(TBMM) – CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 2026 bütçesinin TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmelerinde, “’Yılda üç-dört kez asgari ücreti zamlayacağız’ diye oy aldığınız asgari ücretliye 2024’te de 2025’te de değil üç kez, bir kez bile ara zam yapmadınız. Şimdi yüzde 25’lik bir zam hesabı yapıyorsunuz. Buradan açıkça uyarıyorum: Emekli maaşları hak ettiği zammı alamazsa ve asgari ücret 27-28 bin lirada kalırsa yeni ve büyük bir sosyal krizle karşı karşıya kalacağız. Bizim yapıcı bir teklifimiz var. Gelin, asgari ücreti 39 bin lira yapalım” dedi.
TBMM Genel Kurulu’nda 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin tümü üzerinde görüşmeler yapılıyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, şunları kaydetti:
“Ahilik kültürüyle yoğurulmuş bu topraklardayız ama zincir marketler için kurulan bu düzen esnafı perişan etmiş durumda. Bu yılın ilk dokuz ayında, 83 bin 300 esnaf iflas bayrağını çekti. Günde ortalama 309 esnaf kepenk kapatıyor. Hal Yasası yıllardır rafta bekliyor. BAĞKUR prim borçları ve kredi faizleri esnafı canından bezdirdi. Bu bütçe, bu sorunlara çare getirmediği gibi, bir gerçeklikle de yüzleşmemiz gerekiyor. Pandemide işler kötüye gidince yüzde 8 faizle KGF kullandırıldı. Doğru yerde kullananların, batacak şirketini kurtaranların, istihdamı sürdürenlerin, yeniden ayakta kalanların kullandığı KGF helali hoş olsun, yüzde sekizle ödesinler. Aynı günlerde esnaflara da kullandırıldı yüzde 9 ile esnaf kredi kooperatiflerinden. O KGF’yi herkese ‘Alın, bol bol verin’ dendi. Hiç ihtiyacı olmayan şirketlere de verildi. Herkes biliyor ki, bütün iş dünyası biliyor ki yat alındı, kotra alındı, özel uçak alındı. Yüzde sekizle ödeniyor. Ama pandemi bitti, yüzde dokuz olan faiz, yüzde 29’a çıktı esnaf kefalette. Yüzde 25’e düşürmeyi marifet saydınız. Daha da düşürmeyi taahhüt etmişsiniz. Ama öbür tarafta yat, kotra alanlar yüzde sekizle geri ödemeye devam ediyorlar.
“CHP esnaftan taraftır. Burada bu bütçeyi getirenler zenginden taraftır”
Buradan bütün esnafa sesleniyorum: Siyaset öncelik belirleme işidir. Siyaset taraf olma işidir. CHP esnaftan taraftır. Burada bu bütçeyi getirenler zenginden taraftır. Biz iktidarımızda Esnaf ve Ticaret Bakanlığı’nı kuracağız. Yani Bakanlar Kurulunda esnaf sahipsiz, kimsesiz kalmayacak. Esnaflıktan gelen, bu işi bilen birisini o masanın başına Esnaf Bakanı olarak oturtacağız. Esnafın vergi, prim, kira yükünü hafifleteceğiz, kredilerinin faizlerini sileceğiz, iç ticarette rekabeti tesis edip küçük esnafı üç harfli zincirlere ezdirmeyecek tedbirleri alacağız. Bundan sonraki süreçte de daha önce, yıllar önce iktidara gelirken ‘Süper Market Yasası çıkaracağız’ diye söz verip o günden bugüne her niyetlendiğinde lobilere teslim olanlardan olmayacağız. İktidarımızın ilk altı ayı içerisinde süpermarket ve onların her mahalledeki şubeleriyle ilgili net düzenlemeler yapıp esnafı da tüketiciyi de koruyacağız.
