Haber: Uğur İstanbullu
(ARTVİN) – SOL Parti Doğu Karadeniz bölge toplantısı öncesi konuşan SOL Parti MYK üyesi Alper Taş, “Esasen ahtapot, bir metafor olarak doğru; Karadeniz’de bir ahtapot var ve bu ahtapot Karadeniz’i sarmalamaya çalışıyor. Yukarıda, en tepede Karadenizli siyasetçiler var. Bakanlar, bürokratlar, yerel yöneticiler, orman il müdürlükleri… Ve ahtapotun yukarıdan aşağıya doğru uzanan kollarına eşlik eden yerel sermaye güçleri ve Karadenizli şirketler var. Bunlar Karadeniz’in altını üstüne getirip yaşanmaz bir noktaya taşımak istiyor. Ve biz de bu ahtapotun kollarını Karadeniz’de kesmeye kararlıyız.” dedi.
Artvin’in Hopa ilçesinde, SOL Parti Doğu Karadeniz bölge toplantısı düzenlendi. Toplantıya Trabzon, Rize ve Artvin il örgütleri katıldı. Toplantıda, bölgenin temel sorunları, Ekrem İmamoğlu üzerinden gelişen siyasi baskılar, barış süreci konusu ve gelecek dönem yol haritası ele alındı. Toplantıya SOL Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Alper Taş ile Parti Meclisi (PM) üyesi Sercan Dede de katıldı.
Taş, toplantı öncesinde yaptığı konuşmada şunları söyledi.
“Canımız yoldaşımız sevgili Reşit Kibar’ın davasına, PM üyesi Sercan Dede ve il örgütümüzle birlikte Artvin Adliyesi’nde katıldık. Doğamız için, yaşam alanımız için hayatını kaybetti. Ona borçluyuz ve ona karşı sorumluyuz. Onu katledenlere karşı da mücadele azmindeyiz. Bu basit bir cinayet meselesi değildir. Evet, ortada bir cinayet var ve katillerinin hesap vermesi gerekiyor.Ama mesele Cihan Eren’den başlar. Fındıklı’da Karadeniz Otoyolu’na karşı çıktığı için öldürüldü. Yine Metin Lokumcu… Ve onunla süren mücadele… En sonunda Karadeniz’deki yaşam alanlarımız, daha fazla kâr anlayışıyla saldırıya uğruyor ve sevgili Reşit Kibar’ımız da bu anlayışın kurbanı oldu, katledildi. Biz Karadenizliler olarak uzunca zamandır direniyoruz.
Evet, direndikçe bazı yerleri kazanabiliyoruz ama bazen de engelleyemiyoruz.Eğer bugün Hopa’da bir çevre katliamı olmuyorsa, elbette ki bu Metin Lokumcu ve arkadaşlarımızın geliştirdiği direnişin bir parçasıdır. Yine, Fındıklı derelerine girilemiyorsa bu da Fındıklı’daki mücadelenin bir sonucudur.
‘Ahtapot’ kavramı çok kullanılıyor. Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kavramı İmamoğlu ve arkadaşlarına dönük kullandı. İmamoğlu ‘suç örgütü’ tarifi yaptı ve ahtapot ile kollarından bahsetti. Esasen ahtapot, bir metafor olarak doğru; Karadeniz’de bir ahtapot var ve bu ahtapot Karadeniz’i sarmalamaya çalışıyor. Yukarıda, en tepede Karadenizli siyasetçiler var. Bakanlar, bürokratlar, yerel yöneticiler, orman il müdürlükleri… Ve ahtapotun yukarıdan aşağıya doğru uzanan kollarına eşlik eden yerel sermaye güçleri ve Karadenizli şirketler var. Bunlar Karadeniz’in altını üstüne getirip yaşanmaz bir noktaya taşımak istiyor. Ve biz de bu ahtapotun kollarını Karadeniz’de kesmeye kararlıyız.
“Çay tarımı çöküşte, ÇAYKUR yandaşların elinde”
Çay tarımının artık geleceği tehlikede. Çay tarımı artık sürdürülemez olma noktasına geldi. O yüzden ‘Çay tarımı nasıl verimli olacak?’ sorusuna yanıt bulmalıyız. Çay tarlaları verimsiz kılınıyor. Plansızlık var. Doğal olarak da ömrünü yitirmiş çay bitkileri var. Çayda sadece taban fiyat sorunu yok; aynı zamanda bir ÇAYKUR meselesi var.ÇAYKUR Varlık Fonu’nda. Ne olduğu belli değil, ne yapıldığı belli değil, sürekli borç batağında. AKP, kendi yandaşlarını yerleştirmiş durumda ve yerleştirmeye de devam ediyor. ÇAYKUR’a alımlar kurayla olurken, şimdi il başkanları üzerinden alımlar yapılıyor.Yani burada mesele, ÇAYKUR’un yeniden kazanılması meselesidir. Bir avuç kişinin elinden kurtarılması meselesidir. Hem çaya hem de ÇAYKUR’a sahip çıkma konusunda çalışmalarımızı daha örgütlü, daha dirençli bir şekilde yürütmeye devam edeceğiz.
