(ANKARA) – Ankara Barosu Başkan Yardımcısı Kemal Binici, “Ankara Barosu, insan hakları alanındaki her ihlalin takipçisi olmayı, her mağduriyetin karşısında hukukun gücünü büyütmeyi, her yurttaşın adalete erişim mücadelesinde yanında yer almayı kararlılıkla sürdürecektir” dedi.
Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi, 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla, Ankara Yüksel Caddesi’nde basın açıklaması yaptı.
Ankara Barosu Başkan Yardımcısı Kemal Binici tarafından okunan açıklamada, insan hakları mücadelesinin hiçbir zaman tamamlanmış bir süreç olarak değerlendirilemeyeceği belirtilerek, Filistin’de yaşanan saldırılara tepki gösterildi.
Binici, bugün insan hakları ihlallerinin en ağır, en yakıcı ve en vahşi biçimlerinden birinin Filistin topraklarında yaşandığını belirterek, Gazze’de süren saldırıların, “doğrudan sivilleri hedef alan, kadınları ve çocukları savaşın merkezine yerleştiren, yaşam alanlarına doğrudan saldıran, sistematik bir yok etme pratiği olarak insanlık tarihine geçtiğini”, Gazze’nin bugün, çağın en büyük insanlık suçlarından birine tanıklık ettiğini söyledi.
“MESEM’lerde yaşamını yitiren 85 çocuğumuzun acısı hala yüreğimizde”
Türkiye’nin de insan hakları alanının, uzun süredir ağır sınamalarla karşı karşıya kaldığını ifade eden Binici, şöyle konuştu:
“Tutuklama, ceza muhakemesinde bir istisna olarak tanımlanır. Ancak uygulamada bu istisna, fiilen bir cezalandırma aracına dönüşmektedir. Yakın dönemde kamuoyuna yansıyan İstanbul Büyükşehir Belediyesi soruşturması kapsamında yaşanan tutukluluk süreçleri, mart ayında gerçekleşen toplumsal olaylarda gençlere yönelik kitlesel, ters kelepçeli keyfi gözaltı ve tutuklamalar bu sorunun güncel ve en somut örneğini oluşturmaktadır. MESEM bünyesinde çalışmak zorunda bırakılan ve ihmaller zinciri sonucu yaşamını yitiren 85 çocuğumuzun acısı hala yüreğimizdeyken, bu ihmalleri protesto eden 14 gencimizin tutuklanması, bir kez daha yasaların uygulanmasındaki çarpıklığı gözler önüne sermiştir.
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, insan hakları alanında hepimizi en çok yaralayan konulardan biri olmaya devam ediyor. Sağlık durumu ağırlaşan, hayati tehlike yaşayan tutuklu ve hükümlülerin içinde bulunduğu koşullar, toplum olarak vicdanımızda derin izler bırakıyor. Biz Ankara Barosu olarak, tarafımıza ulaşan tüm insan hakkı ihlallerini, tek tek inceliyor, raporluyor ve ilgili kurumlarla derhal iletişime geçerek bu ihlallerin giderilmesi için kararlılıkla adımlar atıyor ve takipçisi oluyoruz.”
“Seçme ve seçilme hakkı, halk egemenliğinin doğrudan tezahür alanıdır”
Avukat Mehmet Pehlivan’ın, sırf mesleki faaliyetlerini sürdürdüğü için haksız şekilde tutuklandığını, insan onuruyla bağdaşmayan tecrit koşulları altında geri dönülemez şekilde mağdur edildiğini belirten Binici, “Yine, babasının cenazesine kelepçeli şekilde katılmak zorunda kalan ve bu görüntüsü hafızalarımıza kazınan Avukat Selçuk Kozağaçlı da cezaevlerinde yaygınlaşan keyfi idari gözlem kurulu kararları nedeniyle hala özgürlüğünden mahrum bırakılarak mağdur olmaya devam etmektedir. Bizler ise Ankara Barosu olarak tüm bu ihlallere karşı insan onurunun korunması, adaletin sağlanması ve hukukun üstünlüğünün yaşatılması için mücadelemizi kararlılıkla sürdürüyoruz” diye konuştu.
Kemal Binici, baroların tarihinin, aynı zamanda hak mücadelelerinin tarihi olduğunu vurgulayarak, şunarı kaydetti:
“Sıkıyönetim dönemlerinden olağanüstü hal süreçlerine, darbe hukukundan güncel insan hakları ihlallerine kadar uzanan her dönemde barolar, hukukun onurunu ayakta tutma sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu nedenle barolar, yalnızca meslek örgütleri olarak varlık göstermez; aynı zamanda demokrasinin, hukuk devletinin ve insan hakları mücadelesinin kurumsal taşıyıcılarıdır. Bu gelenek, Ankara Barosu’da bugün de varlığını sürdürmektedir. İnsan haklarının korunması, yargı makamlarının ya da hukukçuların sorumluluğu olduğu kadar, toplumun tüm kesimlerinin ortak sorumluluğudur. Bugün burada yapılan bu basın açıklaması, bu ortak sorumluluğun yüksek sesle ifade edilmesidir. Bizler, insan onurunu esas alan bir adalet düzeninin mümkün olduğu inancını taşımaya devam ediyor ve özgürlük ile güvenlik arasındaki dengenin merkezinde insan haklarının yer alması gerektiğini savunuyoruz.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle bir kez daha yüksek sesle ifade ediyoruz. İnsan hakları bir ayrıcalık alanı olarak doğmaz. İnsan hakları, insan olmanın doğal sonucudur. Bu haklar, yalnızca savunulduğu ölçüde yaşar. Ankara Barosu, bu bilinçle insan hakları alanındaki her ihlalin takipçisi olmayı, her mağduriyetin karşısında hukukun gücünü büyütmeyi, her yurttaşın adalete erişim mücadelesinde yanında yer almayı kararlılıkla sürdürecektir.”