“Övündüğünüz duble yolların bir kısmı İşsizlik Sigorta Fonu’ndan karşılandı”
Bir diğer kronik sorunumuz hiç şüphe yok ki yine Avrupa birincisi olduğumuz geniş tabanlı işsizlik. İki buçuk yılda tekstil, giyim, deri sektöründe 360 bin işçi işsiz kaldı. 10 bine yakın imalathane ve fabrika kapandı. Ancak bu bütçe, yeni istihdam alanı yaratma hedefinden çok uzak. Bu bütçe, yine işsizlere işsizlik vaat ediyor. İşsizlik Sigorta Fonu, işçinin kötü gün kumbarasıdır. İçine işçi, işveren ve devlet para atar. Ama günü gelince, emekçi işsiz kalınca kullanılacak bu fon işverene teşvik için kullanılıyor. Her fırsatta ilk aklınıza İşsizlik Sigorta Fonu geliyor. Hatta bu iktidar, bu fondan duble yollar yaptırdı. Övündüğünüz duble yolların bir kısmı İşsizlik Sigorta Fonu’ndan karşılandı. O fon ellenmese işsiz kalındığında daha uzun süre işsizlik parası, daha yüksek maaşlar ödenebilecekken bugün sömürülüyor. Bu el atmaya bir kere kesinlikle son vereceğiz.
“Devletin sağ eli fevkalade aktif şekilde çalışırken sol el neredeyse hiç ortada yoktur”
Ayrıca yeşil, mor, dijital ve nitelikli istihdam dönüşümünü sağlayacak düzenlemeleri yapacak, kadınlar bakım sigortasıyla iş gücüne katılacak, gençler ilk iş programıyla iş bulacak ya da kendi işini kuracak, engellilerin istihdam kotaları hem arttırılacak hem de kota kadar uygulanacak. Sosyal devlet anlayışı ters yüz olmuş durumda. Devletin vergi toplayan sağ eliyle, dağıtan, şefkatli sol elinin dengesinin kurulması gerekiyor. Sağ el fevkalade aktif şekilde çalışırken sol el neredeyse hiç ortada yoktur. Bugün sosyal yardıma muhtaç kişi sayısı 20 milyona yükseldi. Genel sağlık sigortası primi 780 liradan bin 560 liraya çıktı. Ama primi devletçe karşılananların sayısı 9,4 milyondan 8,2 milyona düştü. Bütün anketler, ‘Gelecek yıl daha kötü geçecek’ diyenlerin ortalamasını yüzde 64, ‘Aynı olur’ diyenleri yüzde 20, ‘Fikrim yok’ diyenler yüzde 10, ‘Daha iyi olur’ diyenler yüzde beş gösterirken; siz elektrik desteği vereceğiniz hane sayısını bu sene 4,1 milyondan 2,8 milyona düşünüyorsunuz. Bugün Türkiye’de dul aylığı 12 bin 600 liradır. Bugün Türkiye’de yaşlı aylığı 5 bin 400 liradır. Engelli aylığı 4 bin 300, yetim aylığı 4 bin 200 liradır. ‘2025’te yoksullaştım’ diyenlerin oranı yüzde 64, ‘2026’da yoksullaşacağım’ diyenlerin oranı yüzde 58’dir. ‘Durumum iyi olacak’ diyenler, sadece yüzde 10’dur gelecek sene için. Bu kara düzenin insanların umutlarını çaldığını görmek durumundayız.
“CHP iktidarında, Atatürk’ten emanet bu Cumhuriyet yine kimsesizlerin kimsesi olacak”
Biz CHP olarak yoksulları birinin yakını oldukları için değil, bu ülkenin onurlu yurttaşları oldukları için yoksulluktan kurtaracağız. Biz yoksulluğu yönetmeye değil, yok etmeye geliyoruz. Bunun için uzun süredir çalıştığımız, dillendirdiğimiz Temel Vatandaşlık Geliri’ni hayata geçireceğiz. Herkese belli bir gelir desteği sağlayan sosyal devleti kuracağız. Yardımlar sürekli kılınacak. Amaç yoksulluktan tam bir çıkış olacak. CHP iktidarında, Atatürk’ten emanet bu Cumhuriyet yine kimsesizlerin kimsesi olacak.
“Bu kara düzende işçiler de güvende değildir”
Maalesef bu kara düzende işçiler de güvende değildir. Son iki buçuk yılda, 4 bin 836 işçi ihmaller yüzünden öldü. Daha bu sene, şimdiye kadar bin 950 işçiyi iş cinayetlerinde yitirdik. Yetmiyor, MESEM’ler küçücük evlatlarımızı katlediyor. İki yılda MESEM’lerde 17 çocuk işçi hayatını kaybetti. Bütün anne-babalara sesleniyorum: Bir çocuk arıtma havuzuna düşmüş, ölmüş; diğeri asansör boşluğunda; birinin üstüne suntalar düştü; diğeri elektrik akımına kapıldı; Dilovası’nda kaçak iş yerinde yedi kadın işçiydi ölenler, üçü çocuk yaştaydı. Bu durumdan iktidarda hiç utanan, öz eleştiri yapan, müdahale eden yok. Bu durumu protesto eden TİP’li 16 genci tutuklamadan da geri durmadılar. Genç arkadaşlarımızı; Silivri ve Bakırköy Cezaevi’nden bizi izleyen, MESEM için protesto yapan genç arkadaşlarımızı CHP grubu olarak yürekten selamlıyoruz.
