(TBMM) – Saadet Partisi Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan, iktidarın enerji politikalarını “İktidar sürekli gaz çıkarıyor. Doğal gaz çıkarıyor ama ne hikmetse bu gaz çıkarma işi seçim dönemlerine geliyor. Ne hikmetse her gaz çıkardıktan bir süre sonra bir bakıyorsun 20 sene önce neyse bugün de aynı. Yüzde 70, yüzde 67’ken yüzde 71’e çıkmış ve enerji faturaları, elektrik faturası artıyor” diye eleştirdi.
TBMM Başkanvekili Celal Adan’ın başkanlığında toplanan TBMM Genel Kurulu’nda Sağlık Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2026 yılı bütçeleri görüşülüyor. Bütçeler üzerinde grubu olan siyasi partiler görüş ve önerilerini dile getiriyor.
Çalışkan: “Bugün sağlıkta ülkemiz ilaç tekellerinin insafına, özel hastane baronlarının eline kalmış durumda”
Yeni Yol grubu adına konuşan Saadet Partisi Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan, devletin görevinin her şeyden önce insanlığın hastaneye düşmesini önleyecek tedbir alması olduğunu belirterek “Bugün tarihinin en en yüksek hastalığının yaşandığı dönemdeyiz. Kanser vakaları, psikiyatrik hastalar, psikolojik hastalar, bağımlılar tarihin en yüksek döneminde. Eğer siz yönetim olarak işinize üzerinize düşen görevi yapmazsanız denetimleri, gıdayı, sağlığı, çarşıyı, pazarı, aileyi kontrol etmezseniz şu kadar Hastayı tedavi ettik diye övünürsünüz. Oysa bugün verilen rakamlar ortada. Ülke olarak OECD ülkeleri içerisinde sağlığa en az bütçe ayıran ülkeyiz” dedi.
Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında hasta başı, ebe, hemşire, diş hekimi, doktor olarak en az sayıya sahip olduğunu söyleyen Çalışkan, şöyle konuştu:
“Bugün burada sağlık bütçesinden söz ederken şu kadar hastane yaptık. Bir devlete düşen görev öncelikli olarak insanların hasta olmasını önlemektir. Buna yönelik tedbirler almaktır. Nasıl ki milletin canını okumak için kayıt dışıyla mücadele diyerek reel sektörün üzerine gidiliyor. Aynı şekilde insanların hasta olmasını önleyecek şekilde tedbirler de alınmalı. Sağlığın özeti şu. Bugün sağlıkta ülkemiz ilaç tekellerinin insafına kalmış durumda. Ülkemiz özel hastane baronlarının eline kalmış durumda. Muhtemelen önümüzdeki yıllardan itibaren sağlık sisteminin en büyük sorunu olarak özel hastaneleri konuşacağız. Bugün Sayın Bakan’ın bazı gayretleri var. Randevulerde kısmen iyilik söz konusu ama bu asla yeterli değil ve bugün yenidoğan çetesinin insanlık tarihinin belki de en acı olayları arasına kaydedilecek bu olayıyla ilgili içeride az sayıda insan kaldı. Muhtemelen önümüzdeki hafta tamamının da tahliye edildiği bir dönem yaşayacağız.”
Çalışkan, iktidarın enerji politikalarını “İktidar sürekli gaz çıkarıyor. Doğalgaz çıkarıyor ama ne hikmetse bu gaz çıkarma işi seçim dönemlerine geliyor. Ne hikmetse her gaz çıkardıktan bir süre sonra bir bakıyorsun 20 sene önce neyse bugün de aynı. Yüzde 70, yüzde 67’ken yüzde 71’e çıkmış ve enerji faturaları, elektrik faturası artıyor” diye eleştirdi.
Yılmaz: “Ulus’taki otellerde emeklilerimizin içine düştüğü durum hepimizin içini acıtıyor”
DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Medeni Yılmaz, Sağlık Bakanlığı’nın bütçesi üzerine konuşarak “Sağlıkta hükümetin ilk 10 yılında çok önemli çalışmalar yapıldı. Bunu takdir ediyoruz. Bunları görmezden gelemeyiz. Maalesef sonrası için aynı şeyleri söyleyebilmemiz mümkün değil. Sağlıkta 10 yıl öncesinin çok gerisinde olduğumuzu söyleyebilirim” dedi.
