Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

DSP Genel Başkanı Aksakal: 40 bin insanımızın kanı elinde olan bir terör örgütü sözüm ona kendini feshetti diye nasıl terör örgütü vasfından kurtulabilir çıkarılabilir

DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, “Yaklaşık 50 yıldır 40 bin insanımızın kanı elinde olan bir terör örgütü sözüm ona kendini feshetti, 30 tane çakaralmaz silahı yaktı ya da tüm silahlarını bırakarak teslim oldu diye nasıl terör örgütü vasfından kurtulabilir ya da çıkarılabilir? Bu kabul edilemez, böyle bir kararı hiç kimse alamaz ve MGK da TBMM’nin üzerinde bir Kurul değildir. Sayın Kurtulmuş, bu gibi enteresan düşüncelerle başkanı bulunduğu TBMM’nin de misyonu ve itibarını tartışılır hale getirmiştir” dedi.

DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, "Yaklaşık 50 yıldır 40 bin

(TBMM) – DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, “Yaklaşık 50 yıldır 40 bin insanımızın kanı elinde olan bir terör örgütü sözüm ona kendini feshetti, 30 tane çakaralmaz silahı yaktı ya da tüm silahlarını bırakarak teslim oldu diye nasıl terör örgütü vasfından kurtulabilir ya da çıkarılabilir? Bu kabul edilemez, böyle bir kararı hiç kimse alamaz ve MGK da TBMM’nin üzerinde bir Kurul değildir. Sayın Kurtulmuş, bu gibi enteresan düşüncelerle başkanı bulunduğu TBMM’nin de misyonu ve itibarını tartışılır hale getirmiştir” dedi.

DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında “Terörsüz Türkiye” süreci kapsamında Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun çalışmalarına ilişkin açıklamalarda bulundu.

Aksakal, “DEM Parti’nin iyi niyetli çalışmaları dejenere edebilmek adına ısrarlarını sürdürdügünü” ileri sürerek, şöyle konuştu:

“DEM Parti Eş Genel Başkanı Sayın Tülay Hatimoğulları, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Meclis’te kurulan komisyondan seçilecek milletvekillerinin İmralı’ya giderek ilk ağızdan mesajları alması, süreci güçlendirecektir’ şeklindeki önerisine sıkı sıkıya yapışmış, bunu ‘Son derece önemli bir vurgu. Devletin gittiği yere siyaset neden gitmesin? Siyaset kurumu böylesi tarihi bir meselede neden en aktif şekilde görev almasın ki’ diyerek devletle siyasetin farkını anlayamamış olduğunu göstermektedir. Devlet denilen mekanizma ile devletin kurumlarının yönetilmesi sorumluluğunu üstlenen siyaset bambaşka içeriğe sahiptir.

Devletin önemli görevlileri ve yetkilileri zaman zaman İmralı’da, verilen hükmü infaz edilen terör örgütü elebaşı ile elbette görüşmektedirler. Devletin görevlileri sadece İmralı’da değil, tüm cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüleri denetlemekte, takip etmekte ve yeri geldiğinde görüşmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin ziyaretine birinci derece yakınları yanında terör suçlularına özel olarak örgütün siyasi ayağı olan DEM Parti yöneticisi ve görevlileri de zaman zaman gitmektedirler. Ancak TBMM’nin üyesi olan milletvekillerini, bir teröristin ayağına gitmesi için iknaya zorlamak asla kabul edilemez. Bunun anlamını, olsa olsa o bebek katiline verilen cezayı belirleyen yüce Meclis’in hükmi şahsiyetine yapılmış en büyük saldırı olarak görmek gerekir.

“Milli Güvenlik Kurulu bir karar mekanizması değildir ve hiç olmamıştır”

TBMM Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş dört gün önce İstanbul Florya Tesislerinde basınımızın değerli temsilcilerini ağırladı ve bazı açıklamalarda bulundu. Bu açıklamaların içerisinde bizi hayrete düşüren önerileri ve düşünceleri ile karşılaştık. Eğer bu söyledikleri spontane gelişmiş ya da yanlış kullanılmış cümleler değilse durum daha da vahimdir. Bir taraftan bu sürecin devletle örgüt arasında bir pazarlık olmadığını, örgütün federasyon, ayrıcalıklar ya da resmi dil talepleri gibi maksimalist isteklerle gündeme gelmediğini, sürecin devletin kararlılığıyla şekillendiğini belirteceksiniz, diğer yandan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu raporu ortaya konulduğunda, örgütün kendisini gerçekten tamamen fesh ettiğinin, tüm silahlarını teslim ettiğinin de bir yerde tespit edilmesi lazım geleceğini söyleyeceksiniz.

Bunun adresi olarak da ‘Türkiye’de devletin en üst güvenlik mercii, Milli Güvenlik Kurulu’dur. Milli Güvenlik Kurulu’nda bu konu tartışılır ve Milli Güvenlik Kurulu, PKK’nın artık bir silahlı örgüt olmaktan çıktığı yönünde bir karar alırsa bu meselenin hukuki zeminini tahkim etmiş olur. Benim kanaatim de böyledir’ diyeceksiniz. Bu ne yaman çelişkidir, bu nasıl bir anlayıştır? Bu görev, ‘PKK’nın artık bir terör örgütü olmaktan çıktığı yönünde bir karar almak Milli Güvenlik Kurulu’nun kuruluş kanununun hangi maddesinde tanımlanmış görevlerine dahildir’ diye size sorma hakkımız doğar. Milli Güvenlik Kurulu bir karar mekanizması değildir ve hiç olmamıştır.

Yaklaşık elli yıldır 40 bin insanımızın kanı elinde olan bir terör örgütü sözüm ona kendini feshetti, 30 tane çakaralmaz silahı yaktı ya da tüm silahlarını bırakarak teslim oldu diye nasıl terör örgütü vasfından kurtulabilir ya da çıkarılabilir? Bu kabul edilemez, böyle bir kararı hiç kimse alamaz ve MGK da TBMM’nin üzerinde bir Kurul değildir. Sayın Kurtulmuş, bu gibi enteresan düşüncelerle başkanı bulunduğu TBMM’nin de misyonu ve itibarını tartışılır hale getirmiştir.

PKK her hal ve şart altında bir terör örgütüdür, kurgulanan bu süreç sonunda tamamen silahlarından arınsa da, militanları teslim olsa ve artık ülke gündeminden tamamen çıksa da sonsuza kadar terör örgütü olarak anılacak ve hatırlanacaktır. Şimdi Komisyon toplantısı bir kez daha ertelendi, önemli değil ama her ne olursa olsun artık bu yapay gündemden kurtulmak zorundayız. Terör örgütü PKK ve türevleri Sayın Cumhurbaşkanı’mızın belirlediği çerçevede hareket etmezse veya etmeyecekse, ki öyle görünüyor bunun kararında da kesinse tavırları Türkiye Cumhuriyeti devleti gereğini mutlaka yapacaktır, yapmalıdır.”