“Çocuk işçilikle mücadele bütçesini, 28 milyondan sıfır liraya indirdiler”
Peki ‘Meclis olarak bir şey yapalım bu işe.’ Ne yapacağız? Bütçe koyacağız. Çocuk işçiliğiyle mücadele bütçesi geçen yıl 28 milyon liraydı Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım. Bu sene ne kadara çıkarsak bir şey yaparız? Sıfır. Geçen sene 28 milyonu, bu sene sıfır liraya indirdiler, çocuk işçilikle mücadelenin bütçesini. Açın, bakın, sorun, çıksınlar, anlatsınlar. Vallahi de billahi de AK Parti’nin kara düzeninin boynunda bu büyük bir vebaldir. Ve bunun mücadelesi siyasi bir mücadelenin üzerinde bir insanlık hakkıdır, insani bir mücadeledir. Biz tüm iş yerlerinde yeniden düzenleyeceğimiz iş güvenliği standartlarını zorunlu kılacağız. Mesleki eğitimi, çocuk işçiliği önleyecek şekilde tasarlayacağız. Almanya’da mesleki eğitimde hiçbir çocuk ölmüyorsa Türkiye’de ölmeyecek.
“Cumhuriyetimiz 10 yılda 15 milyon genç yaratmıştı, AK Parti iktidarı da 5 milyon ev genci yarattı”
Bu kara düzen gençlerimizin umutlarını korumuyor. Cumhuriyetimiz 10 yılda 15 milyon genç yaratmıştı, hala bununla övünüyoruz. AK Parti iktidarı da 5 milyon ev genci yarattı. Ne eğitimde ne istihdamda olan bu gençler, dünyada da büyük sorun Türkiye’de de büyük sorun. Ama OECD ülkeleri içinde yüzde 31 ile bu konuda birincilik yine Türkiye’ye ait. Almanya’da ev genci oranı yüzde 6; kara kara düşünüyorlar, envai çeşit projeler yapıyorlar. Yüzde 31 ev gencini yaratmış iktidar bu konuyla meşgul değil. Üniversite öğrencisi barınamıyor, yurt yok. KYK yurtlarıyla övündü Sayın Bakan. Rakam ortada, öğrencilerin yüzde 24’üne yetiyor. Sizden sıfır yurtla devraldığımız İstanbul’da, 17’nci Cumhuriyet yurdunu açtık. En büyük sorun İstanbul gibi bir büyük metropolde. Siz bugüne kadar TOKİ’ye her şeyi yaptırdınız da yurt niye yaptırmadınız? Çünkü özel bir tercihtir. Yurtsuz kalanın, barınma sorunu olanın TCDD’nin tren istasyonlarında, otogarlarda veya havaalanlarında bu çocukları karşılayan ablalar olsun, alsınlar; abiler olsun, götürsünler. Bu eksikliklerinden istifade, onlara bir barınma yeri versinler. Sonra kendi cemaatlerine eleman devşirsinler, öyle mi? O devşirilenlerin ne yaptığını gördük. O yüzden bu ülke CHP iktidarında, ilk bir yıl içinde tüm öğrencilere yetecek kadar Cumhuriyet yurtlarının inşası, TOKİ’ye verilecek ilk talimattır.
