Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

10 Aralık İnsan Hakları Günü… İnsan Hakları Derneği: “Gittikçe otoriterleşen, gittikçe totoliterleşen rejimlerle karşı karşıyayız”

10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla Yüksel Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde basın açıklaması yapmak isteyen İnsan Hakları Derneği (İHD) üyelerine polis izin vermedi. Anıtın önü polis araçları ile kapatılırken dernek üyeleri açıklamayı Yüksel Caddesi’nde yaptı.

10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla Yüksel Caddesi'nde bulunan İnsan

(ANKARA)- 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla Yüksel Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde basın açıklaması yapmak isteyen İnsan Hakları Derneği (İHD) üyelerine polis izin vermedi. Anıtın önü polis araçları ile kapatılırken dernek üyeleri açıklamayı Yüksel Caddesi’nde yaptı.

İnsan Hakları Derneği Ankara Şube yöneticisi Aslı Saraç, Yüksel Caddesi’nde yaptığı açıklamada, dünya genelinde büyük insani krizler yaşandığını ve devletlerin insan hakları sözleşmelerinden uzaklaştığını söyledi. Saraç, “Bu durum küresel insan hakları rejimini derin bir krize sürüklemiştir. Bu olumsuz tabloya rağmen dünya halkları eşitlik, özgürlük, adalet ve barış taleplerini yükseltmeye devam etmektedir. Buna karşın devletlerin yaygınlaşan şiddet politikaları, insan haklarını savunmayı ve kurucu rolünü yeniden etkin kılmayı daha da hayati hale getirmiştir” dedi.

2016-2018 yılları arasında uygulanan Olağan Üstü Hal (OHAL) döneminin Türkiye’de hukukun üstünlüğünü ve anayasacılık ilkelerini zayıflattığını savunan Saraç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Umut hakkının olmaması insan onuruna aykırıdır”

“Kürt meselesinde 1 Ekim 2024’te müzakere zemini oluşmasına rağmen siyasal iktidar ayrımcılığı, kutuplaştırmayı ve güvenlikçi politikalarını sürdürürken, toplumu kutuplaştıran, ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren, gerek ülke içi gerekse uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve şiddeti esas alan politikalarına devam etmektedir. Bunun sonucu olarak 2025 yılı boyunca ciddi yaşam hakkı ihlalleri yaşanmış; insanların devlet şiddeti veya devletin koruma yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle yaşamları son bulmuştur.

Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının dolayımsız göstergesi olan hapishaneler, yaşam hakkı ihlalinden işkenceye, sağlık hakkına erişime kadar ağır hak ihlallerinin yaşandığı mekanlara dönüşmüş; tıka basa dolmuş durumdadır. Yaklaşık dört bin kişi kadar olan ağırlaştırılmış müebbet cezası hükümlülerinin mahpusların ‘umut hakkı’nın olmaması insan onuruna aykırıdır. Özellikle mimari yapısı ve gündelik uygulama rejimleriyle tecrit ve izolasyonu ağırlaştıran, kamuoyunda ‘kuyu tipi hapishaneler’ olarak bilinen Yüksek Güvenlikli, S ve Y Tipi hapishaneler derhal kapatılmalıdır. İmralı Hapishanesi başta olmak üzere tek kişi ya da küçük grup izolasyonu bitirilmelidir.

Örgütlenme özgürlüğü fiilen işlememekte; dernekler, sendikalar, meslek örgütleri ve siyasi partiler sürekli gözaltı, tutuklama ve davalarla baskı altına alınmaktadır. Kayyım rejimi, hem seçmen iradesine hem de örgütlenme özgürlüğüne ağır bir darbedir.