Yeterli beslenme için gıdaya erişim konusunda problemlerin olduğunu belirten Yılmaz, “Yeterli ve temiz suya ulaşabilme sıkıntılarımız var mı? Evet var çokça var. Barınma hakkının korunduğu sağlıklı bir çevrede yaşam da sağlığın olmazsa olmazlarıdır. Bugün burada konuşuldu 1-2 gündür sosyal medyamızı meşgul eden Ulus’taki otellerde emeklilerimizin içine düştüğü durumu hepimiz aşağı yukarı biliyoruz ve bu hepimizin içini acıtıyor, acıtmak durumunda. Günümüzde bu şartların ne ölçüde gerçekleştiğini takdirlerinize bırakıyorum” ifadelerini kullandı.
“Bütçe birinci basamağı desteklemiyor, kaynakların büyük bölümü devasa hastane projelerine ve işletme giderlerine giriyor”
“Bütçe Türkiye’de sağlık sisteminin bir dönüm noktasına mı yoksa bir çıkmaza mı gireceğini belirleyecek önemli bir belgedir” diyen Yılmaz, şunları kaydetti:
“‘Ülkede sağlık sistemi gerçekten iyiye mi gidiyor’ sorusunu dürüstçe sormadıkça bütçe rakamlarının hiçbir anlamı yok. Önümüze gelen 2026 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi rakamsal olarak büyümüş olabilir. 2026 yılı için bakanlık bütçesi 1.47 trilyon TL gibi devasa bir rakam gözükebilir. Ancak bütçenin yüzde 7.8’ini oluşturması ve Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği yüzde 10’un çok altında olduğu gerçeğini unutmamamız gerekir. Bütçenin büyüklüğü tek başına bir başarı değildir. Asıl şu soruları sormak lazım. Bu kaynaklar doğru yerlere mi gidiyor? Vatandaşın sağlık sistemine erişimini kolaylaştırıyor mu? Doktorun odasına giren hastanın yüzündeki kaygı azalıyor mu? Birinci basamak güçleniyor mu? Kronik sorunlar çözülüyor mu? Ne yazık ki üzülerek söylüyorum. Yanıt çoğunlukla hayır. Bu bütçenin dağılımı, öncelikleri, şeffaflığı ve maliyet etkinliği ciddi şekilde sorgulanmalıdır. Çünkü bugünkü sağlık politikalarının ürettiği tablo şu şekilde. Randevu bulamayan hastalar, artan ilaç yoklukları, her gün kaybettiğimiz ortalama 23 bebeğimiz, şiddet Ören ve tükenmişlik yaşayan sağlık çalışanları ve daha da önemlisi kaynakların verimsiz projelere kayması.
Açık konuşmak gerekirse Türkiye’de sağlık sistemi bir alarm veriyor. Sorunlar artık geçici değil, yapısal bir hale geldi. İzin verirseniz bu yapısal sorunları şu ana başlıklar altında değerlendirmek istiyorum. Bir, randevu sistemi ve erişim krizi. Bu ülkenin 4 milyon da aynı serzeniş duyuluyor. Randevu bulamıyorum. En erken üç hafta sonrasına gün verdiler. Hatta bazı randevularda bir yıl sonrasına gün verildiğini hepimiz duyuyoruz. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Diyarbakır’da hiç fark etmiyor. Bunun sebebi nüfusun büyüklüğü, önleyici sağlık hizmetlerinin geri planda kalması ve hastanelerin aşırı yüklenmesidir. Birinci basamak güçlenmedikçe, aile hekimliği sistemi geliştirilmedikçe vatandaş hastalığı önleyemediği için hastanelere akın etmeye devam ediyor. Peki bu bütçe birinci basamağı gerçekten destekliyor mu? Maalesef hayır. Kaynakların büyük bölümü devasa hastane projelerine ve işletme giderlerine giriyor. Mahallelerdeki ayrı sağlı merkezlerin eksikliği ise yine erteleniyor.”