“AK Parti döneminde geriye gittiniz, değersizleştirildiniz”
Sayın Erdoğan geçtiğimiz günlerde dinliyorum. Diyor ki ‘Gençler biz geldiğimizde krediler 45 liracıktı. Şimdi 3 bin lira yaptım.’ Döndüm, baktım ben de o 45 lira ne yapıyormuş diye. Rahmetli Ecevit ile Sayın Bahçeli’nin koalisyon ortakları olduğu ve son öğrencilere ödedikleri 45 lira, o gün 30 lira olan çeyrek altından bir buçuk tane alıyormuş. Bugün çeyrek altın 11 bin lira, verdiğiniz kredi 3 bin lira. Çeyrek altın hesabı yapmayalım. Ne yapalım? En berbadını yapalım, en ucuzunu yapalım, en bakılananı yapalım. 45 lira, o zaman 275 simit alıyordu. Bugün 3 bin lira 150 simit alıyor. Kime ne anlatıyorsunuz? Buradan Türkiye’deki tüm öğrencilere, tüm çalışanlara, tüm emekçilere, tüm emeklilere diyorum: Size hangi rakam veriliyorsa dönün, kontrol edin. AK Parti döneminde geriye gittiniz, değersizleştirildiniz. Sizin değerinizi bilecek de size sahip çıkacak da halkın itidarıdır, CHP iktidardır.
“Okuyarak daha işsiz kalınan bir ülke yarattınız”
Çıkın, gençlerin gözünün içine baka baka söyleyin: Gençler Avrupa’nın hem en pahalı hem en yavaş internetini kullanıyor. Bugün Türkiye, üniversite mezunu işsiz oranının genel işsizlik oranını aştığı tek ülke. Türkiye’de okuyanlar, okumayanlardan daha işsiz. Böyle bir eğitim sistemi; planlamanın olmadığı, doğru yönlendirmenin olmadığı eğitim sistemiyle okuyarak daha işsiz kalınan bir ülke yarattınız. Gençlerin yüzde 70’i, ‘İmkanım olsa yurtdışına giderim’ diyor. Felaket bir oran. Gençler valizleri kafada toplamış. Zaten bu kötü. Valizler kafada yıllar içinde toplanıyor. Sonra yatağın üstüne atılıp de fiziken toplanması 15 dakikalık iş. Buna mani olmak lazım. Asıl beka sorunu bu ülkenin gençlerinin dünyanın başka ülkelerinde hayal kurmasıdır. Asıl beka sorunu valizlerin kafada toplanmasıdır. Kafada valizleri toplayan gençlere, 31 Mart seçimleri akşamı, ‘Bir seçim daha beklemeye karar verdiler’ demiştim. O gençlere buradan sesleniyorum: Sakın bir yere gitmeyin. CHP iktidarı gelecek ve bu ülkeyi de ayağa kaldıracağız sizin de umutlarınızı yeniden dirilteceğiz.
“100 yıl önce partimiz ülkeyi demir ağlarla ölmüştü. 100 yıl sonra ülkeyi fiber ağlarla örmeye söz veriyoruz”
Bunu yapmak için gençleri her alanda destekleyen bir model öneriyoruz. Belediyelerimizde şu ana kadar tertemiz 77 yurt yaptık. Bir yılda Cumhuriyet yurtlarını tamamlayacağız. İstihdam ofisleriyle genç işsizliğe çare üreteceğiz. Hangi marka ve model olursa, yani yönlendirdiğimiz o bir markaya bir modele değil, gençlerin aldığı ilk bilgisayar ve ilk cep telefonundan tüm vergileri kaldıracağız. 100 yıl önce partimiz ülkeyi demir ağlarla ölmüştü. 100 yıl sonra ülkeyi fiber ağlarla örmeye, Avrupa’nın en hızlı ve en ucuz internetini gençlerimize kullandırmaya söz veriyoruz. Fikrini söylediği için gözaltına alınma korkusunu zihinlerden sileceğiz. Sevdiğiniz sanatçıların giyimine, kuşamına karışıldığı, konserlerinin yasaklandığı alınıp sorgulandıkları bir sürecin asla muhatabı olmayacaksınız. Gençlere söz veriyoruz: Yasaksız Türkiye, vizesiz Avrupa geliyor.