“Kürt meselesinde çözüm demokratikleşme programı ile mümkündür”

Kürt meselesi, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engellerden biridir. 1 Ekim 2024’le meselenin müzakereye dayalı, barışçıl ve demokratik çözümüne olanak sağlayabilecek bir süreç başladı. Kürt meselesi nedeniyle 40 yıldan uzun bir süredir yaşanmakta olan ve ağır toplumsal bedellere mâl olan çatışma ve şiddet ortamının son bulmasına yönelik atılacak her adım hayatî öneme sahiptir. Bu mesele, kimlik ve kültürel haklar başta olmak üzere Kürtlerin temel haklarının eşitlik temelinde güvence altına alınmasını gerektiren toplumsal-siyasal bir sorundur. Çözüm ancak araçsallıktan uzak, demokrasiyi değer olarak kabul eden bir yaklaşımla ve bir demokratikleşme programı ile mümkündür. İnsanlığın en büyük birikiminin kendisi, yani insan hakları değer ve ilkeleri anlaşma hedefli her türlü kamusal müzakerenin hazır çerçevesidir.

2025 yılında da kadınların ve LGBTİ+’ların toplumsal yaşamın her alanında maruz kaldığı ayrımcılığı önlemeye yönelik yasal ve fiili hiçbir iyileşme sağlanamamıştır. Yine yüzlerce kadın erkekler tarafından öldürülmüş, LGBTİ+’lar ayrımcı, fobik ve nefret içerikli saldırılara maruz kalmıştır. Kadın ve LGBTİ+ hak mücadelesi olarak yapılan barışçıl toplantı ve gösteriler yasaklanmış, şiddet uygulanarak müdahale edilmiş, yüzlerce kadın ve LGBTİ+ işkence ve diğer kötü muamele ile gözaltına alınmıştır. Kadınların ve LGBTİ+’ların kazanımlarını geri alacak, hak ve özgürlüklerini daha da kısıtlayacak yasalar çıkarılmak istenmiştir.

Ülkenin asli unsuru haline gelen mülteciler/sığınmacılar, 2025’te de ayrımcılık, sömürü, nefret söylemi ve yoksulluğun en ağır biçimlerine maruz kalmıştır.

“Sendikalaşma, grev ve toplu sözleme hakkı güvence altına alınmalıdır”

Türkiye ağır bir ekonomik kriz içindedir. Neoliberal politikalar, borçlanma, savaş ve çatışma harcamaları derin yoksullaşmaya neden olmuş; bu durum yaşam hakkından çalışma hakkına kadar temel insan haklarını ağır biçimde ihlal etmiştir. Hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, güvencesizleşme ve örgütsüzleşme en çok kadınları, çocukları ve mültecileri/sığınmacıları vurmaktadır. Bu koşullarda işçi ve emekçilerin kıdem tazminatı gibi kazanılmış haklarına dokunulmamalı, enflasyon rakamları manipüle edilmemeli ve iş cinayetleri önlenmelidir. İşçi ve emekçilerin hak arama eylemleri yasaklanmamalı, sendikalaşma, grev ve toplu sözleme hakkı güvence altına alınmalıdır.”

“İnsan Hakları Anıtı kuşatma altına alındı”

Saraç’ın açıklamasının ardından konuşan İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Cihan Aydın ise basın açıklamasının İnsan Hakları Anıtı önünde yaptırılmamasına tepki gösterdi. “İnsan Hakları Anıtı kuşatma altına alındı” diyen Aydın, şöyle konuştu:

“Yıllardır bu kuşatmayı aşmak, insan hakları konusunda bir duyarlılık oluşturmak, yönetimi insan hakları konusunda duyarlı kılmak ve insan hakları ihlalleri konusunda etkin bir soruşturma için çabalıyoruz ama geldiğimiz nokta bu. İnsan Hakları Bildirgesi 77 yıl önce imzalandı. İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı kıyımların, soykırımların ve zulmün bir daha yaşanmaması hedefleniyordu ama geldiğimiz noktada hem Nazizmin hem Hitler’in gölgesi tüm dünyada adım adım dolaşıyor. Gittikçe otoriterleşen, gittikçe totoliterleşen rejimlerle karşı karşıyayız. İnsan hakları alanına ilişkin yeni tip saldırılarla karşı karşıyayız.”