve buna benzer sebepler nedeniyle ya da hangi nedenle olursa olsun, asla adaletsiz davranmaya yönelmemeliyiz. Keyfi hareket etmemeliyiz. Hiçbir zaman hakkı adaleti kendi keyfi arzularımıza uydurmaya kalkışmamalıyız. Her daim her yerde adaletin timsali olmalıyız. Okuduklarımızı ve dinlediklerimizi doğru anlamalıyız. Baktığımızı doğru görmeliyiz. Kimseyi, bilerek kıl kadar haksızlığa uğratmamalıyız. Her daim el emeği ve alın terimizle, bir başka söyleyişle hukuki ve ahlaki olanla yetinmeliyiz. Bakmakta olduğumuz işin öznesi veya yararlanıcısı, dostumuz da düşmanımız da olsa akrabamız yahut yabancımız da olsa hiçbir zaman haktan ayrılmamalıyız. Her olay veya konuda daima hakkı hak olarak tanımalıyız ve hak ile hüküm vermeliyiz. Haktan uzak yaşayanın haksızlıktan yakayı kurtaramayacağını unutmamalıyız.”

“Her bir iddianamemiz yalnızca bir suç isnadı değil, aynı zamanda adalet yolunda yakılan bir ışık olmalıdır”

Yargının verdiği kararın topluma güven ve istikrar sunması gerektiğini dile getiren Özkaya, uyuşmazlıklar çözülürken eksik bilgiyle karar verilmemesi gerektiğini belirtti.

Özkaya, “Hukuk kurallarını ve maddi olayı çok iyi bir şekilde anlama ve kavrama kabiliyetimizi sürekli olarak geliştirmeliyiz. Okuduğumuzu ve dinlediğimizi doğru anlamalıyız. Baktığımızı doğru görmeliyiz. Her kararımız topluma güven ve istikrar sunmalıdır. Her bir iddianamemiz yalnızca bir suç isnadı değil, aynı zamanda adalet yolunda yakılan bir ışık olmalıdır. Kararlarımızdaki dürüstlük ve tarafsızlık, yalnızca bir davayı değil, bütün bir toplumun adalet duygusunu şekillendirir, toplumsal güvenin durumunu, devletin ruhunu ve temelini de derinden etkiler. Unutmayalım ki adil, dürüst ve tarafsız karar verdiğimiz sürece hem kendimizi hem de toplumumuzu yüceltiriz. Sonuç olarak nara değil, nura heves edelim. Unutmayalım ki nuru tercih edenin her işi ahsan olur, narı tercih edenin her işi hüsran olur.

Bir insan, uzun ömürlü olmak isterse adaletli olsun. Bu durum, devletlerde de aynıdır. Adaletli olmak ömrü uzatır. Ve son söz olarak: ‘Hak ile Hak olursa bir kişi, yanlış olmaz hiçbir işi, Hak Mevla yaparsa bir gün teftişi, acep ne olur yanlış yapanın işi.”