“AK Partili arkadaşları, Erdoğan’ın ‘Nereden nereye’ şarkısını değil de emeklerin acıklı şarkısını dinlemeye davet ediyorum”
Bugün ülkede en düşük emekli maaşı 16 bin 800 lira. 16 milyon emeklinin ortalama maaşı sadece 21 bin lira. Açlık sınırının 30 bin lira olduğu bu ülkede, bu ücretler zulümdür ve vefasızlıktır. 2002’de en düşük emekli maaşı, sekiz çeyrek altın alıyordu. Bugün en düşük emekli maaşı, bir buçuk çeyrek altın alıyor. Yalansa işte burada; hesabı kuvvetli Plan ve Bütçe Başkanımız ya da değerli Cumhurbaşkanı Yardımcısı çıkar, hesaplar. Meydanlarda soruyorum: ‘16 bin 800 lira alanlar el kaldırsın.’ Meydanın yüzde 60-70’i elini kaldırıyor. O meydanlarda dünyanın en büyük korosu, Türkiye’nin 16 milyon emeklisi en acıklı şarkısını hep birlikte söylüyorlar. Bu yüzden AK Partili arkadaşları, Erdoğan’ın ‘Nereden nereye’ şarkısını değil de emeklilerin acıklı şarkısını dinlemeye, bu soruna çözüm üretmeye çalışmaya davet ediyorum.
“Bugün Türkiye’den az asgari ücret veren üç ülke kaldı”
Biz en düşük emekli maaşını önce hemen bir asgari ücrete, sonra bir buçuk asgari ücrete çıkaracağız. Öyle çok büyük bir vaat değil bu. Yine rahmetli Ecevit ve Sayın Bahçeli’nin, Mesut Yılmaz’ın koalisyon hükumetinde en düşük emekli maaşı bir buçuk asgari ücretti. Bugün gelinen noktada 0,7 asgari ücret bile değil. Bunu buraya çıkarmak zor bir şey değil. Yeter ki birazcık vicdan olsun, birazcık insaf olsun. Maaş zamlarını enflasyona ezdirmeyip kalkınma ve refah payı da vereceğiz emeklilere. Bayram ikramiyelerini asgari ücrete yükselteceğiz. Bu ülke için yıllarını veren emeklilere vefasızlık etmeyeceğiz. Türkiye’de neredeyse iki işçiden bir tanesi asgari ücret alıyor. Asgari ücret bu ülkede artık genel ücret oldu. AK Parti geldiğinde Türkiye’nin verdiği asgari ücretin Avrupa’da altında 13 ülke vardı. 13 ülkeden daha yüksek ücret veriyordu 2001 yılında. Bugün sadece üç ülke kaldı; Arnavutluk, Moldova ve Ukrayna. Bunların dışında bütün ülkelerin asgari ücreti bizden fazla. Avrupa Birliği’ndekilerin hepsinin kat kat fazla, bu üç ülke dışında Avrupa’daki bütün ülkelerin fazla. İlk verildiğinde 558 euro olan asgari ücret bugün 446 eurodur. Almanya’da 2 bin 100 euro, Fransa’da bin 800 euro, Yunanistan’da bin euro, Türkiye’de 446 euro.
“Asgari ücret 27-28 bin lirada kalırsa yeni ve büyük bir sosyal krizle karşı karşıya kalacağız”
‘Yılda üç-dört kez asgari ücreti zamlayacağız’ diye oy aldığınız asgari ücretliye 2024’te de 2025’te de değil üç kez, bir kez bile ara zam yapmadınız. Verdiğiniz 17 bin liradan 22 bin lira yaptığınız asgari ücret, bugün 6 bin 600 lira eriyerek verildiği günün parasıyla 15 bin 500 liraya düşmüş durumda. Şimdi yüzde 25’lik bir zam hesabı yapıyorsunuz. Buradan açıkça uyarıyorum: Emekli maaşları hak ettiği zammı alamazsa ve asgari ücret 27-28 bin lirada kalırsa yeni ve büyük bir sosyal krizle karşı karşıya kalacağız. Bu konuda iktidar sahiplerini uyarıyorum: Bizim yapıcı bir teklifimiz var. Gelin, asgari ücreti 39 bin lira yapalım. Bu artışın yükünü elbette işverenin sırtına yükleyemeyiz. Çalışan sayısına ve sektörüne göre 5 bin 100 lirayla 10 bin 540 lira arasında dört farklı sosyal güvenlik primi desteklemesi öneriyoruz. Bunu yapmak, işçiyi ve işvereni birlikte korumak mümkündür. Bu yapıcı önerimizi sunuyor ve söz veriyoruz: İktidarımızda asgari ücret, yılda en az iki kez; asgari ücret enflasyonun çift haneli olduğu yıllarda yani tek haneye düşene kadar yılda dört kez güncellenecek. Asgari ücret ilk yıl alınan, kıdemle birlikte hızla uzaklaşılan bir ücret noktasına gelecek.