Torun: “Türkiye’nin sağlık talebi ile sağlıktaki insan gücü arasındaki makasın tehlikeli bir biçimde açılıyor”
Gelecek Partisi Bursa Milletvekili Cemalettin Kani Torun, sağlık alanında son 20 yılda önemli gelişmelerin yaşandığını belirterek “Hastaneler, cihazlar, kampüsler gibi imkanlar arttırıldı. Bunları reddetmiyoruz fakat bu koca binaların içinde sağlık sisteminin iki ana aktörünü yani hekimler ve hastalar maalesef bu binalarda mağdur edildi” dedi.
Sağlığın asla bir siyaset aracı haline gelmemesi gerektiğini söyleyen Torun, “Bu vatandaşlarımıza yapılan en büyük kötülüklerden biridir. Sağlık alanında yapıcı adımlar atmanın kısa vadede maliyetli olması, aynı alanda vatandaşa dokunmuş gibi görünen, ancak arkası hesap edilmeyen vitrin hamlelerinin yapılması, sağlık hizmet sunumunda kalıcı hale gelen sorunları beraberinde getirmiştir. Örneğin Sayın Bakan’ın görüntüleme veya tahlil gibi tanı ve tetkik adımlarının çokluğu ile veya bakılan hasta sayısının fazlalığı ile övünmesi bir başarı göstergesi gibi görünebilir ancak sağlıkta esas olan etkin, verimli, yerinde sağlık hizmetini vatandaşa en kolay yoldan ulaştırmak bugün elimizdeki veriler Türkiye’nin sağlık talebi ile sağlıktaki insan gücü arasındaki makasın tehlikeli bir biçimde açıldığını gösteriyor” diye konuştu.
“Hekim başına aylık ortalama 4 bin 739 müracaat, kişi başına ise yıllık 12 hekim başvurusu yapılıyor”
Torun, verilere göre yıllık müracaat sayının 1 milyar 47 milyon 877 bin olarak kayda geçtiğine dikkat çekerek şu ifadelere yer verdi:
“Bu devasa yük ülke genelinde yaklaşık 220 bin civarındaki hekimle karşılanmaya çalışılmaktadır. Bu da hekim başına aylık yıllık ortalama 4 bin 739 müracaat, kişi başına ise yıllık 12 hekim başvurusuna tekabül etmektedir. Bu rakamlar OECD ortalamalarının çok üzerindedir ve sürdürülemez bir iş yüküne işaret etmektedir. Peki bu tablo karşısında Biz neler yapmalıyız? Öncelikle koruyucu sağlık, erken teşhis, sürekli bakım ve kronik hastalık yönetimi gibi işlevleri içeren 1. basamak sağlık hizmetlerinin etkin çalışmaması vatandaşları doğrudan poliklinik ve acil servislere yönlendiriyor. Bu da sistemin genel verimliliğini düşürüyor. Aile hekimlerin hekimliklerinde de yaşanan sorunlar var. Şimdi yeni bir sistem getirildi. Zaten zor durumda olan bu arkadaşlarımıza deniyor ki: ‘Sende kayıtlı vatandaş yedi kereden fazla hastaneye gitmeyecek veya belli bir süre içinde muhakkak sana görünecek.’ Şimdi bu hekimler bunu nasıl sağlayacaklar? Cebir mi uygulayacaklar vatandaşa? Bunun yanında cari giderler sorunu var. Bazı Aile Sağlığı Merkezleri (ASM) devlete ait ancak bazıları kirada. Personel giderleri, malzeme giderleri bu hesaptan karşılandığı için dengesizlikler meydana geliyor. Çoğu zamanda yetmiyor bu ücretler. Herkesin ulaşabildiği bir konumda olduğu için ciddi güvenlik sorunları da var. Aldıkları ücretler gelir vergisiyle neredeyse yarı yarıya düşüyor.”