“Bayrama neşesiz, karamsar ve umutsuz giriyoruz”
Bir bayrama gireceğiz ama çok neşesiz. İnsanların cebinde para yok, kimse kurbanlık alamıyor. Pazarlar boş. Hayvanını getiren satamayacak, kurban kesmek isteyen kurban alamayacak. Gerçekten her açıdan neşesiz ve keyifsiz bir bayrama giriyor ülke.
Sadece ekonomik yoksulluk değil, aynı zamanda adaletsizlik ve hukuksuzluk açısından da ülke gerçekten kan ağlıyor. Her gün gözaltılarla uyanıyoruz. İBB ve İmamoğlu üzerinden, bir siyasal rakibi yargı sopasıyla siyaset dışına itmek ve halkın seçme iradesini ortadan kaldırmaya yönelik, 19 Mart’tan itibaren giderek şiddetlenen bir darbe sürecini yaşamaya devam ediyoruz.Bu artık sadece İstanbul’la sınırlı değil. Ülkenin her yerindeki yerel yönetimlere operasyonlar yapılmaya devam edecek.
“Barış değil, yeni savaşların eşiğindeyiz”
Bir taraftan Kürt hareketiyle barış adımları attıklarını söylüyorlar; ama ortada çok somut bir şey yok. Örgütün silah bırakmasının ötesinde bir içerik yok. Nasıl ilerleyecek, hangi süreçle ilerleyecek belli değil.Ama bir tarafta Kürt siyasetiyle barış söylemi, diğer tarafta Türkiye’nin ana muhalefeti ve toplumsal muhalefetiyle savaş hâli var. Esasen bu barış, savaşa hazırlık için yapılıyor; yeni savaşlara müttefik bulmak için yapılıyor. Yani önümüzde bir barış süreci değil, tersine yeni savaşlar var. AKP iktidarı, hem bölgede hem Türkiye’de yeni müttefikler arıyor. Türkiye’de ana muhalefete ve toplumsal muhalefete, bölgede ise İran üzerinden yeni savaşların eşiğinde olduğumuz bir döneme giriyoruz ve bu dönemi yaşadığımızı bilmemiz gerekiyor.
“Sadece itiraz değil, alternatif inşa zamanı”
19 Mart yaşanmadan önce bir yanıtımız vardı: AKP saldırılarını yoğunlaştıracak. Bu saldırılara parça parça tepkilerle karşılık vermemiz mümkün değil. En geniş muhalefeti, belirli bir program etrafında birleşik mücadelede örgütlemek zorundayız.Şimdi görev, bu muhalefeti kalıcı hale getirmek, geliştirmek, güçlendirmek ve önümüzde duran tek adam rejimini tarihe havale etmek bilinciyle hareket etmektir. Parti olarak üzerimize düşen sorumluluğu söyledik ve bu konuda gerekli çabayı gösteriyoruz.
CHP’li yetkililerle, gerek Saraçhane’de yaptığımız görüşmelerde gerekse Ankara’da bizi ziyaret ettiklerinde Özgür Özel’e söyledik: CHP’nin tek başına altından kalkacağı bir süreç değil bu. Yani en geniş, irili ufaklı sol-demokrat güçlerin bu iktidar karşısında birleşik koordinasyonu gündeme taşıması gerekiyor. Mesele sadece Cumhuriyet Halk Partisi ile Erdoğan arasındaki bir mesele değil; mesele, en geniş halk kesimiyle bu başkanlık sistemi arasındaki meseledir.Doğal olarak, ‘ya hep beraber ya hiçbirimiz’ diyorsak, buna uygun tutumlar geliştirmeliyiz.
Gençlik yeniden tarihte yerini aldı. Fakat muhalefet sadece itiraz etme, karşı koyma meselesi değil; aynı zamanda gelecek ortaya koyabilme ve yeni bir Türkiye inşa etme meselesidir.Mesele, sadece değiştirmek değil; neyi kuracağımız da önemlidir. Bugün mücadele ederken, ‘AKP ülkeyi çökertti’ demek yetmez. Muhalefet ne yapacak? Türkiye’yi nasıl kuracağız? Hangi temeller üzerinde kuracağız?İşte partimizin ‘Değiştireceğiz’ adıyla yürüttüğü çalışma, bir taraftan birleşik muhalefeti güçlendirirken, aynı zamanda bu birleşik muhalefetin acil talepler etrafında bir program oluşturmasını ve değiştireceği iradenin altında yatan kurucu fikri toplumla paylaşmasını hedeflemektedir.Hem mücadele etmek, hem kazanmak ama aynı zamanda mücadelenin içinden ülkeyi de yeniden kurabilmek iradesini ve bu konudaki kararlılığımızı ortaya koymamız gerekiyor.”