“Türkiye’de sokakta suç ve uyuşturucu çeteleri kol geziyorsa bu, ekonomik krizden bağımsız düşünülemez”
2,7 trilyon lira faiz ödemesiyle faiz lobilerinin, 768 milyar vergi istisnasıyla zenginlerin, ‘Cebimizden kuruş çıkmayacak’ dediğiniz KÖİ projeleriyle, 236 milyar garanti ödemesiyle yandaşların, kırk haramilerin, beşli çetelerin, kamuda lüks ve şatafatın devamıyla seçkin bürokrasinizin keyfi yerinde olacak ama başka kimseye iyi gelmeyecek. Rahmetli Demirel’in söylediği gibi, ‘Enflasyon ahlakı bozar.’ Yüksek enflasyon düşük ücretlilerle ve iğneden ipliğe gelen zamlarla bir ekonomik çöküşü yaşatmaktadır. Ve ne yazık ki bu çöküş beraberinde bir ahlaki çöküş getirmektedir. 22 bin 800 lira alan bir asgari ücretli, bir zenginin öğle yemeğine bu parayı bir seferde ödediğini görünce bu memleketten duygusal kopuş yaşamaktadır. Borcu borçla kapatanlar, kredi kartından çekip öbür kartı kapatanlar, korkunç bir sarmalın içine sürüklenmektedir. İnsanlar suça, tefecilerin eline, yasadışı bahse bulaşmaktadır. Gençlerimiz suç örgütlerinin ağlarına doğru sürüklenmektedir. Bugün Türkiye’de sokakta suç ve uyuşturucu çeteleri kol geziyorsa bu, bu büyük ekonomik krizden bağımsız düşünülemez ve çözülemez.
“Bir asgari ücretli, bir emekli, bir yetim, bir engelli ve bir yaşlı maaşını alanların bir yıllık toplam geliri 15 bin dolar”
Bir diğer ahlaki çöküş de artan maliyetleri sözde düşürmek uğrunda, insanların sağlığıyla oynanmasıdır. Türkiye’deki en önemli sorunlardan bir tanesi gıda güvenliği sorunudur. Artık insanlar dışarıdan gönül rahatlığıyla yemek yiyemez; lokantada, kışlada, okul yemekhanelerinde zehirlenir duruma gelmişlerdir. Ve bakın iktidarınızda meyve 60-200 lira, çıkma meyve 20-30 lira; yufkanın normali 120 lira, yırtık yufka 60 lira; tavuk eti 200-250 lira, eskiden tavuk kesilince çöpe atılan taşlık satılıyor 50-75 lira; bayat ekmek sekiz lira, kırık yumurta dört lira, çorbalık kemik 150 lira… Bugün Türkiye’yi getirdiğiniz nokta, defolu gıdalar noktasıdır. Gıda güvenliğinde büyük sıkıntıların yaşandığı bir sürecin içerisindeyiz. Sayın Erdoğan, ‘Milli geliri 17 bin dolar yaptık’ diye övünedursun. Hani eskiden fıkralar olurdu ya ‘Bir Türk, bir Fransız, bir Japon bir araya gelmişler.’ Bakın 15 bin dolar, ‘Milli gelir 17 bin dolar oldu’ diyor. Bir asgari ücretli, bir emekli, bir yetim, bir engelli ve bir yaşlı maaşını alanların bir yıllık toplam geliri; beş fakirin toplamı 15 bin dolar. Erdoğan 17 bin dolar milli gelirden bahsediyor. Onu bu beş yoksula anlatsın.
“Dış politikamızın damatlar, mahdumlar, enişteler üzerinden ilişkiler kurularak ciddiyetsiz bir yöne evrilmesi büyük talihsizliktir”
Dış politika ciddiyetle ele almamız gereken temel bir alan. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bize, ‘Yurtta barış, cihanda barış’ ilkesine dayanan, komşularla iyi ilişkiler içinde olan bir dış politikayı miras bıraktı şüphesiz. Dolayısıyla dış politikamızın damatlar, mahdumlar, enişteler üzerinden ilişkiler kurularak ciddiyetsiz bir yöne evrilmesi büyük talihsizliktir. Dış politikamız iktidardaki birkaç kişinin çıkarı için değil, 86 milyonun ali menfaatleri için yürütülmelidir. Ancak Sayın Erdoğan’ın Trump ile kurduğu ilişki, milli menfaatleri önceleyen bir ilişki değil; parti menfaatlerini, kendi menfaatlerini önceleyen bir muhtaçlık ilişkisidir. ABD’nin Dışişleri Bakanı ‘Trump‘tan beş dakika randevu almak için bize yalvarıyorlar’ demiştir. ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin şu sözlerini duyduk, biz unutmadık, siz nasıl unuttunuz? Ankara’da oturmaya tenezzül etmeyen bu beyefendi, ‘Trump Erdoğan’a onda olmayan bir şey, yani meşruiyet veriyor’ demiştir. Bolca TikTok paylaşımları yapmakla meşgul olan Dışişleri Bakanımız, bu elçiyi Dışişleri Bakanlığı’na çağıramamış, kendisine haddini bildirememiştir. Sayın Erdoğan kendisine yapılan bu saygısız dile karşı, ‘Siz kim oluyorsunuz? Ben meşruiyeti sadece milletten alırım’ diyememiştir. Bunları diyemeyen Erdoğan, Trump’ın oğluyla İstanbul’da gizli gizli oturup, konuşup babasından randevuyu oğlundan istemiş, oradaki ön mutabakatın gereği olarak Amerika seyahatine gittiği gece Amerikan mallarında vergi indirimi, Çin mallarına vergi bindirimi, Trump ile görüşmede 225 Boeing siparişi ve pahalı LNG anlaşmaları imzalamış, nadir toprak elementlerimizi bile pazarlık unsuru yapabilmiştir.
“Ya haddini bildirsin ya da yere batsın onun meşruiyeti”
Bugün Gazze halkı vatanlarından sürünmek istenirken, Trump oraya lüks oteller yapacağını anlatırken bu büyükelçi, ‘Türkiye Akdeniz’den Hazar Denizi’ne kadar İsrail ile sıkı bir işbirliği içinde girecek’ diyebilmekte, Erdoğan dönüp de bunu yalanlamaya bile kalkışamamaktadır. Çünkü dediğim gibi bir muhtaçlık ilişkisi vardır. Trump, Erdoğan’dan bu kadar tavizi aldı; peki Erdoğan Trump’tan ne aldı? Kendine meşruiyet alacakmış. Bunu söylüyorlar. Ya haddini bildirsin ya da yere batsın onun meşruiyeti.
“Trump’tan esas beklenti, icazetini verdiği 19 Mart darbesine ses çıkarmaması, muhalefete karşı AK Parti’yi desteklemesidir”
Eğri oturup doğru konuşalım. Esas Trump’tan beklenti, icazetini verdiği 19 Mart darbesine ses çıkarmaması, muhalefete karşı AK Parti’yi desteklemesidir. Müesses nizamın hamisi Trump yönetimidir, aktörü AK Parti iktidarıdır. Bizim mücadelemiz bir avuç insanın menfaati için kurgulanan müesses nizama karşı, bu milletin haysiyet mücadelesidir. İktidarımız dünyadaki hiçbir lidere karşı boyun bükmeyecek; dış politikamız mahdumlarla, damatlarla ciddiyetsiz bir yöne evrilmeyecek; iç barışını sağlayan, huzura kavuşan Türkiye, Orta Doğu’da barışın, kardeşliğin, refahın liderliğini yapacak; CHP, batı ittifakının bir parçası olduğunun farkında olarak AB için en kararlı adımları atarken Rusya, Çin ve İran ile barışçıl ve kurumsal ilişkiler tesis edecek, Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar’a zaman zaman yüzünü dönüp, zaman zaman sırtını dönmeyecek, bu ilişkileri sürekli, kurumsal ve her iki tarafın da lehine sürdürecek. Pozisyonunu Amerika’ya göre şekillendirmeyecek. Dünyanın her yerinde vatandaşlarımız pasaportlarından gurur duyacak, saygı görecek. Demokrasi, adalet ve ekonomide atacağımız adımlar, dış politikada elde edeceğimiz saygınlık bizi lideriyle pazarlık edilen bir ülke olmaktan çıkarıp kurumları ve diplomatik kurallarıyla ciddiye alınan, hesaba katılan, vazgeçilmez bir stratejik ortak yapacak. Çağdaş dünyanın ayrılmaz bir parçası olarak tekrar orada yerimize alacağız.”
(SÜRECEK)

